Terörle nasıl mücadele edilmemeli
Ülkemizin ve bölgemizin karşı karşıya kaldığı terör meselesi bitmek bilmez bir hal alırken, teröre karşı geliştirilen ulusal, bölgesel ya da uluslararası mücadele stratejileri ne yazık ki başarılı bir sonuç ortaya koymuyor. Böyle olunca da akla “Bu işte bir iş var ki işler işlemiyor!” şeklinde komplo teorilerinin iliklerine kadar sızan söylentiler oluyor. Dünyanın dönüşünü bile bir komplo ile bağdaştıranların oksijen sömürdüğü ülkelerde bunlar gayet normal tabii.
Terörle mücadele meselesi, kahvehane muhabbetini aratmayan söylemlerle çözülecek iş değil. Görünen o ki, mevcut taktikler işe yaramıyor ya da yarıyor gibi görünüyor ama bu yararlılık görüntüden öteye gidemiyor. Asıl görülmesi gereken, mücadele yöntemlerinin neresinde hata olduğudur. Buradan kalkıp da strateji dersi vermemi kimse beklemiyordur ve gayet tabii ben de öyle bir beklenti olduğunu düşünmüyorum. Meseleyi püfteremize etmekten öte görünen bir manzara yok…
Peki, püfteremize nasıl edilir? Gelin, yıldız yıldız ele alalım;
*Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, medya/basın burada çok önemli hacı… Propaganda ile beslediğin terörü yoğunlaştırıp yayıyorsun ve sanki tüm ülke kavruluyormuş imajı oluşturuyorsun. Oluşturma!
*Devletin mücadele stratejisini gün ve saatleriyle birlikte (hatta elinde olsa koordinatlarıyla) yayına veriyorsun. Verme!
*Terör örgütlerine yapılacak olan operasyonları manşete taşıyıp adeta örgütlerin mesaj taşıyan güvercinleri olarak operasyonları haber yapıyorsun. Yapma!
*Gelelim devletlerle… Başta ABD olmak üzere diğer Batılı devletler!… Şu tarihte şu şekilde operasyon olacak diyorsun ve daha da operatif bişiler ekliyorsun. Deme, Ekleme!
*Mücadele edeceğim diyorsun ve adeta istihbarat paylaşır gibi hareket ediyorsun. Etme, Eyleme!
*Yetmezmiş gibi, karşımızda güçlü bir örgüt var diyorsun. Saçma! Lama! Yok deve!
Lama ve deveye geldiysek, işi püfteremize ettik demektir. Ama yetmez… Uluslararası meseleye değindikten sonra ülkemize de bakalım.
Yıldız yıldız ele aldıklarımızın yanında bir de terör uzmanımsı görünenler, analist/babalist takılanlar, unvanlarında doç, prof görünenler ama kafalarında hala asist olanlar ve tabii ki olmazsa olmaz gazeteciler var… Her birinden demet demet ekranlarda, gazetelerde, dijital ortamlarda görebilirsiniz.
Terör meselesi ciddi iştir, kof kafa anlamaz; âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz… Bu öz be özlü sözden sonra artık meseleyi püfteremize ettik, hatta üstüne krema da ekledik diyebiliriz.
Hangi terör örgütü olursa olsun, tümüyle mücadele ancak anladıkları dil ile olur. Yani silahla… Makul derdi olan, derdini masada dile getirir. Kendi derdinin ne olduğunu kendi de bilmeyenler ise ellerinde silah rastgele savururlar kendilerini…
Sözün özü; teröre karşı bir contra-terör stratejisi, yani teröre karşı koyma stratejisi geliştirilmeli… Ama yukarıda bahsedilen güruhun anladığı gibi değil. Onlara contra-terör desen, ilköğretim çocuğunun ve büyüyemeyen yetişkinlerin oynadığı Counter Strike oyununun çerçevesinde meseleyi düşünürler. Bordo klavyelilerin daha da uzmanlaşmış hali bunlar. Bordo kalemliler diyebiliriz kendilerine…
Sözün daha da özü; ne ülkemizde ne de başka yerde bu şekilde terörle mücadele olmaz. Göstere göstere operasyon yapılamaz. Hele ABD’nin yaptığı gibi randevulaşma misali gün ve saat verilerek hiç olmaz. Bunlar olduğunda insanların aklına haklı olarak farklı düşünceler gelmeye başlar. Sonra ne güven kalır ne bişe…
Sözün en özü; Fuat Avnicilik, Kuşçubaşı Eşrefçilik, Kara Kemalcilik yapmak gerekirse ki gerekmez, ama yine de gerekirse, ben şunu der çekilirim; Güzel günler yakın… Sizin için ne ifade eder bilmiyorum ama son zamanlarda çok tutulan ve işe yarayan bir söz, onu biliyorum…
Ersin Ç.

