Vahdet-i vücut risalesi aliyyu'l kaarî

ubeyd_el_turki

Doçent
Katılım
28 Mar 2007
Mesajlar
720
Tepkime puanı
16
Puanları
0
İmam Rabbani KS önceleri tenkid etmiş ancak sonraları vahdet-i vücud anlayışında sözler söylemiştir.

Aliyyül Kari'nin Tasavvuf hakkında risale yazması hele hele vahdet-i vücud hakkında yazması mahalle kasabının beyin cerrahı ameliyatına girmesine benzer.
Bu nedenle yazdıkları mesele hakkında önem teşkil etmez.Hüccet olmaz.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
İmam Rabbani KS önceleri tenkid etmiş ancak sonraları vahdet-i vücud anlayışında sözler söylemiştir.
Tam tersini yapmış...

Önce vahdet-i vücud'u savunurken Allah CC ın lütfu keremiyle vahdet-i şuhud makamına çıkınca vahdeti vücud'u anlayış ve anlatımdan gelen bazı eksiklikleri gidermek için vahdet-i şuhudu anlatmış..

Bu arada vahdeti vücudu ve Hz. Pir Şeyhul Ekber KS ı hiç eleştirmemiş. Biz işimize geldiği için eleştirmiş gibi alıyoruz.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
İmamı rabbaniyle ilgili Ubeydin söylediği doğru değil...Son Fedainin dediği doğrudur....Bu kadarcık meseleyi anlamadan Ubeydin Allame Şeyh Aliyyul-Kari'ye dil uzatması Tasavvuf edebiyle bağdaşmaz..Zira O muhterem zat icazeli bir tarikat şeyhidir...Üstelik bir İslam alimidir...Bir hakikat adamı şöyle demiştir: ''İslamın bir şartı daha olsaydı, o da: Haddini bilmek olurdu...Ne güzel bir söz...Herkes bu sözden nasibini alır inş.
 

serkan..

Profesör
Katılım
5 Eyl 2009
Mesajlar
1,305
Tepkime puanı
169
Puanları
0
imamı rabbani hz v.v meselesinde tenkidler ortaya koyduğu gibi ibni arabi hakkında daha ağır cümlelerde sarfetmiştir

