Türkiye de Kazanıp ABD de yemek Helal mi Haram mı ?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
S

SaLtan

Guest
soruyu soran kardeş veya amca. paran varmı, buyur ye, dünya senin.. abd de çok yiyecek paranız varda biz naciz, hirpani kullaramı danışıyorsunuz. konu yine alakası olmadan fethullah gülene getirilmiş.
al birde burdan oku..
Meyvelerin Taşlarla Başı Dertte

Meyve veren ağaçların kaderidir taşlanmak. Allah, bazılarını zaaflarının zebunu yaparak o şeylerin peşinden koştururken, bazılarının ulvî gaye ve ideallerinin peşine de milyonları takarak, onlar vasıtasıyla bütün dünyaya mürebbiyelik, öğretmenlik, üstadlık, mürşitlik yaptırıyor.

Hak dostları her çağın kalbinde o çağın en mükemmel, en gerekli meyvelerini yetiştirmekle görevli. Bu zor ve ilahi görevin yanında mutlaka o kudsî yolun yolcularına engel olmak, yollarına taşlar, dikenler dökmek, her gördüğü yerde, her platformda, çağın bütün iletişim materyallerini kullanarak en ağır şekilde hakaret edip iftiralar atma göreviyle yanıp tutuşanlar da var.

Sanki bu ilahî senaryo gereği aynı çağda, aynı hayatı yaşarken tamamen ters istikametlere doğru koşturan bu iki kutbun mücadelesi dün olduğu gibi, bu günde var. Her Musa'ya bir Firavun, her Hak dostuna bir deccal, her İbrahim'e bir Nemrut'un musallat olması boşuna değil.

Nerede meyve var ise orada mahallenin haylaz çocuklarının taşları da mutlaka var. Ama bu çocuklar şer güçlerin güdümünde bu yüzden neyi taşladıklarını bilmiyorlar. Bilseler belki o taşları kendi nefislerine atacaklar. Ama heyhat ki, eski çağda olduğu gibi yeniçağda da hak ve hakikat temsilcileri sırf bu meyveler yüzünden bir cani gibi kovalanacaklar, iftiraya maruz bırakılacaklar ama bütün bunlara rağmen bu hak yoldan bir teki bile yolundan dönmeyecekler Allah'ın izniyle.

Bu noktada bütün sıkıntılı anlarda insanı ancak gaye ve hedefin kurtaracağına işaret eden Fethullah Gülen Hocaefendi, gayesiz ve hedefsiz mü'minlerin, his ve heyecan yorgunu kimselerin, kendileri tam diri olmadıkları gibi diriliş adına başkalarına bir şey ifade etmelerinin imkânsızlığına dikkati çekerek bunun bağlı olduğu şartı şöyle izah ediyor "Bir kere Allah, Kendisine yürekten yönelen kimseleri ihya edeceği ve bu kimseleri başkalarının dirilişine vesile kılacağı vaadini onların peygamberâne azim ve kararlılığına bağlamıştır. Bunlar, sarsılmayacak bir imana sahip, durdukları yerde hep sağlam duran, sağdan soldan gelen tazyiklere asla aldırmayan, belâ ve musibetler karşısında hiçbir zaman sarsılmayan; aksine çevrelerindekilere karşı her zaman moral kaynağı olan, hizmet ve vazife anında ta ilerilerin ilerisinde bulunan, ücret ve mükâfat takdirlerinde ise gerilerin gerisine çekilerek sessizlik murâkabesine dalan öyle samimiyet âbideleridir ki, Allah özel bir teveccühte bulunacaksa işte bunlara bulunur ve birilerine hayat nefhedecekse onların soluklarıyla eder."

Bütün samimiyetleriyle Allah için koşturan bu insanları bir kenara çekip konuştursanız hepsinden şu "Bunların hiç birisini bizde yapacak güç, kudret yoktu, bunları biz yapmadık, bütün bunlar belki bize rağmen yaptırıldı" ifadelerini duyar ve bunun şükrü içersinde iki büklüm olduklarına şahit olursunuz. Bu asrın itfaiye erlerinin milyonlarca kez itfaiyeci taifesinin içersinde yer aldıkları için gâh gözyaşlarıyla, gâh terleriyle yangınlara müdahale imkânı verdiği için rablerine sonsuz teşekkür içerisindeler. Bir yandan bu yangına koşarken bir yandan da "Allah korusun ya birde adları hürmet duyulan Müslüman isimleri oldukları halde yangın çıkarmakla muvazzaf olanların arasında olsaydık halimiz nice olurdu." diye düşünmekten kendilerini alamazlar, alamazlarda bu tür her düşünceden sonra yeniden kendilerini Rahmeti sonsuzun sinesine atarlar.

Herkes bulunduğu noktada bir söz, bir kelime, bir tebessüm ile bile olsa üzerinize düşeni yaparsa, Allah da bu noktada dört gözle o yardımı bekleyenlere yardımını umulmadık yerden mutlaka gönderecektir.

