TAVSiYELER

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
İslamın, mensubunda görmekten hoşnut olduğu temel bakış perspektifi sadece şudur:

Affet; affedilebilirsin.

Ört; sana ait görülmesini istemediğin işler de örtülebilir o zaman.

Sev; sen de sevilirsin.

Adil ol; sana da adeletle muamele edilecek çünkü.

Haksızlık yapıldı sana; küçüklüğüne, boş boğazlığına ver; görmezden gel, böyle yapmazsan, senin O'nun Kat'ındaki haksızlıklarını başka şekilde savunman mümkün değil.

Sen vurursan, sana neden vurulmasın?

sen acımazsan, sana neden acınılsın?

sen affetmezsen, suçunla varacağın o yerde, seni neden affetsin!

sen içini ne ile doldurursan, senden akacak olan da sadece odur.


Kısaca:

Ne ile karşındakine muamele ediyorsan; hakkın olan, sadece o muameledir Yaratıcı'dan görebileceğin.

Burası anlaşılmamalı, anlamaya çalışılmamalı, izaha gerek yok zaten bunu.

Yap sadece!

İslam'da insana yüklenen misyon, sonsuz irade ve güç sahibi Allah'a, Onun dilediğince, bağışlanan sonsuzdan bir parça irade ile, emanet edileni en sağlam bir biçimde ulaştırmaktır.

O'ndan ne bekliyorsan kendi adına sen, sen de onu yap muhatabına !
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
10 000 sayfalik kanun hukumlerini ezbere bilsek!

ve üstelik boş boş ta değil, şerhleri ile birlikte hem de!

Devlet yetki vermeyince, kanun maddelerinden herhangi birini, ilgili fiili durum için uygulama şansımız var mı?

Örneğin:

Hırsızı yakalasak, onun suçuna istinaden yazılı kanun maddesini uygulama imkanımız var mı ona karşı?

Veya biri bize hakaret etse, kanunu biliyoruz ya, cezayı biz kesebilir miyiz?

Bu kul katında da Allah katında da böylece..

O yüzden, özellikle bilir bilmez, Allah Teala'ya ve mukaddesatına kufredenler hakkında:

Biraz zamana yayabilmeliyiz bazı şeyleri. Ona havale edebilmeliyiz.

Biz hüküm makamı değiliz ve kalpleri evirip çeviren de değiliz.

Allah:

Siz onların dinine sovmeyin, bundan bedel alarak onlar da sizin dininize sövmesinler. buyurmuyor mu?

Dikkat ediyor musunuz?

Allah'ın dinine - haşa - tokat çocuğu muamelesi yapanların buyuk bir çoğunluğu, toplumca adları anılınca, hakaretler edilen, itilen kakılan insanlar!

İtilmişliğe, kakılmışlığa uğrayan bu insanlara reva görülen uygulama, toplumun kabul ettiği baskın egemen ınanışın bir deyişi de değil üstelik!

Sorularına cevab verememenin veya yaşam tarzlarını hoş görememenin çaresizlik ve tepkisini, onlara hakaretle, kufurle yansıtırsak, onlar da fırsat buldukları bir zamanda haliyle bütün silahları ile hucuma geçeceklerdir.

Bu sebeble:

daha sakin olmayı ve hatta böylesi ortamlarda söz olarak dini açılımlardan mumkun oldukça kaçınmayı öneriyoruz. Hal ile irtibatlandırmak daha verimli olabilir.

 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Kimsenin aklı ve algısı da bir değildir.

Bir olmaya mecbur da değildir.

Muhatabını ilerde bilmeden tahkir etmek istemiyorsan, onu kendinden aşağı seçme...

Kendinden yukarı da seçme, bu sefer o seni tahkir eder.

İçini boşaltamadığın ve yanında huzur bulamadığın, kendini ondan sakındırdığına karşı, kendi kendini aldatma.

Aşırı sevgi maraz doğururun açılımı budur iste.

Sen onu değil, kendini sevmişsin. Onda seni görmediğin bir an iste böyle düşmanlık yaparsın.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Insan olmayi hazmetmek gerekiyor.

