Tüküreyim devriminizin içine

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Haşema - Bikini​



Ege sahillerinde acaba kaç koyda haşemalı ve tesettür giysileri içinde denize giren insanlar vardır?
Ya Karadeniz sahillerinde?
Sanki bütün koylar haşemalılar tarafından istila edilmiş de, oraya tesadüfen yolu düşen bikinililerin canına okunuyor...
Paparazzi kanalları, televole programları haşemalıların peşinde?
Haber kanalları haşemalılardan çekilen görüntülerle dolu!?
Nerede?
Hiçbir yerde...
Bakın tv'lerin akşam haber kuşaklarına, hava sıcaklığı ile iglili bütün haberler, Ege ya da Karadeniz sahillerinden çekilen Et - Balık Kurumu görüntüleri ile dolu. Beach Club görüntüleri küçük yaşta kız - erkeklerin çılgınlıklarını yansıtıyor. "Yaz aşkları" denen çürümüşlük örnekleri, tv kanallarından memleketin en ücra köşelerine, üstelik yaz sıcağında işten kavrulan dünyalara bir öfke birikimi taşıyor.
Ama bir bakıyorsunuz, Hürriyet'in muhabiri Gülden Aydın, bir haberin konusu olmuş. Hadisenin öteki tarafının ne dediğini soran yok.
Bikinili kızına saldırmış beş - on kişi... Haşemalı ve tesettür giyimli...
Kızı ise "Sizin yeriniz İran" demiş onlara...
Anlaşılıyor ki Gülden Aydın'ın bikinili kızı haşemalı ve tesettür giyimli birilerine "Sizin yeriniz İran" demiş. Bunu onların açıklamalarından anlıyoruz. Peki ötekiler ne yapmış? buna dair bir itiraf var mı? Buna dair sadece Gülden Aydın'ın açıklamaları var.
Şimdi "Sizin yeriniz İran" diyen bikinili kızın psikolojisini tahlil edelim.
Son zamanlarda böyleleri türetildi Türkiye'de...
Başörtülülere, denize bir şekilde vücudunu mahrem olmayanlardan sakınarak giren kimselere öfke ile bakan, bunların memleketi İran'a döndüreceğini düşünen ve bunların giyim kuşamını "insan hakkı" bile saymayan (İlhan Selçuk bunun en son şampiyonu) bir kesim türedi.
Danıştay hakiminin cenaze törenine katılan bir başörtülü bayanın, başörtüsüzler tarafından nasıl cendere içine alındığını ve başını açmak zorunda bırakıldığını, hatta bir kısmının, başını açtıktan sonra bile o bayanı oradan uzaklaştırdığını görmüştük.
-Bu memlekette başörtülülerin hayat hakkı var mı?
-Birilerine göre sanki yok.
Böyle bakanlar ne yazık ki başörtülüleri üniversiteye almıyor, zaman zaman kışlaya almıyor, zaman zaman hastaneye almıyor.... Almıyor.
Öfke kimde?
Kin kimde?
Üstelik bunu, "Başörtülüler memleketi istila etti. İrtica memleketi ele geçirdi" gibi bir yalan kampanya ile birlikte yürütüyorlar.
Bu işin bir adım ötesinde, siyasi iktidarın memleketi İslami bir yönetime doğru götürdüğü iddiasını besleme niyeti var. Oradan da, hala bir yerlerde var iseler, onlara "ne duruyorsunuz?" sinyali çakmak var.
Belki bir adım ötesinde, iktidara yönelik kuşatmayı hep diri ve canlı tutmak var. O kuşatma çerçevesinde yapılmakta olan hukuksuzlukları mazur gösterme çabası var.
Ne yapıyoruz, işte oturmuş savunuyoruz. Bir yanda rezalet diz boyu, öte yanda biz, üç kuruşluk varlığımıza nasıl tahammül edilmesi gerektiğine dair diller döküyoruz.
Aynı mantıkla üniversitelerde yüzde 3 oranında bulunan başörtülülerin başörtüsüzlere baskı yapabileceği gerekçesini üretip oradan yasak çıkarmadık mı?
Tüm haşemalıları Ege'ye toplasanız, bir koyu doldurur mu acaba?
Buraya, Necati Doğru'nun Vatan'da (20 ağustos) çıkan "Sürtük gazetecilik! Devrimci Pınar!" bir yazısını almak istiyorum. Son zamanlardaki Türkiye gerçeğini, benim zor yazabileceğim bir üslupla anlatıyor. Haşemalılar falan hikaye... İşte buralara, kadın - erkek trafiğinin fevkalade karıştığı, kimin eli kimin cebinde olgusunun hakim hale geldiği, her şeyin al takke ver külah haline geldiği bir ortama sürükleniyor Türkiye...
Alın Necati Doğru'yu "Bu nasıl Türkiye?" sorusu ışığında okuyun:


Sürtük gazetecilik! Devrimci Pınar!​


Pınar, evrimci midir, devrimci midir? Evrim nedir, devrim nedir? Genç bir erkekle evliyken başka bir genç erkeğin kucağına, yatağına, cinsel iştahına koşmakla Pınar devrimci mi olur? Pınar, önce evrimci oldu; bir süre sinsice, gizlice, kurnazca, bin türlü hoppalık yaparak ve “gönülsel çekim”in en yüksek tepesine çıkarak evrimciliğine çaktırmadan devam etti, sonra “süper egosunu kalpten kalbe atlama pazarında satılığa çıkartıp, libidosundaki cinsellik yanardağının patlamasıyla egosuna yenilerek” devrimciliğe mi atladı?

Pınar, kiraz dudaklı...

Dürdâne dişli...

İri ahu gözlü...

Uzun sırma saçlı....

Boylu boslu olmasaydı...

Bodrum denizinin tuzu ve güneşinin yanığıyla dirileşmiş arzu dolu, iştah dolu, seks dolu, göbeğini dışarda bırakan düşük bel pantolonla sürtük kovalama gazetecilerinin (paparazzi) sıkça dolaştığı pahalı mekânlarda “üvey oğlu rolünü oynayan genç oğlanla” yakalanmamış olsaydı, devrimci olabilecek miydi?

Her şey bulaşıcı!

Güzelik de...

Kötülük de...

İyilik de..

Sürtüklük de bulaşıcı.

Para şımarığı zenginlerin dolaştığı mekânlarda sürtük kovalayan gazeteciliğe sürtüklük bulaştı. Bir haftadır gazetelerin manşetine Pınar’ın vitaminle beslenmiş damızlık görüntüsü veren genç oğlanların birinin koynundan çıkıp öbürünün gönlüne yerleşmesini ve bunu da; “Ben özgür bir kadınım” diye dillendirerek asbestli bir tabakta topluma sunmasını “Devrimci Pınar” diye yazdılar.

Gazetecilik de sürtükleşti!

Kadınları Pınar’a özendiriyor.

Pınar’a teşekkür.

Kaya’ya teşekkür.

Aldattığı karısını 10 milyon dolar nafakayı bir kalemde ödemeyi kabul edip boşayan işadamı Cem’e de devrim yaptığı için teşekkür. Porno kasete düşen televizyoncu Ali’ye de devrimi gerçekleştirdiği için teşekkür. TV ekranında gerzek gerzek sırıtarak arkadaşının donunu indiren ve pipisini milyonlarca insana gösteren Mehmet Ali’ye de yaptığı devrimden ötürü teşekkür...

Hülya’ya, Seda’ya, Güzide’ye, Ergen’e, Bergen’e teşekkür yazıyorlar.

Sürtük gazetecilik patladı.

Kadın olarak dünyaya gelinmez, kadın olunur, kadından da hanımefendi olunur gerçeğini atlayarak; “gönül damarı” çatlamış Pınar’ı dizisinde oynatan “sinema sanatının rejisörlüğü” de tuhaflaştı. Rejisör de, “Pınar devrimini yaptı, bütün kadınlar da yapsın” diyerek “deyyus toplum olmamızı” özendiriyor.

Pınar’ınki nasıl bir devrim?

Saray devrimi mi?

Kültür devrimi mi?

Proleterya devrimi mi?

Burjuva devrimi mi?

Deyyusluk devrimi mi?

Tüküreyim devriminizin içine...


Ahmet taşgetiren...
 

Vuslat Rana

Edep Ya Hu
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
786
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Web sitesi
vuslatirana.blogcu.com
Ahmet Taşgetirenden oldukça ağrı üsluplu bir yazı.. Hani insan için eyvallah diyesi de gelmiyor değil.. Biraz daha üsluba özen göstreseydi...daha iyi olurdu..
 
B

benja

Guest
pinar altug'la ilgili kisim agir bir dille ifade edilmis olsada cok dogru bir yazi.
hasema olayiyla ilgili tespitler de mukemmel. mesela baska bir forumda bunun konusu gecmis ve orada yazan izmirliler aynen boyle dusunuyorlardi. hepsinin kafasinda bu sacma dusunceler vardi.
 

nesil

Kedicik - Ummul Hureyre
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
530
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
43
Yazının belli kısımlarını okudum, tamamını okusaydım öfkem daha da kabaracaktı.

Yazının başında yer alan şu İran'a gidin meselesi var. Buna benzer bir şey benim de başa geldiğimden olsa gerek, sinirlerim bu kadar alt üst oldu.

Ahmet Taşgetiren doğruları söylemiş, ne kadar da ağır bir dil kullanmış olsa da. Ama Rabbim biliyor ki, o kadını gördükçe iğreniyorum ve yazıda geçen ifadelerin çoğu zaten aklımdan geçmiyor da değildi.

Normalde, sakin yazılar yazarım ama sinirim kabarmaya görsün.

Böyle gazeteciliğe de, böyle yaşam tarzına da, bu tarz kadınlara da lanet edesi geliyor insanın.

------

Allah ıslah etsin bunları.

----
 
H

hod-ray

Guest
İyidir,güzeldir...Bazen böyle konuşmak daha ii oluyo...
 

missilo

Asistan
Katılım
16 Ağu 2006
Mesajlar
914
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
izmir
Bazen böyle konuşmak gerekiyor ama bunlar ondan da anlamaz...
 
Üst