Peki, ne olacak bu hayatları hep yıkmaya ayarlı insanların durumu? Hep hayırlara ayarlı, ıslaha ayarlı bu insanların ifsat odaklı insanlardan nedir bu çektikleri? Bu konuya da vurgu yapan Fethullah Gülen Hocaefendi "Bütün bu hususların yanında, bu yoldaki hasların hamlardan ayrılması, zalim ve gaddarların da toplumun her kesimi tarafından bilinip tanınması çok önemlidir ve böyle bir ilâhî imhalle her zaman yanılabilen ve yanıltılabilen yığınların bazılarında ehl-i ilhada taraftarlık hissiyle -bu biraz da her şeyin ayân beyan ortaya çıkmamasından kaynaklanır- ba'sü ba'de'l-mevt kahramanlarına karşı tavır almalar olabilir; bu itibarla ak-kara birbirinden ayrılacağı, âlim-âmî herkesin nerede durduğu/duracağı belli olacağı âna kadar herkese bir teemmül fırsatı verilir; dolayısıyla netice de biraz gecikmiş olur." şeklinde bir tespitte bulunuyor. Ve ardından da diriliş erlerinin ne olursa olsun yapmaları gerekenlere şöyle işaret ediyor. "Sebep ne olursa olsun bize, kurallarına göre ve hikmet dairesinde vazifemizi yapıp ötesini Allah'a havale etmek düşer. Her diriliş eri bilmelidir ki, o, Allah ve Resûlü'nün çağrısına icabet ettiği takdirde Cenâb-ı Hak da ona diriliş yollarını gösterecek ve onun dökülüp yollarda kalmasına asla meydan vermeyecektir."

Başımıza gelen her olayda, hayra musallat olan her fanide bir hayır ve bereketin olduğu ifade eden H. Efendi bunu da şu enfes cümleleriyle izah ediyor "Bazen de, her şey yerli yerinde olmasına rağmen diriliş erlerinde tam bir teveccüh olmayabilir; işte böyle bir durumda Cenâb-ı Hak, onları değişik baskı, saldırı ve tazyiklere maruz bırakarak, ızdırar ruh hâletiyle Kendine yönelmeleri ve bir muztar içtenliğiyle O'na içlerini dökmeleri için belli bir süre onların diriliş gayretlerine aynıyla cevap vermez. Bazen de, bu diriliş erleri, şöyle-böyle belli bir kısım dünyevî beklentiler içine girip gönüllerini makam, mansıp, pâye, ikbâl düşüncelerinden arındırıp tam bir hasbîlik ortaya koyamayabilirler; bu açıdan da böyleleri bütün bütün ağyâr mülâhazasından sıyrılıp hâlisâne bir teveccühle O'na yönelecekleri âna kadar diriliş nefhasını da elde edemeyebilirler."

Şimdi iş yeniden bir kere daha Nam-ı Celili Muhammedi'yi dünyanın dört bir yanına götürme azmu cezmu kasdı ile yollara revan olan muhacirlere kalıyor. Öyle görülüyor ki yollar hiçbir devirde olmadığı kadar tehlike ve engellerle dolu. Değil mi ki Rabbimiz bütün şartları bizim niyetimize göre tanzim ediyor. O zaman bize düşen de ihlâs ve samimiyet. Rabbimizin bizi yönelttiği bu diriliş kervanında bize biçilen role göre sadakatle bir hayat yaşamak. Rabbimiz "Siz üzerinize düşeni yapın, ben üzerime düşeni yaparım" buyurmuyor mu?
 
S

SaLtan

Guest
soruyu soran kardeş veya amca. paran varmı, buyur ye, dünya senin.. abd de çok yiyecek paranız varda biz naciz, hirpani kullaramı danışıyorsunuz. konu yine alakası olmadan fethullah gülene getirilmiş.
al birde burdan oku..
Meyvelerin Taşlarla Başı Dertte

Meyve veren ağaçların kaderidir taşlanmak. Allah, bazılarını zaaflarının zebunu yaparak o şeylerin peşinden koştururken, bazılarının ulvî gaye ve ideallerinin peşine de milyonları takarak, onlar vasıtasıyla bütün dünyaya mürebbiyelik, öğretmenlik, üstadlık, mürşitlik yaptırıyor.

Hak dostları her çağın kalbinde o çağın en mükemmel, en gerekli meyvelerini yetiştirmekle görevli. Bu zor ve ilahi görevin yanında mutlaka o kudsî yolun yolcularına engel olmak, yollarına taşlar, dikenler dökmek, her gördüğü yerde, her platformda, çağın bütün iletişim materyallerini kullanarak en ağır şekilde hakaret edip iftiralar atma göreviyle yanıp tutuşanlar da var.

Sanki bu ilahî senaryo gereği aynı çağda, aynı hayatı yaşarken tamamen ters istikametlere doğru koşturan bu iki kutbun mücadelesi dün olduğu gibi, bu günde var. Her Musa'ya bir Firavun, her Hak dostuna bir deccal, her İbrahim'e bir Nemrut'un musallat olması boşuna değil.

Nerede meyve var ise orada mahallenin haylaz çocuklarının taşları da mutlaka var. Ama bu çocuklar şer güçlerin güdümünde bu yüzden neyi taşladıklarını bilmiyorlar. Bilseler belki o taşları kendi nefislerine atacaklar. Ama heyhat ki, eski çağda olduğu gibi yeniçağda da hak ve hakikat temsilcileri sırf bu meyveler yüzünden bir cani gibi kovalanacaklar, iftiraya maruz bırakılacaklar ama bütün bunlara rağmen bu hak yoldan bir teki bile yolundan dönmeyecekler Allah'ın izniyle.

