Tekvir Suresi'ndeki Sırlar-1 (Ayetler: 1 - 4)

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
375
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
Al-i İmran Suresi'nin yedinci ayetinde, Hz. Muhammed'e indirilen kitapta muhkem olduğu kadar müteşâbih ayetlerin olduğu da belirtiliyor. O'na tabi olmakla umduklarını bulamayanlar, 'müslüman' ismini taşıyorlar ama, kesin hüküm bildiren ayetler yerine müteşabih ayetleri gündeme getiriyorlardı. Amaç, Allah'tan geldiği belirtilen ayetlerle önce toplumu, sonra kendilerini Allah'ın gösterdiği yoldan çıkarmaktı.

O zaman 'müslüman' görünümlüler öyle yapmışlar, zamanımızda daki müslüman görünümlüler de aynı şeyi yapıyorlar, İslam'ı dünya gündemine kaçınılması gereken din olarak gösteriyorlar.

Müteşabih ne demek?

Bilinen isim ve fiil ile anlatılanın, bilinen şeyleri anlatmadığı, o isim ve fiil sözcükleriyle başka şeylerin anlatıldığı demek. Günümüz edebiyatında Yahya Kemal Beyatlı'nın 'Sessiz Gemi' şiiirinin mısraları müteşabih örneğidir.

Kur'an'da müteşabihata en belirgin örnek, TEKVÎR SURESİ'nin ayetleridir. Ayetlere tek tek bakalım.

1- ''İze'ş-şemsü küvviret'' Yani, güneş sarılıp sarmalandığında...

Güneş, bir toplumun veya ülkenin başıdır. O baş, yönetimde muktedirdir. O toplum veya ülkede, o yönetim sayesinde, adalet kendini gösterir. Mekke döneminde indirildiği belirtilen bu ayet, o zamanda adaleti tesis etmiş olan hangi yönetime güneş benzetmesi yapıyor bilemiyoruz. Eğer, ayetin iniş yeri Mekke'nin fethinden sonraki Mekke ise, Hz. Muhammed'in kendisi GÜNEŞe benzetiliyor demektir. İSLAM GÜNEŞİ adı, müslümanların Hz. Muhammed'in adalet, huzur ve güven oluşturan sistemine verdikleri addır.

GÜNEŞ, Hz. Muhammed'in bizzat kendidir.

''İze'ş-şemsü küvviret'' Hz. Muhammed'in, -günü geldiğinde-, sarılıp sarmalanacağını yani kefenleneceğini işaret eder.

'Küvviret' kelimesinin ebced değeri 632'dir. Hz. Muhammed, M.632 yılında vefat etmiştir.

2- ''Ve ize'n-nücûmü'nkederet''. Yani yıldızlar görünüşünü değiştirip bulanıklaştığında, ya da sönükleştiğinde...

Yıldızlar, alimler ve bilginlerdir. Zor yaşamda, topluma umut sunarlar. Sıkıntılı anlar onların gözükmesiyle feraha dönüşür.

Gündüz ile gece birbirini kovalamaktadır. 'Güneş' benzetmesi yapılan Hz. Muhammed'in her an toplumun başında olması mümkün değildir. O, çekilir... Çekilir ama, umutsuzluğun başladığı hengamda 'yıldız' benzetmesi yapılan alimler, toplumun umutsuzluk girdabına düşmesine fırsat vermezler.

'İnkidâr' fiili, yıldızların bir sebeple şekillerinin değişeceğini belirtiyor. Bu, yıldıza benzetilen alimlerin, bir şeylerin etkisinde kalıp topluma umut olmaktan uzaklaşacaklar demektir.

632 yılında Hz. Muhammed gitti. Gece oldu. Ama yıldızlı gece. Hz. Muhammed'in irşadıyla 'sahabe' vasfı almış alimler, bilginler, mütefekkirler ortaya çıktılar. Ayetteki ''Elnücûm'' kelimesi onlara işaret ediyor.

'İnkederet' kelimesinin ebced değeri 675'tir. Ayet, M.675 tarihinde alimlerin 'yıldız' olma fasfını kaybeceklerini, müslümanları çaresiz bırakacaklarını işaret etmiş. 661 yılında oluşan Emevi devleti, kapkara bulutlar gibi müslümanları kapladı; Hz. Muhammed'in irşadıyla yetişen alimlerin topluma umut olma halleri görünmez oldu.
Kur'ani yolu gösteren alimlerin varlığı devam etmiştir mutlaka. Hz. Muhammed'in amcaoğullarının iktidarında da vardırlar. Lakin, antik Yunan dönemine ait eserlere ilgi, o eserlerin Harun Reşid devrinde yapılan çevirileri, Kur'ani yolu yıldızlar misali gösterecek alimlerin önüne perde oldu. 'En'nücûmünkedered' kelimesi ebceden 805 tarihini gösterip bu olaya işaret eder.

