TEMIZ AKIL SAHIPLERI ICIN : Tasavvuf Fetvaları

RIBAT

Paylaşımcı
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
137
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ahmed Eflaki, Menakıbul Arifin adlı eserinde; Taceddin Rıfai’nin bürhan yaptıklarını açıkça anlatmıştır.
( Ahmed Eflaki Menakıbul Arifin(2/299))

Cevap:
Taceddin Rıfai’nin Ahmed er Rıfai’den sonra yaşadığı malumdur. Ayrıca bu malum vakada sansasyon peşinde koşan yalancı medyanın iddialarının aksine, kesinlikle acı hissetmek, kendine işkence etmek gibi bir durum söz konusu değildir.
Günümüzdeki rıfaiyye fırkasının mensupları tıpkı kendilerinden önceki şeyhler gibi bir takım daireler içine yazılmış tılsımlar ile sihir yaparak bunu gerçekleştirmektedirler. Bu yüzdendir ki, bu tılsımı kullanması için icazet verilenler dışındakilere burhan yaptırmazlar.
Bir takım harikalar göstermek asla kişinin Allah katında hayırlı bir kul olduğunu göstermez! Müslüman keramete(!) aldanan değil, istikamete itibar eden kimsedir. Zira Allah’ın düşmanları olan şeytan ve deccal gibileri de üstün haller göstermektedir. Sahih hadiste de geldiği gibi, Deccal bir mü’mini iki parçaya kesecek ve tekrarbirleştirecektir.
Keramet ile istidraç arasındaki bu farka dikkat etmeyen saf Müslümanlar, Mesnevisine “Allah katından indirilme bir Kur’an” diyerek onu porno hikayelerle dolduran, Şemsi Tebrizi için şarabın helal olduğuna fetva veren, müzik ve raks gibi fuhşiyatı helal sayan Celaleddin Rumi’yi, “Allah kadında tecelli etti de onunla oynaştım”
diyen ve şarap içen Şemsi Tebrizi’yi, Hz Hasen ve Huseyn’in peygamber olduğunu iddia eden Niyazi Mısri’yi, “Firavun en büyük muvahhiddir” ve “Cehennemde azap yoktur” diyen Muhyiddin Arabi’yi,uydurma hadislere ve bidatlere cevaz veren İsmail Hakkı Bursevi’yi, “Ben Kur’an’ın aynısını yazarım” diyen ve Allah’ın kendisine hulul ettiğini söyleyen Hallac el Mansur’u, necaset içinde gezen farzları yerine getirmeyen meczupları, din ahkamına hiç önem vermeyen kalenderîleri ve Melamileri Allah dostu zannetmişlerdir
. Bundan Allah’a sığınırız.

Adı geçen şahısların eserlerine bunların sonradan sokulduğunu söylemek zorunda kalan tasavvufçular, vahdeti vucud gibi pisliklerin yer aldığı bu kitapları yine de övmekte, öğreti ve ekollerinde başucu kitabı edinmektedirler.

Mesela sufiler gibi mutezile fırkasından olan Said Nursi;Ben Celaleddin Rumi zamanında yaşasaydım mesneviyi yazardım. O benim asrımda yaşasaydı Risale-i Nurları yazardı.” Diyebilmektedir.

Şeyhul İslam İbni Teymiye hazretleri der ki; “Bazı kişilerin harikulade bir olay olarak ateşe girmeleri hususuna da dokunalım; Kur’ana sarılmayan herkes, bunların fitnesine maruzdur ve bunlar kendilerini görenleri saptırıcıdır.Nitekim Deccalin elinde ortaya çıkan olağanüstü hadiseler sebebiyle de insanlar fitneye maruz kalırlar. Durum şudur ki; Kimin elinde olağanüstü bir hadise meydana gelirse, bu kişi Şeriat kıstası ile ölçülür. Eğer istikamet üzere ise keramettir. İstikamet üzere değilse, onun elinde vuku bulan şey fitnedir. Cenabı hak böylelerinin elinde cereyan eden olaylarla, nasipsiz kişileri sapıklığa uğratır. Şer’i şerife uyanlar ise, şayet böylelerinden havada uçanları, su üzerinde yürüyenleri görseler bile bilirler ki, bütün bunlar kullar için fitneden başka bir şey değildir.”( İbni Teymiye Mecmuul Fetava(4/25-26) )
Böylece anlaşılmış oluyor ki, zikrullaha musiki aletleri, raks gibi şeyler karıştıran bidatçilerin elinde zuhur eden burhan hadisesi keramet değil, fitnedir. Kitap ve sünnete sıkı sarılan zahitlerde zuhur edeni ise keramettir.
Netice olarak diyebiliriz ki; Bürhan hadisesi Rıfaiyye Tarikinin esaslarından değildir. Bunun merasimler halinde, bir takım tılsımlar ile devam ettirilmesi ise büyük bir fitnedir. İşte bu sihirdir, büyük günahlardandır.

