Tuna Nehri aksam diyor

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
NEHRİN HİKAYESİNE UYDU!
21693.jpg

Tuna Nehri aksam diyor !
Mesut Uçakan'ın yeni bir projesi var. Sabırsızlıkla bekliyoruz...

24 Kasım 2010 Çarşamba 18:40
21695.jpg
Birçok akarsuyun kaderidir ağıtlara, türkülere, şiirlere konu olmak. Çoğu zaman geçit vermeyen coşkun nehirlerin efsanelerini dinleriz bu melodilerin ve seslerin içinde. Kimi zaman mitolojik olaylara varan hikâyeler anlatılır, kimi zaman yaşanmış olaylar...
Bunlardan birinin ise tarihimizdeki yeri bambaşkadır. Belki de tarihte bir yenilginin üzerine yazılmış tek marştır Plevne/Osman Paşa Marşı. Bir ağıtın, gururlu bir yenilginin ardından yakıldığında nasıl marşa dönüştüğünü anlatır bize.
“Akmam” diyen bir Tuna nehri vardır bu marşta. Almanya’dan başlayarak Karadeniz’de denize dökülene dek önüne kattığı her bir taş parçası, her bir toprak ile beraber; her söylendiğinde yüreklere akan bir geçmişi de getirir.
O, Tuna Nehri’ne kulak verdi
Beyaz Sinema’nın önemli isimlerinden Mesut Uçakan da bir zamanlar “akmam” diyen bu nehrin sesine kulak verdi. Kendi deyimi ile “bir özlemi, bir hasreti dile getiren” sesini işitti Tuna Nehri’nin. Ve Tuna Nehri boyunca “bir tespih tanesi gibi dizilmiş” dediği şehirleri gezerek, ecdadın ayak izlerine basarak bir belgesel çekmeye başladı. “Tuna Nehri Aksam Diyor” ismi ile de bize, bahsedilen hasreti duyar duymaz aktarmayı başarıyor.
21696.jpg
Tuna Nehri’nin geçtiği şehirlerde çekimleri yapılan belgesel Osmanlı’nın hüküm sürdüğü topraklarda Tuna Nehri’ni takip ettikten sonra nehrin Karadeniz’e dökülüşüne kadar uzanıyor. Bir “gelin” olarak görülen Tuna Nehri’nin hikâyesi anlatılırken onu bekleyen Dersaadet’e de değiniliyor elbette.
Uçakan bir röportajında “Almanya’da sarı saçlı, yeşil gözlü bir genç kız olarak çıkıp, Estergon’da gelin olup, oradan Dersaadet’e doğru akmak bir öykü omurgasıdır” diyerek Tuna Nehri’nin, hikâyesini kendi yazan bir nehir olduğunu belirtiyor.
Galası 27 Aralık’ta Cemil Reşit Rey’de yapılacak olan belgeselin çekimleri 5 ülkede sürdürülüyor.