3- ''Ve ize'l-cibâlü süyyiret''. Yani, dağlar yürütüldüğünde.

Dağlardan kasıt, görmeye alışılmamış büyük nesnelerdir. Öyle nesneler yürümezler ama yürütülebilirler. Yürütecek olanlar insanlardır. Hz. Muhammed'in görevini tamamlayıp göçtükten sonra çıkacak, hayrı mı dokunacak, şerri mi getirecek belli olmayan büyük nesnelere, 'dağlar' benzetmesi yapılmıştır.

Bu ayetin ebced değeri 1449'dur. 1453 yılında Kostantinopolis'in fethi için hazırlanan gemilerin karada yürütüleceğinin işaretini verir.

Süyyiret fiilinin masdarı tesyîr, nakletmek ve sıyırmak anlamında da kullanılıyor.

Fatih'in gemileri, Tophane'den yürütülmeye başlandı, Okmeydanı tepesinden sıyırıldı, Haliç'e nakledildi. Yani cibal-i süyyiret gerçekleşti.

4- ''Ve ize'l-ışâru uttılet''. Yani, on sayısının karşılığı olanlar ya da onlu gruplar etkisiz kaldığında... kendi haline bırakıldığında...

Işâr, yönetim tarafından görev verilenlerdir. Onlu onbeşli gruplar halinde görev yaparlar. Hz. Peygamber'in hicretinden sonra oluşan böyle gruplara 'seriye' deniyordu. Müslümanların düzenli yaşamlarının bozulmaması için silah kullanmayı bilen müslümanlardan oluşturulmuştu. Bu gruplar, kah pasif bekleyerek, kah şerrinden endişe edilen İslamsızlara akın yaparak Müslüman toplumu emniyette tutuyordu. Burada 'islamsız' ifadesi, kendilerinden başkasına hak tanımayan, hukuk kabul etmeyen müstebitler demektir.

Işâr günümüzde devletin emniyet güçleridir. Konumları jandarma veya polis karakolu olarak dikkat çeker.

Işârın uttılet olması, görevlendirilenlerin yönetimce ihmal edilmesi demektir. O zaman yönetim ya topluma karşı sorumluluğu terk etmiştir, ya da görevliler bulundukları görevi bırakmışlardır. Her iki durum da İslamlığı olumsuz etkileyecektir.

İbrahim Faik Bayav
(19.04.2019 13:00)
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Bir defa hemen şunu vurgulayalım ki, müteşabih ayetlerin ilmi Rabbimizin indindedir. Yani, bizatihi bir başkaları değil, O bu ayetlerin manasını siz bilmezsiniz - bilemezsiniz buyuruyor ! Ve ancak ilimde derinleşenler "Biz bunlara iman ettik, ilimleri Allah indindedir." derler. Kuran-ı Keirmi tefsir işi, sokağa kadar düşünce, işte yukarıdaki satırları okumak böylece bize mukadder olur !
Gidin sıradan bir tefsir alın bakın! Hiç örtüşen bir husus görecek misiniz ? Ağzı olan mırıldanıyor ve zırlıyor !
 
Son düzenleme:

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
375
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
İlke rumuzlu arkadaş, müteşabih ayetlerin ilminin Rabbimizin indinde olduğunu öğrenmiş.

O ayetlerin manalarını ilimde derinleşenlerden başkalarının bilemeyeceğini de öğrenmiş.

O zaman bu yazılana ''ağzı olan mırıldanıyor ve zırlıyor'' demesi normal.

İlke rumuzlu arkadaş, Allah'a dua edip bu ilimi almak ve derinleşmek isteyebilir. Allah da duayı kabul eder, o ilmi verir.

Tabi, İlke rumuzlu arkadaşta o ilmi kaldırabilecek zihin kapasitesi varsa.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
İlke rumuzlu arkadaş, müteşabih ayetlerin ilminin Rabbimizin indinde olduğunu öğrenmiş.

O ayetlerin manalarını ilimde derinleşenlerden başkalarının bilemeyeceğini de öğrenmiş.

O zaman bu yazılana ''ağzı olan mırıldanıyor ve zırlıyor'' demesi normal.

İlke rumuzlu arkadaş, Allah'a dua edip bu ilimi almak ve derinleşmek isteyebilir. Allah da duayı kabul eder, o ilmi verir.

Tabi, İlke rumuzlu arkadaşta o ilmi kaldırabilecek zihin kapasitesi varsa.


Biz bir şey öğrenmedik ! Sadece piyasadaki Kuran Meallerinde bahsettiğin ayetin nasıl meallendirildiğini naklettik ! İşte, bütün mealleri de buraya taşıyorum. Gözünü ve hafsalanı dört aç da bak ! Mealler ne diyor; sen ne diyorsun? Bu konuda bir şey öğrenecek var sa o da senin !


Abdulbaki Gölpınarlı :
Öyle bir Tanrı'dır ki sana kitap indirdi. Onun bir kısmı, mânası-apaçık âyetlerdir ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir âyetlerdir. Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki: Biz inandık ona, hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez.

Adem Uğur :
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

Ahmed Hulusi :
"HÛ"dur; ki sana inzâl ettiği BİLGİ (Kitap) işaretlerinin bir kısmı muhkemdir (açık - net anlaşılır hükümler ihtiva eden), bilginin (Kitabın) anası - temelidir; diğerleri de müteşabihâttır (teşbih - misal benzetme yollu anlatım). Kalplerinde zey (art niyetli, olayı saptırmak isteyen düşünceye sahip) olan kişiler, fitne amaçlı tevilini (yorumunu - neye işaret ettiğini) yapmak üzere müteşabih olanlarıyla hükmederler. Bunların tevilini (kesin olarak ne kastedildiğini) ancak Allâh bilir. İlimde Rasih olanlar (derinlikli düşünenler): "İman ettik, onların tamamı Rabbimizin indîndendir" derler. Öze ermişlerden (Ulül Elbab) başkası bunu anlayamaz.

Ahmet Tekin :
O, kitabı, Kur’ân’ı sana indirendir. Onun, Kur’ân’ın bir kısım âyetleri muhkemdir. Bunlar Kur’ân’ın, bütün kutsal kitapların esasıdır, levh-i Mahfuzda yazılı temel kurallardır. Diğerleri de insanlığın devamlı çoğalan meselelerine çözüm getirmeye müsait, birden fazla mânaya açık, müteşabih âyetlerdir.
Akılları, kalpleri sapmaya meyilli, kötü niyetli olanlar, sırf fitne çıkarmak, ortalık bulandırmak, kelimelere keyfî anlamlar yükleyerek te’vil yapıp kafa karıştırmak arzusunda oldukları için, müteşabih âyetlerin peşine takılırlar. Halbuki onun te’vilini ancak Allah ve ilimde yüksek pâye elde eden âdil, objektif düşünen ilim adamları bilir. Onlar:
'Kur’ân’a inandık, muhkem de, müteşabih de hepsi Rabbimiz tarafından indirilmiştir' derler. Bu inceliği ancak akıl ve vicdan sahipleri düşünüp anlar.

Ahmet Varol :
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Ondaki bir kısım ayetler Kitab'ın temelini oluşturan kesin anlamlı ayetlerdir. Diğerleri ise müteşabih (birden fazla anlama gelebilen) ayetlerdir. Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve kendilerine göre yorumlamak amacıyla müteşabih olan ayetlerin üzerine düşerler. Onların yorumunu (tam ve doğru olarak) Allah'tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise 'Bunlara iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır' derler. Şu var ki, akıl sahiplerinin dışındakiler bunlardan ibret almazlar.

Ali Bulaç :
Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.

Ali Fikri Yavuz :
Sana Kur’anı indiren O’dur. Bunun bir kısım âyetleri açık ve kesindir. Bunlar Kur’ân’ın esasıdır. Diğer bir kısım âyetler de vardır ki, (onların mânası sizce anlaşılmaz) müteşâbihtirler. (1) İşte, kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve te’viline gitmek için Kur’ân’ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Halbuki, o müteşabihin te’vilini yalnız Allah bilir. İlimde kökleşmiş ve metin olmuş kimseler ise: “- Biz ona (manâsı anlaşılmıyan müteşabihe) inandık; açık ve kapalı bütün âyetler Rabbimiz tarafındandır”, derler. Bunları ancak akılları tam olanlar iyice düşünür.

