Tevrattan İsrailoğullarını Tanıyalım

  • Konbuyu başlatan SaLtan
  • Başlangıç tarihi
S

SaLtan

Guest
göruyorum ki bu halk (israiloğulları) sert kafalı bir halktır." exodus 32:9 (mısır'dan çıkış)
"bu oğulların (israiloğulları) kafası sert ve kalbi katıdır" hezeikel 2:4

ibrahiminin oğlu,ishaktantan doğan yakup, yabbok geçidinde geceyi geçirir iken "biri" gelip onunla sabaha kadar güreş tutar. gün ağarıncaya kadar mücadele sürer ancak yakup adamı bırakmaz.
adam "bırak beni gün ağırıyor" der, yakup ise "beni kutsamadıkça seni bırakmam" diye diretir. bunun üzerine adam "adın ne?" diye sorar. "yakup" der yakup ve adam bunu duyunca buyurur: "bundan böyle senin adın israil olacak, çünkü sen rab ile ve insanlarla uğraşıp, yendin."
yakup adam ile güreştikleri yere "allah'ın yüzü" manasına gelen peniel adını verir. "çünkü" der "allah'ı (orada) yüzyüze gördüm. onunla mücadele ettim ve sağ kaldım." (genesis 32: 22-30)

yakup'un çocukları israiloğulları adını alırlar, 12 tanedirler, yakup ölmeden önce şöyle söyler: "onikinizden oniki israil kavmi doğacaktır. yahuda'nın kabilesi en büyüğü olacaktır."
yusuf zamanında hepsi mısır'a göç ederler daha sonra musa öncülüğünde tekrar tanrı tarafından ibrahim'e ve ishak'a ve yakup'a bahşedilmiş topraklara geri döneceklerdir.
tanrıları "kıskanç" ve "öfkeli" bir tanrıdır ve yalnız "israiloğullarının" tanrısıdır, o ibrahim ile akdetmiş, onun soyundan gelenleri "yıldızlar kadar çoğaltmaya" ve "diğer tüm kavimlerin üstüne koymaya söz vermiştir." nitekim bakara suresinin 122. ayetinde de bu durum onaylanır: "ey israiloğulları, sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi bir zamanlar alemlere üstün kılmış olduğumu hatırlayın."

tanrı israiloğullarını kimi zaman "sevgilisi", kimi zaman "karısı" kimi zaman diğer tüm kavimlere üstün tuttuğu biriciği olarak anar. ona el vermiştir, gücüyle onu mısır'dan kurtarmış, kudretiyle düşmanlarına üstün kılmış, israiloğullarına "işlemedikleri toprakları, kurmadıkları kentleri" (yeşu 24) vermiştir. "yahuda ona üç yada dört kez başkaldırmıştır." ve israil de "üç ve hatta dört kez" isyankar olmuştur (amos 2), buna rağmen onlara hizmetkarlarını peygamberlerini göndermiştir. rab "onları usanmadan her gün gönderdim" diye yakınır "fakat onlar onu dinlememişlerdir." (yeremya 7)