Görkem Evci
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Tuna değil, 500 yıllık bir tarih aktı önümüzden! Hiç düşünmemiştim... Meselâ Dolmabahçe Sarayı’nın, Topkapı Sarayı’nın veya İstanbul Boğazı’nın kenarında çok bulundum, “çay” içtim, “yemek” yedim, “Boğaz’ın suları”na çok baktım ama; o sularda “Tuna Nehri’nden damlacıklar” bulunacağı, hiç aklıma gelmemişti... “Boğaz’ın suları”nda yüzen balıklara “olta” atan balıkçılar da düşünmemiştir herhalde, o balıkların kursaklarında “Tuna Nehri”nin suyundan damlacıklar” bulunacağını...
Sahi, sizler hiç düşündünüz mü; Almanya’nın Donaueschingen kasabasından çıkıp da, 2 bin 779 kilometre yol katettikten sonra Sulina Limanı’ndan Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri’nin Boğaz’ın sularına karıştığını...
Almanya’dan Avusturya’ya, Slovakya’dan Macaristan’a, Hırvatistan’dan Sırbistan’a, Bulgaristan’dan Romanya’ya, Moldova’dan Ukrayna’ya kadar “toplam 10 ülke”nin topraklarını geçip Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri civarında nice “savaş”lar olduğunu, nice “kan”lar döküldüğünü, nice “can”ların toprağa cansız düştüğünü ve bu topraklarda nice “medeniyet”lerin yeşerip, nicelerinin kuruyup yok olduğunu hiç düşündünüz mü?..
Dedim ya; ben, hiç düşünmemiştim...
Ta ki, “önceki gece”ye kadar!..
“TUNA NEHRİ AKSAM DİYOR”
Önceki gece, bir “belgesel”in galasına gittim.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteğiyle, Mesut Uçakan’ın yönettiği “Tuna Nehri Aksam Diyor” adlı belgesel, önceki gece Cemal Reşit Rey’de izleyicisiyle buluştu ve büyük ilgi gördü... Tuna, artık “akmam” demiyor, “aksam” diyor!..
“1970’li yıllar”dan beri tanıdığım Mesut Uçakan, yine “kendine yakışan” bir yapıma imza atmış... Bugüne kadar, “çizgi”sinden hiç taviz vermeyen, hep “inancı istikametinde” film ve diziler yapan Mesut Uçakan, bugüne kadar “sonsuzluk” peşinde koştu...
Film şirketinin adı bile “Sonsuz Kare”
Filmlerinden ikisi;
“Kelebekler Sonsuza Uçar”
“Sonsuza Yürümek.”
Böyle bir adam, Mesut Uçakan!..
Biraz sivri dilli, biraz lâfını esirgemez!.. Ama aynı zamanda, bir “gönül” adamı!.. Önceki gece de dediği gibi; “mide” veya “kafa” tatmin edilse bile, “gönül”lere “sevgi” yerleştirilemediği sürece “başarılı” olunamayacağına inanıyor...
“Hayata bakışı”nı bu prensipler üzerine oturtan Mesut Uçakan, önceki gün Tuna Nehri’ne bırakılan bir “karanfil”in yolculuğunda, bizlere “tarih yolculuğu” yaptırdı... Hem de, “yüzlerce yıllık” bir yolculuk...
Kısaca ifade etmek gerekirse;
Avrupa’nın içlerinden çıkan ve Balkanları aşıp Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri ile birlikte, “tarihin tünelleri”nden geçip, yüzlerce yıllık yolculuğun şiir tadında bir serüvenini izledik önceki gece...
Tuna çevresinde yer alan şehirler ve bu şehirlerde Osmanlı’nın bıraktığı “ayak izleri”ni, Dersaadet’e, yani İstanbul’a uzanan “hasret”in öyküsünü dinledik...
Hani, şair Yahya Kemal Beyatlı;
“Ak tolgalı beylerbeyi, haykırdı;
İlerle!..
Bir yaz günü geçtik, Tuna’dan,
Kafilelerle!”
Diyor ya... Hani Orhan Seyfi Şirin;
“Sorma buralarda ne işimiz var,
Tuna boylarında Aliş’imiz var.”
Diye sesleniyor ya; Mesut Uçakan’ın yönettiği “belgesel”de, işte o “şiir”leri, işte o “türkü”leri dinledik!..
BİR HASRETİN SERÜVENİ