neyse

v.v insanları cezbeden (nedenini hiç anlamadım ) ancak nakıs bir mertebedir

hatta hallac için (direkt konu ile alakalı olmasada )gavsı geylaninin en edna müridi hallaca yetişseydi onun takılıp kaldığı halden çekip kurtarırdı der büyükler
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
VAHDET-İ VÜCUD’DAN KİM BAHSEDEBİLİR? Vahdet-i vücuda gelince; bu mevzuda ancak bilenin konuşması lâzımdır, diğerlerinin değil. Ulemanın arasında şaibeli bir noktada bulunan Aliyyyü'l-Kâri ise, hiç bahsedemez ! Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:“İnsanlardan öyleleri de vardır ki, ne bir bilgiye, ne de bir rehbere ve ne aydınlatıcı bir kitaba istinad etmeksizin Allah hakkında mücadele (münakaşa) eder.” (Lokman: 20)Bir şeyi anlatmak için o işin hakikatını bilip konuşmak şarttır, aksi halde yalandır. Bu şartlar size Âyet-i kerime’lerle bir bir belirtilecek.Allah-u Teâlâ kime o hayatı yaşattı ise, yaşadığı kadarını bilir. Diğerleri ise o hayatı zan ile kaleme alır. Alır da halka “Biliyormuş, yaşıyormuş...” gibi izaha kalkar. Bu ise diri ve ölü misaline benzer. Birisinin ruhu hayatta, nefsini öldürmüş; diğerinin ise nefsi hayatta, ruhu ölmüş. Fakat beşeriyet bunları ayırt edemiyor.Meselâ kamış iki türlüdür: Bir pekmez kamışı vardır, sıktığın zaman pekmez çıkarır. Bir de süpürge kamışı vardır, ne kadar sıksan bir şey çıkmaz, çünkü içi boştur.Ve size şimdi Âyet-i kerime ile temsil getireceğiz.Vaktaki Firavun’un sihirbazları sihirlerini yere attı, Musa Aleyhisselâm da asasını atınca, sihirbazların sihirlerini yutmaya başladı.Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:“Bunun üzerine Musa da asasını attı, onların uydurduklarını yutmaya başlayıverdi.” (Şuarâ: 45)İşte size arzedeceğimiz Âyet-i kerime’ler, bunların sihirli kalemlerini yutmuş olacak.Hazret-i Allah’ın varlığı ile övünürümVarlığımdan utanırım.Hükümsüz ve değersiz mahlukumHüküm ve değer Sahibim’e aittir.Tasavvufsuz Vahdet-i vücud olamaz. İyi bilin ki tasavvufun en son merhalesi, Vahdet-i vücud’un bidayetidir.Şimdi size bunun iç sırrını ve ölçülerini arzedeceğiz. Bu ölçülere dikkat ederseniz, bir çok şeyleri öğrenmiş olursunuz.Vahdet-i vücud’dan konuşabilmek için, arzedeceğimiz Âyet-i kerime’lerin tecelliyâtına bizzat mazhar olmak şarttır.Daha sıfat-ı hayvaniyesinden sıyrılmamış, ahlâk-ı zemimeden kurtulamamış bir kimse Vahdet-i vücud’dan nasıl bahsedebilir? Biraz evvel denilmişti ki “Arzedeceğimiz Âyet-i kerime’ler bunların sihirli kalemlerini yutmuş olacak.”•Ve Âyet-i kerime’lere geçiyoruz:“İçinizde... Görmüyor musunuz? (Zâriyat: 21)Ne oldu şimdi? İçinizi bir yoklayın, kimler var acaba? İşte bu Vahdet-i vücud’çular bunu bilmeyerek bahsediyorlar. Allah-u Teâlâ “İçinizdeyim, görmüyor musunuz?” buyurunca duruyorlar. Demek ki bu Âyet-i kerime bütün bu kalemleri yutmuş oldu.Eğer bir insan görüyorsa “Görüyorum yarabbi!” dediği zaman, bu Âyet-i kerime’nin sırrına mazhar olmuştur, başkalarına şamil değildir. Ancak “Ben ben değilim, bir benliğim var benden içeri” diyenlerin işidir, lâf işi değildir.Yani kendisini ifnâ etmiş, Hakk’ı görüyor, kendisini görmüyor.Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde:“Ey akıl ve basiret sahipleri! İbret alın.” buyuruyor. (Haşr: 2)•Bir Âyet-i kerime’sinde de buyurur ki:“Allah göklerin ve yerin nûrudur.” (Nur: 35)Göklerin ve yerin nur olduğunu görebiliyor musun? Göremiyorsan vahdet-i vücuddan nasıl bahsediyorsun? Hem Vahdet-i vücud’dan bahsediyorsun, hem de kendini görüyorsun, dağı, taşı, denizi görüyorsun, kendi kendini yalancı çıkarmış oluyorsun. Kendi varlığın Hakk’ı görmene, hakikatı bilmene mani oluyor.Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:“Ancak selim akıl sahipleridir ki, iyice düşünürler.” (Rad: 19)Bu Vahdet-i vücud mevzusu her velinin işi dahi değil. Bunlar nadiren gelenlerdir. Zahirî ulemânın hiç işi değil, cühelânın ise asla işi değil. Bu kesin olarak bilinmeli.•Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:“Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16)Bu yalnız vahdet-i vücudçulara ait değil, şimdi kendimize dönelim. Allah-u Teâlâ “Ben size sizden yakınım.” buyuruyor. Acaba bu yakınlığı biz neden hissedemedik, neden göremedik, neden bilemedik? Karşımızda Âyet-i kerime var.Diğer bir Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:“Resulüm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara yakınım.” (Bakara: 186)Allah-u Teâlâ her şeyden her şeye yakındır, her şeyde O’nu görebiliyor musun? Senden de sana yakın, O’nu içte hissedebiliyor musun? Yoksa perdede mi kaldın? Eğer hissediyorsan kendinin bir maske olduğunu bilmen ve görmen lâzım. Bunu göremiyorsan, bu hale gelmemişsen, sen Vahdet-i vücud’dan nasıl bahsedebilirsin?Bu hale gelmeyen kimsenin bunlardan bahsetmesi, nefsine zulmetmesi demektir.Cenab-ı Hakk Âyet-i kerime’sinde buyurur ki: “Onlardan kimi nefsine zulmedendir.” (Fâtır: 32)Hem nasıl bir zulüm biliyor musunuz? Hiç engeli olmayan bir uçurumdur, insanı cehenneme atar. Çünkü Vahdet-i vücud’u hiç bilmiyor, böyle iken kalemine ve diline dolamış.