Bu noktada bütün sıkıntılı anlarda insanı ancak gaye ve hedefin kurtaracağına işaret eden Fethullah Gülen Hocaefendi, gayesiz ve hedefsiz mü'minlerin, his ve heyecan yorgunu kimselerin, kendileri tam diri olmadıkları gibi diriliş adına başkalarına bir şey ifade etmelerinin imkânsızlığına dikkati çekerek bunun bağlı olduğu şartı şöyle izah ediyor "Bir kere Allah, Kendisine yürekten yönelen kimseleri ihya edeceği ve bu kimseleri başkalarının dirilişine vesile kılacağı vaadini onların peygamberâne azim ve kararlılığına bağlamıştır. Bunlar, sarsılmayacak bir imana sahip, durdukları yerde hep sağlam duran, sağdan soldan gelen tazyiklere asla aldırmayan, belâ ve musibetler karşısında hiçbir zaman sarsılmayan; aksine çevrelerindekilere karşı her zaman moral kaynağı olan, hizmet ve vazife anında ta ilerilerin ilerisinde bulunan, ücret ve mükâfat takdirlerinde ise gerilerin gerisine çekilerek sessizlik murâkabesine dalan öyle samimiyet âbideleridir ki, Allah özel bir teveccühte bulunacaksa işte bunlara bulunur ve birilerine hayat nefhedecekse onların soluklarıyla eder."

Bütün samimiyetleriyle Allah için koşturan bu insanları bir kenara çekip konuştursanız hepsinden şu "Bunların hiç birisini bizde yapacak güç, kudret yoktu, bunları biz yapmadık, bütün bunlar belki bize rağmen yaptırıldı" ifadelerini duyar ve bunun şükrü içersinde iki büklüm olduklarına şahit olursunuz. Bu asrın itfaiye erlerinin milyonlarca kez itfaiyeci taifesinin içersinde yer aldıkları için gâh gözyaşlarıyla, gâh terleriyle yangınlara müdahale imkânı verdiği için rablerine sonsuz teşekkür içerisindeler. Bir yandan bu yangına koşarken bir yandan da "Allah korusun ya birde adları hürmet duyulan Müslüman isimleri oldukları halde yangın çıkarmakla muvazzaf olanların arasında olsaydık halimiz nice olurdu." diye düşünmekten kendilerini alamazlar, alamazlarda bu tür her düşünceden sonra yeniden kendilerini Rahmeti sonsuzun sinesine atarlar.

Herkes bulunduğu noktada bir söz, bir kelime, bir tebessüm ile bile olsa üzerinize düşeni yaparsa, Allah da bu noktada dört gözle o yardımı bekleyenlere yardımını umulmadık yerden mutlaka gönderecektir.

Peki, ne olacak bu hayatları hep yıkmaya ayarlı insanların durumu? Hep hayırlara ayarlı, ıslaha ayarlı bu insanların ifsat odaklı insanlardan nedir bu çektikleri? Bu konuya da vurgu yapan Fethullah Gülen Hocaefendi "Bütün bu hususların yanında, bu yoldaki hasların hamlardan ayrılması, zalim ve gaddarların da toplumun her kesimi tarafından bilinip tanınması çok önemlidir ve böyle bir ilâhî imhalle her zaman yanılabilen ve yanıltılabilen yığınların bazılarında ehl-i ilhada taraftarlık hissiyle -bu biraz da her şeyin ayân beyan ortaya çıkmamasından kaynaklanır- ba'sü ba'de'l-mevt kahramanlarına karşı tavır almalar olabilir; bu itibarla ak-kara birbirinden ayrılacağı, âlim-âmî herkesin nerede durduğu/duracağı belli olacağı âna kadar herkese bir teemmül fırsatı verilir; dolayısıyla netice de biraz gecikmiş olur." şeklinde bir tespitte bulunuyor. Ve ardından da diriliş erlerinin ne olursa olsun yapmaları gerekenlere şöyle işaret ediyor. "Sebep ne olursa olsun bize, kurallarına göre ve hikmet dairesinde vazifemizi yapıp ötesini Allah'a havale etmek düşer. Her diriliş eri bilmelidir ki, o, Allah ve Resûlü'nün çağrısına icabet ettiği takdirde Cenâb-ı Hak da ona diriliş yollarını gösterecek ve onun dökülüp yollarda kalmasına asla meydan vermeyecektir."

Başımıza gelen her olayda, hayra musallat olan her fanide bir hayır ve bereketin olduğu ifade eden H. Efendi bunu da şu enfes cümleleriyle izah ediyor "Bazen de, her şey yerli yerinde olmasına rağmen diriliş erlerinde tam bir teveccüh olmayabilir; işte böyle bir durumda Cenâb-ı Hak, onları değişik baskı, saldırı ve tazyiklere maruz bırakarak, ızdırar ruh hâletiyle Kendine yönelmeleri ve bir muztar içtenliğiyle O'na içlerini dökmeleri için belli bir süre onların diriliş gayretlerine aynıyla cevap vermez. Bazen de, bu diriliş erleri, şöyle-böyle belli bir kısım dünyevî beklentiler içine girip gönüllerini makam, mansıp, pâye, ikbâl düşüncelerinden arındırıp tam bir hasbîlik ortaya koyamayabilirler; bu açıdan da böyleleri bütün bütün ağyâr mülâhazasından sıyrılıp hâlisâne bir teveccühle O'na yönelecekleri âna kadar diriliş nefhasını da elde edemeyebilirler."

