Üstad, Abdulhamit'in torunundan helallik istemiştir?

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Bir tarihçi, Üstadın vefatından önce, urfaya giderken ankaraya uğradığı, burada sultan 2.abdulhamitin torunu nemika sultan ile görüştüğünü, ve ondan, ''sultana muhalefet etmekle yanıldığını ve helallik istediğini'' iddia ediyor ve bu iddiaya nemika sultanın damadını şahit gösteriyor? Bu hadise gerçekten vuku bulmuş mudur, cevabınızı bekliyoruz..
Kullanıcı: hilmi okuyanlar | Tarih: 01-Şubat-2009, Saat: 15:14:18
Cevap

Değerli Kardeşimiz;
Üstat ile AbdulHamit Han hazretleri arasında helalleşmeyi gerektirecek bir vaka olmamıştır. Şayet helalleşecek bir durum olsa bile, mağdur olan Said Nursi olduğu için, helallik istemek AbdulHamit Han hazretlerine düşerdi.
Üstadın, AbdulHamit Han dönemi ile olan meselesi ve tenkidi, tamamen fikridir. O zamanın bazı çapsız bürokratları, üstadı tam anlayamadıkları için tımarhaneye attırmışlardır.
Bu mesele hakkında geniş bir değerlendirme sunalım: Mustafa Armağan'ın bu hususta tespitleri şöyledir;
Bediüzzaman'ın kafası projelerle dopdolu Dersaadet'e geldiği yıllar, neresinden baksanız, Sultan Abdülhamid cephesinde 'zor yıllar'dır. Bir yandan alevlenen Ermeni meselesini halletmek için uğraşırken, Bediüzzaman'ın İstanbul'a gelmesinden 2 yıl önce Ermeni suikastçılar sarayının bahçesine kadar girerek bomba patlatmıştır. 1905 Temmuz'undaki Bomba Hadisesinden Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen 3 yıl, Abdülhamid idaresinin değişen dünya şartları karşısında yürüttüğü denge politikasının manevra şansının azalması ve aleyhindeki muhalif kampanyanın giderek yaygınlaşması karşısında yeni çıkış yolları arama çabalarıyla geçer. Öte yandan kaynar kazana dönen Balkanlar, özellikle Makedonya için sürekli yeni formüller geliştiren Abdülhamid'i, tam 31 Mart Vak'ası arefesinde bir Balkan Paktı imzalama peşinde görürüz.
İşte Molla Said'in Doğu Anadolu'yu eğitimle kalkındırma projesini sunacağı saray bu tehlikeli gidişatın kıskacında kıvranıyordu. Sözün özü, ortak bir proje üretmeleri için zemin ve zaman hiç de sağlıklı değildi.
Bediüzzaman'ın Mayıs veya Haziran 1908'de Saray'a sunduğu eğitimin ıslahıyla ilgili arzuhalin başını derde soktuğu, yazılır kitaplarımızda. Ancak eğitimle ilgili rapor sunan birisinin sırf bu sebeple göz altına alınmasını anlamak hakikaten kolay değildir. Asıl sebep, raporu sunarken, sarayda görevli üst düzey bürokratlarla alışık olmadıkları bir üslupla konuşması olmalıdır. Saray çevresi, anlaşılan, bu sert üslubuna takılmıştır onun.
Bundan sonra Said Nursi'nin Üsküdar'daki Toptaşı Akıl Hastanesi'ne kapatıldığını ve bir Ermeni doktor tarafından muayene edildiğini biliyoruz. Saray doktorunun raporuyla akıl sağlığının yerinde olduğunun anlaşılması üzerine de hapishaneye konulduğunu...
İstanbul'daki ilk yılında her biri Abdülhamid'e düşman olmasına yetecek kadar ağır tecrübeler (akıl hastanesine kapatılmak ve tutuklanmak, sorgulanmak vs.) yaşamış bulunan Bediüzzaman'ın yine de diğer muhaliflerden ayrıldığını net olarak görebiliyoruz. O, Sultan Hamid hakkında, prensiplerden hareket etmek suretiyle hükümler vermeye devam etmiş ve meseleyi şahsîleştirmekten ısrarla kaçınmıştır. (*)
Abdülhamit'in biraz daha canlı ve atak olması isteniyordu. Akif öyle istiyor... bizim cephenin bütün adamları öyle istiyor; Abdülhamit'in çok halim oluşundan dolayı tenkit ediyorlardı.
İttihatçılar da Abdülhamid'i tenkit ediyor ve istemiyorlardı. Onlar da o kadar ki halini bile fazla buluyorlardı. Çeksin gitsin, devlet ittihatçılara (masonlara) kalsın istiyorlardı.
İşte böyle bir dönemde, Üstad Bediüzzaman hazretleri 32 yaşında, genç, şark kıyafetiyle, şal ve şalvar altında, sakalı, sarığı yok (yani hoca kisvesinde değil) İstanbul'a gelir.
O zamanlarda payitahta, sadarete yüzlerce insan, yüzlerce tekliflerle geliyorlardı. Üstad da o gelen sıradan insanlar içinde gelmişti. Abdülhamit kendisini tanımıyordu. Tanıyamaması da normaldi.
(*): Mustafa Armağan, Zaman gazetesi, 16 nisan 2006 pazar tarihli yazı