•Allah-u Teâlâ:“Evvel O, âhir O, zâhir O, bâtın O...” (Hadid: 3)Âyet-i kerime’si ile her şeyde zâhir olduğunu sana buyuruyor. Bâtın O, sen hâlâ kendini görüyorsun, ağacı taşı denizi görüyorsun, amma O’nu göremiyorsun!Bu tecelliyâta mazhar olmayan insanlar ancak hakikat ehlinin karşısında cehaletini ortaya koyar.Kendini gören Vahdet-i vücud’dan bahsetmeye de sahib-i salâhiyet hiç değildir.Hiç olduğunu bilen, zerre hakir olduğunu gören Hakk’ı görür, Vahdet-i vücud’dan ancak o bahseder. Allah-u Teâlâ dilerse esrarını ona açar. Bunlar da dünya yüzünde yok denecek kadar nadirdir. Her velinin işi değildir.Sıddıkiyet makamına çıkardığı kimseyi dilerse; kendisini ifnâ ettirir, kendi varlığını husule getirir. O görür, başka hiç kimse görmez, o da Hazret-i Allah’ın göstermesiyle görür, kendisi göremez.Amma bakıyorsunuz ki, vitrinler Vahdet-i vücud’dan bahseden kitaplarla dolu. Bütün bunlar bilinmeyerek, menfaat için yazılmış veya zanla konuşulmuştur.Bu Âyet-i kerime’lerin bir tanesinin tecelliyâtına dahi mazhar olamamışsa, hep boşuna konuşmuştur. Hakikat ancak Hazret-i Allah’ın bildirmesiyle ve duyurmasıyla mümkün olur.Zira Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:“Bu Allah’ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir.” (Cumâ:4)Bu tecelliyât-ı ilâhî işidir, lâf işi değil.•Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:“Sâdıklarla beraber olunuz.” buyuruyor. (Tevbe: 119)Mürşid-i hakiki Hazret-i Allah’tır. Bunlar Hazret-i Allah’ın talebesi olduğu için Hazret-i Allah’ı bunlar bilir. Hazret-i Allah onlara ne öğrettiyse ve ne gösterdiyse onu bilir ve görür, o esrarı ancak onlar çözer ve çözdürmeye çalışır. Onlar Hazret-i Allah’a ulaştırır, başkasına şâmil değil.Âyet-i kerime’de:“Allah’tan korkar, takva sahibi olursanız, mualliminiz Allah olur.” buyuruluyor. (Bakara: 282)Bunlar Hazret-i Allah’ın tayin ettiği Mürşid-i kâmil’lerdir. Ezelde nasibdar olanlara nasibini verirler. Nasıl verirler?“Mümin kulun kalbi, Rahman olan Allah’ın arşıdır.” buyuruyor Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz.O, Allah-u Teâlâ’nın manevî arşı olduğu için, manevî arşa ne tevdi etmişse nasibdar olanlara nasibini verir. Diğerleri ise bu kuvvete haiz değildir.Nasıl ki tasavvufta “Fenâfişşeyh” olmadan “Fenâfirrasul” olmuyorsa, “Fenafirrasul” olmadan “Fenâfillâh” olmuyorsa, “Fenâfillâh” olmadan da “Vahdet-i vücud” a geçilmiyor. Fenafillah’ta hiç olur, hiç olduğunu bilir.Burada insan asliyeti olan âyân-ı sabitesini görür. Bu bir zerredir. Bir atomdur. Bu zerrenin ne hükmü var? Hiç.Var olan da, var eden de Hazret-i Allah’tır. Vahdet-i vücud bundan sonra başlar. Bu hiçlikten sonra Allah-u Teâlâ dilerse kendi varlığından onu kendi dilediği kadar haberdar eder.Bu da ancak Allah-u Teâlâ’dan başka bir mevcud olmadığını gören ve bilenin işidir.Bir Hadis-i kudsî’de şöyle buyuruluyor:“Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istediğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?” (Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu:)“Onlara ilk vereceğim şey, nuru kalplerine akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.” (Müslim - Hâkim)“Bu Allah’ın fazl-u ikrâmıdır, kime dilerse ona verir.” (Cuma:4)Buradan da anlaşılıyor ki tasavvufun en son basamağı Vahdet-i vücud’un ilk basamağıdır. İlk merhale bu olduğuna göre daha bir çok tecelliyâtlar ve merhaleler mevcuttur. Bu merhalelerin her birinin Âyet-i kerime’si mevcuttur. Bu Âyet-i kerime’lerle anlaşılır ve bilinir.•“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)Âyet-i kerime’sinin sırrı; onlar Vahdet-i vücud’dan bahsedeceği zaman, açık olarak ifade edeyim, Hazret-i Allah’ı görür. İçte de O’ndan başka bir vücud, bir mevcud olmadığını görür. Allah-u Teâlâ’nın göstermesiyle Vahdet-i vücud’u O’nun dilediği kadar bilir.“Allah dilediği kimseyi nuruna kavuşturur.” (Nur: 35)Bunlar kendisine çektiği ve nuruna kavuşturduğu kimselerdir. Bu da ayrı bir tecelliyâttır Vahdet-i vücud’da.•“Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16)Vahdet-i vücud’dan bahseden insan, Allah-u Teâlâ’nın göstermesiyle bunu kendinde görür ve bilir. Bütün tecelliyâtlara mazhardır.“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” (Vâkıa: 85)Yani biz her şeyden her şeye yakınız, fakat siz bunu görmüyorsunuz.•Ve size Vahdet-i vücud’un nerede biteceğini ifşâ edeceğim.“O’nun varlığından başka her şey helâk olacaktır.” (Kasas: 88)Size âyân-ı sâbiteden bahsediyoruz. Bu Âyet-i kerime’nin tecelliyâtına geldiği zaman, o âyan-ı sâbite de parçalanır. Atom parçalanır burada. En son merhaleyi size izah ettim. Fakat bundan sonrasını anlatmama imkân yok.•Bu Vahdet-i vücud’cular hangi Âyet-i kerime’nin tecelliyatına mazhar ki Vahdet-i vücud’dan bahsediyorlar!Henüz fazilet kapısından alınmamış, Tasavvuf’un basamağına basmamış bir kimsenin Vahdet-i vücud’dan bahsetmesi büyük bir cehalet ve dalâlettir.Size vasiyetim olsun ki, Vahdet-i vücud’dan mevzubahis etmeyin. Bunlar Allah-u Teâlâ’nın hususi kullarıdır. Tecelliyât-ı ilâhîye mazhar olanlardır. Bunlar müstesnâdır. İçinizde böyle bir kimse yok ki, bundan bahsetsin. Zan ile kaleme veyahut diline alan, çok iyi bilsin ki, kendisini helâk ettiği gibi etrafını da helâk etmiş olur. Kendisini zehirlediği gibi, okuyan ve dinleyenleri de zehirler.