Televizyon almalı mı almamalı mı?

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
2.jpg


Televizyonun aile içi iletişime olumsuz yansımalarını sıkça tartışıyoruz. Bazı aileler çocuklarını bu etkilerden korumak için çareyi eve hiç TV almamakta buluyor. Ancak çocuğu televizyondan tamamen mahrum bırakmak, farklı sorunlara yol açabiliyor.
İnsana kendini kötü hissettiren duygulardan biridir mahrumiyet. Dilediğine istediğin zaman sahip olamamak ya da sınırlanmak pek çok duygunun tetikleyicisidir. Merak gelir bu duyguların başında. Sonra, ulaşılmazlığı hissetmekle birlikte daha da değerlenir karşıdaki. Bir de vuslat anı vardır ki iyiden iyiye değişir ruh hali: Bazen duygusal bir patlama, bazen doyumsuzluk bazen de inanılmaz bir sevinç sarar insanı. Anlattıklarımız kulağa yetişkin ruhunu yansıtıyor gibi gelse de, çocuklar için de geçerlidir aslında. Gerekçeler ve dozu değişir belki ama mahrumiyeti hissettiklerinde benzer tepkileri onlar da verir. Uzak kalmasını istediğimiz yiyecekleri daha çok sevmeleri, tehlikeli oyunları ısrarla oynamak istemeleri bundan değil midir mesela?
Son zamanlarda mahrumiyet duygusunun çocuklardaki yansımalarını en net gözlemlediğimiz konulardan biri de onların televizyonla olan ilişkileri. Meselenin özünde ise ailelerin tutumu çıkıyor karşımıza. Şöyle ki, televizyon bazı evlerde baş tacı edilirken, bazı aileler almamayı tercih ediyor onu. Kara kutunun evlerde başrolde olması ve aile içi iletişimi zedelemesi elbette onaylanamaz. Ancak hiç olmaması fikri de zamanla başka problemlere kapı aralıyor. Evde televizyondan uzak tutulan çocuk, onun olduğu bir ortama girdiğinde doyumsuzluğa varan tepkiler geliştirebiliyor; beş yaşındaki Elif Sude Genç gibi…
Televizyonsuz bir evde büyüyen Elif, aile ziyaretlerinde hep televizyonun karşısındaki en güzel köşeye yerleşiyor. Yaşıtlarının belki ezbere bildiği pek çok çizgi filmi ancak gezmeye gittiği evlerde seyredebiliyor. Hızlı görüntü akışı ve farklı karakterlerin yanı sıra reklamlar da ilgisini çekiyor minik Elif’in. Televizyonun karşısında geçirdiği süre zarfında ne yemek yiyor, ne de yakınlarıyla herhangi bir iletişim kuruyor. Hayatla ilişkisine sanki kısa süreliğine ara veriyor küçük kız. Onun bu hallerini görünce düşünmeden edemiyoruz: “Evinde televizyon olsa tepkileri daha normal mi olurdu acaba?” Bu merakla kapısını çaldığımız uzmanların söyledikleri düşüncemizi destekler nitelikte. Aile Danışmanı Psikolog Ayşe Özden, insanda engellendiği şeye daha çok yönelme hissi olduğuna dikkat çekerken, “Televizyon olmayan evlerde çocuk onu göklere çıkarıyor. Değerli bir şey olarak görüyor ve daha çok önemsiyor.” diyor. Özden, evde televizyonun olması, ancak ona haddinden fazla değer yüklenmemesi gerektiği kanaatinde. Çünkü ona göre her akşam ailecek çay içerken televizyonun karşısına geçip, gelişigüzel bir şeyler seyretmek yerine, bilinçlice seçilen belli başlı programları izlemek en sağlıklısı.
Din eğitimcisi Suat Cebeci de meseleye benzer bir açıdan yaklaşıyor. Günümüzde televizyon ve internetin çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri maalesef kabul ettiğimiz bir gerçek. Çocuğun bunlardan mahrum bırakılması, daha farklı sorunlara yol açabilir. Cebeci’ye göre. Ebeveynin bu tür cihazları kapatmak ya da tamamen yasaklamak yerine onların kullanımını kontrol etmesi gerekiyor. Ancak kontrol ederken yasaklayıcı bir tutum sergilemeyip zararlı programları eleştirerek bunların niçin kötü oldukları hususunda çocuğuyla konuşması da lazım. Böylece iyi-kötü, zararlı-faydalı kavramların çocuğun değerler sisteminde yerli yerine oturmasına katkı sağlanabilir. Burada Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) “Din nasihattir.” sözüne dikkat çekiyor Cebeci: “Sürekli telkin edici, baskılayıcı olmamak kaydıyla en önemli çözüm konuşmaktır. Çocukla bir akran yetişkin gibi konuşmak ve ona her şeyi anlatmak, onunla tartışmak gerekir. Nasihatten maksat öğretmektir ve öğretmenin çok çeşitli yol ve yöntemleri vardır.” Suat Cebeci, bilinçli ve dikkatli ebeveyn için televizyonun bir eğitim aracı bile olabileceği görüşünde. Mesela ebeveyn bir filmdeki kahramanın dürüst davranışını överek ya da yanlış davranışını kötüleyerek çocuğun değerler sisteminin oluşmasına destek verebilir.
Televizyon, bakıcı olmasınEbeveynin, özellikle annenin bazı alışkanlıkları da çocuğun televizyona daha çok bağlanmasına yol açabiliyor. Psikolog Ayşe Özden, annelerin son zamanlarda televizyona bakıcı misyonu yüklediğine işaret ediyor. Zira anne, sıkıldığında ya da halletmesi gereken bir işi olduğunda çocuğunu TV’nin karşısına bırakıp rahatlamak istiyor. Bu davranış çocuğun bu alete daha çok yakınlaşmasına sebep olduğu gibi, onunla erken yaşlarda kurduğu bağ da iletişim becerisini zayıflatıyor. Çünkü televizyon seyrederken çift değil, tek taraflı bir iletişime maruz kalan miniğin, sosyal yönü zarar görüyor.
‘EVDEN BABAM GİTSİN!’Televizyonun, evlerde kontrol sağlanamadığında aile içi iletişimi koparan, insanların birbirine bakmasını engelleyen bir yanı olduğu aşikâr. Bunun en çarpıcı örneği geçtiğimiz yıllarda Amerika’da yapılan bir araştırmayla gündeme gelmişti. 6-12 yaş arasındaki çocuklara “Evden babanız mı gitsin, televizyon mu?” diye soran anketörlerin aldığı cevaplardan çıkan sonuç çarpıcıydı. Çünkü anketten yüzde 57 oranında “Babam gitsin” cevabı alınmıştı. Belki çocukların televizyona bu denli bağlanması doğru değil ancak çocuğu etkilerinden korumak için TV’den köşe bucak kaçırmak da derdimize çare olmuyor. Çocuğu bu renkli dünyadan tamamen mahrum bırakmadan onu kontrollü bir şekilde izletebilmek için, yine ailelere büyük görev düşüyor.