Şimdi iş yeniden bir kere daha Nam-ı Celili Muhammedi'yi dünyanın dört bir yanına götürme azmu cezmu kasdı ile yollara revan olan muhacirlere kalıyor. Öyle görülüyor ki yollar hiçbir devirde olmadığı kadar tehlike ve engellerle dolu. Değil mi ki Rabbimiz bütün şartları bizim niyetimize göre tanzim ediyor. O zaman bize düşen de ihlâs ve samimiyet. Rabbimizin bizi yönelttiği bu diriliş kervanında bize biçilen role göre sadakatle bir hayat yaşamak. Rabbimiz "Siz üzerinize düşeni yapın, ben üzerime düşeni yaparım" buyurmuyor mu?
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
ya bu nasıl bir islam anlayışı, bu nasıl müslümanlık, bu nasıl kardeşlik, bu nasıl emri bil ma'ruf nehyi anil münker...

biri soru soruyor diğeri onu kalaylıyor, bir yanlış yapıyor diğeri onu tekfir ediyor, biri geliyor müslümanları birbirine düşürmek istermiş gibi soru soruyor, biri geliyor sanki alim olmuş alimleri eleştiriyor, biri geliyor utanmadan alimlere laf atıyor ama bu birileri bitmiyor...

forum ilim öğrenmekten çok ilim batırmaya döndü ama kim görüyor bunu bilmiyorum...


sELAMLAR buranbay KARDEŞİM...

bAZI KARDEŞLERİMİZİN İÇİNDE SORULAR OLDUĞU MUHAKKAK..

dünkü bir yazıda varsa sorun kardeşim ittihata, birlik ve beraberliğe sağlamak için asgari müştereklerde buluşmamız gerek dedim ve ayrıca:

Ben şimdiye kadar 9-10 mesleği ve meşrebi farlı sitede farklı isimlerle yazılanları cevap verdim, dilimiz döndükce bildiğimiz kadarıyla alıntılar yaparak cevaplayabiliriz. Biribirimizi tanımadığımız için sıkıntı da olmaz ama içinizde UKDE kalmaması adına rica ederim bildiklerimizi ve bilmediklerimizi anlatalım, meraklı insanları da meraklandırmayalım...

başka bir sataşmada

Aynı gemide ve cephede bulunan insanlar olarak küfür ve düşman karşıda dururken asgari müştereklerde buluşup aramızdaki sıkıntıları gidermemiz ve birbirimize anlamamız lazım diye düşünüyorum..

alt yazınızda olduğu gibi
"Sahil-i selamet olan Darü's-selam'a Ümmet-i Muhammediyyeyi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyyede çalışan hademeleriz." birbirimizle uğraşmamıza gerek yoktur, varsa bir sorun veya sorunuz çözümlensin..selamlarımla...


diğer bir konuda

Güzel kardeşim bir buz hükmündeki enaniyetimizi nasıl İSLAM havuzuna atıp eritmek için uğraşıyorsak aramızdaki soru ve sorunları -ki kepek sorunları da dahildir- ortaya koyalım ve çözmeye çalışalım, yani amaliyat-ı cerrahiye yapalım, yoksa hüsn-ü zann kaybolacak ve düşmanlık ve adavet artacak ...bu da birilerinin ekmeğine yağ sürmek gibi olacak...

Yapılan yanlışlar varsa biz de bir üst kısma iletir çözmeye çalışırız veya hakikatini neden böyle yapıldığını anlamaya çalışırız.


-----------------

yazarak kardeşlerimizin varsa şüphelerini izole edelim, hatasız kusursuz insan olmaz bir üste söyler düzeltir hizya sokarız dedim ama kardeşlerimin yaklaşımları ilgincime gitti doğrusu..

Dost gibi görünmelerine rağmen soruları üsturuplu değilde başka bir tarzda sorma gereğini duydular..

rahatsızlık verdimse önce Rabbimden (CC), sonra kardeşlerimden affımı isterem...saygılarımla..
 
S

SaLtan

Guest
soruyu soran kardeş veya amca. paran varmı, buyur ye, dünya senin.. abd de çok yiyecek paranız varda biz naciz, hirpani kullaramı danışıyorsunuz. konu yine alakası olmadan fethullah gülene getirilmiş.
al birde burdan oku..
Meyvelerin Taşlarla Başı Dertte

Meyve veren ağaçların kaderidir taşlanmak. Allah, bazılarını zaaflarının zebunu yaparak o şeylerin peşinden koştururken, bazılarının ulvî gaye ve ideallerinin peşine de milyonları takarak, onlar vasıtasıyla bütün dünyaya mürebbiyelik, öğretmenlik, üstadlık, mürşitlik yaptırıyor.

Hak dostları her çağın kalbinde o çağın en mükemmel, en gerekli meyvelerini yetiştirmekle görevli. Bu zor ve ilahi görevin yanında mutlaka o kudsî yolun yolcularına engel olmak, yollarına taşlar, dikenler dökmek, her gördüğü yerde, her platformda, çağın bütün iletişim materyallerini kullanarak en ağır şekilde hakaret edip iftiralar atma göreviyle yanıp tutuşanlar da var.

Sanki bu ilahî senaryo gereği aynı çağda, aynı hayatı yaşarken tamamen ters istikametlere doğru koşturan bu iki kutbun mücadelesi dün olduğu gibi, bu günde var. Her Musa'ya bir Firavun, her Hak dostuna bir deccal, her İbrahim'e bir Nemrut'un musallat olması boşuna değil.