tanrı ile israiloğulları ilişkisini eski ahitte inceleyen biri kolaylıkla hoşea, yeremya ve hezekeil'in çıkarımlarına varabilecektir, bu ilişki bir tanrı-insan ilişkisinden ziyade bir evlilik gibidir, tanrı kimi zaman "fahişe" diye kızar israiloğullarına, kimi zaman "sen benim hoşuma gidiyorsun" diye adeta kur yapar.
aldatılmıştır, hatta bir kaç kere aldatılmıştır, daha "sevgilisini" mısırlıların elinden kurtarır kurtarmaz sevgilisini ona sırtını dönmüş, hem de ne mucizelerle (mısır üzerine gönderilen 10 salgın, kızıldeniz'i geçiş, çöldeki yolculukta man ve bıldırcın ile onları besleme, bulut ile onlara yol gösterme, susuz kaldıklarında kuyular açma vb) onu selamete eriştirmesine rağmen sevgilisi ilk fırsatta hem de en yakınıyla onu vurmuştur.
musa 10 emri almak için dağa çıkar çıkmaz ağzından rabbin konuştuğu harun, altından bir buzağı yapmış ve rab diye israiloğulları ona tapmıştır.
tanrının öfkesi korkunçtur. adeta aldatılmış bir erkek gibi parlar, o "kıskanç" ve "öfkeli" bir tanrıdır: "şimdi bırak beni" der musa'ya " onlara karşı öfkem alevlensin ve ve onları yakıp yokedeyim, fakat senden büyük bir ulus yaratacağım."
musa rabbi -israil'in kocasını- sakin olmaya çağırır, "niçin ey rab, üstün gücünle ve güçlü ellerinle mısır ülkesinden çıkardığın halkına karşı öfken alevlenecek?" diye sorar "niçin mısırlılar: onları, kötülükleri için, onları dağda öldürmek için ve onları yeryüzünden yoketmek için çıkardı desinler? ateşli öfkenden dön ve halkına kötülük yapmaktan vazgeç. kendi üstüne yemin ederek; kendilerine: "soyunuzu gökteki yıldızlar gibi çoğaltacağım ve onları vadettiğim tüm ülkeyi çocuklarınıza vereceğim ve bunlar ebediyen ona sahip olacaklardır." dediğin, hizmetkarların ibrahim'i, ishak'ı ve israil'i hatırla." (exodus 32: 1-35)
rab bunun üzerine sakinleşir ve halkını yoketmekten vazgeçer..

ancak eski ahitten anlaşıldığı kadarı ile rabbin çilesi hiç bitmeyecektir, "başka kavimlere" nasip olsa "bana sonsuza kadar biat ederlerdi" diyecek ancak israiloğullarını "sert kafalı ve kalbi katı" bulacaktır. "onlar kolay yola gelmezler" diye onlara kızacak yine de onları her kavme üstün tutacaktır.
bu ilişkinin dinamiğini çözmek hakikaten zordur. rab sanki bir tanrı değil bir sevgili gibidir, aşık gibi davranmaktadır, nedensiz bir şekilde israiloğullarına bağlanmış, israiloğullarına herşeyi vermiş ancak bir türlü israiloğullarına yaranamamıştır, kimi zaman öfkelenir, kızar, onlardan yüz çevirir ancak asla kalbi dayanamaz her seferinde affeder, merhamet gösterir, onları gene zenginliklerle donatır. israiloğulları ise kendi tabiri ile bir fahişe gibi kendisini sürelki aldatacaktır, barış zamanında zenginlikle ve başka tanrılarla, yokluk zamanında isyankarlıkla...

tanrı hiç bir zaman israiloğullarına neden böylesine bir sevgi duyduğunu açıklamaz. ibrahim ortada hiçbir neden olmaksızın tanrı tarafından çağrılır, bir gün ansızın rab avram'a şöyle buyurur "ülkeni, aileni ve babanın evini bırak, ve sana göstereceğim ülkeye git. senden büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacağım ve adını ulu kılacağım..." daha sonraları "başka ulusların dahi kendilerini varlığıyla mutlu kılacakları" ibrahim'e şöyle hitap edecektir: "gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden kuzeye ve güneye doğru, doğuya ve batıya doğru bak. çünkü gördüğün bütün ülkeyi ebediyen sana ve senin soyuna vereceğim. senin soyunu yeryüzünün soyu gibi çoğaltacağım: eğer yeryüzünün soyu sayılabilirse senin soyun da sayılabilecek." bir başka zaman ise şöyle diyecektir: "seni olağanüstü büyüteceğim, senden uluslar yapacağım ve senden krallar çıkacak." aynı durum kur'an-ı kerim'de de vardır, "gerçekten allah, adem'i, nuh'u ve ibrahim ailesiyle imran hanedanını süzüp alemler üzerine seçti." (ali imran 33) der allah, kur'an-ı kerim ibrahim'i açık bir uyarıcı olarak kabul etmekle beraber onun soyunu niye diğer soyların üstünde tuttuğunu belirtmemiştir. örneğin kur'an-ı kerim'de "habibim" olarak anılan ve evreni yüzüsuyu hürmetine yarattığı söylenen muhammed'in soyu ibrahim'in soyu kadar ululanmaz.
ibrahim'in soyundan gelenler de eski ahitte bu nedensiz sevginin yöneldikleri olmuştur, ishak kutsanmış, yakup ishak'tan hile ile takdis almasına rağmen soyu bütün kavimlere üstün kılınmış, davud bet-şeva ile beraber olup zina suçu işlemesine rağmen davud'un soyundan meşiah israiloğullarına müjdelenmiştir. israiloğulları zulm görecekler, işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılacak ancak mutlaka hidayete ereceklerdir.
bu durum aynı kendisini aldatan bir kadını kocasının evinden kovmasına benzetilebiler, kadın bir gün mutlaka kocasının evine gelecek, mirasından istifade edecek, zenginlikler içinde yaşayacaktır. uzun süren ayrılık döneminde hayatı yaşayacak, yanlışlarını öğrenecek, büyüyecek ve kocasının değerini bilecektir. tanrı "eşine" mehil vermiş bir kocadır...

