Türkiye Siber Savaş’a Hazır mı

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Dünya, son birkaç yıldır, siber tehdit adı verilen bilgi ve iletişim sistemleri üzerinden gerçekleştirilen organize saldırılara karşı alınması gereken tedbirleri konuşuyor.

Türkiye ise çağın gerisinde kalan gündemlerle enerjisini tüketiyor. İTÜ’de bir konferans veren, dünyanın önde gelen anti-virüs yazılım şirketlerinden Kaspersky’nin başkanı Eugene Kaspersky, dünyanın siber savaş çağına girdiğini, Türkiye’nin de böylesi bir saldırıya uğrayabileceği uyarısını bu ay başlarında yapıyordu.

Siber saldırı kavramı son olarak gündeme, İran’ın endüstri tesislerindeki bilgisayarlarda tesbit edilen ‘Stuxnet’ adlı yazılımla gelmişti.

İngiliz Genelkurmay Başkanı Sir David Richards, Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi çerçevesinde, istihbarat toplama, özel kuvvetler ve siber savaşa karşı askerî tedbirlere daha fazla ödenek ayırdıklarını belirtiyordu.

İngilizlerin, diğer demokrasilerde olduğu gibi ulusal strateji belgeleri, hükümet tarafından hazırlanıyor. Bizdeki gibi, onlarca yıl, askerin dikte ettiği tehdit algılamalarına dayandırılan ve dolayısıyla kafadan gerekli gereksiz silah alımlarını öngören belgelere dayandırılmıyor demokrasi coğrafyasındaki güvenlik anlayışı.

Gerçi artık biliyoruz ki tehdit algılamalarını içeren Milli Güvenlik Siyaset Belgesi , önemli ölçüde siyasi otoritenin inisiyatifinde hazırlandı. Bu belge üzerinden TSK’nın, nasıl bir askerî yapılanmaya gideceğini tesbit etmesi gerekiyor.

Ancak, siyasete böylesine bulaşmış bir TSK’nın, 21. yüzyılın önemli bir tehdidi haline gelen siber savaşa karşı alabileceği tedbirlerin de çok sofistike olmasını beklememek lazım. Bu nedenle, parlamento ve hükümetin, silah alımlarında söz sahibi olması zaten gerekliydi, şimdi elzem hale geldi.

Asimetrik tehdidin, en azından terörist gruplardan geldiğini biliyoruz.

Ancak, siber tehdidin, bilgisayar ve internet kullanımı yoluyla oluştuğunu düşünmemiz, bu tehdide karşı ne denli korunaksız olduğumuzu anlamamıza yeter.

Her ne kadar siber tehdidin bilgi ve iletişim sistemleri üzerinden gerçekleştiği bilinse de, klasik anlamdaki sofistike askerî bilgilerle baş edilebilen bir tehdit değil. Bu tehdidin, nereden geldiği, kaynağının belirlenmesi ve izlenmesi son derece zor; ve ülkeler bunun üzerine bir savunma yeteneği oluşturmaya çalışıyorlar.

Yaklaşık iki hafta önce, TSK’daki fuhuş çetesi bağlamında başlatılan operasyonlar sonucu, özellikle en kritik elektronik sistemler alanında askerî casusluk suçlamasına da yer verilmişti.

Askerî sanayideki bu casusluk iddiaları, gerek siber tehditler karşısında gerekse genelinde gizli bilgilerin sızdırılmasının önlenmesine karşı askeriyenin hazırlıksız olduğunu da ortaya çıkarttı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in, Gül’ün resepsiyonuna gitmeyen askeri, emre itaatsizlikle suçladığı 1 kasım tarihli konuşmasında, siber tehditle ilgili yaptığı şu tesbite katılmamak mümkün mü?:

“Kendisini [TSK] dar bir ideolojik asabiyetin, kapalı toplum ideolojisinin içine hapsetmemelidir. ‘Siber terörizm tehdidine karşı Türkiye hazır mıdır?’ diye haber çıktı.

Haberde şu ifade vardı; ‘Silahlı Kuvvetler tatbikata hazırlıklı değil.’ Ben bunu TSK’nın yalanlamasını beklerdim. Türkiye’nin önemli kurumu, dünyanın üçüncü büyük ordusu, siber teröre karşı nasıl hazırlıklı olmaz?