Farkindasinizdir, ornegin bazen din ise konu, dindar kisi bir tarz tanri olmak ister, kul oldugunu one surerek hem de!

kulluk tabiiyeti, hukmu, Rabb'ine vermesini gerektirirken, o, tabilerini artirmaya ve baskalari hakkinda hakim sifatli olmada gayretli olur. Ideoloji de ise; idol olmak, yasam tarzindan odun vermemeye calismak ve idollugunden baskalarinin ve kendinin tam anlamiyla seref duymasini saglamak.

Halbuki hata yapmak, kaymak, sasirmak, acze dusmek, basarisiz olmak tamamen insanidir. Hatanin, yanlisin en cirkini bile insana ozgudur. 'Hatasiz kul olmaz' 'Beser, sasar' tabirleri bunun icin vardir.

Yanlisa tahammul, yanlistan tiksintiyle beraber olmali. Dogruda israr, dogrudan sasildiginda saskinliga dusurtmemeli.

Olene kadar yasamaya madem mecburuz. O halde iyi ve kotu adina ne varsa hepsiyle barisik yasamak zorunda oldugumuzu ve gecim ehli olmamiz gerektigini vurgulamak isterim.

Hatayi abartmamak, dogru olani da..

Mukemmeliyetcilikten uzak, insana ozgu yasamak bu kisaca; haltiyla, hatiriyla, hakkiyla; yasayacagi son deme kadar..

Otesi bunalim ve hafakan turetir...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Çingene ömrü boyunca hep toplarmış kapı kapı yalvara yakara...

topladığı ve biriktirdiği her şeyi evladları onun elinden alırlarmış ve o yine toplamaya çıkarmış

bir gün yaşlı bir adam bunun durumuna bakıyor ve soruyor?

sen ne yapıyorsun? sen topluyorsun, evladların elinden alıyorlar. niye yoruyorsun kendini bu kadar?

çingene yerde bulduğu eski ayakkabıyı da heybesine atıp, tebessümle ihtiyara diyor ki:

onların bende hiçbir şeyi yok; benim onlarda ciğerim var!
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Başörtüsünün günümüzde simgesel bir anlam olarak özel bazı çevrelerce kullanıldığı bir gerçekliktir.

O özel çevreler ellerini başörtüsünden çekmedikçe de bu meselenin halledilebileceğine inanmıyorum.

Başörtüsü hakkında müthiş bir kavram kargaşası yaşanıyor üstelik.

Başörtüsünü siyasal obje haline getirmekle bir kısım dinidar çevreler, bilerek veya bilmeyerek başını örtmek isteyen kadınların ellerinden bu hakkı zorla almışlardır.

Dolayısıyla başörtüsü zulmü diye adlandırılan günümüzdeki zorba uygulamaların altında öncelikle bu kısım insanların ardniyetleri aranmalıdır. Onlar meseleden çekildiğinde, başörtüsünden, bazı eller kendiğinden çekilecektir diye düşünüyorum.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Başörtüsünü siyasal simde haline getirip, dinin bu mukaddesini bazı amaçlar için kullananların samimiyetsizliği ve ardniyeti, rejim menfaatlerini yakın takip eden kimi çevreleri harekete geçirmiştir.

Bakınız:

Bu ülkede camilerde ibadet özgürlüğü kesinlikle var, değil mi?

Bir sabah namazı, sıcak yatağından ayrılıp, cemaatle namaz kılmak için evinden ayrılan insan sayısı kadar samimi Müslüman var desem, kesinlikle yanlış bir görüş belirtmiş olurdum!

Veya:

Hacca gitmek üzerine farz olmadığı halde, ( evi yok, arabası yok, 6 aylık erzakı yok) kendini ve ailesini zora sokacak bir maddi külfetle, emekli maaşını olduğu gibi Hacca yatırıp, üstelik sade bir turist edesıyla bu yolculuğa çıkanların büyük bir kısmının, ne gittiği yerden ne de gitme maksadından habersiz olduğunu söylesem yine abartının alasını yapmış olurdum!

Ya da:

Dinsel objeleri çıkarlarına alet edenler yüzünden bu memlekette kıtlık, yokluk depremler oluyor desem halt etmiş olurdum herhalde!

Bence artık 'iğneyi kendine, çuvaldızı ele batırma' konumu geldi de geçiyor. İnançlı biri olarak, toplumdaki din anlayışını görüp, hala dinden nefret etmeyenleri basiretlerinden yana kutluyorum.

