tasavvufta son mertebe

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,897
Tepkime puanı
2,062
Puanları
113
Konum
Mars
la bi yürü git işine kabahat bende seninle konuşuyorum

bi husben neden cevap vermiyorsun :) sevgi ne nasıl seviyorsun? O 'nun senin için var ettiği şeyler ile sen O 'nu nasıl seviyorsun?
Denkmisin, görüyormusun, varlık mı? zamanda mı? mekanda mı? vs vs sorular cevap veremeyince suç bende oluyor dimi eee tabi böyle sorular gelince sorun bende oluyor
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Senin kitap diye bir şey yokki BİR tane KİTAP var. Herkese okuması gereken sayfa açılmış ve herkes bu hayat yolculuğunda sayfalarını çeviriyor.
Sana kitabı anlatmak için zaman gerekli misal toprak bir tohum attığında hemen meyve alabiliyormusun? sen meyveyi beklemeden ağacı kesersen aaa ağaç meyve vermedi olur mu :) sabır ile cemaliii ve tabiki istersen

sorunu anlamadım

Cemdemisin farktamı derken şunu kasteddim. Her şey o dersen cemdesin. Hiçbirşey o değil o olması mümkünde değil dersen farktasın.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri Hakk’a vusulün cezbe ile olanının “Efrad” adı verilen seçilmişlere mahsus olduğuna dair “Mektubat” adlı eserinin 285. Mektub’unda şöyle buyurmuşlardır:

“Sona kavuşanlardan birçokları da vardır ki, “Seyr-i ilâllah” yolculuğunu katettikten ve “Bekâbillâh” makamına kavuştuktan sonra, bunlara kuvvetli bir cezbe ihsan ederler. Bu şekilde cezbe zinciri ile, kanca takıp çeker gibi çekip alırlar. Orada soğukluk bulaşmaz, gevşeklik gelmez.

Bunlar yükselmek için şaşılacak garip işlere ihtiyaç hissetmezler. Bunların dar olan halvetine semâ ve nağmenin giriş yolu yoktur. Vecd ve tevâcüd (kendinden geçme) bunlara göre makbul birşey değildir. Bilâkis bu cezbeli yükselme ile ulaşılabilecek en son mertebeye çekilir, ulaştırılırlar.

O Server-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e uymak sayesinde, ona mahsus olan makamdan nasipler elde ederler.

Vusulün bu çeşidi, ancak “Efrad” denilen seçilmişlere mahsustur. “Kutup”lara bu makamdan nasip yoktur.

Allah-u Teâlâ’nın ihsanı ile, sonun sonuna kavuşan bir seçilmişi, bu âleme geri çevirirlerse ve istidatlı kimselerin terbiyesi ona havale edilirse, bu sırf Allah-u Teâlâ’nın fazlıyladır. Nefsini kulluk makamına indirirler. Ruhu, nefisten ayrı olarak Allah-u Teâlâ’ya müteveccih olur.

Anlatılan zat “Ferdiyet” kemâllerine sahiptir. “Kutup”ları yetiştirme yetkisine sahiptir. Burada “Kutup”la “Kutb-u irşad”ı kastediyoruz, “Kutb-u evtad”ı değil.

Zılliyet (gölge) makamlarının ilimleri, marifet derecelerinin asliyeti kendisine verilmiştir.

Daha doğrusu onun bulunduğu makamda ne zıl (gölge) vardır, ne de asıl vardır. Zira bu zat zılli de aslı da aşmış ve geçmiştir.

Cidden böyle bir kâmil ve mükemmil bir zatın varlığı bulunmaz bir şeydir. O kadar ki, uzun asırlardan, uzun zamanlar geçtikten sonra onun zuhuru olsa dahi bir ganimettir.

Âlem onunla nurlanır. Onun bir bakışı kalp hastalıklarını giderir. Bir teveccühü beğenilmeyen kötü huyları silip süpürür.

O öyle bir zattır ki, Uruc (yükselme) makamlarını tamamlamış, hepsinden daha yükselmiş, Kulluk makamına inmiş, ibadetle mutmain olmuş, huzura ermiştir.

Bu tâifenin içinde, velâyet makamlarının en üstünü olan “Abdiyet” makamına yerleşen seçilmişler de vardır. Mahbubiyet makamına kabiliyet de buna verilir. Bu ise, velâyet mertebelerinin bütün kemâllerini taşımakta ve “Dâvet” derecesi makamlarının hepsini içine almaktadır.

Nübüvvet makamlarına has olan “Velâyet-i hassa”dan pay almaktadır.

Hülâsa, onun şanı şu mısrada bildirilmektedir:

“Bütün güzellerde bulunan, yalnız sende var!” (285. Mektup)
Nietzsche modern çağı eleştirirken makinalaşma, sanayileşme ve bilim odaklı bir toplum yapılanmasının çıkmaz sokak olduğunu söyler. Dünyayı ve insanı yok edecek bir çıkmaz sokak. Herif bunu izah etti, kimse anlamadı, ve çıldırdı... Necip Fazıl'ın “Haykırsam kollarımı makas gibi açarak, durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak” şeklinde kurduğu cümle işte bu çığlığa göndermedir.

Nietzsche üstinsan modelini öneriyor ve tarif ediyor. Üstinsan, hayvan ile tanrı arasında gerilmiş bir ip üzerinde yürüyen insandır. Eğer hayvan mertebesindeki insanı toplumun merkezine alırsanız insanı yok edersiniz. Üstinsan'ları merkeze almanız gerekir, toplum bu insanları rolmodel edinmesi gerekir, der. İslâm, bu toplum modeline dayanır aslında. Sahabenin ahlâk numunesi olan Resulullah aleyhisselatüvesselam etrafında örgütlenmesi gibi her nesil Resulullah'ın sünnetine uyan en takva insanlar, en kâmil insanlar, insanı kâmiller etrafında örgütlenmeli. Yoksa insanlığın geleceği yaş!!!

Osmanlı bu toplum modeline dayanıyordu. Ne zamanki Batı uygarlığı azmanlaştı, ve güç merkezli zihin kodları geliştirdi, bizimkiler buna hayran oldular. Ve ellerindeki güneşin kıymetini bilmediler. Bugün de böyle. İnsanlığı kurtaracak hazine elimizde, ama değerlendiremiyor, işletemiyoruz. Hatta dalga geçiyoruz. Batı'lı filozoflar farkında ama biz farkında değiliz.. Karşımızda insanların algısını manipüle eden korkunç bir deccaliyet var. Şahsen modernizmin deccaliyet olduğunu düşünenlerdenim. Neden derseniz herkes bu modernleşme denen şeyin karşısında şeksiz şüphesiz ezik durumda ve merkeze bu hamleyi almış durumda. Neden diye soran yok. Sorgulamıyor bile. O derece gözlerimizi boyadı bu deccaliyet. Modernleşme uğruna yitirdiğimiz değerlere bir bakın! Değer mi?
 
Üst