Nerede meyve var ise orada mahallenin haylaz çocuklarının taşları da mutlaka var. Ama bu çocuklar şer güçlerin güdümünde bu yüzden neyi taşladıklarını bilmiyorlar. Bilseler belki o taşları kendi nefislerine atacaklar. Ama heyhat ki, eski çağda olduğu gibi yeniçağda da hak ve hakikat temsilcileri sırf bu meyveler yüzünden bir cani gibi kovalanacaklar, iftiraya maruz bırakılacaklar ama bütün bunlara rağmen bu hak yoldan bir teki bile yolundan dönmeyecekler Allah'ın izniyle.

Bu noktada bütün sıkıntılı anlarda insanı ancak gaye ve hedefin kurtaracağına işaret eden Fethullah Gülen Hocaefendi, gayesiz ve hedefsiz mü'minlerin, his ve heyecan yorgunu kimselerin, kendileri tam diri olmadıkları gibi diriliş adına başkalarına bir şey ifade etmelerinin imkânsızlığına dikkati çekerek bunun bağlı olduğu şartı şöyle izah ediyor "Bir kere Allah, Kendisine yürekten yönelen kimseleri ihya edeceği ve bu kimseleri başkalarının dirilişine vesile kılacağı vaadini onların peygamberâne azim ve kararlılığına bağlamıştır. Bunlar, sarsılmayacak bir imana sahip, durdukları yerde hep sağlam duran, sağdan soldan gelen tazyiklere asla aldırmayan, belâ ve musibetler karşısında hiçbir zaman sarsılmayan; aksine çevrelerindekilere karşı her zaman moral kaynağı olan, hizmet ve vazife anında ta ilerilerin ilerisinde bulunan, ücret ve mükâfat takdirlerinde ise gerilerin gerisine çekilerek sessizlik murâkabesine dalan öyle samimiyet âbideleridir ki, Allah özel bir teveccühte bulunacaksa işte bunlara bulunur ve birilerine hayat nefhedecekse onların soluklarıyla eder."
 
S

SaLtan

Guest
Bütün samimiyetleriyle Allah için koşturan bu insanları bir kenara çekip konuştursanız hepsinden şu "Bunların hiç birisini bizde yapacak güç, kudret yoktu, bunları biz yapmadık, bütün bunlar belki bize rağmen yaptırıldı" ifadelerini duyar ve bunun şükrü içersinde iki büklüm olduklarına şahit olursunuz. Bu asrın itfaiye erlerinin milyonlarca kez itfaiyeci taifesinin içersinde yer aldıkları için gâh gözyaşlarıyla, gâh terleriyle yangınlara müdahale imkânı verdiği için rablerine sonsuz teşekkür içerisindeler. Bir yandan bu yangına koşarken bir yandan da "Allah korusun ya birde adları hürmet duyulan Müslüman isimleri oldukları halde yangın çıkarmakla muvazzaf olanların arasında olsaydık halimiz nice olurdu." diye düşünmekten kendilerini alamazlar, alamazlarda bu tür her düşünceden sonra yeniden kendilerini Rahmeti sonsuzun sinesine atarlar.

Herkes bulunduğu noktada bir söz, bir kelime, bir tebessüm ile bile olsa üzerinize düşeni yaparsa, Allah da bu noktada dört gözle o yardımı bekleyenlere yardımını umulmadık yerden mutlaka gönderecektir.

Peki, ne olacak bu hayatları hep yıkmaya ayarlı insanların durumu? Hep hayırlara ayarlı, ıslaha ayarlı bu insanların ifsat odaklı insanlardan nedir bu çektikleri? Bu konuya da vurgu yapan Fethullah Gülen Hocaefendi "Bütün bu hususların yanında, bu yoldaki hasların hamlardan ayrılması, zalim ve gaddarların da toplumun her kesimi tarafından bilinip tanınması çok önemlidir ve böyle bir ilâhî imhalle her zaman yanılabilen ve yanıltılabilen yığınların bazılarında ehl-i ilhada taraftarlık hissiyle -bu biraz da her şeyin ayân beyan ortaya çıkmamasından kaynaklanır- ba'sü ba'de'l-mevt kahramanlarına karşı tavır almalar olabilir; bu itibarla ak-kara birbirinden ayrılacağı, âlim-âmî herkesin nerede durduğu/duracağı belli olacağı âna kadar herkese bir teemmül fırsatı verilir; dolayısıyla netice de biraz gecikmiş olur." şeklinde bir tespitte bulunuyor. Ve ardından da diriliş erlerinin ne olursa olsun yapmaları gerekenlere şöyle işaret ediyor. "Sebep ne olursa olsun bize, kurallarına göre ve hikmet dairesinde vazifemizi yapıp ötesini Allah'a havale etmek düşer. Her diriliş eri bilmelidir ki, o, Allah ve Resûlü'nün çağrısına icabet ettiği takdirde Cenâb-ı Hak da ona diriliş yollarını gösterecek ve onun dökülüp yollarda kalmasına asla meydan vermeyecektir."

