Türk halkı demokrasiyi ilk ne sanmış

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Cehalet mi dersiniz, tuhaflık mı... Demokrasi tarihimizin geçmişinde hakikaten kimi zaman gülünesi anekdotlar var. Şaka gibi olaylar ama, neticede yaşanmış her biri... İşte onlardan bazıları...


Cehalet mi dersiniz, tuhaflık mı, demokrasi tarihimizin geçmişinde hakikaten kimi zaman gülünesi anekdotlar var. Şaka gibi olaylar ama, neticede bir vakıa...
Yazıyı kaleme almamıza vesile olan anekdotlara geçmeden önce gündemdeki bir olaydan yola çıkarak yazıya kısa bir giriş yapmakta var.
Hafta sonu Ankara’da, Demokrat Parti’nin ‘10. Olağan Büyük Kongresi’ var. Demokrat Parti’nin 1946 yılı Ocak ayında kurulduğu düşünülürse, 15 Ocak cumartesi günü yapılacak kongre partinin 65. Kuruluş yıldönümüne denk geliyor.
Görüldüğü gibi, Türkiye’de demokrasiye geçiş sürecinin en köklü partisinin ömrü bile henüz ortalama bir insan ömrü kadar değil. Kaldı ki, bu parti de, bıyıkları henüz yeni terlemiş 15 yaşında bir genç delikanlı çağında iken 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra kapatıldı. Partinin lideri ve başbakan olan Adnan Menderes idam edildi.
Adnan Menderes’in Yassıada’da avukatı olduğu iddiası ile uzun yıllar siyasette prim yapan, bu söylentileri hiç yalanlamayan, gelin görün ki daha yakın bir zamanda bunun doğru olmadığı anlaşılan Hüsamettin Cindoruk partinin şu an ki genel başkanı.
Partinin hafta sonu yapılacak kongresinde kimin genel başkan olacağı bile henüz belli değil. Doğan Grubu’nun siyaseti dizayn etme arayışında olduğuna dair iddia ve senaryolar doğruysa, Aydın Doğan’ın bacanağı eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek’in partinin başına getirilebileceği konuşuluyor. Nitekim Doğan Grubu’nun CEO’su da CHP’ye İstanbul İl Başkanı yapıldı.
Demokrat Parti’nin başına geçmesi için partililer tarafından sık sık kapısı çalınan eski başbakanlardan Tansu Çiller, Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk tarafından kendisine yapılan adaylık önerisini şöyle yorumlamış: "Gelirsen benim siyasetime ters düşmeyeceksin, mevcut düşüncelere uyacaksın, bunları uygulayacaksın şartı var. Ya bu siyaseti güdersin ya da gelmezsin çizgisi, partiyi bugünkü kamuoyu araştırmalarındaki rakamlara mahkûm etmektir."
Sayın Çiller açıklamalarında önemli bir hususun da altını çizmiş ve şunları söylemiş: “Anayasa değişikliği konusundaki referandumdan sonra alınan sonuç ortada. Darbelerin karşısında olmuş Demokrat Parti'nin bu görüntüsünden taviz verilmemeliydi. Partinin bugünü ile görüşlerim arasında çok ciddi ayrım görüyorum. Demokrat Parti, sağ parti pozisyonunu koruyamadı, CHP'den daha radikal bir söylem takındı. Partiye genel başkan olursam arkamdan bir daha hançerlenmek istemiyorum. Ben önde mücadele ederken devamlı birisi hançerlesin istemiyorum. Referandumda kendi içimizden arkadaşlarımız oy verilmesin diye kampanya yaptı" demiş.
12 Eylül’de yapılan referandumun hemen ardından bu köşede kaleme aldığımız “Referandumun tarihe gömdüğü parti” başlıklı yazımızda Demokrat Parti’nin içinde düşürüldüğü açmaza ayrıntılı olarak temas etmiştik.
Hafta sonu yapılacak Demokrat Parti kongresi nedeniyle partinin tarihine bir göz atmak için kütüphaneme uzandığımda, parti 1950 yılında iktidara geldiğinde yaşanan ilginç hadiselerle karşılaştım.
Gülünesi haller...
1998 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü'ne de layık görülen, Amerikalı tarih profesörü ve Ortadoğu uzmanı Bernard Lewis’in, Demokrat Parti iktidara geldikten hemen sonra “Türkiye’de Son Gelişmeler” başlığıyla 31 Mart 1951 tarihinde «Chathâm House» da okuduğu ve «International Affairs» dergisinin Temmuz 195l tarihli (Vol. 27, no. 3 sayılı) nüshasında neşredilen makalesine denk geldim.
Demokrat Parti’nin 1950 yılı Mayıs ayında iktidara gelmesinden sonra ülkemize gelip genel siyasi ahval konusunda gözlemler yapan ve bunlara makalesinde yer veren Bernard Lewis’in aktardığı olaylardan birkaçına burada yer vermek istiyorum.
CHP’nin seçimleri kaybettiği belli olunca halk büyük bir coşkuya kapılır. Ankara'da bir camide bir vaiz, Türkiye'yi CHP idaresinden kurtardığı için Allah’a teşekkür eder.
Bursa civarında bazı köylüler büyük bir araziyi derhal aralarında taksime başlarlar. Kendilerine ne yaptıkları sorulduğunda; «Artık demokrasi var» cevabı verirler.
Artık memlekette özgürlük olduğunu düşünen İstanbul'da taksi şoförleri, polisleri alaya alarak onlara riayet etmemeğe ve kurallara uymamaya başlarlar. Durum karşısında şaşkına dönen polisler ise, ellerinde ne gibi selâhiyet (yetki) kaldığını amirlerine sorma ihtiyacı hissederler.
Sokaklarda «demokrat limonatası» satanlar görülür. Eski bakanların ve onların yakınlarının malî durumlarını deşmeğe koyulan insanlar olur.
Bernard Lewis, bir zamanlar İsmet İnönü'nün portrelerinin asılı bulunduğu duvarlarda ne varsa aşağı indirildiğini ve yıllardır badana yapılmamış duvarlardan resimler indirilince duvarlarda kalan izlerin sırıttığını da satırlarında yer verir.
Sözün özü şu: Hafta sonu Demokrat Parti’nin kongresi var. 12 Eylül 1980 sonrası kurulan ve AK Parti iktidara gelinceye kadar ülke yönetiminde söz sahibi olan Özal’ın lideri olduğu Anavatan’ı, Demirel’in lideri olduğu Doğru Yol Partisi’ni bünyesinde barındıran bu köklü parti, kendisine bir lider bile bulmakta zorlanan acınası hallere düşmemeliydi.
Partiye kim genel başkan seçilirse seçilsin, misyonuna ihanet ederek darbe heveslileri ile aynı karede görünmek suretiyle imajı yerle bir edilen bu partiyi küllerinden yeniden ayağa kaldıramaz.
Önümüzdeki seçimin birinci, ikinci ve üçüncü partisi bellidir. Ama sonrasında Türkiye’de siyaset yeni bir döneme girecektir. Onu da sonra analiz edelim.
Prof. Dr. Osman Özsoy – Haber 7
 
Üst