tasavvufta son mertebe

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Herkes aynı şeyi söylüyor, işi gücü bırakıp elma tadına mı bakacağız zaten ne geldi ise başımıza elmadan gelmedi mi? :D

Dostum, bizi piyasa ilgilendirmez bizi ilgilendiren O 'nun bizim istifademize sunduğu kitabı okumamızdır. Biz zaten bu kitabı okuyabilecek kapasiteye sahip olduğumuz için ayrıca bir okuyucuya ihtiyaç yoktur. Sen sana sunulana talip ol sana sunmaya gücü yetmeyenlerin peşinden giderek hayatını karartma, senin tanıman gereken ve tadının lezzetine varman gereken O 'nun kitabının sözleridir zaten bu sözler sana bu yolda yoldaş olur.
Gözümün nuru, kitabı okumak en büyük ibadettir.. Nefsini tanımadan bu kitabı okursan hayır değil, şer ürer. Örneğin nefsini tanımadan bu kitabı okuyanlar Atom Bombasını icad ettiler.. Kitabın layık olmayan okuyucusuna beddua ettiğini biliyoruz. Beddua ediyor işte! Kitabın içine dahil olan insana şer dönüyor! Doğa kirleniyor, içilecek su kalmıyor. Lanet ediyor.. Nefsi emmarenin okumaları kısa vadede konfor, lüks, rahatlık versede uzun vadede yok ediyor.. Modern çağın filozofları insanoğlunu Dünya'yı hastalandıran bir virüs olarak görmeye başladılar. Bu yorumları sanatta filmlerde falan görüyoruz. Oysa insan virüs değildir, hayvanî nefistir virüs.. Bu nefsi kendi doğasına terk ettiğin zaman Darwin'in dediği gibi bu kitabı düşünen bir maymun olarak okuyacaktır. Kamil Mürşit, nefsin hakikati teslim alma doğasını hakikate teslim olma fıtratıyla tanıştırıyor. Teslim almaya çalışma evladım, teslim ol.. Tarikata ilk girenler keramet göstermeyi çok isterler. Niye? Çünkü nefsi doğaldır, hamdır.. Fıtratına kavuşmamıştır. Bu yüzden hakikati teslim alıp kendini ilahlaştırmaya kullanmayı arzular durur.. Zamanla bu gider, çekilen çile ve ızdıraplardan sonra teslimiyet gelir.. İşte bu teslimiyeti elde etmeden kitabı okumak insanlığa uzun vadede bir hayır getirmez dostum.. Kitabı bırak, Kur'an yahu Kur'an.. Bunu bile nefsine hizmet ettiriyorsun, eğer kamalat bulmamışsan!!! Sıffin vakasını hatırla.. Kur'an hakem olsun dediler.. Hz. Ali, söz doğru ama niyetleri batı dedi.. Bu niyeti batıl yapan unsurun kendisidir nefis!!! Ve bu nefsi tanımak, ilk atılacak adımdır. Kendini bilmeyen Rabbini bilemez dostum..

Hele nefsin kendi kendisini aldatması çok korkunç. En büyük tehlike buradan geliyor. Küçük bir örnek vereyim, insanların açken yaptıkları alışverişle tok karna yaptıkları alışveriş arasında dünyalar kadar fark var.. Bu nefis mi okuyacak kitabı? Yahu cebinde ki paraya göre yürüyor nefis.. Parası yoksa kamburu çıkıyor, parası varsa başı dik yürüyor.. :D
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Gözümün nuru, kitabı okumak en büyük ibadettir.. Nefsini tanımadan bu kitabı okursan hayır değil, şer ürer. Örneğin nefsini tanımadan bu kitabı okuyanlar Atom Bombasını icad ettiler.. Kitabın layık olmayan okuyucusuna beddua ettiğini biliyoruz. Beddua ediyor işte! Kitabın içine dahil olan insana şer dönüyor!

Dostum, kitap sana nefsini tanıtıyor zaten sen kitabı eksik mi görüyorsunda bu eksikliği kitabın dışında bir şey mi tamamlıyor. Etma gözünü seveyim, arı duru teslimiyet varken yapman boyle da

neyse...sözlerde son yoktur.

selamun ala
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Dostum, kitap sana nefsini tanıtıyor zaten sen kitabı eksik mi görüyorsunda bu eksikliği kitabın dışında bir şey mi tamamlıyor. Etma gözünü seveyim, arı duru teslimiyet varken yapman boyle da

neyse...sözlerde son yoktur.

selamun ala
Eskiden doktor mu vardı? Kitap okuncukça doktorluk diye bir bilim dalı geliştirildi.. Mürşitlere de böyle bak inşallah..