Mesut Uçakan, Tuna Nehri’ni bir “gelin” olarak sembolize etmiş... Osmanlı’nın yönetim merkezi Dersaadet’i de, “yağız bir delikanlı” hüviyetinde göstermiş!..
Gelinin elinde “kırmızı bir karanfil”... Akıyor da, akıyor... Yüzlerce yıllık bir yolculuktan sonra, Boğaz kenarında, elinde “beyaz karanfil” bulunan “yağız delikanlı”nın önüne kadar geliyor...
Zaten, “serüven” de, genç kızın Dersaadet’e olan “hasret mektubu” ile başlıyor... Genç kız, daha sonra “karanfil” olup, “Tuna” olup, akmaya başlıyor...
Ve, seyirciler de;
“Tuna” ile birlikte “tarih”in içinden akıp, Dersaadet’e doğru yol alıyor...
“Duygusal” ve “romantik” bir anlatım tarzı...
Tuna ve Dersaadet’in birbirlerine olan tutkusu, birbirlerine olan aşkı, birbirlerine olan hasreti, ancak bu kadar güzel anlatılabilir...
Tuna’nın bağrında “medeniyet” var... Tuna’nın gönlünde Osmanlı var...
Öyle ya; o topraklarda 500 yıla yakın hükümran olan Osmanlı; gittiği her şehri kalkındırmış, oralarda “su yolları, ibadet yerleri, medreseler, hanlar, hamamlar ve tekkeler” inşa etmiş!..
Peki, ne olmuş bu “eser”ler?..
Haçlı ruhu;
Osmanlı’nın “ayak izleri”ni silmek için öyle “cinayet”ler işlemiş, öyle “katliam”lar yapmış ki; ne eser kalmış, ne iz!..
Yerlerinde yeller esiyor!..
Hepsini yakmışlar, yıkmışlar...
Ayakta kalabilen “cami”ler ise, birer “kilise”ye çevrilmiş!.. “Kale”lerin bulunduğu tepelere “katedral”ler inşa edilmiş!..
İşte buna “cinayet” denir!..
Bunun adı, “tarih katliamı”dır!..
ECDAD YADİGÂRLARI NE DURUMDA?
“Estergon Kalası subaşı hisar
Baykuşlar çağrışır, bülbüller susar
Kâfir bayrağını burcuna asar
Akma Tuna akma, ben bir dertliyim.
Yar peşinde koşan kara bahtlıyım.”
Bir kalenin düşman eline geçmesini, en dramatik şekilde anlatır bu dizeler. Koca Estergon, bütün ihtişamıyla, canlanır gözümüzün önünde. Yaban ellerde olduğunu unutur, yanı başımızdaymış gibi hissederiz...
Oysa Estergon Kalesi, Budapeşte sırtlarından bakıyor Tuna’ya, hatta hemen karşısındaki Slovenya’ya. Yanı başına inşa edilen Macaristan’ın en büyük kilisesi Matthias’a inat, süzüyor nehri.
Peki Estergon Kalesi’nin bugün ne durumda olduğunu hiç merak ettiniz mi?
Ya da Macaristan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’daki diğer “ecdad yadigârları”nı?..
Galiba bu soru, cevabını aramaya başladı. Bizler sınırları aşamasak da birileri onları “beyaz perde”ye ve evlerimizin baş köşesine kadar getirmeye kararlı.
Mesut Uçakan, bu konuda kararlı... 4-5 ayda böyle bir “belgesel” yapabildiğine, son 3-4 gecedir “uykusuz geceler” geçirmesine rağmen, yine de ayakta durabildiğine göre, inanıyorum ki; “dünü, bugüne taşıma”da ve “ecdad”ımızı “yeni nesiller”e intikal ettirmede, üzerine düşeni yapmaktan kaçınmayacaktır...
Yeter ki “imkân” verilsin,
Yeter ki “fırsat” verilsin!..
Yeter ki, “tam fırsatı” dediğimizde, devreye “fırsatçılar” girmesin!..
Mesut Uçakan;
“Tuna Nehri Aksam Diyor” belgeseliyle, “bu işin nasıl yapılması gerektiğini” de çok güzel göstermiş!..
Bir zamanlar Kanuni Sultan Süleyman ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kapılarına dayandığı Viyana’dan geçerek Osmanlı’nın en büyük destanlarından birinin yazılmış olduğu Budapeşte, Belgrad, Bükreş, Vidin, Plevne, Silistre ve Köstence’ye kadar pek çok Tuna şehrinde yaşananlar; meselâ Viyana Kuşatması, mesela Gazi Osman Paşa’nın direnişi ve daha nice tarihi olay...

