Fakat tasavvufî terbiyede çok ehemmiyetli bir usûl olan râbıta, bilhassa 19. asırdan itibâren bâzıları tarafından bir îman-küfür meselesi hâline getirilerek şiddetle tenkid edilmiştir. Hâlbuki râbıta, -daha önce de ifâde ettiğimiz üzere- gâyet tabiî bir psikolojik vâkıadır. Onun îtikadla bir alâkası yoktur. Bu hususta Ubeydullah Ahrâr Hazretleriʼnin şu sözü ne kadar mânidardır:
“Kalbi mal-mülk gibi dünyevî şeylere bağlı olan ve bunları düşünen kişi kâfir olmuyor da, kalbi bir mü’mine bağlamak (ve onun hâliyle hâllenmeye çalışmak) niçin küfre sebep olsun?”[1]
Velhâsıl tasavvufta râbıta, mürîdin mürşidine duyduğu muhabbeti dâimâ gönlünde tâze tutarak onun sâlih amellerini ve güzel hâllerini taklide çalışmasından ibârettir. Mürşide duyulan hürmet ve muhabbetin dâimâ tâze tutulması, mürîdin rûhuna müstesnâ bir heyecan kazandırarak vazîfelerini daha büyük bir aşk ve şevk ile yerine getirebilmesine vesîle olur. Zira sâlih zâtların sohbeti kadar muhabbeti de tesirli ve faydalıdır.
Râbıtanın asıl sermâyesi muhabbettir. Fakat her hususta olduğu gibi muhabbette de aşırıya kaçmak, kişiyi ifratlara sürükler. Bu sebeple râbıta, kendisini irşâd eden kişiye âdeta ulûhiyet izâfe edercesine aşırı davranışlara girmek değildir. Allah korusun, böyle bir muhabbet, kişiyi şirke sürükler. Mürşid, mürîd için sadece bir “vâsıta”dır. Vâsıtaya muhabbet duyma husûsunda haddi aşarak onu “gâye” hâline getirmek, son derece yanlıştır. Bu aynen, bir nehrin karşı yakasına geçmek için binilen kayığın, vasıta değil de gâye olarak kabul edilmesi kadar abes ve mantıksız bir durumdur.
Unutmamak gerekir ki fâil-i mutlak, yalnız Cenâb-ı Hak’tır. Peygamberler dışında her kul, âciz ve kusurludur. Hattâ peygamberler bile beşer olmak hasebiyle zelle işlerler. Fakat ilâhî teminat altında olduklarından, Cenâb-ı Hakkʼın lûtfuyla hemen tashih edilir, doğruya yönlendirilirler. Dolayısıyla mâneviyat büyüklerine muhabbet ve hürmet ne kadar gerekliyse de, onları yüceltmede dînin ölçülerine riâyet etmek de son derece zarûrîdir…
Cenâb-ı Hak, fânî ve mecâzî muhabbetleri bile rızâsı muhtevâsında yaşayıp ilâhî muhabbetine vâsıta kılabilmeyi ve fenâfillâh sırrından hisseler alarak vuslatına erebilmeyi cümlemize ihsân eylesin.
Âmîn!
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi