Ticârette gâye, kâr etmektir

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Ticârette gâye, kâr etmektir
30.08.2010
Dünyâ, lezzetlerine aldanmayanlara ni’met, ibâdet edenlere kazanç, ibret alanlara ise hikmet yeridir. Ölümden önce olan her şeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, âhiretten sayılırlar. Çünkü dünyâ, âhiret için tarladır. Âhirete yaramayan dünyâlıklar, harâmlar, günâhlar ve mubâhların fazlası zararlıdır.

İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Aklı olan bir kimse, her gün, ortağı olan nefsine demelidir ki:
Benim sermâyem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermâye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes, hiçbir şeyle tekrâr ele geçemez ve nefesler de sayılıdır, azalmaktadır. Ömür bitince, ticâret sona erer. Ticârete sarılalım ki, vaktimiz azdır ve âhiret uzun ise de; orada ticâret ve kâr olmaz. Bu dünyâ günleri, o kadar kıymetlidir ki, ecel gelince, bir gün izin istenir, fakat ele geçmez. Bugün, bu ni’met elimizdedir. Aman nefsim, bu büyük sermâyeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi, o günde bulunduğunu farz et! O hâlde, bu günü elden kaçırmaktan dahâ büyük ziyân olur mu? Resûlullah efendimiz buyurdu ki; (Yapacağın her işi, önce düşün, Allahü teâlânın râzı olduğu, izin verdiği bir iş ise, onu yap! Böyle değilse, o işten kaç!)

Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesâba çekmeli, sermâyeyi, kârdan ve zarardan ayırmalıdır. Sermâye farzlardır. Kâr da, sünnetler ve nâfilelerdir. Ziyân ise, günâhlardır. İnsan, ortağına aldanmamak için, onunla hesâplaştığı gibi, nefse karşı dahâ uyanık davranmak lâzımdır. Her mubâhı bile sormalı, bunu niçin yaptın demelidir. Zararlı bir şey yaptı ise, ödetmelidir.

İnsanlar, kendilerini hesâba çekmiyorlar. Eğer her günâh işledikte, odasına bir kum koysa, birkaç sene içinde oda kum ile dolar. Eğer, omuzlarımızdaki kâtib melekler, her günâhı yazmak için, bir kuruş isteseydi, malımızın hepsini vermemiz lâzım gelirdi. Hâlbuki, gafletle, çeşitli düşüncelerle, birkaç sübhânallah desek, tesbîhi alır, sayar, yüz kere söyledim deriz de, her gün boşuna, nice şeyler söyleriz, bunları saymayız. Saymış olsak, her gün, binleri aşar. Sonra da, terâzîde sevâb kefesinin ağır basacağını umarız.

Bir kimsenin dünyâ ticâreti, âhiret ticâretine mâni olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır. Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünyâ, saksı parçası gibidir. Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır. Âhiret ise, altından kupa gibidir ki, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz. Hattâ hiç tükenmez. Dünyâ ticâretinin âhirete yaraması için ve Cehenneme sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır. İnsanın sermâyesi, dîni ve âhiretidir. Bu sermâyeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır.

Sabâh namâzını kılmadan ve kitâp okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir. İhtiyâcı kadar dünyâlık kazanınca, âhireti kazanmakla meşgûl olmalıdır. Çünkü âhiret hayâtı sonsuzdur, ona ihtiyâç dahâ çoktur ve âhiret ticâretinde iflâs etmek üzeredir...”

İbâdet ve kazanç ilimlerini öğrenmek farzdır. Dahâ fazlasını öğrenmek efdaldir. Fıkıh öğrenmeyip, hadîs, tefsîr öğrenmek iflâs alâmetidir. Farzları tam yapmadığı hâlde, nâfilelerle derecesini yükseltmeye çalışan bir kimsenin hâli, sermayesi elinden çıktığı, iflâs ettiği hâlde, kâr peşinde koşan bir tüccârın hâline benzer. Sermâye olmadan kârı olur mu? Fudayl bin İyâd hazretleri her zaman farzların önemini anlatır ve; “Farzlar, insan için sermâye, nâfileler ise kâr ve kazanç gibidirler. Kâr, sermâye olduktan sonra meydana gelir” buyururdu.

Netice olarak bu dünyada her Müslüman, bir tüccâr gibidir. Fakat bugünün yani dünyanın değil, yarının yani âhiretin tüccârıdır. İmân edip Müslüman olan, dünya ve âhiret saâdetinin sermâyesini ele geçirmiştir. Ancak ticârette gâye, kâr etmektir. Zira iflâs edene, akıllı tüccâr denmez. Fıkıh bilmeyen, İslâm ahlâkına, kul hakkına riâyet etmeyen, iflâs etmekten kurtulamaz...
osman ünlü makale
 
Üst