bu durum, samson ve delilah hikayesine dahi benzetilebilir. israiloğullarından, rabbe adanmış samson, delilah'a aşık olmuştur, onu tüm kadınlara üstün tutmaktadır. kendi soyundan bir kadın ile evlenmesi gerekmesine rağmen filistili bir kadınla evlenmek istemiştir. ailesi karşı çıktığında -aynı tanrı gibi- şöyle cevap verecektir: "onunla evleneceğim, çünkü gözüme hoş gözüktü."
samson çok güçlüdür, asla yenilmez. israillere hükmeder. en sonunda filistililer kendilerinden biri olan delilah'a, samson belasından kurtulmak için, başvururlar. gücünün kaynağını öğrenmesini isterler.
delilah -fazlasıyla kadınsı yollarla- samsona gücünün kaynağını sorar, samson yalan söyler, her defasında samson'un dediğini yapan delilah bir türlü başarıya vakıf olamaz. hikaye öyle ilginçtir ki, delilah samson'u aldatmakta, aşkını kullanmakta hatta "filistililer seni öldürecek ey samson" diye bağırmakta ancak samson yalan söylediği için başarıya ulaşamayınca -samson'u öldüremeyince- ağlayıp sızlanmakta, "sen beni kandırdın, beni sevmiyorsun" diyerek naz yapmaktadır. nedensiz aşık samson, delilah'a kızar ama onun yakarışlarına dayanamaz, en sonunda -temyiz kudreti yokmuşçasına- gerçeği delilah'a söyler. bu yüzden yakalanacak, hapsedilecek ve ölecektir.
samson'un temel davranış motivleri üzerinde düşünen bir insanın, bunun rab - israiloğulları ilişkisine benzetmemesine imkan yoktur. israiloğullarının rabbi onu durduk yere seçmiş, yüceltmiş, diğer kavimlere azap vermiştir. çok güçlüdür ve gücünün kaynağını kimse bilemez. buna rağmen apaçık mucizelerle ve şefaatle geldiği çok sevdiği kavmi aynı delilah gibi onu üç kez aldatır, her aldatışından sonra rab öfkelendiğinde aynı delilah gibi ağlar, "beni sevmiyorsun, neden beni terkettin!" diye isyan eder, naz yapar. tanrı her defasında dayanamaz ve bu ilişki böyle sürüp gider.. tanrı hezeikel aracılığı ile "fahişe" diye hitap eder israiloğullarına "ben seni kan içinde buldum ve zenginleştirdim, seni ayağa kaldırdım ve uluslara hakim kıldım, güzelleştirdim, çırılçıplaktın ve giydirdim." fakat ne bulmuştur bunun karşılığında "fakat sen güzelliğine güvendin: ününden fahişelik etmek için yararlandın, her geçenden aşkını esirgemedin, kendini ona teslim ettin.... benim için doğurduğun oğullarını ve kızlarını alıp, onları bu tanrılara yutsunlar diye kurban ettin. fahişelik etmen yetmiyor muydu ki, oğullarını kestin ve onları ateşten geçirerek, bu putlara teslim ettin? bütün bu iğrençliklerinin ve fahişeliklerinin ortasında gençlik günlerini ve çırılçıplak olduğun ve kanının içinde çırpındığın zamanı hatırlamadın."