“Bunlar müstesnâdır.” dediğimizin içyüzünü açalım. Allah-u Teâlâ bunları kendisi için yaratmıştır. Yüzü ile yöneldiği işte bunlardır. Hakk’ın tercih ettiği bunlardır, Hakk’ı tercih edenler de bunlardır. Bunlar doğrudan doğruya Hazret-i Allah’ın Resul’ünün vârisidirler.Ve şimdi bir Kudsî Hadis-i şerif’le bu mevzuyu kapatıyoruz:“Muhakkak ki Ebrâr’ın benimle mülâki olmaya iştiyakları çoğalmıştır. Halbuki benim onlarla mülâki olmaya iştiyakım daha kuvvetlidir.”Allah-u Teâlâ onları kendisi için yaratmıştır. Onlar Hazret-i Allah’a Hazret-i Allah ile bakar, Hazret-i Allah’ın nuru ile Hazret-i Allah’ı görür. Çünkü Hazret-i Allah kendi nuru ile onlara gösteriyor. Bunlar gözle, ilimle bilinecek işler değil.Hazret-i Allah’ın veli kulları var, onlar Hazret-i Allah’a âşıktır. Bir de kendisi için yarattığı “Ebrar” kulları var. Hem onlar Hazret-i Allah’a âşıktır, hem de Hazret-i Allah onlara âşıktır. İşte Kudsî Hadis-i şerif. Bunlar müstesnâ kullardır. Allah-u Teâlâ’nın yüzü ile yöneldiği işte bunlardır. Hakk’ın tercih ettiği bunlardır, Hakk’ı tercih eden de bunlardır. Bunlar vâris-i nebidir.İşte bunları da bilmediklerinden inkâra kalktılar. Bunlar Hakkal-yakîn ilim sahipleridir. Bunların muallimi Hazret-i Allah’tır.“Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur.” (Bakara: 282)Bunun içindir ki bu ilmi bilemediler ve inkâra kalktılar. Bunlar sadır ilmi sahipleridir. Başkası bunu görmez ve bilmez.“Allah hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse, ona muhakkak ki çok hayır verilmiştir. Bunu ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.” (Bakara: 269)Buradan anlaşılıyor ki Hazret-i Allah dilediğine bu lütfu bahşediyor.Bunun içindir ki Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’de şöyle buyurur:“Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.” (Yâsin: 21)Bakınız burada işaret var, onlar doğru yoldadır. Bunlar Hakk’a bağlıdır, halka rağbet etmezler. Bunların her ihtiyacını ve işlerini bizzat Hazret-i Allah görür, kimseye muhtaç değillerdir.Âyet-i kerime’sinde Cenâb-ı Hakk buyurur ki:“Salihlerin işini O görür.” (A’raf: 196)Diğer halk da bu ilimden habersiz olduğu için bu ilmin karşısında donup kalıyor. Fakat biz bu ilimle bölücülerin karşısına çıkmasaydık ne siz anlardınız, ne de onlar anlardı dalâlette olduklarını... Bunun sebebi sırrı budur. Bu ilimler boş yere meydana çıkmadı. Bu zamanda her gün bir bölücü türüyor.Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız, O size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir marifet bir nur verir.” (Enfal: 29)İşte bu Allah-u Teâlâ’nın bahşettiği marifetullah ilmi olduğu için anlamıyorsunuz. Burada görüyorsunuz ki, Âyet-i kerime’den de anlaşılacağı üzere bunların muallimi bizzat Hazret-i Allah’tır.“Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur.” (Bakara: 282)•Mevzuyu daha iyi dimağınıza yerleştirmek için Âyet-i kerime’ler ve Hadis-i şerif’ler tekrar tekrar arzediliyor. Şaşırmayasınız diye.• “Hakikat ehli”nin ve “Hareket ehli”nin mihengi:Hakikat ehli Liveçhillâh’tır, her işi yalnız ve yalnız Allah içindir. Yalnız ve yalnız Allah için çalışır. Kimseden bir şey beklemez, talep etmez. Dünya menfaatı için çalışmaz. Onlar derler ki “Bizim ücretimiz Rabbül-âlemin’e aittir.” İbadet ve taata devam ederler ve bu suretle Hazret-i Allah’a yakın olmaya çalışırlar. Hazret-i Allah’ın rızasını kazanmak için gayret ederler.Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bir Hadis-i kudsî’de bunların vasıflarını beyan ediyor ve inananlara duyuruyor:“Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim. Kulumu bana en çok yaklaştıran şey, farz kıldığım ibâdetleri yapmasıdır. Nâfile ibadetlerle de bana o kadar yaklaşır ki, nihayet ben o kulumu severim. Sevince de artık onun duyan kulağı olurum, o benimle işitir. Gören gözü olurum, o benimle görür. Eli olurum, o benimle dokunur. Ayağı olurum, o benimle yürür, (Kalbi olurum, o benimle anlar. Söyleyen dili olurum, o benimle konuşur.) Ne dilerse onu yerine getiririm. Herhangi bir şeyden bana sığınırsa ben onu muhafaza ederim.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 2042)Hareket ehli ise halka yakın olmaya çalışır, onların Hazret-i Allah ile hiç bir ilgileri olmaz.Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki: “İnsanların bir takımları vardır ki inanmadıkları halde ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık.’ derler.” (Bakara: 8)“Bunlar güya Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar, oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değillerdir.” (Bakara: 9)Allah-u Teâlâ onların iddiâlarını reddetmektedir. Her ne kadar müminleri aldatmaya çalışıyorlarsa da, aslında aldanan bizzat kendileridir, en büyük zararı yine kendileri görürler.