Hiçbir şey lüzumsuz değil dostum..

Bakî muhabbetle
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Eskiden doktor mu vardı? Kitap okuncukça doktorluk diye bir bilim dalı geliştirildi.. Mürşitlere de böyle bak inşallah..

Hiçbir şey lüzumsuz değil dostum..

Bakî muhabbetle

hangi kitabı okuyarak doktor olunuyor anlamadım. İnsan yazması mı yoksa varlığın görsel olarak sunduğu kitabı mı?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
hangi kitabı okuyarak doktor olunuyor anlamadım. İnsan yazması mı yoksa varlığın görsel olarak sunduğu kitabı mı?
Varlığın görsel olarak bize sunduğu kitap aynı zamanda usüller geliştirmemize sebeptir. Nasıl ki tıp doktorları varsa kalp doktorları içinde usüller geliştirilmiş..

Güzel gardaş, tarikat usülleri dünden bugüne gelişmiş değildir. Bin yıllık bir birikim, bir tecrübe var. Sahte doktorlara bakıp doktorluk mesleğine saldırmak olmaz. Kalp doktorlarının da sahtesi olacak elbette, bu normaldir.

Seni anlıyorum. Kabiliyetlisin. Çoğu şeyi sorgulayıp hikmetine talip olma cesareti gösteriyorsun. Lakin herkesin böyle olmadığını biliyorsun. İnsanların çoğuna bazılarına doğuştan verilen bu yetilerin aşılanması gerekiyor. Bu sadece işin bir boyutu. Diğer boyutu olan manevi yetkiler var.. El verilmeden, icazet almadan olmuyor.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
yaw dostum bırakın bu ucuz tasavvuf sözlerini ne demek kaldıramazdı? Allah, kuluna yeter diyen ayet var yahu İbrahim tek başına bir ümmetti, hele şu kamil mürşid sözünüz yok mu hava sıcak olsada olmasada eriyorum :)


bir karınca fili veya ağacı kaldırabilir mi? Peki fil bir karınca veya ağacı kaldırabilir mi?

allah kuluna yeter ayetine inanıyor musun yoksa bahsettigin kendindeki kitaba mı bakıyorsun?

evet hz. İbrahim tek ümmeti ama oradaki makam hangisi acaba? kuran, tasavvuf ve mursidi kamiller mertebe ve makam gözeterek anlatırlar bazı şeyleri. bu yüzden bazen bir makamda söylenen başka bir makamda tam aksi gibi söylenip öyle zanbedilir.

bu arada başta adams olmak üzere konuya katkı sunan sohbet eden tüm arkadaşlara teşekkürler.
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Varlığın görsel olarak bize sunduğu kitap aynı zamanda usüller geliştirmemize sebeptir. Nasıl ki tıp doktorları varsa kalp doktorları içinde usüller geliştirilmiş..

Güzel gardaş, tarikat usülleri dünden bugüne gelişmiş değildir. Bin yıllık bir birikim, bir tecrübe var. Sahte doktorlara bakıp doktorluk mesleğine saldırmak olmaz. Kalp doktorlarının da sahtesi olacak elbette, bu normaldir.

Seni anlıyorum. Kabiliyetlisin. Çoğu şeyi sorgulayıp hikmetine talip olma cesareti gösteriyorsun. Lakin herkesin böyle olmadığını biliyorsun. İnsanların çoğuna bazılarına doğuştan verilen bu yetilerin aşılanması gerekiyor. Bu sadece işin bir boyutu. Diğer boyutu olan manevi yetkiler var.. El verilmeden, icazet almadan olmuyor.

Dostum, varlığın görsel olarak bize sunduğu kitaptan okuyarak, öğrenerek, idrak ederek kendi boyutunun iletişim aracı olan dil ve yazı sistemine aktarım sağlıyorsun. Bu aktarım sırasında kişilerin kendi öğrenim ve idrak etme sürecinden dolayı algıladıkları yani gördüklerini kendi boyutundaki iletişim araçlarına dökmesi sırasında usüller oluşur. Bu usüller kişiye özeldir ve kişinin BEN 'ini de içine dahil edebilir yani varlığın sunduğu o saf bilgi bir insan algısından geçtikten sonra sana ulaşır ve sen bir insan algısından geçmiş bir insan 'ın ben 'inin içine dahil olabileceği yani saflığı bozulmuş bir bilgiden idrak etmek için çaba sarf etmeye çalışıyor olursun. Oysa asıl saf ve insan algısından geçmeden sana bilgiyi sunan varlık değil mi? ve seninde okuman gereken bu varlığın sunduğu bilgi değil mi? neden bu saf varlık ile arana bir aracı olarak insan algısını sokuyorsun? Senin bu varlığın üzerindeki bilgiyi okumaya kabiliyetin var neden denemiyorsun?