FETİH, BİR GÖNÜL HAREKETİ
Dedim ya;
“Şiir” tadında bir anlatım...
Bu anlatımda; “oyuncu”ların, “metin danışmanları”nın, “müzik yapımcıları”nın ve “görüntü yönetmenleri”nin elbette büyük rolü var... Ama, Kurtlar Vadisi’ndeki “imam”ın, yani Emin Olcay’ın ses tonu, belgesele ayrı bir tat vermiş...
Mesut Uçakan; “mide” ve “kafa”dan önce “gönül” diyor ya; bu inancını “belgesel”ine de yansıtmış...
“Tuna Nehri’nin tarihsel süreci”ne bakıldığında önce Romalıların, sonra kuzey taraftan Attila ile pek çok kavim geldiğini, 11. yüzyılda Asya’dan Türk boylarından Kepenekler, Kıpçaklar, Komanlar ve Tatarlar’ın göç ettiğini, 13. yüzyılda ilk defa Anadolu Selçuklu Devleti’nden Sarı Saltuk’un Dobruca bölgesine ayak bastığını ve onu gönderenin de Hacı Bektaşı Veli olduğunu anlatıyor...
Fethedilen yerlerin, öncelikle komşu ilişkileriyle “gönülleri fethettiğine” işaret eden Uçakan, daha sonraki hareketlerin Osmanlı’nın Batı’ya akışı şeklinde görüldüğünü, Süleyman Şah, 1. Murat Hüdavendigar, Yıldırım Beyazıt, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet gibi Türk hükümdarlarının Balkanları fethederken, gönül ve ruh hareketi yaptıklarını ve aldıklarından daha fazla verdiklerini söylüyor.
Ve, “belgesel”e getiriyor sözü:
“Tuna akarken, biz de tarihten akıyoruz. Almanya’dan çıktıktan sonra Viyana önlerinden geçiyoruz. Birinci Viyana, İkinci Viyana bozgunlarını yaşıyoruz... Tuna Nehri, Viyana önlerinden hüzünle geçerken daha sonra Macaristan’da Estergon’a geliyor. Estergon, Tuna’nın gelin olması dolayısıyla anlamlı bir yer.”
Uzun lâfın kısası;
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nı; Mesut Uçakan’a böyle bir imkân ve fırsat verdiği için tebrik ediyorum... Mesut Uçakan ve tüm ekibini de, bize yaşattıkları bu “tarih yolculuğu”ndan dolayı yürekten kutluyorum...
“500 yıllık tarih”i,
Bizlere “90 dakika”da anlattığınız için, hepinize teşekkürler...
İyi ki varsın Mesut...
Daha nice başarılara...
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
TUNA NEHRİ AKSAM DİYOR
22915.jpg