İnançsızlar, Müslümanların hayatını süsleyen hangi mükemmel uygulamayı gördüler de 'tu kaka' dediler merak ediyorum.

İslam kimlikli İslam'dan nasibsizlerin ucuz senaryo ve basit kurgulu yaşamlarını görüp te 'İslam kesinlikle bu olamaz!' demesi için bir inançsızın, gerçekten firaset sahibi olması gerekiyor.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Devletler ne yaparlarsa yapsınlar, zulüm ile payidar olamazlar.

Yani zulüm ile bekaları daimi olamaz.

Tunus, İran, Cezayir, Irak, Lübnan,Türkiye için madalyonu ters çevirip farklı bir yönden bakmak gerekiyor bir de:

Ülke insanı, kendisine sunulan hayat tarzından gerçekten o kadar şikayetçi mi?

Şu 'yaşayın' dedikleri İslam'dan mı ibaret biliyorlar İslamı?

Nerede o yaşayın denilen İslam'da akıl, iz'an, merhamet, yaratılanı severiz, yaradan'dan ötürü anlayışı? Keskin sirke küpüne zarar mantığı?

Nerede belaya sabır ve ancak layık olduğunuzla idare olunursunuz bakış açısı?

Nerede kravatlı genel müdür varsa indirip, yerine sarıklı genel müdürleri oturtup, aynı tezgaha devam etmeyecek Musluman yürekler? Neredeler?

Ya işte görüyoruz, kim olursa olsun iktidarı ele geçirdimi yandaşına hizmetten başka bir bir halt yapmıyoır!

Belediyelerin içler acısı durumlarına bir bakıverin!

Kafasına sarık bağlayıp, o koltuğu işgal edince çok mu İslami olacak yani bu yönetim biçimi?

Başörtüsünü, simgesel görünen belli bir şekilde bağlama olayı acaba kaç yıllık dava Türkiye'de gerçekten de?

Veya şimdi o şekilde bağlayan topu topu kaç kişidir?

Nerede ' giyindikleri halde çıplaktırlar ' hadisine babayiğitçesine tutunan Müslümanlar?

Şimdi:

Psikolojik savaş taktiklerini, devletini kuran ordu kullanıyor diye, bir kısım yönü ve duruşu belli medyada dibine kadar Müslümanlara militanlık pompalama ve onları aldatarak kuşu kurda yem etme tarzı galeyana getirtici ve amacı aslında din olmayan etmenlerle bir tarz silahı Müslüman kesimin eline ' alın vurun ' dayatması ile verirse, emellerini erk sahipleri ellerine verirler.

İslami basın dedeikleri:

Sürekli provoke sözler, eylem çağrıları, radikal çıkışlar, bin yıllık ilm-i siyasetten mahrumlu tavırlar, standart, dar bir İslam sunumu..

Müslüman kesimin bam teline nasırlaştırıcı vuruşlar!

Hakaret, iftira, bağırtı, çağırtı, sivrisinek vızıltısı..

Şu an olagelen fiili duruma bu medyanın katkılarını yabana atmayınız.

Kaşıya kaşıya irin çıkardılar yaradan.

Bu kadar büyük düşmanlığa ' yangına benzinle gitmek ' tarzı tavırları bize çok manidar geliyor.

Ha derseniz Müslümanların sesi onlar:

Onların sesi olmaya talip oldukları İslam, İran'da hapsolmuş ve gün gün defermasyona uğrayan İslam.

Dün bu söylem, Mısır'da yüzbin civarı cana kıydı. Filistin meselesini içinmden çıkılmaz bir hale getirdi.

İnanın bunların eline fırsat geçse kesecekleri, asacakları insan sayısı İstiklal Mahkemesi'ninkinden çok daha fazla olurdu!

Tezatlarını anlatmaya başlasam bitiremem!

Yanlışlarını saymaya kalksam, kelimelerimin ömrü yetmeyebilir.

Bu toprakların insanına, bu toprakların ürünlerinden hiç bir şey vermiyor onlar!

Ve zaten onların da kafası öyle bir karışık ki toparlamaya bin yıl yetmez belki.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Çingene ömrü boyunca hep toplarmış kapı kapı yalvara yakara...

topladığı ve biriktirdiği her şeyi evladları onun elinden alırlarmış ve o yine toplamaya çıkarmış

bir gün yaşlı bir adam bunun durumuna bakıyor ve soruyor?

sen ne yapıyorsun? sen topluyorsun, evladların elinden alıyorlar. niye yoruyorsun kendini bu kadar?

