Üstad'ın siyaset hakkındaki tavrı nedir?

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Üstad'ın siyaset hakkındaki tavrı nedir? Eşref Edip gibi dindar insanı değil de Demokrat Partiyi açıktan desteklemiştir, çelişki var gibi bu durumda?

Yazar: Sorularla Risale, 20-2-2010

Üstad Hazretleri aşağıda takdim edeceğimiz mektupta, birbiri içinde muhtelif sorularınıza tam bir izah ve cevap veriyor.

"Kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat"

"Bu vatanda şimdilik dört parti var. Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri Millet, diğeri İttihad-ı İslâmdır."

"İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır."

"Halk Partisi ise: Hakikaten acip ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmi sekiz senelik bütün cinâyatıyla başkaların cinâyâtı ve İttihatçıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galip hükmündedirler. Çünkü ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur, nemrutçuluklar çoğalır. Bu benlik zamanında, memuriyet hakikatta bir hizmetkârlık olduğu halde, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir nemrutçulukla nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için, bütün o acip cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette mânen Demokratlara galip geliyorlar. Halbuki, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan, hadis-i şerifte 1 سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ yani, “Memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır.” Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kanun-u esasîsine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfî olur."

"Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâmdaki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezc olmuş bir millet olsa, o Demokratın mânâsındadır, dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur. Frenk illeti tâbir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâmı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve câzibedar bir hâlet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak gösteriyorlar."

"Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za’fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başına geçerse, ekseriyet teşkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmişi başka unsurlardan olanlar, hem hakikî Türklerin, hem hâkimiyet-i İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Çünkü, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan bu âyet-i kerime, وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى dır. Yani, “Birisinin günahıyla başkası muahaze ve mes’ul olmaz.”

"Halbuki, ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle mâsum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünkü “Bir mâsumun hakkı, yüz câniye feda edilmez” diye İslâmiyetin bir kanun-u esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i vataniyedir. Ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir."

"Mâdem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve câzibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve mânevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telâş ediyorum.

Hâşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini ve ağır cezalarını dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:"

"Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahati de onlara yüklenmez fikrindeyim."

"Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki gün baktım ve bunu yazdım.
"(1)

O dönemin şartlarında siyaset din ya da dinsizlik namına yapılıyor idi. Demokrat Parti o dönemin baskı ve zulümlerine tek çare, tek seçenekti. Böyle olunca Üstad Hazretleri gibi bir kanaat önderinin açıktan Demokrat Partiyi desteklememesi, karşı tarafı zımni desteklemek hükmünde olacaktı. Bu da hem İslam hesabına hem de iman hizmeti olan Risale-i Nurlar hesabına iyi olmazdı. Öyle ise maslahatın çok açık ve zahir olduğu bir durumda ona yanaşmamak, hem siyaseten hem de İslam açısından uygun düşmezdi. Bu genel çizgiden sapma değil, İslam hesabına siyaseti istihdam etmektir.

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, (98. Mektup)
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
O dönemin şartlarında siyaset din ya da dinsizlik namına yapılıyor idi. Demokrat Parti o dönemin baskı ve zulümlerine tek çare, tek seçenekti. Böyle olunca Üstad Hazretleri gibi bir kanaat önderinin açıktan Demokrat Partiyi desteklememesi, karşı tarafı zımni desteklemek hükmünde olacaktı. Bu da hem İslam hesabına hem de iman hizmeti olan Risale-i Nurlar hesabına iyi olmazdı. Öyle ise maslahatın çok açık ve zahir olduğu bir durumda ona yanaşmamak, hem siyaseten hem de İslam açısından uygun düşmezdi. Bu genel çizgiden sapma değil, İslam hesabına siyaseti istihdam etmektir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Şimdi bu yukardaki mektupla mı Üstad demokrat partiyi "açıkça" desteklemiş? Soruyu soran ahmak Üstadın siyaset konusundaki tavrını merak ederken meşhur sözünü nerde bırakmış?

Korakademik
,

kırmızıyla alıntıladığım kelime olmadan da söylemek istediklerinizi söylebilirdiniz.
karşı tarafın sizi dinlemesini bekliyorsanız
müsbet hareketi bırakmamalısınız.

ayrıca ben birşey yazmadım yazmayı da sevmiyorum.
nefsime yenildiğim (sık sık yaparım) zamanlar hariç
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Şimdi bu yukardaki mektupla mı Üstad demokrat partiyi "açıkça" desteklemiş? Soruyu soran ahmak Üstadın siyaset konusundaki tavrını merak ederken meşhur sözünü nerde bırakmış?

Korakademik
, bu yukardaki mektubun cümlelerinin hangi şartlarla kayıtlı olduğunu görebiliyormusun? tahlil ettinmi tek tek cümleleri ki bu yazıyı yazdın?

söz konusu kelimeniz konusunda üslübunuzu umarım düzeltirsiniz.
 
Üst