Yani bir başörtülü hanımefendi davete girdiği zaman nasıl davranılacağı, hangi kapıdan çıkılacağı, hangi kapıdan girileceğinin taktik birtakım değerlendirmelerini yapmak yerine, dünya standartlarında güvenlik stratejilerine kafa yorması gerekir.”:clap2::clap2::clap2:

Önümüzdeki aylarda göreceğiz, TSK, ideolojik takıntılarından kurtulup siber tehdide karşı, hükümetin önüne bir savunma yeteneği projesi getirecek mi?

SİBER SAVAŞ NEDİR: Ekonomik, politik veya askerî nedenlerle, hedef seçilen herhangi bir ülkeye, bilgi ve iletişim sistemleri üzerinden gerçekleştirilen organize saldırılara siber savaş denir.

Web sayfalarının ele geçirilmesi, internet üzerinden karşı propaganda, enerji- iletişim- finans- güvenlik altyapıları gibi kritik sistemlere yönelik saldırılar, siber savaşta yapılabilecek başlıca saldırılardır.

Ele geçirilmiş bilgisayarlardan oluşan ağa “botnet’ adı verilmektedir. Türkiye’de de ciddi anlamda “botnet” konuşlanması söz konusudur. 2008 verilerine göre Türkiye “botnet”lere ev sahipliği yapan ülkeler sıralamasında sekizinci durumdadır. Botnet; bir kişinin (daha fazla da olabilir) yönettiği ve sayısının belirsiz olduğu, içine virüs bulaşmış internetli bilgisayarların belirtilen hedefe (internet sitesi, telefon sunucuları, televizyon ve radyo sunucuları) saldırı amaçlı veri aktarımı yapmaları sonucu hedefin kullanıma erişimini durduran hacker tekniği.

lale kemal
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
bu yönde hiçbir kurumun herhangi bir hazırlığı olduğunu sanmıyorum.
yapabilmesi de imkansız.
tüm yazılımlar abd malı

ciddi bir saldırı olursa ordumuz taşla savaşmaya başlar.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
bu yönde hiçbir kurumun herhangi bir hazırlığı olduğunu sanmıyorum.
yapabilmesi de imkansız.
tüm yazılımlar abd malı

ciddi bir saldırı olursa ordumuz taşla savaşmaya başlar.
Taş taşıyıcılarıda malum. nene hatun misali başörtülü kadınlar.Onlardan var fayda.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Siber savaşın ortasında mıyız?

Julian Assange'ın şu an sahibi olduğu Wikileaks adlı site, ABD diplomasisine ait yüzbinlerce sayfalık gizli belgeleri yayınlayacağını duyurduğu günden beri, tüm dikkatleri üzerine toplamış durumda.

Ve dün akşam ilk sızıntı dalgası geldi.

Bugün itibariyle her yerde Wikileaks konuşulur oldu. Assange'ın nerede olduğu bilinmiyor. Adeta kayıplara karıştı. Tüm dünya ülkelerini karşı karşıya getirebilecek önemde bilgileri sızdıranın genç bir ABD askeri olduğu dillendirilse de herkes bu sızıntının arkasında daha büyük bir oyuncu arıyor.

Bir ülke olabilir diyenler de var, tetiğin ardında gizli örgütlerin olduğunu savunanlar da...Belki de dendiği gibi bir ABD askeri ve Assange'ın ekibi tamamen tesadüf eseri bir araya geldi. Yani aslında öküz altında buzağı da arıyor olabilir herkes.

Ancak bazı bilgiler var ki, alt alta sıralayınca ortaya ilginç bir tablo çıkıyor

1- Wikileaks 2007 senesinde ilk olarak 'hizmete' girdi.

2- Sitenin kurucuları arasında ABD, Tayvan, Avustralya ve Avrupa'dan bir çok gazeteci var.

3- Fakat bir 'grup' daha var ki, kimi komplo teorisyenleri, dikkatleri onların üzerine topluyor. Onlar bir grup Çinli muhalif. Kendi ülkelerindeki sansür aygıtından şikayetçi oldukları için Wikileaks'i kurdukları, sitenin oluşturulmasında en çok onların gayreti olduğu söyleniyor. Ve kim oldukları bilinmiyor. Hala etkinler mi o da belli değil.

4- ABD ile Çin'in ekonomik sebeplerden dolayı uzun zamandır çekiştikleri biliniyor. Son olarak G20 toplantısında aralarındaki anlaşmazlığın ne kadar derin olduğu ortaya çıkmıştı.