Bak güzel kardeşim, doktor olabilmek için insan algısından geçerek yazılmış kitapların okunması ile doktor olunmuyor. Eğer sana varlık olarak bir BEDEN sunulmuş olmasa idi senin doktor olabilmen söz konusu olabilirmiydi? Hadi diyelim insan algısından geçmiş kitapları okuyorsun doktor olacaksın birincisi bu alanda kabiliyetin olması gerekiyor, kabiliyetin yoksa ne kadar okursan oku fayda etmez. Diyelim kabiliyet var bu seferde bu kabiliyeti işletmek için bilinç gerekli yani salat 'a kalkmak için abdest almak gerek. Bunun örneğini çok yerde görürsün adam o kadar kabiliyetli ki fakat nedense kendini işine veremiyor çünkü aklı ve fikri başka şeylerde takılmış kalmış.

Peki biz bu dünya 'ya bir meslek sahibi olmak için mi geliyoruz? Buradayız çünkü insan 'ı kamil olmak istiyoruz. Hepimiz insan 'ız ve kamil olma yeteneği bize nimet olarak sunulmuş durumda. İnsan 'ı kamil olma dışındaki ekstra donanımlar ise insan 'ın tercihleri ve seçimleri neticesine bağlıdır. Fakat her insan kamil olma ve olabilme kabiliyetine, bilgisine ve donanımına sahiptir bunun için bir insan 'ın algısından geçmiş bilgilere ihtiyaç duymaz duyarsa kendi içindeki fıtratına ters hareket etmiş olur. Hiç bir insan benim bedenimdeki bir hücrenin hangi vitamine ihtiyacı olduğunu bilmez bilemezde bunun için insan bilginin asıl kaynağına saf olan bilgiye temas etmesi gerek yani insan 'ın kendisine verilmiş olan nimetleri işletmek sureti ile şükretmesi gerekiyor. İnsan 'ın görebiliyor ve işitebiliyor olması ne büyük bir nimet değil mi neden bunun için şükretmiyor elini taşın altına sokup saf bilgiyi okumuyorda hazır olan insan algısından geçmiş hata ve yanlışları barındırabilecek bilgiyi okumaya çalışıyor.

Ortada bize anlatılan sistemden daha farklı bir sistem var. Eğer bu sistemin farkında olursan sana anlatacaklarını ve gösterdiklerini görebilme ve tadabilme imkanına sahip oluyorsun. Beden 'en aynı mekanda olabilirsin fakat düşünce olarak farklı bir dünya 'da hayat sürmüş oluyorsun.

Bana mevlana 'dan örnek veriyorsun fakat okunduğunda iki farklı mevlana ortaya çıkıyor. Birisi, insanların kendilerinin oluşturduğu mevlana çünkü sözlerinin anlaşılmaması ve algılarından geçerken algı hatası yaparak farklı sonuçların ortaya çıkması ile asıl olandan uzaklaşmak sureti ile kendi algıları ile ortaya çıkardıkları bir mevlana portresi peki bu portre nasıl ortaya çıkıyor, insan görmek istediği bir şey için asıl olanı bozmak için fazla çaba sarf etmiyor aslında, aynı durum Sidarta Gautama yani daha sonra insanlar tarafından Buda ismi anılan ve budizmin kurucusu denilen kişi için bu kişinin aslında hiç bir ritüelli bir ibadet öğretisi yoktur fakat zamanla ortaya iki farklı budizm algısı çıkmış birisi ritüellerden oluşuyor diğeri ise hayatı ve varlığı okuma sureti ile oluşan bir yolculuk. Peki neden böyle oluyor çünkü insanların algılarından geçtikten sonra farklılık ortaya çıkıyor neden benim duygusu ilave edildiği için. Eğer bir insan 'ın algısından geçmiş bir bilgiyi okuyacaksan eğer bu bilgiyi saf bilgiye götürmek gerekiyor yada uygunluğu ve uyumuna bakman gerekiyor. Şimdi ortada iki farklı hatta daha fazla mevlana portresi çıkıyor peki bunlardan hangisi doğru söylüyor? herkes benim diyor!! işte benimin karıştığı her algıda sorun çıkar burada senin ortada birden fazla olan mevlanadan hangisinin doğru olduğunu bulmaya çalışırken zaman kaybetmen söz konusu oysa mevlanada sana aktardığı o bilgilerin hepsini varlığın üzerinden aldı yoksa kendisine vahiy gelmedi aynen peygambersiz din denilen buda 'nın durumu gibi boşuna vakit harcama direkt olarak kaynak sana sunulmuş bunun için araya bir algı sokmanın bir anlamı yoktur.