Sen kim oluyorsunda Allame şeyh Aliyyul Kari için:'' Ulemanın arasında şaibeli bir noktada bulunan Aliyyyü'l-Kâri ise, hiç bahsedemez '' diyorsun??!! sana bu yetkiyi kim verdi...Bu meselede veya başka bir İslami meselede Hem İslami ilimlerde zirve hemde tasavvufta icazeli bir islam alimine bu edebsiz konuşmaları hangi hakla söyleyebiliyorsun..İslam senin kısır aklınla sınırlımıki, kendi dairene girmeyene edebsizce kelam edebiliyorsun..Haddini bil...
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
imamı rabbani hz v.v meselesinde tenkidler ortaya koyduğu gibi ibni arabi hakkında daha ağır cümlelerde sarfetmiştir
Nerede sartfetmiştir?

Kardeşim

Gözükürde Şeyhül Ekber KS ı eleştirmiş gbi görünse de aslında sözü ona söylemiyor, bize söylüyor

Siz diyor anlamadığınız işe karışmayın, anlamadığınız şeylerde konuşmayın. Haddinizi bilin demeye getiriyor.

Sözün aslı bize, ona değil

Biz işimize geldiği için Şeyhül Ekber KS ı eleştiriyor gibi anlıyoruz.
 

ubeyd_el_turki

Doçent
Katılım
28 Mar 2007
Mesajlar
720
Tepkime puanı
16
Puanları
0
İmam Rabbani Hazretlerinin tenkidi bile aslında ne şeyhi ne de vahdet-i vücud'u tenkiddir.Kaldı ki serkan kardeşimizin dediği gibi de önce tenkid,sonra benzer söylemiştir.Mektubatı dikkatli okununca bunu görmek kolaydır.
Ancak İmam Rabbani Hazretlerinin tenkidi o zamanda ve o çevrede ciddi çevre bulan vahdet-i vücud ile vahdet-i mevcud'un karıştırıp bir karma din,tasavvuf anlayışına şiddetle karşı çıkıştır.

Şeyhul Ekber Muhyiddin Arabi Hazretleri ise aslında hem vahdet-i vücud'dan hemde vahdet-i şühuddan bahseder.Bu ilimlerin ehli olanlar için konuşuyoruz şu makama çıktı bu makamda kaldı, diye yazılanlarda eksiktir.Şeyhimizin tecelli makamlarında ifade buyurduklarından anlaşılan o dur ki, Şeyh bütün makamlar hakkında detaylı olarak yazıyor ve bilakis şuhud makamına aitde çok detay vardır.

Ali El Kari'nin yukarıdaki risaledeki ifadelerinde doğru olanları alır,eğrileri yok kabul ederiz.İlmi açıdan durum budur.

Ali El Kari, İmam-ı Azam'a karşı Fıkh-ı Ekber tercemesinde yaptığı iftiradan dolayı ağır kusurludur.
Ali El Kari'nin hatasından bahsetmek neden ayıp olsun ? Hatasından bahsederek mü'minler uyarmak daha evladır.
Ancak çok açık bir ve sarih bir meselede bile Mezhebizimin kurucusu,büyük alim, İmam-ı Azam Hz.lerine iftira edercesine davranan Ali El Kari'nin yazdıklarına güvenmek makul ve makbul olmaz.İhtiyatlı davranmak lazımdır.

