S
SaLtan
Guest
göruyorum ki bu halk (israiloğulları) sert kafalı bir halktır." exodus 32:9 (mısır'dan çıkış)
"bu oğulların (israiloğulları) kafası sert ve kalbi katıdır" hezeikel 2:4
ibrahiminin oğlu,ishaktantan doğan yakup, yabbok geçidinde geceyi geçirir iken "biri" gelip onunla sabaha kadar güreş tutar. gün ağarıncaya kadar mücadele sürer ancak yakup adamı bırakmaz.
adam "bırak beni gün ağırıyor" der, yakup ise "beni kutsamadıkça seni bırakmam" diye diretir. bunun üzerine adam "adın ne?" diye sorar. "yakup" der yakup ve adam bunu duyunca buyurur: "bundan böyle senin adın israil olacak, çünkü sen rab ile ve insanlarla uğraşıp, yendin."
yakup adam ile güreştikleri yere "allah'ın yüzü" manasına gelen peniel adını verir. "çünkü" der "allah'ı (orada) yüzyüze gördüm. onunla mücadele ettim ve sağ kaldım." (genesis 32: 22-30)
yakup'un çocukları israiloğulları adını alırlar, 12 tanedirler, yakup ölmeden önce şöyle söyler: "onikinizden oniki israil kavmi doğacaktır. yahuda'nın kabilesi en büyüğü olacaktır."
yusuf zamanında hepsi mısır'a göç ederler daha sonra musa öncülüğünde tekrar tanrı tarafından ibrahim'e ve ishak'a ve yakup'a bahşedilmiş topraklara geri döneceklerdir.
tanrıları "kıskanç" ve "öfkeli" bir tanrıdır ve yalnız "israiloğullarının" tanrısıdır, o ibrahim ile akdetmiş, onun soyundan gelenleri "yıldızlar kadar çoğaltmaya" ve "diğer tüm kavimlerin üstüne koymaya söz vermiştir." nitekim bakara suresinin 122. ayetinde de bu durum onaylanır: "ey israiloğulları, sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi bir zamanlar alemlere üstün kılmış olduğumu hatırlayın."
tanrı israiloğullarını kimi zaman "sevgilisi", kimi zaman "karısı" kimi zaman diğer tüm kavimlere üstün tuttuğu biriciği olarak anar. ona el vermiştir, gücüyle onu mısır'dan kurtarmış, kudretiyle düşmanlarına üstün kılmış, israiloğullarına "işlemedikleri toprakları, kurmadıkları kentleri" (yeşu 24) vermiştir. "yahuda ona üç yada dört kez başkaldırmıştır." ve israil de "üç ve hatta dört kez" isyankar olmuştur (amos 2), buna rağmen onlara hizmetkarlarını peygamberlerini göndermiştir. rab "onları usanmadan her gün gönderdim" diye yakınır "fakat onlar onu dinlememişlerdir." (yeremya 7)
tanrı ile israiloğulları ilişkisini eski ahitte inceleyen biri kolaylıkla hoşea, yeremya ve hezekeil'in çıkarımlarına varabilecektir, bu ilişki bir tanrı-insan ilişkisinden ziyade bir evlilik gibidir, tanrı kimi zaman "fahişe" diye kızar israiloğullarına, kimi zaman "sen benim hoşuma gidiyorsun" diye adeta kur yapar.
aldatılmıştır, hatta bir kaç kere aldatılmıştır, daha "sevgilisini" mısırlıların elinden kurtarır kurtarmaz sevgilisini ona sırtını dönmüş, hem de ne mucizelerle (mısır üzerine gönderilen 10 salgın, kızıldeniz'i geçiş, çöldeki yolculukta man ve bıldırcın ile onları besleme, bulut ile onlara yol gösterme, susuz kaldıklarında kuyular açma vb) onu selamete eriştirmesine rağmen sevgilisi ilk fırsatta hem de en yakınıyla onu vurmuştur.
musa 10 emri almak için dağa çıkar çıkmaz ağzından rabbin konuştuğu harun, altından bir buzağı yapmış ve rab diye israiloğulları ona tapmıştır.
tanrının öfkesi korkunçtur. adeta aldatılmış bir erkek gibi parlar, o "kıskanç" ve "öfkeli" bir tanrıdır: "şimdi bırak beni" der musa'ya " onlara karşı öfkem alevlensin ve ve onları yakıp yokedeyim, fakat senden büyük bir ulus yaratacağım."
musa rabbi -israil'in kocasını- sakin olmaya çağırır, "niçin ey rab, üstün gücünle ve güçlü ellerinle mısır ülkesinden çıkardığın halkına karşı öfken alevlenecek?" diye sorar "niçin mısırlılar: onları, kötülükleri için, onları dağda öldürmek için ve onları yeryüzünden yoketmek için çıkardı desinler? ateşli öfkenden dön ve halkına kötülük yapmaktan vazgeç. kendi üstüne yemin ederek; kendilerine: "soyunuzu gökteki yıldızlar gibi çoğaltacağım ve onları vadettiğim tüm ülkeyi çocuklarınıza vereceğim ve bunlar ebediyen ona sahip olacaklardır." dediğin, hizmetkarların ibrahim'i, ishak'ı ve israil'i hatırla." (exodus 32: 1-35)
rab bunun üzerine sakinleşir ve halkını yoketmekten vazgeçer..
ancak eski ahitten anlaşıldığı kadarı ile rabbin çilesi hiç bitmeyecektir, "başka kavimlere" nasip olsa "bana sonsuza kadar biat ederlerdi" diyecek ancak israiloğullarını "sert kafalı ve kalbi katı" bulacaktır. "onlar kolay yola gelmezler" diye onlara kızacak yine de onları her kavme üstün tutacaktır.
bu ilişkinin dinamiğini çözmek hakikaten zordur. rab sanki bir tanrı değil bir sevgili gibidir, aşık gibi davranmaktadır, nedensiz bir şekilde israiloğullarına bağlanmış, israiloğullarına herşeyi vermiş ancak bir türlü israiloğullarına yaranamamıştır, kimi zaman öfkelenir, kızar, onlardan yüz çevirir ancak asla kalbi dayanamaz her seferinde affeder, merhamet gösterir, onları gene zenginliklerle donatır. israiloğulları ise kendi tabiri ile bir fahişe gibi kendisini sürelki aldatacaktır, barış zamanında zenginlikle ve başka tanrılarla, yokluk zamanında isyankarlıkla...
tanrı hiç bir zaman israiloğullarına neden böylesine bir sevgi duyduğunu açıklamaz. ibrahim ortada hiçbir neden olmaksızın tanrı tarafından çağrılır, bir gün ansızın rab avram'a şöyle buyurur "ülkeni, aileni ve babanın evini bırak, ve sana göstereceğim ülkeye git. senden büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacağım ve adını ulu kılacağım..." daha sonraları "başka ulusların dahi kendilerini varlığıyla mutlu kılacakları" ibrahim'e şöyle hitap edecektir: "gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden kuzeye ve güneye doğru, doğuya ve batıya doğru bak. çünkü gördüğün bütün ülkeyi ebediyen sana ve senin soyuna vereceğim. senin soyunu yeryüzünün soyu gibi çoğaltacağım: eğer yeryüzünün soyu sayılabilirse senin soyun da sayılabilecek." bir başka zaman ise şöyle diyecektir: "seni olağanüstü büyüteceğim, senden uluslar yapacağım ve senden krallar çıkacak." aynı durum kur'an-ı kerim'de de vardır, "gerçekten allah, adem'i, nuh'u ve ibrahim ailesiyle imran hanedanını süzüp alemler üzerine seçti." (ali imran 33) der allah, kur'an-ı kerim ibrahim'i açık bir uyarıcı olarak kabul etmekle beraber onun soyunu niye diğer soyların üstünde tuttuğunu belirtmemiştir. örneğin kur'an-ı kerim'de "habibim" olarak anılan ve evreni yüzüsuyu hürmetine yarattığı söylenen muhammed'in soyu ibrahim'in soyu kadar ululanmaz.
ibrahim'in soyundan gelenler de eski ahitte bu nedensiz sevginin yöneldikleri olmuştur, ishak kutsanmış, yakup ishak'tan hile ile takdis almasına rağmen soyu bütün kavimlere üstün kılınmış, davud bet-şeva ile beraber olup zina suçu işlemesine rağmen davud'un soyundan meşiah israiloğullarına müjdelenmiştir. israiloğulları zulm görecekler, işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılacak ancak mutlaka hidayete ereceklerdir.
bu durum aynı kendisini aldatan bir kadını kocasının evinden kovmasına benzetilebiler, kadın bir gün mutlaka kocasının evine gelecek, mirasından istifade edecek, zenginlikler içinde yaşayacaktır. uzun süren ayrılık döneminde hayatı yaşayacak, yanlışlarını öğrenecek, büyüyecek ve kocasının değerini bilecektir. tanrı "eşine" mehil vermiş bir kocadır...
bu durum, samson ve delilah hikayesine dahi benzetilebilir. israiloğullarından, rabbe adanmış samson, delilah'a aşık olmuştur, onu tüm kadınlara üstün tutmaktadır. kendi soyundan bir kadın ile evlenmesi gerekmesine rağmen filistili bir kadınla evlenmek istemiştir. ailesi karşı çıktığında -aynı tanrı gibi- şöyle cevap verecektir: "onunla evleneceğim, çünkü gözüme hoş gözüktü."
samson çok güçlüdür, asla yenilmez. israillere hükmeder. en sonunda filistililer kendilerinden biri olan delilah'a, samson belasından kurtulmak için, başvururlar. gücünün kaynağını öğrenmesini isterler.
delilah -fazlasıyla kadınsı yollarla- samsona gücünün kaynağını sorar, samson yalan söyler, her defasında samson'un dediğini yapan delilah bir türlü başarıya vakıf olamaz. hikaye öyle ilginçtir ki, delilah samson'u aldatmakta, aşkını kullanmakta hatta "filistililer seni öldürecek ey samson" diye bağırmakta ancak samson yalan söylediği için başarıya ulaşamayınca -samson'u öldüremeyince- ağlayıp sızlanmakta, "sen beni kandırdın, beni sevmiyorsun" diyerek naz yapmaktadır. nedensiz aşık samson, delilah'a kızar ama onun yakarışlarına dayanamaz, en sonunda -temyiz kudreti yokmuşçasına- gerçeği delilah'a söyler. bu yüzden yakalanacak, hapsedilecek ve ölecektir.
samson'un temel davranış motivleri üzerinde düşünen bir insanın, bunun rab - israiloğulları ilişkisine benzetmemesine imkan yoktur. israiloğullarının rabbi onu durduk yere seçmiş, yüceltmiş, diğer kavimlere azap vermiştir. çok güçlüdür ve gücünün kaynağını kimse bilemez. buna rağmen apaçık mucizelerle ve şefaatle geldiği çok sevdiği kavmi aynı delilah gibi onu üç kez aldatır, her aldatışından sonra rab öfkelendiğinde aynı delilah gibi ağlar, "beni sevmiyorsun, neden beni terkettin!" diye isyan eder, naz yapar. tanrı her defasında dayanamaz ve bu ilişki böyle sürüp gider.. tanrı hezeikel aracılığı ile "fahişe" diye hitap eder israiloğullarına "ben seni kan içinde buldum ve zenginleştirdim, seni ayağa kaldırdım ve uluslara hakim kıldım, güzelleştirdim, çırılçıplaktın ve giydirdim." fakat ne bulmuştur bunun karşılığında "fakat sen güzelliğine güvendin: ününden fahişelik etmek için yararlandın, her geçenden aşkını esirgemedin, kendini ona teslim ettin.... benim için doğurduğun oğullarını ve kızlarını alıp, onları bu tanrılara yutsunlar diye kurban ettin. fahişelik etmen yetmiyor muydu ki, oğullarını kestin ve onları ateşten geçirerek, bu putlara teslim ettin? bütün bu iğrençliklerinin ve fahişeliklerinin ortasında gençlik günlerini ve çırılçıplak olduğun ve kanının içinde çırpındığın zamanı hatırlamadın."
israiloğulları bu kadar boyun eğmez iken peygamberlerin tanrıları ile ilişkileri de gerçekten anlaşılmazdır.
tanrı'nın yüzünü gören, onunla konuşan, onun şefaatinden yararlanan peygamberler dahi tanrılarına isyankarlık ederler. "senin soyunu her soyun üstüne tutacağım ve sana topraklar vereceğim" diye hitap edilen ibrahim mısır'a giderken karısını "benim karım olduğunu söyleme yoksa bana fenalık ederler" diye uyarır. karısı daha sonra mısır firavun'un karısı olacaktır ancak araya allah girer mısır firavununa zina yapmamasını buyurur. yakup -allah'ı yenen adam-ishak'ın kutsanmışlığını hile ile üstüne alır. halbuki ishak büyükoğlunu kutsama niyetindedir, yakup ishak'ın kör olmasından faydalanarak tam manasıyla hile yaparak ishak'a kendini kutsatır. musa suç işlediğinden vaad edilmiş topraklara giremez harun, musa 10 emri almak için dağa çıktığı zaman altından buzağı yapar ve kavmine "işte sizin rabbiniz budur" diye sunar. yeşu(yuşa-çaşua)zamanında israil halkı başka ilahlara tapar, saul tanrının açık buyruklarına riayet etmez -ki samuel aracılığı ile gelen buyruklar biraz tuhaftır- davud bet-şeva ile zina yapar ve bet-şeva'nın kocasını savaşta öldürür, daha önceleri ise saul'un oğlu yonatan ile sevgili olur. süleyman, rab başka uluslardan kadınlar ile beraber olmayın demesine rağmen başka uluslardan kadınlarla beraber olur ve kendine kadın yapar, peygamber ilyas "şimdi yeter ey rab, ben atalarımdan daha iyi değilim, beni de yanına al" diye yalvaracaktır. hem de tanrı onu koruyup, yüceltip, güç verip görevlendirmesine rağmen.
buradaki ilginç nokta israiloğulları peygamberlerinin dahi tanrı ile hiç konuşmamış, görmemiş, onun sesini duymamış gibi davranmasıdır. kadir-i mutlak tanrı ile bu kadar içiçe olan insanların bu derece "suçlar" işlemesi "insanilik" ile açıklanamaz zira. ya tanrıyı hiç görmemiş olmaları gerekmektedir ya da apaçık ahmak olmaları icap eder ki bunları yapsınlar.
bu durum karşısında; tanrı, peygamberlerine karşı da artık öfke duymak ve göstermek zorunda kalmaktadır. adeta çevresindeki herkes onca yaptığına rağmen o hiç yokmuş gibi davranmaktadır. o ise sürekli olarak kendini ispat arayışı içindedir. öyle ki bir dönem israil'de tanrının gönderdiği 100 kadar peygamber -hem de aynı dönemde- öldürülür bir tek hayatta kalan ilyasdır. buna karşın baal'ın 450 peygamberi vardır ve baal'ın peygamberleri kendi seçilmiş kavmindendir. mısır'dan getirdiği, diğer uluslara üstün kıldığı, zaferler verdiği kavminden.
tanrı'nın ispat arayışı, karısına muktedir olduğunu gösterme ihtiyacı öyle bir boyuttadır ki, kimi zaman ona uyarıcılar gönderir, kimi zaman "yatağını ayırır" ve ona yüz çevirir, gene doğru yola gelmezler ise tanrı o kadar öfkelenir ki "80 sopa" vurur, felaketler ile kavmini yola getirmeye çalışır, ancak tanrının "karısı" biraz fazla başına buyruktur, yapabileceği ilk an tanrısını aldatır..
israiloğullarının bu tutumu, bazi hallerde saçmalık derecesini alır, kızıldeniz kıyısında musa'ya -mısır'ın üzerine 10 adet felaket getiren ve israiloğullarının gözü önünde bunu yapan musaya- "bizi buraya ölmek için mi getirdin ey musa?" diye soracaklar, kızıldeniz yarılıp çölde yürüyeşe geçildiğinde ise "senin tanrın bizim çölde ölmemizi mi istiyor ey musa" diye tekrar isyan edeceklerdir.
herhangi akli yeterliliğe sahip bir insan kızıldeniz'i ortadan ikiye yarmış birine böyle bir soru sorulmaması gerektiğini bilir ancak israiloğullarının gözü önünde olan bu olaylar israiloğulları için günlük sıradan işler gibidirler, hiçbir önemleri yoktur, tepelerinde tanrı bulut olup yol gösterir, bir an yokolduğunda "bize rab ver ey harun" diye haruna koştururlar.
rabbin karısı -beni israel- temyiz kudretine haiz değildir. rabbin dediği gibi "sert kafalı ve inatçıdır." rab ise sürekli halde sopa ile karısını yola getirmeye çalışan koca gibidir, kimi zaman azaplarla ve kimi zaman toptan yok ederek ancak yine de aşıktır rab "çünkü gözüme hoş gözüktünüz" der onlara zira o "saf muzdariptir, anlaşılmazdır.
alıntıdr
"bu oğulların (israiloğulları) kafası sert ve kalbi katıdır" hezeikel 2:4
ibrahiminin oğlu,ishaktantan doğan yakup, yabbok geçidinde geceyi geçirir iken "biri" gelip onunla sabaha kadar güreş tutar. gün ağarıncaya kadar mücadele sürer ancak yakup adamı bırakmaz.
adam "bırak beni gün ağırıyor" der, yakup ise "beni kutsamadıkça seni bırakmam" diye diretir. bunun üzerine adam "adın ne?" diye sorar. "yakup" der yakup ve adam bunu duyunca buyurur: "bundan böyle senin adın israil olacak, çünkü sen rab ile ve insanlarla uğraşıp, yendin."
yakup adam ile güreştikleri yere "allah'ın yüzü" manasına gelen peniel adını verir. "çünkü" der "allah'ı (orada) yüzyüze gördüm. onunla mücadele ettim ve sağ kaldım." (genesis 32: 22-30)
yakup'un çocukları israiloğulları adını alırlar, 12 tanedirler, yakup ölmeden önce şöyle söyler: "onikinizden oniki israil kavmi doğacaktır. yahuda'nın kabilesi en büyüğü olacaktır."
yusuf zamanında hepsi mısır'a göç ederler daha sonra musa öncülüğünde tekrar tanrı tarafından ibrahim'e ve ishak'a ve yakup'a bahşedilmiş topraklara geri döneceklerdir.
tanrıları "kıskanç" ve "öfkeli" bir tanrıdır ve yalnız "israiloğullarının" tanrısıdır, o ibrahim ile akdetmiş, onun soyundan gelenleri "yıldızlar kadar çoğaltmaya" ve "diğer tüm kavimlerin üstüne koymaya söz vermiştir." nitekim bakara suresinin 122. ayetinde de bu durum onaylanır: "ey israiloğulları, sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi bir zamanlar alemlere üstün kılmış olduğumu hatırlayın."
tanrı israiloğullarını kimi zaman "sevgilisi", kimi zaman "karısı" kimi zaman diğer tüm kavimlere üstün tuttuğu biriciği olarak anar. ona el vermiştir, gücüyle onu mısır'dan kurtarmış, kudretiyle düşmanlarına üstün kılmış, israiloğullarına "işlemedikleri toprakları, kurmadıkları kentleri" (yeşu 24) vermiştir. "yahuda ona üç yada dört kez başkaldırmıştır." ve israil de "üç ve hatta dört kez" isyankar olmuştur (amos 2), buna rağmen onlara hizmetkarlarını peygamberlerini göndermiştir. rab "onları usanmadan her gün gönderdim" diye yakınır "fakat onlar onu dinlememişlerdir." (yeremya 7)
tanrı ile israiloğulları ilişkisini eski ahitte inceleyen biri kolaylıkla hoşea, yeremya ve hezekeil'in çıkarımlarına varabilecektir, bu ilişki bir tanrı-insan ilişkisinden ziyade bir evlilik gibidir, tanrı kimi zaman "fahişe" diye kızar israiloğullarına, kimi zaman "sen benim hoşuma gidiyorsun" diye adeta kur yapar.
aldatılmıştır, hatta bir kaç kere aldatılmıştır, daha "sevgilisini" mısırlıların elinden kurtarır kurtarmaz sevgilisini ona sırtını dönmüş, hem de ne mucizelerle (mısır üzerine gönderilen 10 salgın, kızıldeniz'i geçiş, çöldeki yolculukta man ve bıldırcın ile onları besleme, bulut ile onlara yol gösterme, susuz kaldıklarında kuyular açma vb) onu selamete eriştirmesine rağmen sevgilisi ilk fırsatta hem de en yakınıyla onu vurmuştur.
musa 10 emri almak için dağa çıkar çıkmaz ağzından rabbin konuştuğu harun, altından bir buzağı yapmış ve rab diye israiloğulları ona tapmıştır.
tanrının öfkesi korkunçtur. adeta aldatılmış bir erkek gibi parlar, o "kıskanç" ve "öfkeli" bir tanrıdır: "şimdi bırak beni" der musa'ya " onlara karşı öfkem alevlensin ve ve onları yakıp yokedeyim, fakat senden büyük bir ulus yaratacağım."
musa rabbi -israil'in kocasını- sakin olmaya çağırır, "niçin ey rab, üstün gücünle ve güçlü ellerinle mısır ülkesinden çıkardığın halkına karşı öfken alevlenecek?" diye sorar "niçin mısırlılar: onları, kötülükleri için, onları dağda öldürmek için ve onları yeryüzünden yoketmek için çıkardı desinler? ateşli öfkenden dön ve halkına kötülük yapmaktan vazgeç. kendi üstüne yemin ederek; kendilerine: "soyunuzu gökteki yıldızlar gibi çoğaltacağım ve onları vadettiğim tüm ülkeyi çocuklarınıza vereceğim ve bunlar ebediyen ona sahip olacaklardır." dediğin, hizmetkarların ibrahim'i, ishak'ı ve israil'i hatırla." (exodus 32: 1-35)
rab bunun üzerine sakinleşir ve halkını yoketmekten vazgeçer..
ancak eski ahitten anlaşıldığı kadarı ile rabbin çilesi hiç bitmeyecektir, "başka kavimlere" nasip olsa "bana sonsuza kadar biat ederlerdi" diyecek ancak israiloğullarını "sert kafalı ve kalbi katı" bulacaktır. "onlar kolay yola gelmezler" diye onlara kızacak yine de onları her kavme üstün tutacaktır.
bu ilişkinin dinamiğini çözmek hakikaten zordur. rab sanki bir tanrı değil bir sevgili gibidir, aşık gibi davranmaktadır, nedensiz bir şekilde israiloğullarına bağlanmış, israiloğullarına herşeyi vermiş ancak bir türlü israiloğullarına yaranamamıştır, kimi zaman öfkelenir, kızar, onlardan yüz çevirir ancak asla kalbi dayanamaz her seferinde affeder, merhamet gösterir, onları gene zenginliklerle donatır. israiloğulları ise kendi tabiri ile bir fahişe gibi kendisini sürelki aldatacaktır, barış zamanında zenginlikle ve başka tanrılarla, yokluk zamanında isyankarlıkla...
tanrı hiç bir zaman israiloğullarına neden böylesine bir sevgi duyduğunu açıklamaz. ibrahim ortada hiçbir neden olmaksızın tanrı tarafından çağrılır, bir gün ansızın rab avram'a şöyle buyurur "ülkeni, aileni ve babanın evini bırak, ve sana göstereceğim ülkeye git. senden büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacağım ve adını ulu kılacağım..." daha sonraları "başka ulusların dahi kendilerini varlığıyla mutlu kılacakları" ibrahim'e şöyle hitap edecektir: "gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden kuzeye ve güneye doğru, doğuya ve batıya doğru bak. çünkü gördüğün bütün ülkeyi ebediyen sana ve senin soyuna vereceğim. senin soyunu yeryüzünün soyu gibi çoğaltacağım: eğer yeryüzünün soyu sayılabilirse senin soyun da sayılabilecek." bir başka zaman ise şöyle diyecektir: "seni olağanüstü büyüteceğim, senden uluslar yapacağım ve senden krallar çıkacak." aynı durum kur'an-ı kerim'de de vardır, "gerçekten allah, adem'i, nuh'u ve ibrahim ailesiyle imran hanedanını süzüp alemler üzerine seçti." (ali imran 33) der allah, kur'an-ı kerim ibrahim'i açık bir uyarıcı olarak kabul etmekle beraber onun soyunu niye diğer soyların üstünde tuttuğunu belirtmemiştir. örneğin kur'an-ı kerim'de "habibim" olarak anılan ve evreni yüzüsuyu hürmetine yarattığı söylenen muhammed'in soyu ibrahim'in soyu kadar ululanmaz.
ibrahim'in soyundan gelenler de eski ahitte bu nedensiz sevginin yöneldikleri olmuştur, ishak kutsanmış, yakup ishak'tan hile ile takdis almasına rağmen soyu bütün kavimlere üstün kılınmış, davud bet-şeva ile beraber olup zina suçu işlemesine rağmen davud'un soyundan meşiah israiloğullarına müjdelenmiştir. israiloğulları zulm görecekler, işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılacak ancak mutlaka hidayete ereceklerdir.
bu durum aynı kendisini aldatan bir kadını kocasının evinden kovmasına benzetilebiler, kadın bir gün mutlaka kocasının evine gelecek, mirasından istifade edecek, zenginlikler içinde yaşayacaktır. uzun süren ayrılık döneminde hayatı yaşayacak, yanlışlarını öğrenecek, büyüyecek ve kocasının değerini bilecektir. tanrı "eşine" mehil vermiş bir kocadır...
bu durum, samson ve delilah hikayesine dahi benzetilebilir. israiloğullarından, rabbe adanmış samson, delilah'a aşık olmuştur, onu tüm kadınlara üstün tutmaktadır. kendi soyundan bir kadın ile evlenmesi gerekmesine rağmen filistili bir kadınla evlenmek istemiştir. ailesi karşı çıktığında -aynı tanrı gibi- şöyle cevap verecektir: "onunla evleneceğim, çünkü gözüme hoş gözüktü."
samson çok güçlüdür, asla yenilmez. israillere hükmeder. en sonunda filistililer kendilerinden biri olan delilah'a, samson belasından kurtulmak için, başvururlar. gücünün kaynağını öğrenmesini isterler.
delilah -fazlasıyla kadınsı yollarla- samsona gücünün kaynağını sorar, samson yalan söyler, her defasında samson'un dediğini yapan delilah bir türlü başarıya vakıf olamaz. hikaye öyle ilginçtir ki, delilah samson'u aldatmakta, aşkını kullanmakta hatta "filistililer seni öldürecek ey samson" diye bağırmakta ancak samson yalan söylediği için başarıya ulaşamayınca -samson'u öldüremeyince- ağlayıp sızlanmakta, "sen beni kandırdın, beni sevmiyorsun" diyerek naz yapmaktadır. nedensiz aşık samson, delilah'a kızar ama onun yakarışlarına dayanamaz, en sonunda -temyiz kudreti yokmuşçasına- gerçeği delilah'a söyler. bu yüzden yakalanacak, hapsedilecek ve ölecektir.
samson'un temel davranış motivleri üzerinde düşünen bir insanın, bunun rab - israiloğulları ilişkisine benzetmemesine imkan yoktur. israiloğullarının rabbi onu durduk yere seçmiş, yüceltmiş, diğer kavimlere azap vermiştir. çok güçlüdür ve gücünün kaynağını kimse bilemez. buna rağmen apaçık mucizelerle ve şefaatle geldiği çok sevdiği kavmi aynı delilah gibi onu üç kez aldatır, her aldatışından sonra rab öfkelendiğinde aynı delilah gibi ağlar, "beni sevmiyorsun, neden beni terkettin!" diye isyan eder, naz yapar. tanrı her defasında dayanamaz ve bu ilişki böyle sürüp gider.. tanrı hezeikel aracılığı ile "fahişe" diye hitap eder israiloğullarına "ben seni kan içinde buldum ve zenginleştirdim, seni ayağa kaldırdım ve uluslara hakim kıldım, güzelleştirdim, çırılçıplaktın ve giydirdim." fakat ne bulmuştur bunun karşılığında "fakat sen güzelliğine güvendin: ününden fahişelik etmek için yararlandın, her geçenden aşkını esirgemedin, kendini ona teslim ettin.... benim için doğurduğun oğullarını ve kızlarını alıp, onları bu tanrılara yutsunlar diye kurban ettin. fahişelik etmen yetmiyor muydu ki, oğullarını kestin ve onları ateşten geçirerek, bu putlara teslim ettin? bütün bu iğrençliklerinin ve fahişeliklerinin ortasında gençlik günlerini ve çırılçıplak olduğun ve kanının içinde çırpındığın zamanı hatırlamadın."
israiloğulları bu kadar boyun eğmez iken peygamberlerin tanrıları ile ilişkileri de gerçekten anlaşılmazdır.