Kendi boş ve donanımsız olarak görmen sana verilen nimetleri inkar etmeye kadar götürür senin aman dikkat et kardeşim daha yazılacak o kadar çok şey var ki malum iş yeri zaman ve vakit dar ve yazmakta çok zor.
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
bir karınca fili veya ağacı kaldırabilir mi? Peki fil bir karınca veya ağacı kaldırabilir mi?

allah kuluna yeter ayetine inanıyor musun yoksa bahsettigin kendindeki kitaba mı bakıyorsun?

evet hz. İbrahim tek ümmeti ama oradaki makam hangisi acaba? kuran, tasavvuf ve mursidi kamiller mertebe ve makam gözeterek anlatırlar bazı şeyleri. bu yüzden bazen bir makamda söylenen başka bir makamda tam aksi gibi söylenip öyle zanbedilir.

bu arada başta adams olmak üzere konuya katkı sunan sohbet eden tüm arkadaşlara teşekkürler.

Güzel kardeşim, kendi algın ile ortaya sünnetullaha aykırı sorular çıkarmak sureti ile kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun. Bir kere karınca ile fil arasında bir kıyas yapıyorsun fakat adaleti göz ardı ediyorsun.

Şimdi Allah karınca 'dan bir ağacı kaldırmasını istiyor mu? Fil, karıncanın yaptığını yapamazken karıncada, filin yaptığını yapamaz ve bu yapının ihtiyacı olan şeylerin var edilmesi ile alakalı bir durumdur.

Burada söz konusu olan şey Allah 'ın karıncalara verdiği nimet ortadadır ve karıncalara farklı farklı nimetler verip içinden bir tanesindan ağacı kaldırmasını istemez yada aynı şey fil için geçerli verilen nimetler bellidir ve bir filden bir karınca gibi davranması beklenemez. Bu yüzden insan 'a verilen nimetler bellidir ve şükretmesi gerekir. Burada kimseye farklı bir nimet verilmez verilirse zaten adalet olgusunu yıkmış olursun.

Sizi anlayabiliyorum çünkü sizler insan algılarından geçmiş kitaplardaki sözleri ezberlemek sureti ile sorgulamadan asıl kaynağa götürmeden tekrar etmeyi doğru olarak algılamışsınız oysa bu yaptığınız çok yanlıştır. En kısa surede bu yaptığınızdan vazgeçmeniz gerekiyor.

Emaneti yüklenmiş bir insan olarak yapman gereken şey, istifadene yani gördüğün ve işittiğin kitabın asıl saf bilginin okumasını yapman gerekiyor. Allah 'ın sana verdiği nimetlere gözünü kapatıp araya bir insan algısını sokmak sureti ile nimete karşı nankörlük ediyor olman söz konusu olabilir. Tabi sonuç olarak burada kendi sonunu kendin hazırlamış oluyorsun.

Kitabın, yasa ve kanunları tartışılamaz ve insanlara göre farklılık gösteremez çünkü kullandığımız yapı ortada ve bize verilen nimette ortada kimse suyun kaldırmak kuvvettinde hiziplere ayrılmış ve tarikatlara mezheplere bölünmüş değildir ve suyun kaldırmak kuvvetide kimseye ayrıcalık yapmaz yapamaz çünkü üzerine düşen ne ise kimseye bakmadan yerine getiriyor. Burada söz konusu insan içinde kanun ve yasaların aynı olması gerekiyor. Bir kalbin çalışması konusunda kimse hiziplere ayrılmaz yada usüllere ayrılmaz kesin ve net olarak herşey istifadene sunulmuş durumda sen kalbin çalışmasını izleyerek öğrenirsin ve idrak edersin dünya 'nın neresine gidersen git bu aynıdır ve bunun öğrenilmesi için kendi boyutumuzda bir dile ihtiyaç duymayız çünkü varlık bize kendi dilinde seslenir ve bizde bu sesi duyabilecek kulağa sahip olduğumuzu biliriz arada kimse bize tercümanlık yapmaz.

İnsan 'ı kamil yapacak yasa ve kanunlarda açık ve net olarak istifademize sunulmuştur aynen suyun kaldırma kuvveti gibi su götürmez bir netliktedir. Peki bu hizipleşme, mezhepleşme neden bu kişilerin peşinden koşma neden BENİM 'in peşinde koşma nedir? herkes elindekine sıkı sıkı sarılmış ve benim olan doğrudur diyor. Oysa ortada bir yasa ve kanun var kime ne oluyor ki? Olayın boyutları çok yanlış yerlere gidiyor.