5- Bu toplantıdan sonra ise kısa süre içersinde Kuzey Kore ile Güney Kore arasında sıcak çatışma çıkmış, ABD bölgeye uçak gemisi göndermişti. Çin ise ABD'nin bu hamlesinden rahatsız olmuş, bölgede savaş tehlikesine dikkat çekmişti.

6- Bir de bu yaz, ünlü arama motoru Google'ın Çinli hackerlar tarafından saldırıya uğradığı haberini hatırlatmakta fayda var. ABD'nin Çin ile arasında sadece ekonomik değil, siber alanda da bir gerginlik olduğu biliniyor.

Bütün bu olanların ışığında, sızıntının ardında Çin'in parmağını arayan uzmanlar var. Teorilerinin doğru olup olmadığını ise ancak önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Keza Wikileaks'in Çin ile ilgili gizli dosyaları Pazar günü açıklayacağı söylendi. O gün geldiğinde, Çin hakkında ne gibi bilgiler ortaya serilecek, bekleyip göreceğiz.
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
WİKİLEAKS OLAYI VE SİBER TEHDİT

Güvenlik, insanoğlunun ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üst sırada yer alıyor. Bunun içindir ki, tarihin ilk dönemlerinden itibaren insanlar bir araya gelmiş ve kendi güvenliklerini sağlamak için işbirliği yapmışlar.

Muhkem korunaklar ve kaleler yapılmış. Zaman içinde organize gruplar ve sistemler ortaya çıkmış. Ve bunun en üst noktası olarak ordular, devletler oluşmuş.

Geçmişte fiziksel güvenlik ne kadar önemli idiyse, günümüzde de bilgi güvenliği aynı derecede vazgeçilmez. Nitekim Wikileaks olayı da gösterdi ki, bilgi güvenliğinin sağlanması, yani siber tehditlerle mücadele sanıldığından çok daha önemli.

Zira eskiden sağlam bir kale veya Çin Seddi gibi devasa duvarlar inşa ederek güvenliğinizi kolayca garanti altına alabiliyordunuz. Oysa bugün, siber tehdidin nereden ve ne zaman geleceğini asla bilemezsiniz. En mahrem ve değerli bilgileriniz hiç ummadığınız bir anda birileri tarafından ele geçirilebiliyor.

MÜSİAD'ın Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu, çok isabetli bir adım atarak, geçtiğimiz hafta bilgi güvenliği konusunda bir panel düzenledi. Sektör kurulu başkanı Ensari Yücel tarafından yönetilen panelde, Türkiye Bilişim Güvenliği Derneği Başkanı Faruk Kekevi ve ANET Gelen Müdürü Dr. Ertuğrul Akbaş bilgi güvenliğinin önemini açıkladılar ve bizi bekleyen ciddi tehlikelere dikkat çektiler.

Faruk Kekevi, tarih boyunca var olan casusluğun da aslında bir çeşit bilgi hırsızlığı olduğunu söyledi. Ancak günümüzde casusluk yapmak için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Dünyanın herhangi bir noktasındaki bilgiye olduğunuz yerden kolayca ulaşabiliyorsunuz.

Kekevi'nin verdiği bilgilere göre, 2000'li yıllarda Türkiye'ye karşı çok ciddi bilişim saldırıları olmuş ve bu zaman zarfında çok sayıda banka hesabı boşaltılmış. Böylece Türkiye'den milyarlarca dolar buharlaşıp yurt dışında çıkmış. Ve ne yazık ki bu tür olaylardan sonra telafisi imkânsız problemler gündeme geliyor. Zira hukuk altyapısı henüz hazır değil. Yargı mensupları da bu konularda pek bilgi sahibi değiller.

Sadece banka hesapları boşaltılmıyor. Aynı zamanda çalınan mahrem bilgiler uluslararası bilgi borsalarında satılıyor. Bunlar yardımıyla kişiler ve kurumlar hakkındaki birçok bilgiye ulaşılabiliyor. Mesela KEY ödemeleri dolayısıyla 1 milyonda fazla kişinin kimlik bilgileri internette açıklandı.

Kekevi, bunun son drece tehlikeli olduğuna dikkat çekti ve devletin bu tür konularda daha hassas davranması gerektiğini vurguladı. Bize ait kredi kartı ve banka bilgileri mal gibi alınıp satılabiliyor. Birileri cebimizdeki parayı çalabilir. Ama bu durum çok daha tehlikeli. Zira başımıza neyin geleceğini tahmin bile edemeyiz.

