Üç Padişahı Barıştıran Şeyh Ubeydullâh El-Ahrâr (Kuddise Sirruhû)

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
uc-padisahi-baristiran-seyh-ubeydullah-el-ahrar-kuddise-sirruhu.jpeg



Nakşîbendi Silsilesi içinde yer alıp, büyük tasarruf ve kerâmet sahibi bir zât olan, Mevlânâ Ubeydullah Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin hayatında, Sultan ve hükümdarlar ile olan menkıbeleri muazzam bir yer tutar. Yüksek tasarruf ve himmetinin, zamanının hükümdarları üzerinde olan tesiri sayesinde birçok menfi olaya mâni olmuş ve halkın duasını almıştır. Bu olaylardan biride, Ağabeyi Sultan Ahmed ile savaşmak için yakını Sultan Mahmud’dan yardım alıp, Semerkant üzerine yürüyen Sultan Mirza Ömer’in sebep olduğu hadisedir.
Bir gün Şeyh Mirza Ömer’in, Kıpçak çölü sultanlarından Sultan Mahmûd’dan da yardım alarak, büyük bir orduyla Semerkand üzerine yürüdüğü haber verildi. Bunun üzerine Semerkand Sultânı Ahmed Mirza, muharebe hazırlıklarını tamamlayıp, karşı koymak üzere büyük bir orduyla yola çıktı. Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû)na yanlarında gelmesini rica edince, o da orduya katıldı. Halk, Sultan’ın onu, sulh yapmak için yanında götürdüğünü zan etmişti. Mübarek zat, kırk gün Sultan Ahmed’in ordusunda kaldı. Ordu, Akkurgan mevkiinde konaklamıştı. Sultan Ahmed, Şeyh Efendi hazretlerine karşı askerlerden bir edebsizlik olmasın diye, orduyu geniş bir sahada topladı ve biraz uzakta tuttu. Birkaç gün bu şekilde hareketsiz beklediler.
Bir gün Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretleri, Sultan Ahmed Mirzâ’ya: “Beni buraya niçin getirdin? Eğer muharebe yapmak istiyorsanız ben sipahi değilim. Sulh yapmak istiyorsanız, neden geciktiriyorsunuz? Benim artık burada asker arasında durmaya mecâlim kalmadı” dedi. Sultan Ahmed Mirza: “Benim bir kararım yok. Her şeyi sizin doğru olan kararınıza bıraktım. Siz ne emrederseniz, biz ona uyarız” dedi.
Sulh Görüşmeleri
Bunun üzerine Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretleri bir ata binip, yanına da yakınlarından bir cemâat alarak karşı tarafta bulunan Şeyh Ömer Mirzâ’nın ve Sultan Mahmûd’un bulunduğu yere doğru hareket etti. Bunu haber alan her iki sultan da karşılamaya çıktılar. Yolun yarısında karşıladılar. Sonra Şahrûh’a gittiler. Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) Sultan Mahmûd’a çok iltifat gösterdi. Konuşma sırasında hep ona bakarak konuştu. Bundan sonra üç sultan, muharebeden vaz geçip sulh yapmayı kararlaştırdılar. Antlaşma şartları da tesbit edildi. İki tarafın askerlerinin saf bağlaması, aralarına büyük bir çadır kurulması ve üç sultânın bu çadırda toplanarak Şeyh Efendi hazretlerinin idaresi altında antlaşmayı imzalaması kararlaştırıldı. Bu şekilde sulh yapılması karara bağlanınca, Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû), Sultan Ahmed Mirzâ’nın yanına dönüp durumu bildirdi. Ertesi gün sabah vakti Sultan Ahmed Mirzâ’nın askerleri, zırh giyinmeden, fakat silâhlarını kuşanmış olarak kararlaştırılan yere geldi. Saf hâlinde durdular.
Tedbirinizi Alın
Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) diğer iki sultânı getirmek üzere Şahrûh’a gitti. Mirza Mahmûd’un, bu işten memnuniyeti yüzünden okunuyordu. Fakat, Sultan Şeyh Ömer Mirzâ’nın hâlinde, garîb bir tutukluk ve ihtiyat vardı. Nitekim Şeyh Efendi onları çağırdığında, Sultan Mahmûd şevkle dışarı çıktığı hâlde, Şeyh Ömer Mirzâ’nın hesaplı ve tedbirli hâli devam ediyordu. Bunun üzerine, Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû), Sultan Mahmûd’u îkâz edip, herhangi bir hîleye karşı tedbirli olmasını söyledi. Peygamberimiz (Sallâllâhu Te‘âlâ Aleyhi ve Sellem)in: “Deveni bağla, sonra tevekkül et” buyurduğunu bildirdi. Sonra karşı tarafın askerlerinde olduğu gibi bunların askerlerini de zırhsız, fakat silâhlı olarak antlaşma yapılacak mahalle götürdüler.
Böylece üç pâdişâhın askerleri birbirleri karşısında saf tutup durdular. İçinde üç sultânın andlaşma yapacağı çadır da ortaya getirildi. Çadır bize uzak, size yakın gibi bir anlaşmazlık çıktı ve münâkaşa uzadı. Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretleri, öğle namazı için abdestini karşılıklı saflar hâlinde duran iki ordu arasında aldı. Sonra Sultan Ahmed Mirzâ’ya haber gönderip, “Ben tek kişiyim ve ihtiyarlık zaafı içindeyim. Sizin bu kadar meşakkatli yolunuza dayanmağa çalışmam, birbirinize girmemeniz içindir. Yardım ancak bu kadar olur. Artık takatim kalmadı. Eğer bana itimâdınız varsa, çekişmeyi bırakınız! Çadırı nereye kurarlarsa kursunlar” dedi. Sultan Ahmed Mirza, hocasının bu buyruğu üzerine emir verip; “Mâni olmayın! Çadırı istedikleri yere kursunlar. Benim îtimâdım Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretlerinedir” dedi. Nihayet çadır kuruldu. Sultan Ahmed Mirza, mâiyyeti ile geldi. Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû), Sultan Mahmûd Mirza ve Sultan Şeyh Ömer’i getirdi. Sultan Ahmed Mirza, onları karşıladı ve Şeyh Efendinin işaretiyle Sultan Mahmûd Mirza ile kucaklaştı. Sonra ise, Sultan Şeyh Ömer Mirzâ’yı ağabeyi Sultan Ahmed Mirzâ’nın yanına götürdü. Sultan Şeyh Ömer Mirza, ağabeyi Sultan Ahmed-Mirzâ’nın elini öpüp, yüzüne gözüne sürerek ağladı. Bu manzarayı görenler de gözyaşlarını tutamadılar. Bundan sonra çadıra girdiler. Muhteşem bir toplantı oldu. Her üç sultan, bütün meselelerde anlaştılar. Artık birbirlerine kılıç çekmeyeceklerine söz verdiler.
Antlaşmanın İmzalanması
Ahîdnâme (sözleşme) yazılınca, üçü de imzaladı. Bu antlaşma gereğince Taşkend, Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretleri vasıtasıyla, Sultan Ahmed Mirzâ’dan Sultan Mahmûd Mirzâ’ya geçti. Bundan sonra Fâtiha-i şerîfe okundu. Sultanlar birbirlerine veda edip, ayrıldılar. Ubeydullah-ı Ahrâr (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin, zamanımızın en meşhûr siyasetçilerinin dahi hâl edemiyeceği meseleyi muvaffakiyetle hâilini, bir talebesi şöyle tasvir eder: “Bir meydanda üç azgın deve birbirlerini ısırmak ve parçalamak üzere iken, Şeyh hazretleri bunları yularlarından tutup yakalıyor ve birbirlerini ısırmalarına mâni oluyordu.” Sultan Ahmed Mirzâ’nın, ülkesine taarruzu, barış ile karşılaması ve şeyhinin hatırı için fedâkârlık etmesi, herkesin takdirini toplamışt.
Not. Mevlânâ Ali b. Hüseyin es-Sâfî, Reşahât Ayne’l-Hayât‘tan derlenmiştir.
 
Üst