Mesut Uçakan’ın yeni belgeseli
Mesut Uçakan yeni bir belgeselle döndü. Bu belgesel önümüzdeki günlerde yayınlanacak. Ancak 27 Aralık’ta galası vardı, oradaydık.

22914.jpg


“Sorma buralarda ne işimiz var;
Tuna boylarında Aliş’imiz var!”
Mesut Uçakan’ın yönettiği “Tuna Nehri Aksam Diyor” isimli, TV'de 3 bölüm halinde yayımlanacak belgeselin gala gösterimi 27 Aralık’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonunda gerçekleştirildi.Yağmura rağmen yüksek düzeyde katılımın olduğu galaya, siyasîler Ankara’daki yoğun tempo sebebi ile katılamadı.
Çekimleri Tuna Nehri’nin uğradığı, bir zamanlar Osmanlı’nın hâkim olduğu şehirlerde yapılan belgesel İstanbul 2010 Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde yapıldı. Tuna’nın akıp geçtiği bu şehirlerde kalan Osmanlı miraslarına değinen belgesel aslında bir dramı anlatıyor. İzleyicileri, Tuna Nehri’nin kaynağından Dersaadet’e uzanan şiir tadında bir serüven bekliyor.

Acıklı bir destan: Balkan Savaşları
Gala gösteriminden önce bazı isimler belgesel ile alakalı konuşmak üzere sahneye davet edildiler. İlk konuşmayı yapan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Üyesi İsrafil Kuralay, Mesut Uçakan için “Zor şartlarda zor projelere imza attı” diyerek usta yönetmene teşekkürlerini sundu.
Belgeselde bir gelin olarak anlatılan Tuna Nehri’ni, Dersaadet’te bekleyen damadı canlandıran Turgay Başyayla da bu projenin Mesut Uçakan ile üçüncü projesi olduğuna değinerek, “Belgeselin Tuna Nehri’nin hasretini anlattığını düşünüyorum” dedi.
Tuna Nehri Aksam Diyor - Jenerik
akanüvis olarak rol alan ünlü oyuncu Emin Olcay da ‘Atalarımızın vaktiyle götürdüğü kültürlerin oradaki etkilerini, kalıntılarını tekrar gündeme getirebileceğini’ söylediği belgeselde rol almaktan onur duyduğunu ifade etti.
Belgeselin danışmanlarından Neval Konuk acıklı bir destan olarak nitelendirdiği Balkanlardan çekilişin, Balkan Savaşları’nın 100. yıldönümünde çok değerli çalışmalarla anılmasını diledi.


Gönül ister ki bundan bir sinema filmi yapalım
10 gündür stüdyoda yatıp kalktığını, bu sürede günde iki saat uyuduğunu belirten Mesut Uçakan; konuşmasında, belgeselin yapım aşamasından, geçmişi ve bugünü kendi hayatı üzerinden kıyaslamaya kadar birçok şeyden bahsetti. Uçakan, çekimleri 7 ülkede yapılan belgeselin yapım aşamasının ardından “Hala genç olduğumu anladım.” diyerek yeni projelere imza atabileceğinin sinyalini vermiş oldu.
Belgesel için “en az bir yıl gerekiyordu” diyen Mesut Uçakan, kısa bir zamanda, zor şartlar altında belgeseli bitirdiklerini söyledi. Belgeselde çok büyük bir dramın anlatıldığını ifade ettikten sonra da “Gönül ister ki bundan bir sinema filmi yapalım” diyerek bir isteğini belirtmiş oldu.

Eskiden proje yapmak için fırsat bulunmadığına değinen Mesut Uçakan geçmişi ve şimdiyi şöyle özetledi:
Fırsatlar oluştu, fırsatçılara gitmeye başladı. Bize kırıntıları kaldı.
Bu durumun böyle olmasında, taviz vermek istemediği değerlerin çok önemli rol oynadığını söyledikten sonra da “Eskiden sistemin tahammülü yoktu, şimdi de sanatın yok” diyerek bir serzenişte bulundu. Ancak “3 günlük hayatta ebedi hayatı kazanmak için” sert duruşunu korumaktan vazgeçmeyeceğini söyledi.
“Siyaset beyindir, ekonomi mide, sanat kalp… Gönlü dönüştürmedikçe toplumu dönüştüremezsiniz” diyen Uçakan teşekkür etmek istediği isimleri andıktan sonra belgeselin gösterimine geçildi.

Tuna Nehri aktı mı?
Etkileyici müzikler ve canlı görüntülerle desteklenen belgesel, 3 bölüm olduğu için galada özel bir gösterimle izleyicilerin karşısına çıkıldı. Galada sürenin kısa olması sebebi ile kesilen kısımlar belgeselde bir kopukluk yarattıysa da genel olarak iyi bir iş yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Gösterimin ardından galaya katılan izleyicilere belgeselde çekilen fotoğrafların bulunduğu bir kitap ve belgeselin CD’si hediye edildi.


Görkem Evci

http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=5247
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Bütün Nehirler yatağını bulur ve okyanuslara akar elbet...
 
Üst