Ben bidatçı rıfailerin de bürhan yaptığına çok şahid oldum. Bu keramet olamaz. Zira zikir meclisi diye düzenledikleri merasimlerde çalgılar çalınıyor, eşekler gibi raks ediyorlardı. Kitap ve sünnete aykırı pek çok itikadlara sahip idiler. Şeyhlerine masumiyet atfediyorlar, tarikatlarını terk edenlerin de kafir olacağını söyleyerek müridlere psikolojik bir baskı uyguluyorlardı. Takkelerinin tepesine daire şeklinde yazılmış tılsımlar dikiyorlardı. Kur’an ve Sünnet İlmini perde olarak gören, keşfi alıp Kur’an ve Sünnet hükümlerini reddeden bir zihniyetten ne beklenebilir ki!..
Allah’ın, Kitap ve sünnete bağlı, istikamet sahibi Salih kullarına lutfettiği Keramet ise haktır, inkarına yol yoktur. Allah muhafaza buyursun, Kitap ve Sünnet ile sabit olduğu için, keramet inkar edilirse kişi İslam dininin hudutlarının dışına çıkmış olur. Ancak keramet, Allah’ın kuluna dilediği ve lutfettiği ölçüdedir, yoksa tasavvufçuların arasında yaygın olduğu gibi keramet sahibinin dilediği gibi keramet gösterme serbestliği yoktur.
Nitekim Ömer r.a. kilometrelerce uzaktaki Sariye r.a.’ın durumunu Allah’ın izniyle görmüş, onu uyarmış, fakat kendisini sırtından bıçaklayarak öldüren haini görememiştir.


Bazıları cevşen, hizbu bahr, delaili hayrat gibi, virdler ve dualar okuyorlar. Bu sakıncalı mıdır, sakıncalıysa neden?

Cevap:
bidatlerin çirkinliğinden bahsetmiştik.Cevşen duasının da şia uydurması olduğu sabittir. Bu soruya cevap olarak ta sadece iki hadis nakledeceğim, siz bunları iyi düşünürseniz cevap kendiliğinden ortaya çıkacaktır;
Abdullah Bin Mugaffel (radıyallahu anh) oğlunun; “Allahım Senden cennetin sağında beyaz bir köşk
istiyorum” dediğini duyunca; “Peygamber Aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu işittim;“Bu ümmetteb duada haddi aşanlar olacaktır
.”
(sahihtir. Ebu Davud(96,1480) Deylemi(3440) Ahmed(1/172) İbni Hibban(15/166)Hakim(1/267) Beyhaki(1/196) Abd Bin Humeyd Müsned(1/180) Hüseyni El Beyan Vet Tarif(2/181) Tuhfetul Ahvezi(1/157) Neylul Evtar(1/215) Tayalisi(1/28) Feyzul Kadir(4775) İbni Mace(3864) Kenz(3295) benzerini; Cem’ül Fevaid’de(9252) Rudani nakleder.)

Berâ b. Âzib (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “yatacağında namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de;
“Allah’ım irademi sana teslim ettim yönümü sana çevirdim senden korkup seni isteyerek işlerimi sana bıraktım sırtımı sana dayadım senden kaçıp kurtulmak ancak sana dönmekle mümkündür. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin
peygambere iman ettim.” bunları söylediğin gece ölürsen fıtrat üzere tertemiz ölürsün, sabaha çıkarsan hayır kazanmış olarak sabahlamış olursun; Berâ diyor ki:
“Ben gönderdiğin Rasûle dedim…” Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem göğsüme vurdu ve; “Gönderdiğin peygambere” de buyurdu
(Buhâri, Daavât 7, 9; Tevhid 34; Müslim(2710) Tirmizi(3391) Ebu Dâvud(5046, 5047, 5048).)

görüldüğü gibi aynı anlama gelen iki kelime arasında dahi bir değişiklilk yapılması caiz görülmemişken, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den geldiği sabit olmayan bir dua ile nasıl dua edilebilir?

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmayan dualarla dua edenlerin, Esmaül Hüsna’dan belirli isimleri belirli sayılarda okuyanların bulunduğu ortamdaki cinleri rahatsız ettiği, cinlerin de bu kimselere musallat olduğu söylenmektedir. Özellikle günlük virdleri çok sayıda olan sufilerde ve Cevşeni çok okuyanlarda aklî rahatsızlıklar sık görülmektedir.
Hayvani gıdalardan riyazet ederek “çile” dedikleri halvete giren ve orada zikir yaptıkları esnada şeytanların telkinine kapılarak mehdilik iddiasında bulunanlara sık rastlanılmakta, bunlardan bazılarında görülen olağanüstü
işlerin keramet olduğu zannedilmektedir. Aslında bu İslami bir usül değil, hatta sünnette yasaklanmış hususlardandır. Bunun en büyük göstergesi de aynı şekilde riyazete çekilen rahiplerin de bir takım harikuladelere sahip olmasıdır.

İslamda gaye keramet elde etmek değil, istikameti muhafaza etmektir. Ben de bu mehdilik iddiasında olan birkaçını gördüm. Anlattıkları uygumlalar aynı usul idi ve her biri kendilerinin bir takım füyuzata ve keşiflere muhatap olduklarını, Mehdilik görevinin kendilerine verildiğini söylüyorlardı. Bunlardan birisi İsa a.s.’ın manen nüzul ettiğini ve kendisinin arkasında namaz kıldığını söylerken, diğeri de kendi oğlunun aslında İsa a.s. olduğunu söylüyordu. Belki iyi bir niyetle işe başlamışlardı ama sünnetten sapmak onları bu şekilde mecnunlar haline getirmişti.
 
Üst