Resmen casus programlar üretip piyasaya süren devletler var. Çoğu istihbarat örgütleri bu yola başvuruyor. Bazı ülkeler ise bunu aleni ve yasal olarak yapıyor.

Dr. Ertuğrul Akbaş da savunma sanayimizde bu anlamda çok büyük risklerin olduğunu hatırlattı. Savunma sanayinde bilgi teknolojileri alanında yerli payı yüzde 25. Akbaş'a göre, Türk şirketlerinin % 87 sinde güvenlik riski var.

Bütün bunlar gösteriyor ki, siber tehlike ile her an karşı karşıyayız ve gerekli önlemleri almak zorundayız. Aksi takdirde bunun bedelini çok pahalıya ödemek durumundayız. Başta devlet kurumları ve üniversiteler olmak üzere, herkesin bu konuda üzerine düşeni yapması gerekiyor.

kemal çiftçi
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Google hakkında Mayıs ayında büyük bir skandal ortaya çıkmıştı. Google'a ait haritalama ve buna bağlı olarak sokak görüntülerini resimleyen Street View hizmetine ait araçlar o anda geçmekte oldukları sokakta bulunan kablosuz ağlardaki alınan ve gönderilen verileri de kaydedebildiği ispat edilmişti.

Google’nin yıllardan bu yana şifre koymadan kablosuz internet hizmetini kullananlara ait verileri kaydettiğini açıklaması Alman medyasında geniş yer bulurken, dev şirketin yargı önüne çıkarılması istenmişti.

Google, bunun "yanlışlıkla" gerçekleştiğini iddia etmiş, kamuoyundan özür dilemişti. O günlerde bir çok kişi Google'ın bunu bilerek yaptığını, Amerikan istihbaratı için çalıştığını dile getirmişti.

Hadi diyelim ki, bu gerçekten bir yanlışlıktı. Bunun dışında, Google'ın harita ve uydu görüntüleri hizmetinden, ABD askeri istihbaratının yararlandığı, bir sır değil. Bu olaydan önce de, 2006 yılında eski bir CIA ajanı Robert David Steele, Google'ın kuruluşunda CIA'ın maddi katkı sağladığını iddia etmişti.

CIA, NSA ve bir çok ufak istihbarat biriminin bilgilerinin ortak bir veritabanında toplanıp, indekslenmesi görevini de Google'ın hazırladığı Intellipedia adlı teknoloji yerine getiriyor.

2009 Aralık ayında, Google'ın maruz kaldığı büyük çaplı "siber saldırı" sonrası ise, ABD'nin bu konuda en deneyimli istihbarat birimi Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA), Google'ın yardımına koşmuş, olay ABD ile Çin arasında uluslar arası bir krize yol açmıştı . Ki Google ile Çin hükümeti arasında yaşanan krizler meşhurdur. Son olarak, Çin hükümeti tarafından arama hakkı lisansı iptal edilecekken, son anda anlaşma sağlanmış, Goolge, Çin'de kalmayı başarmıştı.

Bütün bunların üzerine Google'ın yüksek seviye yöneticileri arasında eski CIA çalışanları olduğu da söylenenler arasında.
WP'un hazırladığı "Çok gizli Amerika" sitesi içersinde ise Google'da çalışan bir kaç kişinin federal hükümet içersinde "çok gizli" erişim seviylerine sahip oldukları iddia edilmiş.

Bütün bunları alt alta koyunca, insanlık için artık vazgeçilmez hale "getirilmiş" iletişim alanında Amerikan hegemonyasının nasıl kurulduğunu görebiliyoruz.

Almanya'nın ve Çin'in, Google ile yaşadığı krizlere, "siber casusluk" gözüyle bakınca, Türkiye'de Google'a bağlı, hala erişim yasağı olan ,video hizmet sitesi Youtube üzerinden yaşanan tartışmaların, bu bağlamda "çok saf" kaldığını görmemek imkansız.

Google, içersinde binlerce "hayati" e-hizmet sunan bir teknoloji devi.

Bedava olan, devasa büyüklükteki e-posta hizmetinden tutun, birebir sokak görüntüleri ile adres tarifi verebilen haritalama hizmetine, iletişim konusunda Amerikan oligopolisinin başını çekiyor. Google'a alternatif hizmetler ise gene Amerikan şirketlerinden geliyor: Microsoft, Yahoo vs...

Türkiye gibi teknoloji konusunda bağımlı ülkeler, acaba daha başlamadan, siber savaşı kaybediyor olmasın?


 
Üst