İnsandır,elbette şaşar.Mehmet Akif bile şaşmadı mı ? Biz Mehmet Akif'in şaştıklarını nasıl reddediyor isek, Ali El Kari'nin söylediklerini de reddedebiliriz.
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
İmam Rabbani Hazretlerinin tenkidi bile aslında ne şeyhi ne de vahdet-i vücud'u tenkiddir.Kaldı ki serkan kardeşimizin dediği gibi de önce tenkid,sonra benzer söylemiştir.Mektubatı dikkatli okununca bunu görmek kolaydır.
Ancak İmam Rabbani Hazretlerinin tenkidi o zamanda ve o çevrede ciddi çevre bulan vahdet-i vücud ile vahdet-i mevcud'un karıştırıp bir karma din,tasavvuf anlayışına şiddetle karşı çıkıştır.

Şeyhul Ekber Muhyiddin Arabi Hazretleri ise aslında hem vahdet-i vücud'dan hemde vahdet-i şühuddan bahseder.Bu ilimlerin ehli olanlar için konuşuyoruz şu makama çıktı bu makamda kaldı, diye yazılanlarda eksiktir.Şeyhimizin tecelli makamlarında ifade buyurduklarından anlaşılan o dur ki, Şeyh bütün makamlar hakkında detaylı olarak yazıyor ve bilakis şuhud makamına aitde çok detay vardır.

Ali El Kari'nin yukarıdaki risaledeki ifadelerinde doğru olanları alır,eğrileri yok kabul ederiz.İlmi açıdan durum budur.

Ali El Kari, İmam-ı Azam'a karşı Fıkh-ı Ekber tercemesinde yaptığı iftiradan dolayı ağır kusurludur.
Ali El Kari'nin hatasından bahsetmek neden ayıp olsun ? Hatasından bahsederek mü'minler uyarmak daha evladır.
Ancak çok açık bir ve sarih bir meselede bile Mezhebizimin kurucusu,büyük alim, İmam-ı Azam Hz.lerine iftira edercesine davranan Ali El Kari'nin yazdıklarına güvenmek makul ve makbul olmaz.İhtiyatlı davranmak lazımdır.

İnsandır,elbette şaşar.Mehmet Akif bile şaşmadı mı ? Biz Mehmet Akif'in şaştıklarını nasıl reddediyor isek, Ali El Kari'nin söylediklerini de reddedebiliriz.
hocam buhariye nasıl güvenecez?
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Daha ilmihal düzeyinde bilgi sahibi olmayanların , koskoca allameleri '' hatası var, müminleri uyarıyoruz'' mealinde sözler sarfetmeleri , en azından edebe mugayirdir, haddi bi,lmezliktir.Türkiye de bir gurub türemiş kendi kısır akıllarına sığdıramadıkları meselelerde İslam alimlerine saygısızca kelamlar etmektedirler..Alimler arasındaki ihtilafları bahene edib, İslam aleminin gözbebeği ulemaya ''hataları var müminleri uyarıyoruz'' gibi hezayanlar sayıklayanlar, unutmasın hâla Türkiyede İslam alimleri mevcuttur..Çorba gibi ilmihal pazarlayanların, kendi fahiş hatalarını görmeden, alimler üzerinden kendi hezeyanlarını pazarlamalarına bu topraklarda müşteri çıkmayacaktır..
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
v.v insanları cezbeden (nedenini hiç anlamadım ) ancak nakıs bir mertebedir

hatta hallac için (direkt konu ile alakalı olmasada )gavsı geylaninin en edna müridi hallaca yetişseydi onun takılıp kaldığı halden çekip kurtarırdı der büyükler

vahdeti vücudu v.v yazmanız kısaltmanız bile sizi bize gösteriyor.
vahdeti vucudu nakıs mertebe olarak görmeniz ise meseleyi hiç ama hiç bilmediğiniz gösterir durumda.
bak sen nelerde biliyor demek hallacı çekip kurtaracaklardı ha:)
peki hallacın mürşidi cüneydil bağdadi hz. cahilmiydi veya eksikmiydide kurtaramadı. (bence tasavvufun üstadlarının en başlarından hatta)
nasip denen ilahi takdir denen birşey var değilmi?
ayrıca bak bugün bile hallacı mansursuz tasavvuf sohbeti geçmiyor.muhakkak her sohbette doğrusuyla-yanlışıyla adı geçiyor.
belkide biz saliklere bir ibret olsun diye yaşandı o günler.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
bak sen nelerde biliyor demek hallacı çekip kurtaracaklardı ha:)
peki hallacın mürşidi cüneydil bağdadi hz. cahilmiydi veya eksikmiydide kurtaramadı.
Evet Hz. Pir KS bu söz demiştir.

Hatta bir büyük şeyh daha demişti ama adı aklımda değil.

Hallacı Mansur Sadece Hz. Pir Cüneyd-i Bağdadi KS dan mı tasavvuf almıştır?