çingene yerde bulduğu eski ayakkabıyı da heybesine atıp, tebessümle ihtiyara diyor ki:

onların bende hiçbir şeyi yok; benim onlarda ciğerim var!

oğlu babasından acımasızca alır. niye? babasından hayatı o aldı emanet...

baba oğlunun almasına ses çıkarmaz.niye? çıkarsa sesi, kendi canı yanacak...

mü'minler bir vucudun azaları gibidir hadisi düştü kalbime....

birimizin başına gelen taş diğerinin canını yakmıyorsa, imanlarımızda ciddi arıza var demek midir?
 

DaLokay

уüяєкℓєя∂є
Katılım
13 Tem 2006
Mesajlar
6,392
Tepkime puanı
89
Puanları
0
Konum
Göçebe
Web sitesi
www.youtube.com
ciğersiz olmamızdan olabilir mi?

yoo eminim daha ayrıntılı düşünmediğimiz için...yani her insan islam fıtratı üzerine doğuyorsa onda mutlaka açık bir yerler vardır...o açık noktalarını bulabilirsek. ki eğer bulacağımıza inanıyorum o zaman seve seve gelicektir insanlar mücadelemize, dostluğumuza, kardeşliğimize....

biz yoları bulsak yeter inşallah...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Inanc isi akilla ilgilidir; ama akil, zeka ile dogru orantili olmayabilir.

Akil, vicdan ve ic sezgi ile munasebetli ozel bir kavramdir. Zeka iman etmeye yeterli olsaydi, butun dahilerin iman etmesi/etmemesi beklenirdi.

Kur'an akla davet ederken, sadece beyin hucrelerinin elektriksel calismasini kastetmiyor. Insani, insan yapan ruha/nefse hitap ediyor. Ruh/nefs, degerlendirme ve cozumlemelerinde bircok algiyi kullanabilme erkine sahiptir.

Iman bir kabul isidir. Beyinsel zeka ile cozulme olasiligi kisiden kisiye degisen bir durumu kabulle ilisiklidir. Benim makul buldugumu baskasinin makul bulmamasi soz konusuysa, bu isi saf kuru zeka ile halletmek mumkun olmayacaktir. Akil iste tam burada devreye girecektir. Akil ise, kalpte nurani bir suurdur; hak ile batil arasini ayirt eder. Bu suur, gercek ilham ve sezgi kalbe geldikten sonraki sezgi ve duyudur.

En azindan ben boyle inaniyorum. Aksi halde benim de beyinsel zekam kupkuru zeka faaliyetleri ile, Allah'in varligini, Onun bildirdigince, tek basina isbat etmeye muktedir degil haddizatinda. Destek duyu ve duygulara muhtac. Aksi halde iman teklifinin beyinsel zekada ortak paydamiz olan hayvanlara degil, onlardan farkli donanimlara sahip biz insanlara teklif edilmesinin bir anlami kalmazdi
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Hasedleşmek, menfaatperestlik, riyâseti sevmek, başkalarına zulmetmek, güç ve serveti elde etmek, bulunan güçle lezzeti ve menfaatleri yalnız şahsına tahsis etmek adeti, dünya işlerinde rekabet, müşteriyi kızıştırmak, gizli hilelerle aldatmak ve dolayısıyla gizlide kin ve düşmanlık yapmak, hepsi İslam kardeşliğini ihlal eden egoizm inancının dallarıdır.

Özellikle maddeye düşkünlük, İslam kardeşliğini yıkan, imanı da zedeleyen gaz bombası gibidir. Onun için Müslümanların, bu tip şerlerden korunmaları farzdır. Aksi takdirde bilmeyerek dahi olsa egoizm sebebiyle Mü'min kendi imanını yıkmış olabilir.

Egoizm yani bencillik ve menfaati sadece şahsına tahsis etmek usulü; manevi değerleri de kırar. Binnetice maddeye taptırır yahud aksine a'zami ruhaniyete kıymet vermeye sebeb olur. Bu hastalığa yakalanan kimse de ya maddeyi yahud da mücerred zannını ve nefsini, ruhunu her şeyin üzerine çıkarır; işte o zaman belasını bulur; Allah'tan başkasına tapmaya maruz kalır. Buna enaniyet denilmekte ve şu hadis-i şeriflerle reddolunmaktadır:

" Kıyamet gününde fakirlerden dolayı yazıklar olsun menfaati şahsına tahsis eden zenginlere!