israiloğulları bu kadar boyun eğmez iken peygamberlerin tanrıları ile ilişkileri de gerçekten anlaşılmazdır.
tanrı'nın yüzünü gören, onunla konuşan, onun şefaatinden yararlanan peygamberler dahi tanrılarına isyankarlık ederler. "senin soyunu her soyun üstüne tutacağım ve sana topraklar vereceğim" diye hitap edilen ibrahim mısır'a giderken karısını "benim karım olduğunu söyleme yoksa bana fenalık ederler" diye uyarır. karısı daha sonra mısır firavun'un karısı olacaktır ancak araya allah girer mısır firavununa zina yapmamasını buyurur. yakup -allah'ı yenen adam-ishak'ın kutsanmışlığını hile ile üstüne alır. halbuki ishak büyükoğlunu kutsama niyetindedir, yakup ishak'ın kör olmasından faydalanarak tam manasıyla hile yaparak ishak'a kendini kutsatır. musa suç işlediğinden vaad edilmiş topraklara giremez harun, musa 10 emri almak için dağa çıktığı zaman altından buzağı yapar ve kavmine "işte sizin rabbiniz budur" diye sunar. yeşu(yuşa-çaşua)zamanında israil halkı başka ilahlara tapar, saul tanrının açık buyruklarına riayet etmez -ki samuel aracılığı ile gelen buyruklar biraz tuhaftır- davud bet-şeva ile zina yapar ve bet-şeva'nın kocasını savaşta öldürür, daha önceleri ise saul'un oğlu yonatan ile sevgili olur. süleyman, rab başka uluslardan kadınlar ile beraber olmayın demesine rağmen başka uluslardan kadınlarla beraber olur ve kendine kadın yapar, peygamber ilyas "şimdi yeter ey rab, ben atalarımdan daha iyi değilim, beni de yanına al" diye yalvaracaktır. hem de tanrı onu koruyup, yüceltip, güç verip görevlendirmesine rağmen.
buradaki ilginç nokta israiloğulları peygamberlerinin dahi tanrı ile hiç konuşmamış, görmemiş, onun sesini duymamış gibi davranmasıdır. kadir-i mutlak tanrı ile bu kadar içiçe olan insanların bu derece "suçlar" işlemesi "insanilik" ile açıklanamaz zira. ya tanrıyı hiç görmemiş olmaları gerekmektedir ya da apaçık ahmak olmaları icap eder ki bunları yapsınlar.
bu durum karşısında; tanrı, peygamberlerine karşı da artık öfke duymak ve göstermek zorunda kalmaktadır. adeta çevresindeki herkes onca yaptığına rağmen o hiç yokmuş gibi davranmaktadır. o ise sürekli olarak kendini ispat arayışı içindedir. öyle ki bir dönem israil'de tanrının gönderdiği 100 kadar peygamber -hem de aynı dönemde- öldürülür bir tek hayatta kalan ilyasdır. buna karşın baal'ın 450 peygamberi vardır ve baal'ın peygamberleri kendi seçilmiş kavmindendir. mısır'dan getirdiği, diğer uluslara üstün kıldığı, zaferler verdiği kavminden.