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör
05-Şubat-2009 - 09:57:53

Okunma Sayısı: 233
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Said Nursî helâllik istedi mi?
Yazar: Vehbi Horosanlı 07.03.2009
kadir_misiroglu01.jpg

Kadir Mısırlıoğlu 10 Şubat akşamı bir televizyon programında Bediüzzaman ile ilgili doğruluğu şüpheli olan hatta iftiraya varacak derecede pek çok söz sarf etti. Her şeyden önce tek kaynaktan edinilen bilgileri insanlara anlatırken dikkat etmek gerekir. Zira insanlar o andaki halet-i ruhiyesi ile konuşulan sözleri farklı bir şekilde anlamış ve ifade etmiş olabilir. Bu sebeple tarihe mal olmuş kişilerle ilgili değerlendirme yaparken çok dikkatli davranmak bir zorunluluktur. Aksi takdirde büyük bir vebal yüklenilmiş olur.

Doğruluğu şüpheli konulara gelince; ilki Bediüzzaman vefatından çok kısa bir süre önce Urfa’ya giderken Ankara’da Osmanlı Hanedanından bir yaşlı hanım ile görüşme yaptığı ve kendisinden helâllik istediği ifade ediliyor.

Her şeyden önce helâllik istemek kötü bir şey değildir. Lâkin bunu ifade ederken Bediüzzaman’a yakıştırılan “gençlik fırtınaları yüzünden II. Abdülhamid’e karşı çıkmakla hata ettim, bu yüzden torunu olan sizlerden helâllik istiyorum” ifadesi, çok düşündürücü ve yanlıştır.

Bu ifadeyi kullanan Kadir Mısırlıoğlu’nun Bediüzzaman’ı yeterince tanımadığı ve eserlerinden pek de istifade etmediği anlaşılıyor. Bir kere Bediüzzaman yanlış bir şey yapmamıştır ki bundan dolayı bir nev'î özür dileyip helâllik dilesin. Kaldı ki helâllik dilemek için kişinin şahsına müracaat etmek gerekir. Niçin torununa gidip helâllik istesin ki?

Bediüzzaman doğuyu aydınlatmak ve yüzyıllardır birikerek gelen problemlere çözüm bulmak için “Medresetüz Zehra” projesini hayata geçirmek üzere 20. Yüzyılın başında İstanbul’a geldi. Defalarca müracaat etmesine rağmen Padişah II. Abdülhamid tarafından kabul dahi edilmedi. Üstelik müracaatı görmezden gelinerek adeta “ihsan-ı şahane” adı altında kendisine bir nev'î rüşvet verilmek istendi. Bunu reddedince de önce hapse sonra da mecnun denilerek hastaneye gönderildi.

Fakat Bediüzzaman’ı hiçbir zorluk amacından yıldırmadı. O attığı her adımı bilerek atıyor Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu derin ilmi sayesinde kararlı ve istikrarlı bir şekilde hareket ediyordu. Nitekim Abdülhamid’e benimsetemediği projesini Sultan Reşat’a kabul ettirmiş hatta gerekli tahsisatı çıkararak Şark Üniversitesinin temelini atmaya da muvaffak olmuştu. Lâkin Dünya Savaşı çıkmış girişim akamete uğramıştı.