Fakirler: Ey Rabb'imiz! Onların üzerine farz kılmış olduğun haklarımıza tecavüz ettiler = zekat vermediler. derler. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle de: " İzzetim ve Celalim'e andolsun; sizi yaklaştıracağım, onları uzaklaştıracağım. diye buyurur. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Gerçek iman sahibi o zenginlerdir ki, mallarında gerek dilenen ve gerekse iffetini koruyan müstehaklar için belli hak vardır. mealindeki ayet-i kerimeyi okudular. "

" Gerçekte Allah Teala Müslüman zenginler üzerinde fakirlerine yetecek miktarda mallarında belli bir hak farz kılmıştır. Elbette fakirler, aç kaldıkları, çıplak kaldıkları zamanda, - Müslüman zenginlerinin kendilerine yapacakları bağış sebebiyle- fakirlik meşakkatinde bırakılamaz = belasıyla başbaşa kalamaz. Dikkat edin! Bırakırlarsa elbette Allah Teala, Müslüman zenginleri şiddetli bir hesabla hesaba çekecektir ve onları pek acıklı bir azabla azablandıracaktır. "

Dinimizde enaniyet = bencillikle bildirilen egoizm inancı bir insanda olursa, o insan namusu, mukaddesatı, dini, milli şeref ve serveti dahi şahsına feda eder. Onun için yukardaki hadis-i şeriflerle reddedildi.

Egoizme giren zengin veyahud reisin kalbinden merhamet duygusu silinir., vurgunculuk ve istifçilik zihniyeti dimağına hakim olur. Artık fırsatı ele geçiren, zaifi zavallıyı ezip geçer, sömürür ve sömürmeyi de kahramanlık inanır, hatta onunla iftihar eder. Bunun için " Elbette fakirler, aç kaldıkları, çıplak kaldıkları zamanda, - Müslüman zenginlerinin kendilerine yapacakları bağış sebebiyle- fakirlik meşakkatinde bırakılamaz = belasıyla başbaşa kalamaz. diye buyruldu. Zira bu hastalığa yakalananlar, ya sınıf ayrılıklarını alevlendirir ya da zümrelerin saltanatlarını sürdürürler. Hatta ictimai hayattaki sınıfları kaldırma yahud birçok sınıfları ihdas etme mücadelesi, egoistlerin zihinlerine göre ibadettir.

İktibas : Tek Çare isimli eserden Dilara Yayınları s.475-476...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
İtikadı Ehli Sünnet velCemaat itikadına göre tashih etmek için aşağıdaki eserleri en başta okumak gerekmektedir:

İtikadda: Üstad Bedîüzzaman'ın bilâ istisnâ bütün eserleri - fakat eski yazısından -.. Ömer Nasûhî Bilmen'in Muvazzah İlmi Kelam'ı ve İsmali ÇETİN'in Ehli Sünnetin Nazarı İtikadın Ölçüsüdür

Fikirde: Necip Fazıl Kısakürek'in eserleri...

Tasavvufta: Gazâlî'nin eserlerinden İhyâ-i Ulûm-id-dîn, Ebû Leys Semerkandî'nin Tenbîh-ul Ğâfilîn'in Abdulkadir Akçiçek tercümesi, İmam Şarânî'nin Tabakât-ul-Kübrâ'sı, İsmail ÇETİN'in Edeble Varış Lutufla Dönüş, Mü'minin İstikameti Velinin Kerametidir ve Tevhid ve Tasavvufta Parlak İnciler adlı eserleri......

Fıkıhta: İlmihal olarak Ni'met-i İslam, İbn-i Âbidîn - tercümesi hakkında bilgim yoktur - İsmail Çetin'in Ölçüler adlı eseri...

Ahkamda: Sâbûnî'nin Revaî-ul-Beyan kitabı.. Mütercim Mazhar Taşkesenli

Mealde: Hasan Basri Çantay...

Tefsirde: Vehbi Efendi...

Ahlak ve temel itikadda: İsmail Çetin'in Mufassal medenî Ahlak'ı ve Tek Çare adlı eserleri...