Başımıza gelen her olayda, hayra musallat olan her fanide bir hayır ve bereketin olduğu ifade eden H. Efendi bunu da şu enfes cümleleriyle izah ediyor "Bazen de, her şey yerli yerinde olmasına rağmen diriliş erlerinde tam bir teveccüh olmayabilir; işte böyle bir durumda Cenâb-ı Hak, onları değişik baskı, saldırı ve tazyiklere maruz bırakarak, ızdırar ruh hâletiyle Kendine yönelmeleri ve bir muztar içtenliğiyle O'na içlerini dökmeleri için belli bir süre onların diriliş gayretlerine aynıyla cevap vermez. Bazen de, bu diriliş erleri, şöyle-böyle belli bir kısım dünyevî beklentiler içine girip gönüllerini makam, mansıp, pâye, ikbâl düşüncelerinden arındırıp tam bir hasbîlik ortaya koyamayabilirler; bu açıdan da böyleleri bütün bütün ağyâr mülâhazasından sıyrılıp hâlisâne bir teveccühle O'na yönelecekleri âna kadar diriliş nefhasını da elde edemeyebilirler."

Şimdi iş yeniden bir kere daha Nam-ı Celili Muhammedi'yi dünyanın dört bir yanına götürme azmu cezmu kasdı ile yollara revan olan muhacirlere kalıyor. Öyle görülüyor ki yollar hiçbir devirde olmadığı kadar tehlike ve engellerle dolu. Değil mi ki Rabbimiz bütün şartları bizim niyetimize göre tanzim ediyor. O zaman bize düşen de ihlâs ve samimiyet. Rabbimizin bizi yönelttiği bu diriliş kervanında bize biçilen role göre sadakatle bir hayat yaşamak. Rabbimiz "Siz üzerinize düşeni yapın, ben üzerime düşeni yaparım" buyurmuyor mu?
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
müberek amcacığım cevabını aldıysan ellerini havaya kaldır, yoksa sor

cevabını vermeye çalışırız.... bizim düsturumuzda sorulara cevap verilir soru

sorulmaz..
 

yenibeyin

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
712
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.yenibeyin.com
orhan cihangir kardeş sana katılıyorum fakat burada insanlar bilmediklerini öğrenmek istemiyor benim şeyhim daha uludur onu ispatlamaya çalışıyor
onun için din kardeşini tekfir ediyor

bilmeden alimlere laf ediyor

öğrenmek isteyen varsa neden bildiklerimizi açıklamayalım ama değer verilmiyor ben onu gördüm
bazı kardeşlerim var ki allah onlardan razı olsun onlarla her zaman için bildiklerimi paylaşırım

ama bazıları üzüm yemek için değil de bağcıyı dövmek için gelmiş ki lafım onlara benim
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Peki, ne olacak bu hayatları hep yıkmaya ayarlı insanların durumu? Hep hayırlara ayarlı, ıslaha ayarlı bu insanların ifsat odaklı insanlardan nedir bu çektikleri? Bu konuya da vurgu yapan Fethullah Gülen Hocaefendi "Bütün bu hususların yanında, bu yoldaki hasların hamlardan ayrılması, zalim ve gaddarların da toplumun her kesimi tarafından bilinip tanınması çok önemlidir ve böyle bir ilâhî imhalle her zaman yanılabilen ve yanıltılabilen yığınların bazılarında ehl-i ilhada taraftarlık hissiyle -bu biraz da her şeyin ayân beyan ortaya çıkmamasından kaynaklanır- ba'sü ba'de'l-mevt kahramanlarına karşı tavır almalar olabilir; bu itibarla ak-kara birbirinden ayrılacağı, âlim-âmî herkesin nerede durduğu/duracağı belli olacağı âna kadar herkese bir teemmül fırsatı verilir; dolayısıyla netice de biraz gecikmiş olur." şeklinde bir tespitte bulunuyor. Ve ardından da diriliş erlerinin ne olursa olsun yapmaları gerekenlere şöyle işaret ediyor. "Sebep ne olursa olsun bize, kurallarına göre ve hikmet dairesinde vazifemizi yapıp ötesini Allah'a havale etmek düşer. Her diriliş eri bilmelidir ki, o, Allah ve Resûlü'nün çağrısına icabet ettiği takdirde Cenâb-ı Hak da ona diriliş yollarını gösterecek ve onun dökülüp yollarda kalmasına asla meydan vermeyecektir."

Başımıza gelen her olayda, hayra musallat olan her fanide bir hayır ve bereketin olduğu ifade eden H. Efendi bunu da şu enfes cümleleriyle izah ediyor "Bazen de, her şey yerli yerinde olmasına rağmen diriliş erlerinde tam bir teveccüh olmayabilir; işte böyle bir durumda Cenâb-ı Hak, onları değişik baskı, saldırı ve tazyiklere maruz bırakarak, ızdırar ruh hâletiyle Kendine yönelmeleri ve bir muztar içtenliğiyle O'na içlerini dökmeleri için belli bir süre onların diriliş gayretlerine aynıyla cevap vermez. Bazen de, bu diriliş erleri, şöyle-böyle belli bir kısım dünyevî beklentiler içine girip gönüllerini makam, mansıp, pâye, ikbâl düşüncelerinden arındırıp tam bir hasbîlik ortaya koyamayabilirler; bu açıdan da böyleleri bütün bütün ağyâr mülâhazasından sıyrılıp hâlisâne bir teveccühle O'na yönelecekleri âna kadar diriliş nefhasını da elde edemeyebilirler."

