Herkese tepeden baktınız.
Var mı Bu Cemaat Gibisi!..
Diğer taraftan, üstün olma duygusu her zaman ferdî benlikten kaynaklanmaz. Bazen insan, enaniyetini besleyen yanlış his ve düşünceleri kendi içinde eritebilir. Kalbine ve zihnine uğrayıp geçen bazı nefsî ve şeytanî duygulardan kurtulup şahsen Allah için başlayan, Allah için işleyen ve rıza-yı ilahi dairesinde hareket eden bir kul olabilir. Ne var ki, şahsı hesabına “kullardan bir kul” olma şuuruna ulaşmış kimseler için de “âidiyet mülahazası” meyl-i tefevvuka sebep olabilir; ondan dolayı kendini farklı ve üstün sayanlar bulunabilir. Yani, bir milletin, bir cemiyetin ya da bir cemaatin mensubu olmak da insanı bambaşka bir enaniyete ve seçkinlik hissine itebilir. Bu his sebebiyle kimileri “Harika insanlar meydana getiren bir milletin fertleriyiz” der övünürler; kimileri de, Allah muhafaza, “Biz, dünyanın hemen her ülkesinde ortaya koyduğu eğitim faaliyetleriyle milletimizin adını bayraklaştıran ve insanlık tarihi boyunca eşine az rastlanır şekilde büyük bir hızla faaliyet alanını genişleterek istikbalin sulh adacıklarını kuran bir hareketin gönüllüleriyiz” diyerek bir nevi “cemaat enaniyeti”ne kapılırlar. Aslında, insanın şahsî hayatı hesabına “ene”den sıyrılması çok büyük bir başarı ve şeytana karşı önemli bir tabyedir. Fakat, “ben” duygusunun yerine “biz”i ikame etme, başlangıç itibarıyla takdire şayan bir adım olsa bile, şayet “ene”nin yerini “nahnü” alır ve insan o noktaya takılıp kalırsa bu da çok ciddi bir tehlikedir. Zira, “nahnü”ye geçiş bir mertebe ise de, orada da durmamak ve “Hüve”ye yürümek; her şeyi “O”na vermek esastır.
Evet, benlik hissi aşılmalı, “biz” duygusu öne çıkarılmalıdır; fakat, o noktada da âidiyet düşüncesi kalb ve zihinleri esir etmemeli; şayet Cenâb-ı Hakk’ın lütufları esbab dairesi içinde mutlaka bir vesileye bağlanacaksa, o vesilenin vifak ve ittifak olduğu düşünülmelidir. Yani, bir toplumu teşkil eden her fert, “Biz yaptık, biz kurduk, biz düzenledik, biz kazandık” diyeceğine, “Cenâb-ı Hakk’ın tevfîki, vifak ve ittifaka bağlı geliyor. O’na binlerce hamd ve senâ olsun ki, kalbimizi birbiriyle irtibatlandırdı, bizi birbirimize sevdirdi, biraraya getirdi ve önemli bir hareketin hadimleri eyledi.” diyerek, tahdis-i nimette bulunmalı ve Allah’a şükretmelidir. Fakat, “Allah’a binlerce hamd ü sena olsun ki, bize muvafakat içinde hizmet etme zemini lutfetti ve gayretlerimizi başarılarla neticelendirdi” diyerek “Hüve”yi işaret etmesi gereken kimseler, “Var mı benim gibisi!” türünden ifadelerle “benlik” hırıltıları çıkarırlarsa ya da “Bu cemaat gibisi gelmedi âleme” şeklinde “biz” duygusuna bağlı bir fâikiyet düşüncesini seslendirirlerse, işte o zaman, ilahi ihsanları ferdî enaniyete veya âidiyet mülahazasına bağlamak suretiyle nankörlük yapmış ve Allah korusun bir çeşit şirke düşmüş olurlar. Dolayısıyla, bir insanın sürekli kendi istidat ve kabiliyetlerini nazara vermesi ve kendisinden bahsetmesi ne kadar çirkin ise, bir toplumun fertlerinin her fırsatta mensup oldukları cemaatin hususiyetlerini, o hareketin faziletlerini, kendi felsefelerinin üstünlüklerini ve sahip oldukları düşüncelerin isabetliliğini vurgulamaları da o denli çirkindir; dahası böyle bir tavır da fâikiyet mülahazasını tetikleyen ve şişiren büyük bir tehlikedir. Hak ve hakikat gürül gürül ilan edilmeli, din ve diyanet mutlaka anlatılmalıdır ama bu ilana ve bu anlatmaya nefisler asla karıştırılmamalıdır. Allah sevmez öyle düşünenleri ve öyle iddialı sözler söyleyenleri. Cenab-ı Hak, “Elhamdülillah, O bizi biraraya getirdi” diyenleri sever; kullarının sürekli “Allah’ım birliğimizi ve dirliğimizi muhafaza buyur” deyip hıfz-ı ilahiye sığınmalarını ister.
Evet, “Biz gücümüz, kuvvetimiz, ilmimiz ve tecrübemizle bu işleri başarıyoruz..” düşüncesi Kârunca bir düşüncedir. “Ben kendi ilmimle ve kendi iktidarımla kazandım” iddiası ancak Kârun’un ve onun torunlarının telaffuz ettikleri müşrikçe bir kuruntudur. Din ve millet yolunda hizmete gönül vermiş insanlar, Kârun gibi düşünüp Kârunca konuşacaklarına, gurur ve enaniyeti bırakmalı; aczinin, fakrının ve ihtiyaçlarının farkında olan kullar gibi tazarru ve duâ lisanıyla Cenab-ı Hakk’a yönelmelidirler.
http://www.herkul.org/kirik-testi/ustunluk-tutkusu-ve-cemaat-enaniyeti/