Ur çıkmadan, nûr girmez!

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Ur çıkmadan, nûr girmez!
06.12.2010

Ur; insânlarda, hayvan ve bitkilerde, kendi tabiatlarından farklı olarak meydana gelen, hastalık özelliğindeki yumru veya tümör demektir ki, kısaca hastalıktır. Bir bedende, ur, tümör varsa, o bedenin sağlıklı olması, sıhhate kavuşması için, hemen bu urun tedâvi edilmesi gerekir.

Eshâb-ı kirâmdan Şerhabil Ca’fî hazretleri şöyle anlatır:

“Elimde bir ur çıkmıştı. Bir gün Resûlullah efendimizin huzûruna gidip;

- Yâ Resûlallah, elimdeki bu ur sebebiyle kılıç kullanamıyorum ve atın dizginlerini tutamıyorum, dedim.

- Yanıma yaklaş buyurdu. Huzûruna yaklaştım.

- Elini aç buyurdu, açtım. Okudu, elime üfledi ve mübârek elini elime sürdü. O ânda elimdeki ur, şişlik tamâmen kayboldu.”

İnsânın bedeninde hastalık yapan urlar olduğu gibi, kalbi de hasta yapan urlar, tümörler vardır. Bir insânın bedenen sıhhatli olabilmesi için, vücuttaki urların, tümörlerin temizlenmesi, tedâvi edilmesi lâzım olduğu gibi, nûrların gelmesine mâni olan kalbdeki urların da temizlenmesi, tedâvi edilmesi şarttır. İnkâr, isyân, harâmlar, mekrûhlar, dünyâ sevgisi ve bütün kötü huylar, kalbin urlarıdır. İmâm-ı Gazâlî hazretleri; “Kalb, meleklere mahsûs bir evdir. Gadab, şehvet, haset, kibir gibi kötü sıfatlar, uluyan köpek gibidirler. Köpeklerin bulunduğu yere melekler girmez. Hadîs-i şerîfte; (Köpek ve resim bulunan eve melekler girmez) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfteki evin kalb olduğunu ve köpeğin de, kötü huylar demek olduğunu söylemiyorum. Açık manalarına inanmakla berâber, yukarıdaki manaları da ilâve ediyorum” buyurmaktadır.

Kalbde ur olduğuna, hasta olmasına alâmet, İslâmiyyetin emirlerini yaparken bunlardan lezzet almaması ve yasak ettiklerinden de zevk almasıdır. Zira kalb, hem nefse, hem de his uzuvlarına bağlıdır. His uzuvları yani göz, kulak, dil ne ile meşgûl olursa, kalb ona bağlanır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“İnsan çeşit çeşit şeylere bağlı kaldıkça kalbi temizlenemez. Pis kaldıkça saâdetten mahrûmdur, uzaktır. Hakîkat-i câmi’a denilen kalbin Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi onu karartır, paslandırır. Bu pası temizlemek lâzımdır. Temizleyicilerin en iyisi, İslâmiyyete uymaktır ki, nefsin âdetlerini, kalbi karartan isteklerini yok eder.

Kalbe gelen her sıkıntı ve karartı, tövbe, istiğfâr, pişmânlık ile ve Allahü teâlâya sığınarak, kolayca giderilebilir. Fakat, bu alçak dünyâ için gelen karartı, leke, kalbi büsbütün karartır, harâb eder. Bunu temizlemek çok güç olur.

Rabbimizin gazabını, intikâmını söndürmek için Lâ ilâhe illallah güzel kelimesinden dahâ faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, dahâ küçük olan başka gazablarını elbette söndürür. Gazabının sebebi, kullarının, Ondan başkasına dönmesi, bağlanmasıdır. Zengin bir kimse, hizmetçisine kırılır, ona kızar. Hizmetçi de, kalbi iyi olduğu için, herkesten yüz çevirip, bütün varlığı ile, efendisinin emirlerine sarılırsa, efendisi, ister istemez yumuşar, merhamete gelir, gazabı söner. İşte bu güzel kelime de, kıyâmet için ayrılmış olan doksandokuz rahmet hazînesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden dahâ kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, îmânın zerresi hâsıl olur. Bu güzel kelimeye inanarak, kalbinde zerre kadar îmân hâsıl eden kimse, kâfirlerin âdetlerini ve şirk pisliklerini yaparsa, bu güzel kelimenin şefâati sâyesinde Cehennemden çıkarılır, azâbda sonsuz kalmaktan kurtulur.”

