Tasavvufun Önemi

furkan

Asistan
Katılım
7 Haz 2010
Mesajlar
486
Tepkime puanı
21
Puanları
0
Tasavvufun insan için önemini ve İslam dininin bir rüknu olduğunu şöyle ifade etmek mümkündür:

Ashab-ı Kiram, Tabiîn ve Tebe-i Tabiîn İslam aleminin en hayırlı insanları olarak kabul edilmiş, bunun böyle olduğunu, bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v) açık olarak bildirmiştir.

"İnsanların hayırlısı benim devrimdekilerdir. Sonra bunların arkasından gelenler ve onların arkasından gelenlerdir. Ondan sonra yalan yayılacak, onların sözlerine ve fiillerine itimat etmeyin"(Buhari Kitâb'us-Şehadet Muslim Kitab'ul Fedailis Sahabe)

Bu konu da Abdülaziz Debbağ Hazretleri (ks) de Şöyle buyurmuştur. "Bu insanlar (Ashab-ı Kiram ve Tabiîn) hep Hakk'a bağlı, daima Hak'tan bahseden, uyandıkları zaman zikirle uyanan ve hareketleri ile Hakk'la beraber olan insanlardı. Müstesnası pek nadirdir."

Ashab-i Kiram ve Tabiîn esasen özlerinde saf oldukları için onlarda hayır da çoktu. Vücütlarında, alınlarında, Hakk'ın nuru parlardı. Onlarda ilim zahir olmuş, görünür hale gelmişti. İçtihad derecesine ulaşmışlardı. Bu insanlardan sonra zulmet, Ümmet-i Muhammed'i boğmaya başladı. Niyetler bozuldu ve arzulara fesat karıştı. İşte, bu Selef'in adet ve yaşayışlarından uzaklaşılmaya başlandığı için tasavvuf ve tarikat insanlar için zorunlu hale gelmiştir.

Şer'i sorumluluk iki kısımdır

1-Zâhiri amel,

2-Bâtınî amel,

Zâhirî amel; kişinin cismi ve azalarının yerine getirmesi gerekli emirler ve nehiylerdir. Bunlar, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, zina yapmamak, hırsızlık yapmamak, içki içmemek gibi sorumluluklardır.

Bâtınî amel denilen; Kalbe yönelik olan emir ve nehiyler, birinci kısma binaen daha önemlidir. Çünkü insanın maneviyatı, zâhirî amellerine temel oluşturur. İmansız olarak yapılan ibadetin yerini bulması beklenebilir mi? Bunun için manevi amel, zâhirî amelden daha önemlidir. Nitekim Allah-u Zülcelâl, âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur;

"...Kim Allah'ın Rahmetine müstehak olmak için Rabbiyle karşılaşmayı temenni ediyorsa salih amel yapsın, Allah'a ibadette şirk koşmasın." (Kehf:110)
Allah-u Zülcelâl bu Ayet-i Kerimede kalbi halis tutmayı emretmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’de Ashab-ı Kiram'a kalbin ıslahını emretmiş ve kalplerini o cihete "teveccüh" ettirmiş, yönlendirmiştir. Bunun için kalbin gizli olan hastalıklardan temiz-lenmesinin gerekliliğini bildirerek şöyle buyurmuştur:

"Uyanık olun, insanın cesedinde bir et parçası vardır. Eğer o et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o fesada uğrarsa bütün vücutta fesada (bozulmaya) uğrar. Dikkat edin o da kalptir."(Buhari; Kitab'ul İman, Müslim; Kitabu'ul Miseka)

Allah-u Zülcelâl'in nazargâhı, yani insanları değerlendirmeye tabi tutarken baktığı yer insanların kalbidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur.

"Muhakkak Allah sizin cesetlerinize, suretlerinize bakmaz. Tam tersine, kalplerinize bakar."( Muslim; Kitabu'l Ber ve Sıla)

Bu hadis-i şerifte kalbin ıslahı için teşvik, kalbin temizliği için emir vardır.

Öyle ise bizlere düşen görev, kalbimizdeki kötü sıfatları izale edip, yerine güzel ahlak ve Allah-u Zülcelâl'in hoşuna gidecek sıfatları yerleştirmektir. Çünkü insanın Allah'a karşı salih olabilmesi için kalbinin ıslah olması şarttır.

Allah-u Zülcelâl bir âyet-i kerimede;

"0 gün ne mal, ne de oğullar fayda vermez; Ancak Allah'a selim bir kalble gelen (fayda görür)." ( Şûara: 88-89 )

Başka bir âyet-i kerimede ise;

"İnsanların kalplerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe, içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı, çoğu yoldan çıkmış kimselerdir." (Hadid; 6)

Bunun için insan kalbini kötü sıfatlardan, manevi hastalıklardan temizlemelidir. Bu kalb temizliği de ancak tasavvufu yaşamakla mümkündür.

Tasavvufun ilk şartı, kalbi Allah'ın zatından başka her şeyden temizlemektir. Bunun anahtarı ise kalbi, Allah'ın zikrinde istiğrak (zikir nurunun kalbi kaplaması) haline vardırmaktır.
Evet, şânı anlatıldığı gibi olan bu tasavvuf yolunda, nasıl şüphe izi aranır. Bütün mümin kardeşlerimizi akılları ile şuurlu olarak düşünmeye davet ediyoruz. İslamın temel rükunlarından biri olan "ihsan makamını" yakalamak, ancak onun alameti olan tasavvufla mümkündür.

Tasavvuf, emir ve nehiy tahtında sabretmektir.

Tasavvuf, isterse kovsun, sevgilinin kapısına baş koymaktır.

Seyyid Muhammed El Konyevi Hz.leri
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Dokuzuncu Kısım

Telvihât-ı Tis’a

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلاَۤ اِنَّ اَوْلِيَاۤءَ اللهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنوُنَ
1

Şu kısım, turuk-u velâyet hakkında olup Dokuz Telvihtir.

BİRİNCİ TELVİH

Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neş’eli, ruhanî bir hakikat-i kudsiye vardır ki, o hakikat-i kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cilt kitap, ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikati ümmete ve bize söylemişler.
جَزَاهُمُ اللهُ خَيْرًا كَثِيرًا2 Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhalarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.

Sual: Tarikat nedir?

Elcevap: Tarikatin gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mirac-ı Ahmedînin (a.s.m.) gölgesinde ve sâyesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-i ruhanî neticesinde, zevkî, hâlî ve bir derece şuhudî hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye mazhariyet; “tarikat,” “tasavvuf” namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

1 : “İyi bilin ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.” Yunus Sûresi, 10:62.
 
Üst