tanrı'nın yüzünü gören, onunla konuşan, onun şefaatinden yararlanan peygamberler dahi tanrılarına isyankarlık ederler. "senin soyunu her soyun üstüne tutacağım ve sana topraklar vereceğim" diye hitap edilen ibrahim mısır'a giderken karısını "benim karım olduğunu söyleme yoksa bana fenalık ederler" diye uyarır. karısı daha sonra mısır firavun'un karısı olacaktır ancak araya allah girer mısır firavununa zina yapmamasını buyurur. yakup -allah'ı yenen adam-ishak'ın kutsanmışlığını hile ile üstüne alır. halbuki ishak büyükoğlunu kutsama niyetindedir, yakup ishak'ın kör olmasından faydalanarak tam manasıyla hile yaparak ishak'a kendini kutsatır. musa suç işlediğinden vaad edilmiş topraklara giremez harun, musa 10 emri almak için dağa çıktığı zaman altından buzağı yapar ve kavmine "işte sizin rabbiniz budur" diye sunar. yeşu(yuşa-çaşua)zamanında israil halkı başka ilahlara tapar, saul tanrının açık buyruklarına riayet etmez -ki samuel aracılığı ile gelen buyruklar biraz tuhaftır- davud bet-şeva ile zina yapar ve bet-şeva'nın kocasını savaşta öldürür, daha önceleri ise saul'un oğlu yonatan ile sevgili olur. süleyman, rab başka uluslardan kadınlar ile beraber olmayın demesine rağmen başka uluslardan kadınlarla beraber olur ve kendine kadın yapar, peygamber ilyas "şimdi yeter ey rab, ben atalarımdan daha iyi değilim, beni de yanına al" diye yalvaracaktır. hem de tanrı onu koruyup, yüceltip, güç verip görevlendirmesine rağmen.
buradaki ilginç nokta israiloğulları peygamberlerinin dahi tanrı ile hiç konuşmamış, görmemiş, onun sesini duymamış gibi davranmasıdır. kadir-i mutlak tanrı ile bu kadar içiçe olan insanların bu derece "suçlar" işlemesi "insanilik" ile açıklanamaz zira. ya tanrıyı hiç görmemiş olmaları gerekmektedir ya da apaçık ahmak olmaları icap eder ki bunları yapsınlar.
bu durum karşısında; tanrı, peygamberlerine karşı da artık öfke duymak ve göstermek zorunda kalmaktadır. adeta çevresindeki herkes onca yaptığına rağmen o hiç yokmuş gibi davranmaktadır. o ise sürekli olarak kendini ispat arayışı içindedir. öyle ki bir dönem israil'de tanrının gönderdiği 100 kadar peygamber -hem de aynı dönemde- öldürülür bir tek hayatta kalan ilyasdır. buna karşın baal'ın 450 peygamberi vardır ve baal'ın peygamberleri kendi seçilmiş kavmindendir. mısır'dan getirdiği, diğer uluslara üstün kıldığı, zaferler verdiği kavminden.
tanrı'nın ispat arayışı, karısına muktedir olduğunu gösterme ihtiyacı öyle bir boyuttadır ki, kimi zaman ona uyarıcılar gönderir, kimi zaman "yatağını ayırır" ve ona yüz çevirir, gene doğru yola gelmezler ise tanrı o kadar öfkelenir ki "80 sopa" vurur, felaketler ile kavmini yola getirmeye çalışır, ancak tanrının "karısı" biraz fazla başına buyruktur, yapabileceği ilk an tanrısını aldatır..
israiloğullarının bu tutumu, bazi hallerde saçmalık derecesini alır, kızıldeniz kıyısında musa'ya -mısır'ın üzerine 10 adet felaket getiren ve israiloğullarının gözü önünde bunu yapan musaya- "bizi buraya ölmek için mi getirdin ey musa?" diye soracaklar, kızıldeniz yarılıp çölde yürüyeşe geçildiğinde ise "senin tanrın bizim çölde ölmemizi mi istiyor ey musa" diye tekrar isyan edeceklerdir.
herhangi akli yeterliliğe sahip bir insan kızıldeniz'i ortadan ikiye yarmış birine böyle bir soru sorulmaması gerektiğini bilir ancak israiloğullarının gözü önünde olan bu olaylar israiloğulları için günlük sıradan işler gibidirler, hiçbir önemleri yoktur, tepelerinde tanrı bulut olup yol gösterir, bir an yokolduğunda "bize rab ver ey harun" diye haruna koştururlar.
rabbin karısı -beni israel- temyiz kudretine haiz değildir. rabbin dediği gibi "sert kafalı ve inatçıdır." rab ise sürekli halde sopa ile karısını yola getirmeye çalışan koca gibidir, kimi zaman azaplarla ve kimi zaman toptan yok ederek ancak yine de aşıktır rab "çünkü gözüme hoş gözüktünüz" der onlara zira o "saf muzdariptir, anlaşılmazdır.
alıntıdr