Hz. Pir Cüneyd-i Bağdadi KS ın yanında ne kadar kalmıştır?

Olması gerektiği gibi kalıp, gereken şeyleri tastamam Hz. Şeyhten alıp, uygulamış mıdır?

Mesela bir yazıda Hz. Pir KS ın ona susup konuşmamasını söylediği geçiyor.

Bunu uygulamış mıdır?
(bence tasavvufun üstadlarının en başlarından hatta)
Hz Şeyh Tarikatların açığa çıkmasından önce yaşamıştır.

Gerek cehri, gerek hafi zikreden birçok silsilede adı geçer.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Evet Hz. Pir KS bu söz demiştir.

Hatta bir büyük şeyh daha demişti ama adı aklımda değil.

Hallacı Mansur Sadece Hz. Pir Cüneyd-i Bağdadi KS dan mı tasavvuf almıştır?

Hz. Pir Cüneyd-i Bağdadi KS ın yanında ne kadar kalmıştır?

Olması gerektiği gibi kalıp, gereken şeyleri tastamam Hz. Şeyhten alıp, uygulamış mıdır?

Mesela bir yazıda Hz. Pir KS ın ona susup konuşmamasını söylediği geçiyor.

Bunu uygulamış mıdır?

cüneyd hz. susmasını,halkla görüşmemesini emretmiş ama hallaç uymamıştır.hallaç hakkındaki düşüncelerimi daha önce yazdım.
hiçbir kardeşimin o makamda takılı kalmasınıda istemem.
lakin biz olsaydık,yada filanca hz. olsaydı oradan geçiriverirdi cümlelerini tasvip etmiyorum.hatta bu cümleleri hiçbir mürşidin kullandığını düşünmüyorum.olsa olsa şeyh uçmaz mürid uçurur cinsinden uydurulmuş olduğunu tahmin ediyorum.
çünkü öyle sanıldığı gibi geçirmek kimsenin elinde değil.allahın kudretinde,takdirinde olan birşey.nasip işi.

ben hallaç olayının yukarıdada söylediğim gibi,kendisinden sonra kıyamete kadar yaşayacak olan tüm tasavvuf ehline ibret ve ders amacıyla olayların yaşandığını düşünüyorum.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
cüneyd hz. susmasını,halkla görüşmemesini emretmiş ama hallaç uymamıştır.hallaç hakkındaki düşüncelerimi daha önce yazdım.
Hallaç KS hakkındaki düşüncelerini bilmiyorum.

Ama bir mürşide gidip te onun dediğini yapmamak, bir hayatta bir çok mürşidden eğitim almak bazı şeyleri yarım bırakır.

Yarım kalan iş te yeri gelir adamın başına bela açar...
lakin biz olsaydık,yada filanca hz. olsaydı oradan geçiriverirdi cümlelerini tasvip etmiyorum.hatta bu cümleleri hiçbir mürşidin kullandığını düşünmüyorum.olsa olsa şeyh uçmaz mürid uçurur cinsinden uydurulmuş olduğunu tahmin ediyorum.
Sen de bu tasvip etmemenle aynı şeyi yapmıyor musun?

Hz. Pir Abdulkadir Geylani KS ne diyeceğini, ne yapacağını heralde senden benden iyi bilir.

Sen ister tasvip et, ister etme
çünkü öyle sanıldığı gibi geçirmek kimsenin elinde değil.allahın kudretinde,takdirinde olan birşey.nasip işi.
Herkesin elinde olan şey kimin kudretinde peki?

Yukarıda yazdım.

"Ben olsam kurtarırdım" sözünden kasıt bizim anladığımız manada kurtarma değil.

Bu sözle ben ona tasavvuf edebini olması gerektiği gibi öğretir bu vesile ile konuşması gereken yerde konuşur, konuşmaması gereken yerde de konuşmazdı.

Böylece nerede, kimin yanında ne diyeceğini bilir, dolayısıyla bu sözü söylememiş olurdu.

manasında.

ben hallaç olayının yukarıdada söylediğim gibi,kendisinden sonra kıyamete kadar yaşayacak olan tüm tasavvuf ehline ibret ve ders amacıyla olayların yaşandığını düşünüyorum.
Bir yerde okumuştum.

Sebebi başka zaten kendisi de kurtulması mümkünken ne olduğunu bildiği için oralı bile olmamış...
 

serkan..