Hadiste: Müslim-i Şerîf'in şerhi Davudoğlu.. İbnu Mâce'nin tercüme ve şerhi Hatiboğlu, İsmail Çetin'in Tahkîm-i Sâdat Şerh-i Mişkât adlı eseri...

eserleri ile bizlere ışık bu zevatın cümlesine radıyallahu anhum deriz....
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Her müminin daimi iman şuuru içerisinde zikir ve dua ile Allahla beraber olması gerekir.

Zikrin birçok çeşitleri vardır: İlim öğrenmek zikirdir, Kuranı okumak zikirdir, hadis okumak zikirdir, dinin helal ve haram ettiği şeyleri bilmek, öğrenmek ve öğretmek zikirdir. Bu zikrin bir kısmı da, dua ve yalvarıştır.

İşte bu dua ve yalvarışla, insanla Allah arasında bir münasebet kurulur. Herşeyden evvel insan, Rabbinin murakebe edici olduğunu bilip inanmalıdır.

Böylece huzurunda acz ve fakrini itiraf ederek kul, şuuruyla idrak ettiği kadar, ihtiyaclarını dergahına arzeder. Eğer birisine tebliğde bulunursa, ilk evvela Rabbine yalvarır:

Rabbişrahli sadri. Ve yessirli emri. Vehlul ugdeten minlisani. Yefgahu kavli.;

Taha suresinin 25,26,27,28inci ayetini okur. Her tebliğde bulunuşunda bunu ihmal etmez. Yani ;

Ey Rabbim.. Göğsüme genişlik ver. İşimi kolayla. Dilimden düğümü çöz.(Ta ki) Sözümü iyiden iyiye anlasınlar.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Kötü Zan:

Sebepsiz yere başkasını suçlamak, bilgi ve belge olmadan bir kimsenin kötü bir iş yaptığını sanmak.

Başka bir ifade ile bir ihtimale dayanarak hüküm vermek, yersiz töhmette bulunmaktır.

Sağlıklı bilgi ve görgüye dayanmadan hüküm vermek, yanılmamıza sebep olabilir.

Duyduğumuz şeylerin çoğu doğru olmayabilir, hatta bir kısmı da kin ve düşmanlığın ürünü olabilir.

Biz duyduklarımızı iyice araştırmadan söyleyecek olursak yanılmış olabiliriz.

Halbuki bu konuda Kur'an bizi uyarıyor:

" Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludur. "

Peygamberimiz de; " Her işittiğini söylemek, insana yalan olarak yeter " buyurmuştur.

Yine Peygamberimiz buyuruyor: " Kötü zanda bulunmaktan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.''

Zannın hepsi günah değildir. Zaten ayette, zannın hepsinin değil, kötü olan zannın günah olduğu ifade ediliyor. Hüsn-ü zan ise günah değildir.

Bir kimsenin kötü olduğunu ifade eden bir sözü duyduğumuz zaman, kesin bir bilgi ve belgeye dayanmayan bu söz karşısında iyi zanda bulunmamız, günah olması şöyle dursun, tavsiye edilmektedir.

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır:

Zannın kaynağı nefiste bir kıyastır. Bir kimse nefsinde kendi hakkında caizdir, diyebildiği ölçüdedir ki, kendine benzettiği kimseler hakkında nefsi bir kıyas ile bir zanda bulunur. Halbuki inanan erkeklerle kadınların kendi nefislerinde fena şeylere cevaz vermemeleri, nezih olmaları gerekir.

Bu sebeple kötü bir söz işittikleri zaman kendilerinden kuşku duymadıkları gibi kendileri gibi saymaları gereken mü'minler hakkında da iyi zanda bulunmaları, suçsuzluğun asıl olduğunu bilmeleri, açık ve görünen halin aksine olan delilsiz sözlere iftira demeleri gerekir.

Günah olan zan, bilgisiz, belgesiz olarak başkasını suçlamaktır.

İyi zanda bulunmak, günah olmadığı gibi ayet ve hadisle de tavsiye edilmiştir. İyi sandığımız kimse, zannettiğimiz gibi değil ise bize bu zandan ötürü bir sorumluluk yoktur. Çünkü kesin bilmediğimiz bir konuda kişilere ancak, iyi zanda bulunabiliriz. Kötü zanda bulunacak olursak, Allah'ın emrine aykırı hareket etmiş olmakla günah işlemiş oluruz.