Savaştan sonra projesinin peşini bırakmayan Bediüzzaman bu sefer Ankara’ya gelmiş yeni hükümete bu projesini kabul ettirmiş hatta gerekli tahsisatı da çıkarmaya muvaffak olmuştu. Fakat o devir insanları Bediüzzaman’ı anlamak idrakinden yoksundu. Medreselerin kapatılmasını bahane ederek bu çok önemli projenin hayata geçmesini önlediler.

Şimdi kalkıp “Bediüzzaman helâllik diledi” demek ne anlama geliyor? Her şeyden önce bakalım Abdülhamid helâllik diledi mi? Veya Bediüzzaman hakkını helâl edecek mi? Zira hata eden başta padişah olmak üzere onun yardımcıları ve devleti yönetenlerdir.

Kadir Mısırlıoğlu’nun yanlışları bir tane değil ki. Yanlış yanlış üstüne geliyor. Abdülhamid’i yüceltmek uğruna yaptığı bütün hataları tevil etmeye çalışıyor. Bu da yetmiyormuş gibi “Bediüzzaman’ın Eski Said dönemi var bir de Yeni Said dönemi var” diyerek güya gaye ve amaçlarından vazgeçtiğini, fikir değiştirdiğini ifade ediyor. Bu ne cüret ve ne büyük bir yanılgıdır Ya Rabbim!

Kadir Mısırlıoğlu’na teklifim şudur: “Lütfen bu şekilde ipe sapa gelmez konuşmalar yapmak yerine açın o zatın kitaplarını okuyun, ondan sonra ne söyleyeceksen söyleyin.”

Bediüzzaman, gaye ve ideallerini sadece sözle ifade etmekle kalmamış bunları aynı zamanda yazılı eser haline getirmiştir. Eğer onu gerçekten tanımak istiyor isek en çok değer verdiği “Risâle-i Nur Külliyatını” bir zahmet okuyup anlamaya çalışmamız gerekir. Aksi takdirde söylediklerimiz birer safsata hatta bir iftiradan ibaret kalacaktır, vesselâm…
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Her şeyden önce tek kaynaktan edinilen bilgileri insanlara anlatırken dikkat etmek gerekir. Zira insanlar o andaki halet-i ruhiyesi ile konuşulan sözleri farklı bir şekilde anlamış ve ifade etmiş olabilir.

Bir kere Bediüzzaman yanlış bir şey yapmamıştır ki bundan dolayı bir nev'î özür dileyip helâllik dilesin. Kaldı ki helâllik dilemek için kişinin şahsına müracaat etmek gerekir. Niçin torununa gidip helâllik istesin ki?

Şimdi kalkıp “Bediüzzaman helâllik diledi” demek ne anlama geliyor? Her şeyden önce bakalım Abdülhamid helâllik diledi mi? Veya Bediüzzaman hakkını helâl edecek mi? Zira hata eden başta padişah olmak üzere onun yardımcıları ve devleti yönetenlerdir.

Kadir Mısırlıoğlu’nun yanlışları bir tane değil ki. Yanlış yanlış üstüne geliyor. Abdülhamid’i yüceltmek uğruna yaptığı bütün hataları tevil etmeye çalışıyor. Bu da yetmiyormuş gibi “Bediüzzaman’ın Eski Said dönemi var bir de Yeni Said dönemi var” diyerek güya gaye ve amaçlarından vazgeçtiğini, fikir değiştirdiğini ifade ediyor. Bu ne cüret ve ne büyük bir yanılgıdır Ya Rabbim!

Kadir Mısırlıoğlu’na teklifim şudur: “Lütfen bu şekilde ipe sapa gelmez konuşmalar yapmak yerine açın o zatın kitaplarını okuyun, ondan sonra ne söyleyeceksen söyleyin.”

Aksi takdirde söylediklerimiz birer safsata hatta bir iftiradan ibaret kalacaktır, vesselâm…


 
Üst