Bize anlatılanların sonucu olarak ortaya çıkan resme bakmıyormusun cemaliii kardeşi çevreni saran savaş ve ateşten başka birşey var mı? Sürekli fitne ve fesat neden? çünkü bize bazı şeyleri yanlış anlatıyorlar ki sonuç olarak ortaya yanlış şeyler çıkıyor. İnsan bir ressam gibidir okuduğu yada gördüğü şeyin resmini yapar gibi yaşar.

Kendinize güvenin kardeşim cesur olun ve Allah kulun yeter diyerek yola çıkın.
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
İmam-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri Hakk’a vusulün cezbe ile olanının “Efrad” adı verilen seçilmişlere mahsus olduğuna dair “Mektubat” adlı eserinin 285. Mektub’unda şöyle buyurmuşlardır:

“Sona kavuşanlardan birçokları da vardır ki, “Seyr-i ilâllah” yolculuğunu katettikten ve “Bekâbillâh” makamına kavuştuktan sonra, bunlara kuvvetli bir cezbe ihsan ederler. Bu şekilde cezbe zinciri ile, kanca takıp çeker gibi çekip alırlar. Orada soğukluk bulaşmaz, gevşeklik gelmez.

Bunlar yükselmek için şaşılacak garip işlere ihtiyaç hissetmezler. Bunların dar olan halvetine semâ ve nağmenin giriş yolu yoktur. Vecd ve tevâcüd (kendinden geçme) bunlara göre makbul birşey değildir. Bilâkis bu cezbeli yükselme ile ulaşılabilecek en son mertebeye çekilir, ulaştırılırlar.

O Server-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-e uymak sayesinde, ona mahsus olan makamdan nasipler elde ederler.

Vusulün bu çeşidi, ancak “Efrad” denilen seçilmişlere mahsustur. “Kutup”lara bu makamdan nasip yoktur.

Allah-u Teâlâ’nın ihsanı ile, sonun sonuna kavuşan bir seçilmişi, bu âleme geri çevirirlerse ve istidatlı kimselerin terbiyesi ona havale edilirse, bu sırf Allah-u Teâlâ’nın fazlıyladır. Nefsini kulluk makamına indirirler. Ruhu, nefisten ayrı olarak Allah-u Teâlâ’ya müteveccih olur.

Anlatılan zat “Ferdiyet” kemâllerine sahiptir. “Kutup”ları yetiştirme yetkisine sahiptir. Burada “Kutup”la “Kutb-u irşad”ı kastediyoruz, “Kutb-u evtad”ı değil.

Zılliyet (gölge) makamlarının ilimleri, marifet derecelerinin asliyeti kendisine verilmiştir.

Daha doğrusu onun bulunduğu makamda ne zıl (gölge) vardır, ne de asıl vardır. Zira bu zat zılli de aslı da aşmış ve geçmiştir.

Cidden böyle bir kâmil ve mükemmil bir zatın varlığı bulunmaz bir şeydir. O kadar ki, uzun asırlardan, uzun zamanlar geçtikten sonra onun zuhuru olsa dahi bir ganimettir.

Âlem onunla nurlanır. Onun bir bakışı kalp hastalıklarını giderir. Bir teveccühü beğenilmeyen kötü huyları silip süpürür.

O öyle bir zattır ki, Uruc (yükselme) makamlarını tamamlamış, hepsinden daha yükselmiş, Kulluk makamına inmiş, ibadetle mutmain olmuş, huzura ermiştir.

Bu tâifenin içinde, velâyet makamlarının en üstünü olan “Abdiyet” makamına yerleşen seçilmişler de vardır. Mahbubiyet makamına kabiliyet de buna verilir. Bu ise, velâyet mertebelerinin bütün kemâllerini taşımakta ve “Dâvet” derecesi makamlarının hepsini içine almaktadır.

Nübüvvet makamlarına has olan “Velâyet-i hassa”dan pay almaktadır.

Hülâsa, onun şanı şu mısrada bildirilmektedir:

“Bütün güzellerde bulunan, yalnız sende var!” (285. Mektup)
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
?

Bak güzel kardeşim, doktor olabilmek için insan algısından geçerek yazılmış kitapların okunması ile doktor olunmuyor. Eğer sana varlık olarak bir BEDEN sunulmuş olmasa idi senin doktor olabilmen söz konusu olabilirmiydi? Hadi diyelim insan algısından geçmiş kitapları okuyorsun doktor olacaksın birincisi bu alanda kabiliyetin olması gerekiyor,.
. .


