Tahsin EMİN
Kıdemli Üye
- Katılım
- 7 Şub 2012
- Mesajlar
- 11,757
- Tepkime puanı
- 490
- Puanları
- 83
'USUL'ÜMÜZ
Burada bazı üye arkadaşları anlamak mümkün değildir. Muhatabın, bilmem ne noktasında bir açığını yakalasam da onu anında "sapık" kılsam diye pusuda bekleyiveriyor. Bu ahlak müslüman ahlakına yakışmayan bir davranıştır. Ne insanidir, ne ahlakidir ne de İslami'dir.
Usulümüze geçmeden evvel şunu söyliyeyim. Kim olursa olsun, kendisini müslüman olarak ifade edenlerin tamamının yolu da vardır, yordamı da vardır, metodu da vardır. Olmaması da mümkün değildir.
Namaz kılacak, oruç tutacak, hac ve umresini ikmal edecek, cihad edecek ve İslami alanda mücadele verecek vs. bir insanın, yolu, usulü, yordamı ve metodu olmaz mı?
Dolayısıyla, "yolu yok" demek ne kadar anlamsızsa,
"Yolum yok" demek de o kadar anlamsız ve manasızdır.
Her bir müslümanın Kur'an ve alimler nezdinde bir duruşu vardır.
Haliye benim de bir duruşum ve usulüm vardır. Vardır ama, şahsıma yapılan yakıştırmalar, 10'u falan geçti burada. Halan da çıkıyor. Hiç önemli değildir. Allah, cümlemize feraset ihsan eylesin.
Benim "usul"üm derken, ben ne alimim, ne de müctehidim. Usul'üm derken, ülamadan edindiğim "ahlak"ı ifade etmeye çalışıyorum.
Elbet, temel "Mutlak Bilgi" kaynağımız Kur'an'dır... Yani, Allah'ın yasası, kanunu, emir ve yasaklarının bütünü...
Elbet bu "Mutlak Bilgi" (Vahiy), Kur'an'da nazari olarak bulunsun diye gönderilmedi. Allah'a ve O'nun Yasası'na iman edenler o Mutlak Bilgi'yi uygulasınlar diye gönderildi.
İşte, Mutlak Bilgi'nin uygulama alanına, Peygamberimiz dahil oluyor ister istemez... Çünkü, Mutlak Bilgi, Allah'ın Sevgili Rasülü'nü de "mükellef" tutuyor... Hal böyle olunca Kur'an'ı uygulama alanında,
Sizleri bilmem, en azından benim için,
Peygamberimiz'in fiili... Peygamberimiz'in kavli... Peygamberimiz'in takrirleri büyük önem arzediyor ki...
Bu uygulamada, alimlerimiz, Peygamberimiz'in fiiline, kavline ve de takrirlerine havi rivayetlerden, genellikle, "mütevatir" ve "sahih" olanına itibar eylemişler ve Peygamberimiz'in uygulamalarını "Fıkıh İlmi" ekseninde sistemleştirmişler ve pratize etmişlerdir...
İşte benim yaptığım da en son o husustur...
Çünkü yerine göre, ki umumiyetle Peygamberimiz'e ait fiil, kavil ve takrirlerden de bir yol edinmek imkansız gibidir.
Hal böyle oluncada sahih bir alimin kucağına kendini atıveriyorsun...
Atmayanlar olabilir, ona bir şey diyemem, ama benim ilmim kifayet etmediğinden alimlerin kucağında yer ediniyorum.
Bu da haram değil bilakis Allah'ın çok çok açık bir emridir...
Bu alimler de, genellikle İmam Azam Ebu Hanife'nin usulüne vakıf olan ve usul ekseninde beyanatları, tesbitleri ve açıklamaları olan alimlerdir...
Bu kadar...
NOT
Benim usulümün bu şekilde olması, falancalara küfretmeyi nasıl helal kılmıyorsa,
Falancaları da hatasız, masum ve günahsız görmeyi de helal kılmaz...