İnsanlar hakkında iyi zanda bulunmamız gerektiği gibi Allah hakkında da iyi zanda bulunmamız gereklidir. Allah Teâlâ bir kudsî hadiste şöyle buyuruyor:

" Ben kulumun bana olan zannının yanındayım."

Yani kulum beni nasıl zannederse ben öyleyim. Peygamberimiz de:

" Her biriniz ancak Allah'a iyi zanda bulunarak ölsün."

" İyi ve güzel zan imandandır." buyurmuştur.

Demek ki, ayette yasaklanan zan kötü zandır, gereksiz yere insanları suçlamaktır. Nitekim Peygamberimiz:

" Allah Teâlâ, müslümandan, kanını, ırzını ve kendisine kötü zanda bulunulmasını haram kılmıştır. " buyurmuştur.
 

DaLokay

уüяєкℓєя∂є
Katılım
13 Tem 2006
Mesajlar
6,392
Tepkime puanı
89
Puanları
0
Konum
Göçebe
Web sitesi
www.youtube.com
Her müminin daimi iman şuuru içerisinde zikir ve dua ile Allahla beraber olması gerekir.

Zikrin birçok çeşitleri vardır: İlim öğrenmek zikirdir, Kuranı okumak zikirdir, hadis okumak zikirdir, dinin helal ve haram ettiği şeyleri bilmek, öğrenmek ve öğretmek zikirdir. Bu zikrin bir kısmı da, dua ve yalvarıştır.

İşte bu dua ve yalvarışla, insanla Allah arasında bir münasebet kurulur. Herşeyden evvel insan, Rabbinin murakebe edici olduğunu bilip inanmalıdır.

Böylece huzurunda acz ve fakrini itiraf ederek kul, şuuruyla idrak ettiği kadar, ihtiyaclarını dergahına arzeder. Eğer birisine tebliğde bulunursa, ilk evvela Rabbine yalvarır:

Rabbişrahli sadri. Ve yessirli emri. Vehlul ugdeten minlisani. Yefgahu kavli.;

Taha suresinin 25,26,27,28inci ayetini okur. Her tebliğde bulunuşunda bunu ihmal etmez. Yani ;

Ey Rabbim.. Göğsüme genişlik ver. İşimi kolayla. Dilimden düğümü çöz.(Ta ki) Sözümü iyiden iyiye anlasınlar.

allah (c.c.) razı olsun ....bu bana çok iyi geldi elimden geldiği kadar dikkat ediyorum......
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Imam Ahmed bin Hanbel radiyallahu anhuya bir adam gelerek sormus:

- Hazreti Muaviye mi hakli, Hazreti Ali mi hakli? ( Imam: )

- Sen ensar misin?

- Hayir.

- Muhacir misin?

- Hayir. ( Bunun uzerine Imam buyurmustur ki: )

- Meclisimden kalk defol. Demek sende hayr yoktur.


Iktibas: Ehli Sunnetin Nazari Itikadin Olcusudur Dilara Yayinlari Ismail Çetin

Not: Malum ikisi de sahabedir. Muslim ve Buharî'nin tahric ettikleri Ebi Said-il-Hudri'den gelen bir rivayette Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurmustur:

" Ashabima sovmeyin. Sayet sizden biriniz Uhud kadar altin dagitsa dahi, onlarin ( Allah yolunda dagitmis olduklari ) bir avuclarina, hatta yarim avuclarina ulasamaz. "

" Ashabima sovmeyin " cumlesinden hicbir ferdi müstesna degildir. Onlarin ihlas ve niyetleri, dine hizmetleri cok ustun oldugundan sahsiyetlerine layik olmayan herhangi bir soz söylemek, sovmek sayilir.

Bir sohbette dinledigim soyle bir mevzu vardi. Buyuklerimizden biri buyurmustu ki: Muslumanlar uc taifedir; ya Ensardir, ya Muhacirdir, ya da; ya ensara tabi olanlar veya muhacire tabi olanlardır.

Ensar ( Medine'deki yerli Muslumanlar ) , Muhacir ( Mekke'den hicret edenler) e kucak acti, her seylerini paylasti, kardeşlik biati yapti. Muhacir, Allah için malini mevkisini terkederek Rasulu Muhterem aleyhisselam'in emrine imtisal etti. Yoklugu tercih etti, varlıga erdi.