Netice olarak kalbi, urlardan, bütün kötü huylardan temizlemek ve kalbi parlatmak lâzımdır. Çünkü nûrlar, temiz kalbe girer. Kalbi temiz olan, İslâmiyyete uyar, kalbi kötü olan ise İslâmiyyetten kaçar. Zaten tasavvuf da, kalbi sâf yapmak, temizlemek demektir. Bu da, zikr-i ilâhî ile olur. Güzel, iyi ahlâkın ve kötü huyların yeri kalbdir. Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için göndermiştir. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder.


osman ünlü makale
 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
ALLAH razi olsun,Rabbim kalplerimizi nurla doldursun :)
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Ur çıkmadan nur girmez



Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Küfürden sonra en kötü ahlâk, en büyük günah, kibirli olmaktır. Peygamber efendimiz, (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez) ve (Mal ve şöhret hırsı, iki aç kurttan daha tehlikelidir) buyuruyor. Mal ve şöhret hırsı girdiği kalbi harap eder. Bundan onu ancak, Ehl-i sünnet âlimlerinin sevgisi kurtarır. Sevgi (Peki) demektir, itaat demektir. Çünkü itaat sevgiden doğar. İtaat etmeyenin, (Seviyorum) demesi yalandır. İtaat olmayınca, onun sevgisinin ağaca, kuşa, tabiata olan sevgiden farkı olmaz.
Rey şehrinden bir genç, (Ben âlim ve evliya olmak istiyorum) der. Kalkıp, Mısır’a Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin yanına gidip ona 25 sene boyunca talebe olur. Sonra çuvallar dolusu notlarıyla beraber Rey şehrine geçmeden önce, Bağdat’taki büyük bir evliya zatın da duasını almak için onun dergâhına gider. Mübarek zat, sohbetin sonunda, (Herkes gitsin, sen kal!) der. Sonra gence, (Anlat bakalım) der. Genç anlatır:
- Ben, 25 yıl Zünnûn-i Mısrî hazretlerine talebe oldum. Şu kadar not aldım. Şimdi memleketime dönüyorum. Sizden de dua ve nasihat almaya geldim.
O zat, bu talebeden iki şey yapmasını ister. Talebe, (Yaparım) deyince, o zat (Yapamazsın) der. Talebe ısrarla, (Yaparım) der. O zat, (Önce bütün notlarını Dicle Nehrine at! Sonra Rey şehrine gittiğin vakit, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin hiç ismini anmayacaksın, Hocam Zünnûn-i Mısrî demeyeceksin) der. Bunun üzerine talebe der ki:
- Efendim, ölürüm de, bunları yapamam.
- Yapamayacağını baştan söylemiştim.
- Bunları bana yaptıran şey nedir?
- Evladım senin içinden pis kokular geliyor. Senin kalbinde iki ur var. Biri şöhret sevdası, öteki ise kibirdir. Sen, değil başkalarına faydalı olmak, kendine de faydalı olamazsın, bu hâlinle Cehenneme gidersin. Sen insanları etrafına toplayarak şöhrete kavuşmak için tahsil yaptın. Bu zatın ismini, notlarını da şöhretine, kibrine alet edeceksin. İnsanın kalbinden ur çıkmalı ki, nur girsin. Ur çıkmadan nur girmez. Bu ikisi birbirine zıttır. Def-i mefâsid, celb-i menafiden evladır. Yani zarardan korunmak, menfaat sağlamaktan önce gelir. Demek ki zarar yok edilmeden fayda temin edilemez.
Sohbet
M. Ali Demirbaş
 
Üst