Ülkemizin ve bölgemizin karşı karşıya kaldığı terör meselesi bitmek bilmez bir hal alırken, teröre karşı geliştirilen ulusal, bölgesel ya da uluslararası mücadele stratejileri ne yazık ki başarılı bir sonuç ortaya koymuyor. Böyle olunca da akla “Bu işte bir iş var ki işler işlemiyor!” şeklinde komplo teorilerinin iliklerine kadar sızan söylentiler oluyor. Dünyanın dönüşünü bile bir komplo ile bağdaştıranların oksijen sömürdüğü ülkelerde bunlar gayet normal tabii.
Terörle mücadele meselesi, kahvehane muhabbetini aratmayan söylemlerle çözülecek iş değil. Görünen o ki, mevcut taktikler işe yaramıyor ya da yarıyor gibi görünüyor ama bu yararlılık görüntüden öteye gidemiyor. Asıl görülmesi gereken, mücadele yöntemlerinin neresinde hata olduğudur. Buradan kalkıp da strateji dersi vermemi kimse beklemiyordur ve gayet tabii ben de öyle bir beklenti olduğunu düşünmüyorum. Meseleyi püfteremize etmekten öte görünen bir manzara yok…
Peki, püfteremize nasıl edilir? Gelin, yıldız yıldız ele alalım;
*Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, medya/basın burada çok önemli hacı… Propaganda ile beslediğin terörü yoğunlaştırıp yayıyorsun ve sanki tüm ülke kavruluyormuş imajı oluşturuyorsun. Oluşturma!
*Devletin mücadele stratejisini gün ve saatleriyle birlikte (hatta elinde olsa koordinatlarıyla) yayına veriyorsun. Verme!
*Terör örgütlerine yapılacak olan operasyonları manşete taşıyıp adeta örgütlerin mesaj taşıyan güvercinleri olarak operasyonları haber yapıyorsun. Yapma!
*Gelelim devletlerle… Başta ABD olmak üzere diğer Batılı devletler!… Şu tarihte şu şekilde operasyon olacak diyorsun ve daha da operatif bişiler ekliyorsun. Deme, Ekleme!
*Mücadele edeceğim diyorsun ve adeta istihbarat paylaşır gibi hareket ediyorsun. Etme, Eyleme!
*Yetmezmiş gibi, karşımızda güçlü bir örgüt var diyorsun. Saçma! Lama! Yok deve!
Lama ve deveye geldiysek, işi püfteremize ettik demektir. Ama yetmez… Uluslararası meseleye değindikten sonra ülkemize de bakalım.
Yıldız yıldız ele aldıklarımızın yanında bir de terör uzmanımsı görünenler, analist/babalist takılanlar, unvanlarında doç, prof görünenler ama kafalarında hala asist olanlar ve tabii ki olmazsa olmaz gazeteciler var… Her birinden demet demet ekranlarda, gazetelerde, dijital ortamlarda görebilirsiniz.
Terör meselesi ciddi iştir, kof kafa anlamaz; âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz… Bu öz be özlü sözden sonra artık meseleyi püfteremize ettik, hatta üstüne krema da ekledik diyebiliriz.
Hangi terör örgütü olursa olsun, tümüyle mücadele ancak anladıkları dil ile olur. Yani silahla… Makul derdi olan, derdini masada dile getirir. Kendi derdinin ne olduğunu kendi de bilmeyenler ise ellerinde silah rastgele savururlar kendilerini…
Sözün özü; teröre karşı bir contra-terör stratejisi, yani teröre karşı koyma stratejisi geliştirilmeli… Ama yukarıda bahsedilen güruhun anladığı gibi değil. Onlara contra-terör desen, ilköğretim çocuğunun ve büyüyemeyen yetişkinlerin oynadığı Counter Strike oyununun çerçevesinde meseleyi düşünürler. Bordo klavyelilerin daha da uzmanlaşmış hali bunlar. Bordo kalemliler diyebiliriz kendilerine…
Sözün daha da özü; ne ülkemizde ne de başka yerde bu şekilde terörle mücadele olmaz. Göstere göstere operasyon yapılamaz. Hele ABD’nin yaptığı gibi randevulaşma misali gün ve saat verilerek hiç olmaz. Bunlar olduğunda insanların aklına haklı olarak farklı düşünceler gelmeye başlar. Sonra ne güven kalır ne bişe…
Sözün en özü; Fuat Avnicilik, Kuşçubaşı Eşrefçilik, Kara Kemalcilik yapmak gerekirse ki gerekmez, ama yine de gerekirse, ben şunu der çekilirim; Güzel günler yakın… Sizin için ne ifade eder bilmiyorum ama son zamanlarda çok tutulan ve işe yarayan bir söz, onu biliyorum…
Ersin Ç.