Binaenaleyh Muslumanlar da halleri itibariyla ya Ensar gibi kucak acarlar, sefkat ile madur durumdaki kardeşlerine varliklarini hibe ederler; ya da Muhacir gibi her turlu makamat, servet ve ihtisami sarf-i nazar ederek, Allah Teala'nin davasi icin , tum beseri davalarini terk ederler. Ummetin ictimaiyyatta bundan baska taifesi yoktur....
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Şifa Duâları



Hazret-i Âişe -radıyallahu anha-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- kendilerine bir hasta getirildiğinde şöyle duâ ederlerdi;

139_1.gif

"Bu hastalığı gider ey insanların Rabbi! Şifâ ver, çünkü şifâ verici sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle şifâ ver ki hiç bir hastalık bırakmasın." (8)

Yine Âişe -radıyallahu anhâ-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kendisine bir hasta için şifâ bulmasına duâ taleb edildiği zaman:


140_1.gif

Allah'ın adiyle duâya başlarım. Bizim yerimizin toprağı, birimizin tükrüğü ile hastamıza Allah'ın izniyle şifâ verir. " (9)



İbn Abbas -radıyallahu anhümâ-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e bir hâtûn müracaat edip:
-Ya Resûlellah, ben sar'a illetine dûçar oluyorum. Hem de sar'a hâlinde çılıyorum. Allah Teâlâya duâ ediniz ki, bu illeti benden izâle eylesin, dedi.
Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kadına hitaben:
-Dilersen sabret, bu illet mukabilinde sana cennet verilsin. Dilersen sıhhat ve afiyetin için Allah Teâlâya duâ edeyim, buyurdu.
Sonra o hâtûn:
-Yâ Resûlallah, böylece sabrederim. Yalnız sar'a hâlinde açılmamam için Allah teâlâ Hazretlerine duâ ediniz, dedi.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, o halinde açılmaması için duâ buyurdular. (10)

Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururlardı:

141_1.gif

"Ağrıyan dişinin üzerine şehâdet parmağını koyup Yâsin-i şerîfin son tarafını nihayete kadar oku, biiznillah teâlâ şifâ bulur." (11)

141_2.gif

"Sağ elini vücudunda rahatsız olduğun mahalle koyup yedi defa mesh eyle ve her meshde: "Hissettiğim bu hastalığın şerrinden Allah'ın izzetine ve kudretine sığınırım!" de. Biiznillah Teâlâ şifâ bulursun." (12)

Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz rahatsızlandıkları zaman onu Cibril tedavi eder ve: "Bismillah. Allah her hastalıkdan seni kurtarır, ve şifâ verir, hased etdiği zaman hasedcinin şerrinden muhafaza eder, her nazarı değenin nazarından seni korur." derdi.

Peygamberimiz bir rahatsızlıkları olduğu zaman Muavvizeteyn sûrelerini okur, kendi üzerine üfler ve onu eliyle üzerinden silerdi. Ve şöyle buyururlardı:

"Ey Rabbim! Beni kendi devan ile tedavi et, bana kendi şifân ile şifâ ver ve beni kendi fazlınla Senden başkalarından müstağni kıl ve beni ezalarından uzak tut." (13)

"Henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eden bir mü'min yedi defa:
142_1.gif

"Büyük Allah'dan, büyük Arş'ın rabbi Allah'dan sana şifâ vermesini istiyorum!" derse muhakkak afiyet bulur." (14)



(8) Buhârî, Merdâ,20; Müslim, Selâm,46.Ebû Dâvud, Tıbb, 18,19
(9) Buharî, Tıbb, 38; Müslim, Selâm, 54 Ebû Dâvud, Tıbb, 19.
(10)Tecrîd-i Sarîh Terc, 12/64.
(11) el-Câmi'u's-Sağî r.
(12) Râmuzû'l-Ehâdîs, 311 (İbn Hanbel, Müsned'den).
(13) Râmüzû'l-ehâdîs, 311 (Taberânî'den) .
(14) Ebû Dâvud, Cenâiz, 8; Tirmizî, Tıbb, 32; İbn Hanbel, Müsned 1/239.
 
Üst