Bayraktar Bayraklı :
Sana kitabı indiren O’dur. Onun bazı âyetleri muhkem/anlamları tam bilinen olduğundan kitabın esasını teşkil ederler; diğerleri de müteşâbihtir/araştırılarak manaları bilinecek olan tabiat kanunlarıdır. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu açıklamak için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki onun açıklamasını ancak Allah ve “ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır” diyen ilimde yüksek payeye erişenler bilir. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.

Bekir Sadak :
Sana Kitab'i indiren O'dur. Onda Kitab'in temeli olan kesin anlamli ayetler vardir, digerleri de cesitli anlamlidirlar. Kalblerinde egrilik olan kimseler, fitne cikarmak, kendilerine gore yorumlamak icin onlarin cesitli anlamli olanlarina uyarlar. Oysa onlarin yorumunu ancak Allah bilir. limde derinlesmis olanlar: «Ona inandik, hepsi Rabbimiz'in katindandir» derler. Bunu ancak akil sahipleri dusunebilirler.

Celal Yıldırım :
O ki, Kitab'ı sana indirdi; ondan bir kısmı muhkem (mânası açık, yorum götürmez, şüpheye yer vermez açıklıkta) âyetlerdir ki, bunlar Kitab'ın anasıdır. Diğer bir kısmı ise müteşâbih (mânası kapalı, yorum isteyen) âyetlerdir. Kalblerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak, (kendi çıkarına uygun) yorumda bulunmak için Kitab'ın müteşâbih olanına uyarlar. Halbuki onun yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşenler ise, «Ona inandık, hepsi de Rabbimizin katından (indirilme)dir» derler. (Bu hakikatleri) ancak akıl sahipleri düşünebilir..

Diyanet İşleri :
O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.

Diyanet Vakfi :
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

Edip Yüksel :
O ki sana bu kitabı indirdi. Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır (muhkem), ki bunlar kitabın özüdür. Diğerleri de benzer anlamlıdır (müteşabih). Kalplerinde hastalık bulunanlar, insanları şaşırtmak ve farklı anlam vermek için benzer anlamlı olanlarının ardına düşerler. Onların gerçek anlamını ise kimse bilmez, ancak istisnadır ALLAH ve derin bilgiye sahip olanlar 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır,' derler. Akıl ve anlayış sahiplerinden başkası öğüt almaz.

Elmalılı Hamdi Yazır :
Odur indiren sana bu muazzam kitabı: bunun bir kısım âyatı vardır muhkemat: onlar «ümmülkitab» ana kitab, diğer bir takımları da müteşabihattır, amma kalblerinde bir yamıklık bulunanlar sade onun müteşabih olanlarının ardına düşerler: fitne aramak, te'vilini aramak için, halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir, ilimde rüsuhu olanlar da derler ki: amenna hepsi rabbımızdan, maamafih özü temiz olanlardan başkası düşünemez.

Elmalılı (sadeleştirilmiş) :
Sana bu muazzam kitabı indiren O'dur. O'nun bir kısmı anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan ayetlerdir. Diğer bir takımları da anlamları benzeşik olanlardır. Ama kalplerinde bir yamukluk bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar da: «İnandık, hepsi Rabbimizdendir.» derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, «Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.» derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.

Fizilal-il Kuran :
Sana bu Kitab'ı indiren O'dur. Bu Kitab'ın bir kısım ayetleri kesin anlamlı (muhkem)dir, bunlar onun özünü oluştururlar. Diğer kısmı da birden çok anlamlı (müteşabih)dir. Kalplerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak ve keyfi yorumlar yapmak amacı ile bu kitabın birden çok anlamlı ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onların yorumunu sadece Allah bilir. Köklü bilgiye sahip olanlar ise «Bu Kitab 'a inandık, O bütünü ile Allah katından gelmiştir» derler. Bunu ancak aklı başında olanlar düşünebilirler.

Gültekin Onan :
Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (ümmülkitabi) (olan) bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Tanrı'dan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.

Hasan Basri Çantay :
(Habîbim) sana Kitabı indiren odur. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki bunlar Kitabın anası (temeli) dir. Diğer bir kısmı da müteşâbihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar sırf fitne aramak (ötekini berikini sapdırmak) ve (kendi arzularına göre) onun te'vîline yeltenmek için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar. Halbuki onun te'vilini Allahdan başkası bilmez, ilimde yüksek payeye erenler ise: Biz Ona inandık. Hepsi Rabbimiz katındandır» derler. (Bunları) salim akıllardan başkası iyice düşünmez.