Hiç kitaplardan okuyarak tek başına yetişen doktor var mı? Mutlaka bir doktorun yanında yetişmiştir.
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Hiç kitaplardan okuyarak tek başına yetişen doktor var mı? Mutlaka bir doktorun yanında yetişmiştir.

Bu söylediğin söz üzerinden uzun uzun düşün, topla çıkar çarp böl birşeyler yap ve mantık hatanı bul yada şöyle yap ilk doktor kimin yanında yetişti, Elbette bir insanın el yazması kitabını okuyarak kimse tek başına doktor olamaz yada bir insanda kabiliyet yok ise istediğin doktorun yanına ver bakalım doktormu oluyor şarkıcı mı :) yahu cemaliii ana kitap olmadan ve insanlar bu ana kitabı okumadan hiç bir şey olamazlar ve bu ana kitabı ancak kendin okuyabilirsin bir başkası seni okuyup üfleyip okus pokus ile yada matrixte olduğu gibi cem yılmazın gorasındaki gibi bir cd takıp sana bir şey yükleyemez ve sende olmayanı sana veremez :)

bir doktorun yanında yetişsende o doktor senin için kitaptır ve kitabı okumak anlamak sana kalmış
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Biz aynı dili konuşmuyoruz adams. Seninle anlaşamıyoruz böylece. Sen almanca ben fransızca. Olmuyor böyle.
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,880
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Mesele aynı dil değil cemaliii, sen duymak istediğini yada görmek istediğini göremediğin için olmuyor böyle vakti zamanında bende senin gibi bakıyor ve görüyordum. Karşındakini anlamak istiyorsan karşındaki kişiye kulak vermelisin zihnindeki sana ait ne varsa bir kenara bırak ve zihninde bana yer aç
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
tasavvufta son mertebe neresi?
Fena Makamından sonra

Seyri ilellah
Seyri fillah
Seyri anillah
Seyri fil eşya


Bu tabirler tasavvufta kullanılan ilmi-manevi ilerleme dereceleridir. Bu hususlar mektubat-ı Rabbani ve Risale-i Kudsiyye isimli eserlerde değişik ifadelerle izah edilir. Muhatabın durumuna göre açıklama getirilir.

Önce ilmi izahını yapalım: Seyr: Manevi yürüyüş, ilmi ilerleme demektir. Düşük ilimlerden, yüksek ilimlere ulaşmak demektir.

1- Seyri ilellah: Allaha doğru yürüyüş: Allahu tealanın sıfatlarının zıllerine-gölgele rine-nurlarına doğru manen ve ilmen yükselmek. Düşük anlayışı terk edip, manevi açılımla, Allahu tealanın sıfatlarının zıllerini keşfetmek.

2- Seyri fillah: Allahu tealanın isim ve sıfatlarında seyr. İlmen ve manen, Allahu tealanın sıfat ve esmasından haberdar olmak. ilmen, ruhen sıfatlar makamına yükselmek.

3- Seyri anillah: Allahu teala'nın huzuru manevisinden geri dönmek.

4- Seyri fil eşya: Alemin içinde bulunan eşyayı keşfederek seyretmek. Eşyanın hakikatine vakıf olmak.
ilk iki seyir, yükseliş makamlarında olup fena ve beka hallerini elde ettirir, son iki seyir iniş makamları olup irşad ve tekmil makamını elde ettirir. ilk iki makamda kalıp aleme geri dönmeyene uzlet velis denir. Bu, kendi halinde ibadetle meşgul olan veli olup, Allahın nurunda eriyip aşka gark olmuştur. başkasına faideli olamaz.

İniş makamlarını elde eden, ayıkmış ve Risalet makamlarından hisse alarak aleme dönmüş irşad velisi olan kamil mürşidler ve onların tabileridir. Gerçek peygamber varisi böyleleridir, müteşabihlerden hazları vardır. Nefisleri mutmeinne - razıye ve merzıyye oldduğundan iman ve islamın hakikatını yaşarlar. her ne yaparlarsa Allah için olur, ihlas olur.

İşte böyle kimseler hakiki şeyh ve mürşid olur, böyle değilse müridlerini kemale erdiremez, nakıs olur. Mevla teala kamil dostlarından bizleri ayırmasın, onların bereketiyle dünya ve ahıretimizi ma'mur eylesin, islamı galib eylesin. Âmin!