tanrı'nın ispat arayışı, karısına muktedir olduğunu gösterme ihtiyacı öyle bir boyuttadır ki, kimi zaman ona uyarıcılar gönderir, kimi zaman "yatağını ayırır" ve ona yüz çevirir, gene doğru yola gelmezler ise tanrı o kadar öfkelenir ki "80 sopa" vurur, felaketler ile kavmini yola getirmeye çalışır, ancak tanrının "karısı" biraz fazla başına buyruktur, yapabileceği ilk an tanrısını aldatır..

israiloğullarının bu tutumu, bazi hallerde saçmalık derecesini alır, kızıldeniz kıyısında musa'ya -mısır'ın üzerine 10 adet felaket getiren ve israiloğullarının gözü önünde bunu yapan musaya- "bizi buraya ölmek için mi getirdin ey musa?" diye soracaklar, kızıldeniz yarılıp çölde yürüyeşe geçildiğinde ise "senin tanrın bizim çölde ölmemizi mi istiyor ey musa" diye tekrar isyan edeceklerdir.
herhangi akli yeterliliğe sahip bir insan kızıldeniz'i ortadan ikiye yarmış birine böyle bir soru sorulmaması gerektiğini bilir ancak israiloğullarının gözü önünde olan bu olaylar israiloğulları için günlük sıradan işler gibidirler, hiçbir önemleri yoktur, tepelerinde tanrı bulut olup yol gösterir, bir an yokolduğunda "bize rab ver ey harun" diye haruna koştururlar.

rabbin karısı -beni israel- temyiz kudretine haiz değildir. rabbin dediği gibi "sert kafalı ve inatçıdır." rab ise sürekli halde sopa ile karısını yola getirmeye çalışan koca gibidir, kimi zaman azaplarla ve kimi zaman toptan yok ederek ancak yine de aşıktır rab "çünkü gözüme hoş gözüktünüz" der onlara zira o "saf muzdariptir, anlaşılmazdır.

alıntıdr
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
İsrailoğullarını neden Kuran'dan değil de Tevrat'tan tanıyalım ki?..
Kurandaki tanıtım çok daha doğru değil mi?
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
İşte Kuran-ı Kerimde İsrailoğullarının nitelikleri ile ilgili ayetler .Okuyalım ve apaçık bir şekilde tanıyalım!