Profesör
Katılım
5 Eyl 2009
Mesajlar
1,305
Tepkime puanı
169
Puanları
0
http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/717799619_23.10.pdf

cemalii

özellikle 160 . sayfadan itibaren dikkatlice oku olur mu

v.v kısaltması benim tembelliğime işarettir belki..

yapı itibari ile kolaycı çabuk sıkılan daldan dala atlayan ama özellikle çoook çabuk bıkan biriyim
ikizler burcu var serde nedersin:glm

din ve tasavvuf konusunda kelam etmeyi epey zaman önce bıraktım

müşahadelerim kelam etmeye müsade etmiyor utanıyorum ..cidden


temel meselelerde aciliyete binaen bazı noktalarda kerhen ve mecburen görüş bildirdiğim zamanlar oluyor hepsi bu

uzun zaman önce sizler gibi olmasada heycanlıydım sınır had hudud gözetmeden hesap etmeden yazar çizerdim :crying:

o vakitler övünç vesilesi yani fahre sebeb olan davranışlarım şimdilerde yüzümün kızarmasına sebeb oluyor

büyükler huzurunda tabi..;)

ne derler bilirsiniz sessizlik iyidir :Cool:
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Hallaç KS hakkındaki düşüncelerini bilmiyorum.

Ama bir mürşide gidip te onun dediğini yapmamak, bir hayatta bir çok mürşidden eğitim almak bazı şeyleri yarım bırakır.

Yarım kalan iş te yeri gelir adamın başına bela açar...

evet.
kurtarırdım sözüne bir karşı çıkış noktamda burasıydı.saolun siz ufkumu açtınız.
aynen sizin yazdığınız durumda,nasihat dinlemeyen derviş mi suçludur?yoksa mürşid mi kurtaramamıştır?
emin ol hallaç kimin elinde yetişseydi olacağı değişmeyecekti.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
emin ol hallaç kimin elinde yetişseydi olacağı değişmeyecekti.
Hallac-ı Mansur KS birçok değil bir tek mürşidin elinde yetişseydi durum böyle olmazdı.

Ayrıca Hallac-ı Mansur KS söz dinlemediğinden değil başka sebeplerden bu iş başına gelmiş.

Aslında işi derinlemesine incelerseniz başka başka şeyler var.

O kadar basit iş değil benim anladığım
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Muhterem Osman Nûri Topbaş Efendi'nin kısa bir açıklaması vardır:

"Vahdet-i Vücûd, Muhyiddîn ibn-i Arabî Hazretleri tarafından sistemleştirilmiş tasavvufî bir telakkîdir. Bu hususta "Vahdet-i Şühûd" denilen diğer bir telâkkî daha vardır ki, bu da "Müceddid-i Elf-i Sânî" / "ikinci binin yenileyicisi" ünvanını almış olan İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'ne âittir. Bu iki görüş, aslında aynı şeyi farklı pencerelerden îzâhtan başka bir şey değildir. Yâni her ikisi de, Cenâb-ı Hakk'ın "Vücûd" sıfatının mâhiyeti ile görebildiğimiz âlemdeki vücud/varlık arasındaki farkı, kavrayış ve açıklayıştır. Bir farkla ki Vahdet-i Vücûd, tevhîdi hissetmek; Vahdet-i Şühûd ise tevhîdin tecellîlerini müşâhede etmektir. Esâsen bunlar birer hâl olup akılla yapılan felsefî yorumlarla karıştırılmamalıdır."

Marifetullah ilmine bakan Zat-ı Ulûhiyet bahsini bu adresten okumak mümkündür:

http://www.imandanihsanatasavvuf.com/3.marifetullah_ve_ilahi_mevhibeler.php
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,069
Tepkime puanı
1,417
Puanları
113
Konum
Muamma...!
vahdeti vücudu v.v yazmanız kısaltmanız bile sizi bize gösteriyor.
vahdeti vucudu nakıs mertebe olarak görmeniz ise meseleyi hiç ama hiç bilmediğiniz gösterir durumda.
bak sen nelerde biliyor demek hallacı çekip kurtaracaklardı ha:)
peki hallacın mürşidi cüneydil bağdadi hz. cahilmiydi veya eksikmiydide kurtaramadı. (bence tasavvufun üstadlarının en başlarından hatta)
nasip denen ilahi takdir denen birşey var değilmi?
ayrıca bak bugün bile hallacı mansursuz tasavvuf sohbeti geçmiyor.muhakkak her sohbette doğrusuyla-yanlışıyla adı geçiyor.
belkide biz saliklere bir ibret olsun diye yaşandı o günler.

Dipnot olsun.. Nakşibendi meşayihine nisbetle de Serkan kardeşin aktardığı gibi bir söz daha önce söylenmiştir.
 

Ebu Kasım

Asistan
Katılım
21 Kas 2011
Mesajlar
313
Tepkime puanı
26
Puanları
0
selamun aleykum cemaat bu konular ağır değilmi size
bu konulara hocalar bile çekiniyor yoksa hepiniz hocamısınız?
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Evet bu konular hem ağır hemde vicdani, zevki konulardan dır...Eğer bu konular yazılacaksa, okuduğumuz kaynaktan yapılacak iktibaslar, içerisine fikir katılmadan ve kaynağı zikredilerek yapılacak olursa, faydali olur inş...Saniyen Allame şeyh Aliyyul Kari'ye veya başka bir ulemaya, sataşılırsa, tarafımızdan en şedid şekilde mukabele edileceği açıktır..
 
Üst