Seyri ilellah - Seyri fillah - Seyri anillah - Seyri fil eşya: Bu tabirler tasavvufta kullanılan il - Mynet Cevaplar
 

yenidenrefah

İhvan Forum Üye
Katılım
17 Mar 2019
Mesajlar
100
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Diyelim ki maddi olarak çok zor durumdasın. Kimden borç istediysen vermedi. Bir dostun sana elini uzattı ve içinde bulunduğun zor durumdan seni kurtardı. O dostuna ne kadar minnettar olursun değil mi? Elin ayağın birbirine karışır, nasıl teşekkür edeceğini bilemezsin. O dostunu daha sık hatırlamaya başlarsın, hatta hatırladıkça içinden bi ohhh çekerek Allah ondan razı olsun falan dersin. Yeri geldikçe översin, dedikodusunu yapanlara kızarsın.. Bu bir şekilde o dostunda sahte bir beka bulduğunun alametidir. Allah'ta bekâ bulan kişi o yardım elini uzatana asla şükretmez, usül gereği teşekkür eder o kadar.. Allahtan bilir. Ama öyle lafta falan değil, tüm hücrelerinde bunu hisseder. O hali non stop yaşar ve o halde bâki kalır.. Bu bir bilinçtir. Tersinden belalara da hamdeder.. Bu makamda artık fena halinin isyanları durulmuştur!.. İsyan derken;

Fenâda belalara isyan vardır. Ayağına diken batsa isyan eder. Ama öyle kafirliğin isyanı gibi değil bu.. Arada fark var. Her şeyi Allah'tan bilmeyi içselleştirmiş olmanın beraberinde getirdiği bir isyandır bu.. Geçiş sürecinde uğranılan bir hal olduğu için Allah'tan bilmenin hatırı bu isyanın içeriğini geçersiz kılmaktadır. Mecnun, Leyla'yı hatırlayıp salya sümük ağlayarak ''zaliiim'' derken bunu aşkından der, düşmanlığından değil.. Tarikat isyanı ile küfrün isyanı arasında ki belirleyici fark budur.

Fenâ hali hemen aşılması gereken bir haldir. Aksi taktirde şeriat ehli bu kişinin kafasını kopartır, çünkü şeriat ehlinin Allahı biz biliriz zannı beraberinde cahil cesareti denilen bir anlayış kıtlığı getiriyor. Linç ederler.. Bu sebepten ötürü bu halleri yaşayan dervişleri çilehanelere tıkmışlar. Bektaşilik şarapla uyuşturma yoluna gitmiş. Bugün tıbbın ağır antidepresan ilaçları eskiden şarabın gördüğü işlevi görüyor.. Gerçekleri bilmek aslında iyi bir şey değil. Nefis denen hayvanın tüm hücreleri Allah'a teslim olmamışsa bu makamda çıldırabilir. Bu yüzden Kamil Mürşitsiz gidilmez bu yol!!! Düşünsene, hakikat deryasına dalıyorsun! Herkesin seni terk ettiği bir dönemde başını okşayacak bir HALDEN BİLEN yoksa intihar edersin.. Hz. Peygamberin Hatice'si, Ebubekir'i olmadığını bi düşün! Kaldıramazdı.. Aynı yolun yolcusu ihvanlar olmasa, yolu tecrübe edip gelmiş bir mürşit olmasa, bütün bu yapıya çatı olan tekke olmasa bu yolun çilesi yüz kat artar. Ferdî yaşanacak haller değil bunlar. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, sözü buna dayanır. Tarikatın bütün yapısı, özünde Hatice ve Ebubekir işlevini görür.. Bazı alimler ''bu devir tarikat devri değil'' diyor.. Tarikata dışarıdan bakılarak söylenmiş gafilce bir sözdür bu..

Nakşilik, fena halinden beka haline hemencecik geçme usülleri geliştirmiş. Bu yüzden Nakşilikte pek isyan halleri yaşanmaz. Lakin diğer yollarda ki bu halleri de anlamak gerekir. Örneğin Ömer Hayyamın beyitleri, Nesimi, hatta Mevlana'nın bir ''isyan etmşim'' şiiri vardır ki akıllara durgunluk. Bektaşi fıkralarında bunu bulursunuz. En korkunç örnekleri Neyzen Tevfik arzeder.. Lakin bilinmelidir, bu makamlarda olanların isyanı Allah nezdinde hakikate hiç talip olmayanların imanından üstündür.

...velhasılı Allah'ta bekâ bulmak, bütün bu hallerin durulup her şeye razı olmanın halidir. Allah bu nefisten razı oluyor ve ona bekâ bahşediyor.