Şimdi iş yeniden bir kere daha Nam-ı Celili Muhammedi'yi dünyanın dört bir yanına götürme azmu cezmu kasdı ile yollara revan olan muhacirlere kalıyor. Öyle görülüyor ki yollar hiçbir devirde olmadığı kadar tehlike ve engellerle dolu. Değil mi ki Rabbimiz bütün şartları bizim niyetimize göre tanzim ediyor. O zaman bize düşen de ihlâs ve samimiyet. Rabbimizin bizi yönelttiği bu diriliş kervanında bize biçilen role göre sadakatle bir hayat yaşamak. Rabbimiz "Siz üzerinize düşeni yapın, ben üzerime düşeni yaparım" buyurmuyor mu?
 
S

SaLtan

Guest
ayrıca hocefendi lüx debdebe içinde yaşamıyor. bir kazancı varsa oda kismi telif haklarından gelen para (sakın milyonlarca kitab ve kasetlerin telif parası şu kadar demeyin-zira bedeva basılıp yayınlanmasınıda izinb veriyor). sanırım bu yılda yüzde 20 sini pakistan deprenmözedelerine bağışladı.

abd de kaldığı ev yiğenine aittir, tahsis edilen küçük bir odada kalıyor. günlerini ibadet ve tefekkürle geçiriyor (münzevi). amca bey zengin seniz vede ekonomiden anlıyorsanız öyle bir evi almak çalışan abd li için kolaydır. ve sıradan bir evde nitekim. bulabilirsem resimlerinide yayınlıyacagım kaldığı evin.

sırf dedikodu olmasın diye odasından dışarı çıkmıyor. doktorların ısrarırına ragmen yürmesi gerekirken evine aldığı koşu bandıyla bu kativitesini gercekleştiryor!

din adamı olduğu için doktorlar para bile almıyolar.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Ben ALLAH (CC) yolunda giden..hedefi sıratı müstakim olan tüm

insanların kulu kölesi olurum...ayaklarını altında paspas olurum ama

kardeşim bu yolda gidenleri de anlatın rica

ederim....anlayamıyorsanız sabredin, akibeti bir bakın..meyveler mi

çok yoksa muzır şeyler mi bakın ..basiretli olun ki varsa anlaşılmayan

bir durum açıklamaya çalışalım diyorum ama mimsiz medeniyetten

nasibini alan insanlar la da karşılaşıyoruz bazen...


maddi olarak anlatamıyorsak maneviyata dönelim..manevi

alemlerden verilen beşaretlerden bahsederiz...yok ama bir saplantı

varsa ona bir şey yapamam...inadına yaklaşımlar hüsnü zannımızı

bozar kardeşim...biz melek değiliz ki sabredelim...
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
KARDEŞİM BAŞÖRTÜSÜ MESELESİNİ TAKILIRSAN CAVABI DA ŞÖYLEDİR:

Bu yazıyı okuyana kadar aklımda soru işaretleri bile oluşturdun kardeş...

Ya acaba ben hata üstündemiyim diye.

Allah Senden Razı olsun Bu yazı ile Neyin ne olduğu ortaya çıktı.

ama öyle büyük bir çelişki varki yazılar arasında kafam karıştı yine.

Mesela türban tartışmalarında Sayın Fethullah Gülen, tansiyonu düşüren tavsiyelerde bulunmuştu. Dinî açıdan başörtüsünün, İslam'ın ve imanın şartları gibi öncelikler arasında değil, "fürûat" (esasa dahil olmayan meseleler) içinde bulunduğunu belirtmişti. (Kelimenin anlamını bilmeyenler "teferruat" ile karıştırıp konuyu saptırdılar.) DİYOR GÜLEN NEREDE DİYOR : http://tr.fgulen.com/a.page/basinda...ml?PHPSESSID=1bd0e24266a85a511b79452f68d6c197 BURADA DİYOR KENDİ SAYFASINDA EE SENİN GÖNDERDİĞİN YAZIDA gÜLENİN bURADA DAHADA BÜYÜYOR TANIM İSLAMIN ŞARTLARIDA nAMAZ, ORUÇ GİBİ FURUATA AİT HÜKÜMLER ARASINA GİRİYOR.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
yaw amca sabaha kadar yazar da yazar bu şimdi :O anca böyle sabote edilirdi zaten...:O diger konu başlıklarından al getir yapıştır...bıktık be okumaktan :blink: yine de anlayamadık :wallbash[1]: anlatamadınız;inandıramadınız ama hizmette ümitsizlik olmaz devam et doldur sayfaları....


Selamlar HİÇ kardeşim..

bu kadar yazıyı başka yerlerde okudunuz da hayla daha anlayamamışsınız

veya bizler anlatamamışız gerçekten...eksiklik muhakkak bizde dir ama bilmiş

olmanız gerek ki


hayırlı işlerin muzır manileri - engelleri çıkar, bir de sağ cenahtan

kardeşlerimizde biz hizmette koşmaya çalışırken engelemeye çalışmazlarsa

veya çelme takmazlarsa memnun olacağız.. yazdıklarımız türkçe aynı dili

kullanıyoruz, biz öyle dğiliz böyleyiz diyoruz sizler hayla daha yok yok

öylesiniz diyorsunuz.. iyi de müslüman hüsn-ü zan la mükellef değil mi

kardeşim, hep su-i zann, hep su-i zann, nereye gidecek bu iş...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
gel amcacığımbu konuyu biraz yakından inceleyelim..

neymiş bakalım...
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
SALTAN bir süredir yoktun Buralar sensiz çekilmiyor ya :)

Tam oh başka formlarda yönetici olmuş buralara gelmez dedik bir arkadaş ile bugün ama geldin.

Orlarda durup bizi gözetliyon sanırım.

Dur Gülen Lafı geçsinde gelim diye.

Sen gel yeterki ya ben Açarım yeni konular :)))
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
SALTAN bir süredir yoktun Buralar sensiz çekilmiyor ya :)

Tam oh başka formlarda yönetici olmuş buralara gelmez dedik bir arkadaş ile bugün ama geldin.

Orlarda durup bizi gözetliyon sanırım.

Dur Gülen Lafı geçsinde gelim diye.

Sen gel yeterki ya ben Açarım yeni konular :)))

Buradaki oh sevinç değil..

O yükselmiş artık buralara gelmez anlamında :)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Ancak fürûât demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.

Bu konuya isterseniz küçük bir örnek ile tenvir etmeye çalışalım: Siz terazinin bir kefesine imanı, diğer kefesine farz olan tesettürü koyarsanız, iman kefesinin ağır bastığına şahit olacaksınızdır! Çünkü, Allah katında en önemli esas İmandır! Peki, bu tesettürün önemsiz veya ehemmiyetszi olduğu anlamına gelirmi? Hayır gelmez, sadece İmanın Allah katında ne denli büyük bir Konumunun olduğuna bir işarettir!

----------------------------

yani ben kendimden bir örnek vereyim... ablam kur-an kursu mezunu ve evlenmeden önce başı kaplıydı... evlendikten sonra eniştemin işleri bozuldu ablamın çalışmasını istedi ve zorla başını açtırarak çalıştırıyor.. ablam şu anda başı açık olatrrak çalışıyor ama kendi başına 3-4 ayda bir hatim yapar, haftada 2-3 yasin okur, 5 vakitini kaçırmadığı gibi gece namazlarını da kılmaya çalışır... zahiren bakınca islamiyeti yaşamıyor gibidir ama zahire bakınca daha farlıdır.. şimdi ablamın başı açık diye Müslüman değil midir diyeceğiz veya asıp keselim mi yani.. başı açık ama yanlış da anlaşılmasın çoğu başı kapalıdan bence daha takvalıdır..

İlk Bakılması gereken İMAN olduğu için 1 dakikalık müslüman da olsa farzlarla yükümlüdür ama yapamıyorsa kalbini yarıp bakamadığımıza göre zorlamanın manası yoktur. Bunu bir misal daha vereyim:

Muhallim bin Cüsame adlı sahabi, bir kişiyi La ilahe illallah dediği halde onu öldürdü.Efendimiz o sahabeyi çağırtıp neden yaptığını sorunca o da, o kişi korktuğundan dolayı söyledi, samimi değildi, onun için öldürdüm.Efendimiz bunu tasvip etmeyip, sen o kişinin kalbini yarıp baktın mı, niye öldürdün. Daha sonra o sahabe vefat etti, mezara gömüldü. Ancak toprak onu dışarı attı. [ A.Cevdet Paşa, Kısas-ı enbiya, I , s.264, vd. ]

Olayın gidişatını bakarsak biri yeni müslüman olan herhalde çoban dı diğeri ise sahabi idi, yani iman ve kelime-i şahadet ilk aranan vasıftır..

gelelim diğer kısmına..


 
S

SaLtan

Guest
SALTAN bir süredir yoktun Buralar sensiz çekilmiyor ya :)

Tam oh başka formlarda yönetici olmuş buralara gelmez dedik bir arkadaş ile bugün ama geldin.

Orlarda durup bizi gözetliyon sanırım.

Dur Gülen Lafı geçsinde gelim diye.

Sen gel yeterki ya ben Açarım yeni konular :)))


evet yoğunum bu aralar. kendimi, kendime ayıram dedim.

yok ben kendi başıma bi deneyim ve kendi adıma çalışıyorum.

ayrıca yönetici değil, site sahibiyim:)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki, İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..

Burada, hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus, teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da, gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv, gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.

Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.



bu yazılanlar konusunda varmıdır bir şek ve şüphe .. varsa şarabın haram olmasından da misaller verebilirim..
 

POYRAZ_38

Paylaşımcı
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
132
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
Kayseri
bazı hocaefendiler (!) gibi siz de gidersiniz.madem Türkiye'de müslümanım dediğinizden dolayı suçlanıyorsunuz.o zaman çalışalım hep beraber ve Türkiye'yi ''müslümanım'' dediğiniz zaman suç sayılmayacak bir ülke haline getirelim.Bu vatan bizim.Herkes dışarıya gider de sorundan kaçarsa buraya baykuşlar tüner.hep beraber çalışalım ve bu ülkeyi istediğimiz hale getirelim.çünkü bu ülke bizim.burada biz yaşayacağız.bu vatanı dedelerimiz kanıyla aldı.destanlar yazdı imanlarıyla.siyasetin şerrinden sakınacağınıza, gelin adam gibi insanları başa getirelim.
( Adil bir düzende SAADET çağına ulaşmak dileğiyle...)
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
evet yoğunum bu aralar. kendimi, kendime ayıram dedim.

yok ben kendi başıma bi deneyim ve kendi adıma çalışıyorum.

ayrıca yönetici değil, site sahibiyim:)

Hayırlı Uğurlu olsun Siten.

İnşAllah İnsanlığa aleme bin faydan olsun.

Ama siteyi biraz renklendir ya.

İhvanın sayfa düzeni çok hoş.

Seninkinde biraz zorlanıyorum açıkçası.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst