Cilbab çarşaf değildir...
2- CİLBAB
Bu tabir de doğrudan kadınların "vücutlarını" örtmeleri ile ilgilidir.
"Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle; dışarı çıkarken üzerlerine örtülerini alsınlar. Tanınıp da eziyet edilmemeleri için en uygun olan budur. Allah çok bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır." (Ahzap; 33/59)
Ayette "örtülerini" diye çevirdiğimiz "celabîbihinne" kelimesi CELB kökünden gelir ve "teşhir edip dikkat çekmek için vücudun açılmasına mani olan dış örtü" demektir.
Kelimenin kökünü biraz deşersek;
CELB: Sözlükte "getirmek, kazanmak, çekmek, celbetmek" demektir. Getirmek, celbetmek (isticlâb), çekici, büyüleyici, albenisi olan (cellâb), ithal edilmiş, yabancı mal (celeb), dürtü, münasebet, sebep olan şey (meclebe), entari, uzun gömlek, genişçe başörtüsü (cilbâb), kendine doğru çekmek (celb ilâ nefsihi), atı teşvik için haykırmak (celb alâ fersihi) kelimeleri bu köktendir�
Görüldüğü gibi cilbâb, bir kadının erkekleri kendine çekmesi, celb etmesi, kışkırtması, vücut güzelliği ve cinsel cazibesi ile tesir altına almasına mani olmak için üzerine aldığı genişçe örtü demektir. Böylece bir kadın erkekleri cinsel cazibesi veya dişiliği ile "kendine çeken" veya onları "kışkırtması ile tanınan" birisi olmaktan çıkacaktır.
İlginçtir, bugünkü İngilizce'de kadın artistler için kullanılan "ünlü, şöhret, meşhur, çekici" anlamındaki celebtrity kelimesi de hem anlam hem yazılış bakımından aynı şeyi çağrıştırır. Demek ki Müslüman kadınlara dışarı çıkarken tanınıp eziyet edilmelerine, kendilerine lâf atılmasına, peşlerine düşülmesine karşı üzerlerine örtü (cilbab) almaları emrediliyor. Cinselliklerini ve vücut güzelliklerini ön plâna çıkarmamaları isteniyor. Çünkü o günkü toplumda bunları yapan; yani erkekleri vücut güzelliklerini ve cinsel cazibelerini bir silâh gibi kullanarak etkilemeye çalışan, onları kendine çeken, davetkâr tarzda dekolte giyinen, erkeklerin başını döndürmeyi, büyülemeyi, kendine celbetmeyi (celebtrity olmayı) âdeta meslek edinmiş kadınlar vardır.
İşte Kuran, mümin kadınlara, bunlar gibi olmamalarını, üzerlerine genişçe örtü olarak "dişiliklerini" geri plânda tutup, "kişiliklerini" ön plâna çıkarmalarını öğütlüyor.
İyice düşünecek olursak insan ruhunu derinlemesine bilen yüce bir bilgelik kaynağı ile karşı karşıya olduğumuzu apaçık görürüz� Erkek karakterinde varolan "bakmak, seyretmek, istemek, sahip olmak" karşısında, ona kendini tutmayı öğütleyerek "Bakma, olanla yetinmesini bil" diyor. Kadın karakterinde varolan "istenilmek, beğenilmek, ilgi çekmek, arzulanmak, kendine celbetmek" karşısında da, ona bütün bunlara karşı kendini tutması (imsak), dışarıya çıktığında (kamusal alanlarda) çekici, kışkırtıcı, celb edici davranışlarda bulunmaması, toplumsal yaşamda kültürü ve ahlâkî meziyeti ile yer alması gerektiği hatırlatılıyor. Yani ilâhî hitap erkeğe ve kadına en zayıf oldukları yerden sesleniyor. İnsan olmak, tam da "kendini tutmasını bilmek" ile ilgili bir şey değil midir?