TEVBE SURESİ 31. AYET VE PEYGAMBER EFENDİMİZİN TEFSİRİ

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,220
Tepkime puanı
175
Puanları
63
TEVBE SURESİ 31. AYET VE PEYGAMBER EFENDİMİZİN TEFSİRİ
İslâm, din bilginlerine ibadet eden Hristiyanları ve Yahudileri kınamıştır. Onların bu durumunu Kur’an bize şu şekilde aktarmıştır: “اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ” “Hahamlarını, rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih’i, Allah’la beraber rabler olarak gördüler. Oysa tek ilaha ibadet etmekle emir olunmuşlardı...”[1] Kendisi de Hristiyanlığa girip bu dini tanıyan bir kimse olarak Adiy b. Hatem (ö: 60/679) bu ayeti dinlediğinde hemen itiraz etmiştir: “Ey Muhammed! Onlar rahiplerine tapmıyorlar, onları rab edinmiyorlar...” diye. Hz. Peygamber böyle bir itiraza şu tarihi ve evrensel cevabı vermiştir: “Onların din adamları haramı helal, helali de haram yapıyorlar, halk da itaat ediyor. Onların bu (kayıtsız şartsız) bağlılıkları onları rab edinme, onlara ibadettir.”[2] Peygamber Efendimizin bu açıklaması, Huzeyfe b. Yeman tarafından şöyle yinelenmiştir: “Aslında halk din adamlarının hoşnutluğu ve onların rızası için oruç tutup namaz kılmıyorlardı. Onlar bir şeyi haram sayıyorlarsa halk da haram kabul ediyor; şayet bir şeyi helal kabul ediyorlarsa halk da onlara körü körüne itaat ediyordu. İşte bu durum din adamlarına tapınmadır; onları rab kabul etmektir.”[3] Ayetteki esas vurgu, Yahudi ve Hristiyan din bilginlerinin Allah’ın şeriatında değişiklik/tahrif yapmaları ve halkın da bunlara kayıtsız şartsız uymalarıdır. Dinin helal ve haramlarını bırakarak din adamlarını din koyucusu hâline getirmektir. Bu durum sadece Yahudi ve Hristiyanlara özgü değildir. Her hangi bir ilim adamı Müslümanlar adına İslâm’ın emir ve yasaklarını zamana veya dünya sistemine uyum çerçevesinde değiştirecek olur, insanlar da bu sözde ilim adamına ittiba edecek olurlarsa o kimseyi “rab” edinmiş olurlar. Bir örnekle açıklarsak; dinimizde faiz haramdır. Bir araştırmacı hoca(!) kalkar ve “ Günümüzdeki faiz farklıdır. Modern hayat ve iktisat faiz üzerine bina edilmiştir. Eski dönemlerdeki faiz başkadır” der, insanlar bu görüşe itaat edecek olurlarsa bu görüşün sahibini ilahlaştırmış olurlar. Allah Teâlâ’nın hukukunun ihlal edildiği seküler siyasetten yüzlerce örnek vermek mümkündür. Bu konulardaki hassasiyetin kaybolması İslâm dünyasında politeizmin/şirkin egemen olmasının en önemli nedenlerinden birisidir.
Din büyüğü de olsa onlara bağlılık ve itaat Allah’ın koyduğu sınırlarla kayıtlıdır. Mutlak bir itaat olmamalıdır. Mutlak bir itaatin varacağı kötü sonucu büyük müfessir Hamdi Yazır (ö: 1942) şöyle izah etmektedir: “Şeytanlara, tağutlara, nemrutlara, firavunlara, putlara ve haçlara tapmak nasıl bir şirk ve Allah’a küfür ise, âlimlere kulluk, haddinden fazla kıymet vermek; mesela hatayı, doğruyu, hakkı, hak olmayanı ayırmayarak hak ilminin icabı olmayan fikirlerini, sözlerini hakkın emrinden çıkarılmayan şahsi görüşlerini, heva ve nefislerine uymanın mahsulü olan keyfî fetvalarını ve iradelerini revaçlandırmak bir şirktir. Aynı şekilde; güya onlarda Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram yapabilecek, hakkın hükmünü değiştirecek bir hak ve yetki bulunabilirmiş gibi kastî sapıklıklar şöyle dursun, Allah’ın emrine aykırı olduğu açık olan hatalarına bile itaati uygun görmek, kısacası Allah ne diyor diye düşünmeden Allah’ın emrine uymayı hesaba almadan tabi olmak dahi öyle bir şirk ve küfür demektir. Allah’ı bırakıp başkalarına tapmaktır...”[4] Bu bilgileri buralara almanın ve insanlarla buluşturmanın nedeni birilerini tekfir etmek veya yöntem bilmeyen bazı kişilerin ellerinde ayetleri oyuncak etmek değildir. Amacımız Müslümanları her an teyakkuz hâlinde tutmak ve Allah Teâlâ’dan başkasını rab edinmelerini engellemektir. Tevhidi inanış ve duruşa hayatın gayesi hâline getirebilmektir.
Mehmet SÜRMELİ
 
Üst