Selamlar...
Burada bazı üye arkadaşları anlamak mümkün değildir. Muhatabın, bilmem ne noktasında bir açığını yakalasam da onu anında "sapık" kılsam diye pusuda bekleyiveriyor. Bu ahlak müslüman ahlakına yakışmayan bir davranıştır. Ne insanidir, ne ahlakidir ne de İslami'dir.
Usulümüze geçmeden evvel şunu söyliyeyim. Kim olursa olsun, kendisini müslüman olarak ifade edenlerin tamamının yolu da vardır, yordamı da vardır, metodu da vardır. Olmaması da mümkün değildir.
Namaz kılacak, oruç tutacak, hac ve umresini ikmal edecek, cihad edecek ve İslami alanda mücadele verecek vs. bir insanın, yolu, usulü, yordamı ve metodu olmaz mı?
Dolayısıyla, "yolu yok" demek ne kadar anlamsızsa,
"Yolum yok" demek de o kadar anlamsız ve manasızdır.
Her bir müslümanın Kur'an ve alimler nezdinde bir duruşu vardır.
Haliye benim de bir duruşum ve usulüm vardır. Vardır ama, şahsıma yapılan yakıştırmalar, 10'u falan geçti burada. Halan da çıkıyor. Hiç önemli değildir. Allah, cümlemize feraset ihsan eylesin.
Benim "usul"üm derken, ben ne alimim, ne de müctehidim. Usul'üm derken, ülamadan edindiğim "ahlak"ı ifade etmeye çalışıyorum.
Elbet, temel "Mutlak Bilgi" kaynağımız Kur'an'dır... Yani, Allah'ın yasası, kanunu, emir ve yasaklarının bütünü...
Elbet bu "Mutlak Bilgi" (Vahiy), Kur'an'da nazari olarak bulunsun diye gönderilmedi. Allah'a ve O'nun Yasası'na iman edenler o Mutlak Bilgi'yi uygulasınlar diye gönderildi.
İşte, Mutlak Bilgi'nin uygulama alanına, Peygamberimiz dahil oluyor ister istemez... Çünkü, Mutlak Bilgi, Allah'ın Sevgili Rasülü'nü de "mükellef" tutuyor... Hal böyle olunca Kur'an'ı uygulama alanında,
Sizleri bilmem, en azından benim için,
Peygamberimiz'in fiili... Peygamberimiz'in kavli... Peygamberimiz'in takrirleri büyük önem arzediyor ki...
Bu uygulamada, alimlerimiz, Peygamberimiz'in fiiline, kavline ve de takrirlerine havi rivayetlerden, genellikle, "mütevatir" ve "sahih" olanına itibar eylemişler ve Peygamberimiz'in uygulamalarını "Fıkıh İlmi" ekseninde sistemleştirmişler ve pratize etmişlerdir...
İşte benim yaptığım da en son o husustur...
Çünkü yerine göre, ki umumiyetle Peygamberimiz'e ait fiil, kavil ve takrirlerden de bir yol edinmek imkansız gibidir.
Hal böyle oluncada sahih bir alimin kucağına kendini atıveriyorsun...
Atmayanlar olabilir, ona bir şey diyemem, ama benim ilmim kifayet etmediğinden alimlerin kucağında yer ediniyorum.
Bu da haram değil bilakis Allah'ın çok çok açık bir emridir...
Bu alimler de, genellikle İmam Azam Ebu Hanife'nin usulüne vakıf olan ve usul ekseninde beyanatları, tesbitleri ve açıklamaları olan alimlerdir...
Bu kadar...
NOT
Benim usulümün bu şekilde olması, falancalara küfretmeyi nasıl helal kılmıyorsa,
Falancaları da hatasız, masum ve günahsız görmeyi de helal kılmaz...
Selamlar...