2. Sure (Bakara Suresi), 76. Ayet
Onlar iman edenlerle karşılaşınca, "İman ettik" derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler: "Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah'ın (Tevrat'ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz? (Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz?"
2. Sure (Bakara Suresi), 100. Ayet
Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa içlerinden bir takımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 21. Ayet
Allah'ın âyetlerini inkar edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.
3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 22. Ayet
Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.
3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 23. Ayet
Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah'ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.
3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 24. Ayet
Bunun sebebi, onların, "Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır." demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır.
3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 75. Ayet
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur" demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
3. Sure (Âl-i İmrân Suresi), 78. Ayet
Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab'dan olmadığı halde Kitab'dan sanasınız diye (okudukları) Kitap'tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, "Bu, Allah katındandır" derler. Halbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
4. Sure (Nisâ Suresi), 44. Ayet
Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
4. Sure (Nisâ Suresi), 45. Ayet
Allah sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah dost olarak yeter. Allah yardımcı olarak da yeter.
4. Sure (Nisâ Suresi), 46. Ayet
Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak "İşittik, karşı geldik", "İşit, işitmez olası!" "Râ'inâ" derler. Halbuki onlar, "İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak" deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.
4. Sure (Nisâ Suresi), 49. Ayet
Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.
4. Sure (Nisâ Suresi), 50. Ayet
Bak Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.
4. Sure (Nisâ Suresi), 51. Ayet
Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar "cibt"e ve "tâğut"a inanıyorlar. İnkar edenler için de, "Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar.
4. Sure (Nisâ Suresi), 52. Ayet
Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın.
4. Sure (Nisâ Suresi), 53. Ayet
Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler.
4. Sure (Nisâ Suresi), 54. Ayet
Yoksa, insanları; Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik.
4. Sure (Nisâ Suresi), 55. Ayet
Böylece onlardan kimi ona iman etti, kimi de sırt çevirdi. (O iman etmeyenlere) çılgın ateş olarak cehennem yeter.
5. Sure (Mâide Suresi), 21. Ayet
"Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı kutsal toprağa girin. Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlar olursunuz."
5. Sure (Mâide Suresi), 22. Ayet
Dediler ki: "Ey Mûsâ! O (dediğin) topraklarda gayet güçlü, zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de gireriz."
5. Sure (Mâide Suresi), 23. Ayet
Korkanların içinden Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle demişti: "Onların üzerine kapıdan girin. Oraya girdiniz mi artık siz kuşkusuz galiplersiniz. Eğer mü'minler iseniz yalnızca Allah'a tevekkül edin."
5. Sure (Mâide Suresi), 24. Ayet
Dediler ki: "Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin onlarla savaşın. Biz burada oturacağız."
5. Sure (Mâide Suresi), 41. Ayet
Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları halde ağızlarıyla "İnandık" diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: "Eğer size şu hüküm verilirse onu tutun. O verilmezse sakının." Allah kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir. Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır.
5. Sure (Mâide Suresi), 42. Ayet
Onlar, yalanı çok dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.
5. Sure (Mâide Suresi), 43. Ayet
Yanlarında içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyorlar, sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar (kendi kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir.
5. Sure (Mâide Suresi), 60. Ayet
De ki: "Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah'ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır."
5. Sure (Mâide Suresi), 61. Ayet
(Yanınıza) küfürle girip yine (yanınızdan) küfürle çıktıkları halde size geldiklerinde "İnandık" dediler. Allah onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir.
5. Sure (Mâide Suresi), 62. Ayet
Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
5. Sure (Mâide Suresi), 63. Ayet
Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
5. Sure (Mâide Suresi), 64. Ayet
Bir de Yahudiler, "Allah'ın eli bağlıdır" dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Hayır, onun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur'an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez.
5. Sure (Mâide Suresi), 78. Ayet
İsrailoğullarından inkar edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.
5. Sure (Mâide Suresi), 81. Ayet
Eğer Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilene (Kur'an'a) inanıyor olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir.
6. Sure (En'âm Suresi), 91. Ayet
Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü, "Allah hiç kimseye hiçbir şey indirmedi" dediler. De ki: "Mûsâ'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kağıtlar haline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; (kendisiyle) ne sizin, ne babalarınızın bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab'ı kim indirdi?" (Ey Muhammed!) "Allah" (indirdi) de, sonra bırak onları, içine daldıkları batakta oynayadursunlar.
16. Sure (Nahl Suresi), 118. Ayet
Daha önce sana anlattıklarımızı yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
17. Sure (İsrâ Suresi), 23. Ayet
Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.
58. Sure (Mücâdele Suresi), 8. Ayet
Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde Allah'ın seni selamlamadığı selamla selamlıyorlar. İçlerinden de, "Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!" diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!
59. Sure (Haşr Suresi), 11. Ayet
Kitap ehlinden O inkar eden kardeşlerine, "Yemin ederiz ki, siz (Medine'den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa size mutlaka yardım ederiz" diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.
59. Sure (Haşr Suresi), 12. Ayet
Andolsun, eğer (kardeşleri Medine'den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile, andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.
59. Sure (Haşr Suresi), 13. Ayet
Onların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah'a karşı duydukları korkudan daha baskındır. Bu onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir.
59. Sure (Haşr Suresi), 14. Ayet
Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Halbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır.
59. Sure (Haşr Suresi), 15. Ayet
Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir'de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (Ahirette de) elem dolu bir azap vardır.
62. Sure (Cuma Suresi), 5. Ayet
Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
işte budur kuran varken hiç başka kaynak aranmaz kurana uyan hadislerde islamın ikinci kaynağıdır
fakiri de dese alkışlarım
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Biz, burada Yahudileri tahrif edilmiş Tevrattan tanıtmaya çalışan birine karşılık Kuranda geçen bu ayeteri astık...Yani, Yalnız Kurancılık gibi bir sapıklığa düştüğümüz için değil! Yoksa, Yahudileri tanımamıza imkân veren bu ayeterden çok daha fazla Hadis-i Şerif de mevcuttur. Bizler, onlara da aynı ayetlere iman ettiğimiz gibi iman ederiz...
 
Üst