Edit: Bu haller tarikata geren herkeste olacak diye bir şart yok. On bin kişide 1 kişiye olur bu, o da belki!.. Her nefsin tahammülü, sabrı, yük kaldırma kabiliyeti başka başkadır.. İşin ilginçi nefsi en azgın olanların mertebesi ileride en yüksek olmaya müsait oluyor. Ok ve yay misali vardır. Yay ne kadar aşağı geriliyse fırlayan ok o kadar yükseğe çıkıyor.. Hani derler ya, yaramaz çocuklar zeki olur! Maneviyat aleminde de böyle.. İşi bilen kamil mürşitler bataklıkta ki nefislere taliptir..

Görünmeyen, bilinmeyen, zan hakkında; o kadar karmaşık, sanki maddi somut bir veriymiş gibi malumat verilmiş ki..
Şaştım kaldım.


İnsanın kendi karşı cinsinden başkasına aşıklık duyduğunu ifade eden aşıklar var. Sizce bu mümkün müdür? Doğaya aşıklar vardır mesela.. Bir de insanın aynı cins ile aşk ilişkisine şeriat-ı ahkamiye nasıl bakar? Lut kavmi kıssasından şeriat açısından meseleye nasıl bakıldığı sanırım aşikar.

İmdi; şeriat-tarikat-hakikat-marifet nasıl olacak?
Erkeğin erkek şeyhine aşkı caizmidir? Veya kadın müridler durumundan nasıl olacak bu aşkı ilahi işleri.. Evin içinde tek pencere yok ki, sadece bir pencereden bakıp yorumlayalım.. Cinselliğin olmadığı bir ilişki de yok ki(bkz; yusuf-züleyha ilişkisi).. vesselam!
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
...
Erkeğin erkek şeyhine aşkı caizmidir?
...
“Aşk” kavramından salt cinselliği anlamak artık İslamcılara da bulaşmış durumda. Gözümüz aydın! Celladına aşıklık bu cenahta dibine kadar devam ediyor.

Önce kapitalist oldular, sonra tesettürü rezil ettiler. Şimdi sıra “Aşk” kavramına geldi.

Siz devam edin böyle.
 

yenidenrefah

İhvan Forum Üye
Katılım
17 Mar 2019
Mesajlar
100
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Benim duyduğum efsane, ferhat-şirin, leyla ile mecnun oda birbirlerine kavuşamadıklarından garipler cinselliğe sıra gelmemiş.
Bu söylediğin söz üzerinden uzun uzun düşün, topla çıkar çarp böl birşeyler yap ve mantık hatanı bul yada şöyle yap ilk doktor kimin yanında yetişti, Elbette bir insanın el yazması kitabını okuyarak kimse tek başına doktor olamaz yada bir insanda kabiliyet yok ise istediğin doktorun yanına ver bakalım doktormu oluyor şarkıcı mı :) yahu cemaliii ana kitap olmadan ve insanlar bu ana kitabı okumadan hiç bir şey olamazlar ve bu ana kitabı ancak kendin okuyabilirsin bir başkası seni okuyup üfleyip okus pokus ile yada matrixte olduğu gibi cem yılmazın gorasındaki gibi bir cd takıp sana bir şey yükleyemez ve sende olmayanı sana veremez :)

bir doktorun yanında yetişsende o doktor senin için kitaptır ve kitabı okumak anlamak sana kalmış

 

yenidenrefah

İhvan Forum Üye
Katılım
17 Mar 2019
Mesajlar
100
Tepkime puanı
9
Puanları
0
İnsanın Allah CC ya aşkı caiz midir?

Ya da ,nsanın doğaya aşkı, güzel şeylere aşkı vs caiz midir?

sevgili forumdaşım,
İnsanın Tanrı aşkı masallarda, kutsal sayılan menkıbelerde, filmlerde görsel temalarla işlenmiştir. Görünmeyen varlığı kanıtlanamayan yaratıcı olduğu varsayılana aşk(hastalık) duymanın caizi caiz değildiri diye bir soru olurmu? Açıkçası maddesel olgular üzerine sorular sorman, sorularına cevap bulman açısından olasılıkları karşına çıkaracaktır. Hastalık(aşk) neye karşı hissedilirse his edilsin iradeyi aşması dolayısı ile şahsi kanaatimce bu caizdir. Sonuçta rivayete göre leyla karakuru bir kadın diye bahsedilmekte. Mecnunun bu durumuna diğer beşerlerce şaşılmaktadır. Bu arada bir nevi büyüde bence olasılık dahilindedir. Aşk(hastalık) belkide bir büyü ürünüdür kim bilir??
 
Üst