Çocukta soyut kavramların gelişmediğini unutmayınÇocuklarda televizyon kontrolü için yayınların içeriğine de dikkat etmek gerekiyor. Zira, bazı programlarda dinî ve kültürel değerler gözetilmiyor. Din eğitimcisi Suat Cebeci’ye göre, çocukların İslam terbiyesi üzerine yetiştirilmesi, anne-babanın dünyadaki en büyük sorumluluğu. Ebeveyn bu sorumluluğu yerine getirebilmek için her çareye başvurmak, onların inancını, ahlâkını bozacak her türlü etkiye karşı tedbir almak zorunda. Bir başka tehlike de bazı program içeriklerinin çocuk psikolojisini dikkate almaması. Psikolog Ayşe Özden, özellikle beş yaş öncesi çocuklarda soyut kavramının gelişmediğinin altını çiziyor. Dolayısıyla çocuk, cansız olan şeylere canlılık atfediyor (Oyuncaklarla konuşması gibi). Bu durum göz önüne alınarak çocuğun seyrettiği programların özenle seçilmesi elzem. Özden, ailelere “Soyut kahramanlar, uçan, şekilden şekle, farklı kişiliklere giren karakterler, içinde şiddet, agresyon, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun olmayan temaların işlendiği, argonun çok olduğu ya da gereğinden fazla öğretici temaların bulunduğu programları izletmeyin.” tavsiyesinde bulunuyor. Çocuğun hayatında kendi isteklerinin olması, tek başına kararlar alabilmesi elbette önemli. Ancak televizyon konusunda serbest bırakılması doğru değil. Özden’e göre çocuk her programı kendisi seçmemeli. Mümkünse anne-babalar, TV’yi çocuklarıyla birlikte izlemeli. Ya da bir programı önce ebeveyn izleyip daha sonra çocuğuna açmalı.
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Dindar bir aile var tanıdığım. Kızları kötü etkilenmesin diye evine televizyon almadı. Kızlar büyüdükçe etraftan dizi filmler ile ilgili anlatımlarla arkadaşlarının evine dizi izlemeye gidiyorlardı. Adam TV almak zorunda kaldı.
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Dindar bir aile var tanıdığım. Kızları kötü etkilenmesin diye evine televizyon almadı. Kızlar büyüdükçe etraftan dizi filmler ile ilgili anlatımlarla arkadaşlarının evine dizi izlemeye gidiyorlardı. Adam TV almak zorunda kaldı.
bu zamanda çoluk çocuğunu kötülüklerden korumak zor en iyisi evlenmemek yada balta girmemiş ormanlarda yaşamak
 
Üst