Hayrat Neşriyat :
Sana Kitâb’ı (Kur’ân’ı) indiren O’dur; onun bir kısmı muhkem âyetlerdir ki onlar kitâbın anası (esâsı)dır, diğerleri ise müteşâbih (âyetler)dir. Ama kalblerinde bir eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onun te’vîlini aramak için hemen ondan müteşâbih olanının peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vîlini ancak Allah bilir. İlimde râsih (derinleşmiş) olanlar da.(Onlar:) '(Biz) ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır!' derler (ve o gizli hakikati izhâr ederler). Ve (ondan, selîm) akıl sâhiblerinden başkası ibret almaz.

İbni Kesir :
Sana kitabı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri muhkemdir ki bunlar; kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar; fitne çıkarmak ve te'vile yeltenmek için müteşabih olanlara uyarlar. Halbuki onun gerçek te'vilini, ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: Biz ona inandık, hepsi Rabbımızın katındadır, derler. Ancak akıl sahibleri düşünebilirler.

Muhammed Esed :
İlahi kelamın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahi kelamı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştır(acak şeyler bul)mak için ve ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla ilahi kelamın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: "Biz ona inanırız: (ilahi kelamın) tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da."

Ömer Nasuhi Bilmen :
O mabûd-i kadimdir ki, senin üzerine Kur'an'ı indirdi. Ondan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar o kitabın aslıdır. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Artık kalblerinde eğrilik bulunan kimseler fitne aramak ve onu te'vil arzusunda bulunmak için o kitaptan müteşâbih olanına ittiba ederler. Halbuki, onun te'vilini Allah Teâlâ'dan başkası bilemez. İlimde rüsuh sahibi olanlar ise «Biz ona imân ettik, hepsi de Rabbimizin cânibindendir,» derler. (Bunları) Tam akıllı zâtlardan başkası tezekkür edemez.

Ömer Öngüt :
Sana Kitab'ı indiren O'dur. O'nun bazı âyetleri muhkemdir, mânâsı açık ve kesindir. Bunlar kitabın esasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir (birbirine benzer çeşitli mânâlar taşır). Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendilerine göre yorumlamak için onun benzer âyetlerinin üzerlerine düşerler. Oysa onun te'vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: “O'na inandık, hepsi Rabbimizin katındandır. ” derler. Bunu ancak akl-ı selim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz.

Şaban Piriş :
Sana kitabı indiren O’dur. Onda bir kısmı, muhkem -ki bunlar kitabın özüdür.- bir kısmı da müteşabih ayetler vardır. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun tevilini yapmak için onun müteşabih olanlarına uyarlar. Oysa, onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise “Biz, ona iman ettik, onun hepsi Rabbimizin katındandır.” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası düşünmez.

Suat Yıldırım :
Bu muazzam kitabı sana indiren O’dur. Onun âyetlerinin bir kısmı muhkem olup bunlar Kitabın esasıdır. Âyetlerin bir kısmı ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah’tan başkası bilemez. İlimde ileri gidenler: "Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir." derler. Bunları ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar.

Süleyman Ateş :
Kitabı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir (ki) onlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbih(birbirine benzeyen, sonucu tam bilinmeyen)dir. Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, uyardığı sonuca uğra(yıp belâlarını bul)mak için onun müteşâbih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te'vili(uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceği)ni Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. Sağduyu sâhiplerinden başkası düşünüp öğüt almaz.

Tefhim-ul Kuran :
Sana Kitabı indiren O'dur. Ondan, kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri de benzeşen (müteşabih) lerdir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne (ve karışıklık) çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun yorumunu Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: «Biz ona inandık, onun tümü Rabbimizin katındandır.» derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.

Ümit Şimşek :
Sana kitabı indiren de odur. O kitaptan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar kitabın anasıdır; diğer bir kısmı da müteşabihattır. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için müteşabih olanın peşine takılır da onu kendince yorumlamaya uğraşır. Oysa onların kesin yorumunu Allah'tan başkası bilemez. İlimde derinlik sahibi olanlar ise, 'Biz ona inandık; hepsi Rabbimizin katındandır' derler. Fakat bunu ancak selim akıl sahipleri düşünüp anlar.

Yaşar Nuri Öztürk :
Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.
 
Üst