Abdurrahim efendiden sohbettir:
* Bir mürid; hali, fiili, ameli ile terakki eder. Fiiliyatı müridin iradesine bağlanmış. Hal ise iradenin dışında kalmış. Onun için “halinizi düşünmeyin, fiilinizi düşünün” buyuruyor büyüklerimiz.
* Eğer yasak olan şeyleri yaparsak, bu masum kalbe hakaret etmiş oluyoruz. Zulmetmiş oluyoruz. Onun için insanlar, hali, fiili, ameli ile terakki ederler. Vücut aslında fiilinden ve amelinden mesuldür. Halinden mesul değildir. Halinden olan mesuliyeti şu kadar ki: Gönlüne gelen kötü bir niyeti varsa onu atması lazım. Atarsa mesul değil. Atmazsa mesuldür. Atmazsa eğer, o kötü şey onda büyür, çoğalır.
* Geniş zamanımızda Allah ile beraber olalım ki dar halimizde o bizi bilsin. Her halimizde Azimüşşan’la beraber olalım. “Her halinizde bana sığının” diyor. İnsanların iyi günleri olur. Dar günleri, hasta günleri olur. Her halimizde biz Azimüşşan’a sığınalım. İyi günlerde de sığınalım, dar günlerde de. Sığınmak zikirle oluyor. Geniş günde sığınınca, dar günümüzde de O bizi bilir.
* Sonra tasavvufa gelince kabız hali, basıt hali vardır. Kabz hali sıkıcıdır. Kalbi daralır. Bast halinde genişler, rahatlar. Kabz halinde cihad edeceğiz ki onu kalbimizden atalım. Eğer kalbinden atmak için uğraşmazsa kabz orda kalır ve büyür. Bast halinde de çok şükredeceğiz. Bast halini çoğaltmak için de yalvaracağız. Onu kaybetmemek için de manevi cihad edeceğiz. İnsanların kalbinde tecelli eden haller var. Halbuki hali, fiili, ameli ile terakki eder insanlar. Kimler? Müslümanlar. Hali, fiili, amelleri ile cemaat gelişir. Ameli, ibadeti. Ameli, tarikattan almış olduğu hizmetleri. Fiiliyatı da tatbikatı, hareketi, sözleri ve işlemleri. Bunları da mademki tarikatı varsa ona göre işleyecek. Fakat hal deyince; hal iradenin dışındadır. Yani verilen verilmiştir.
* Bakın şimdi, amelimizde bir eksiklik bırakmayacağız. Bırakacak olursak eğer, hatamız olur, noksanımız olur. Fiiliyatımızda da eksiklik bırakmayacağız. Halimizi de cihadla tebdil edeceğiz. Çalışmakla, sa'yla tebdil edeceğiz.
* Allah bizi Müslüman halk etmiş. Allah bizi sevgilisine ümmet etmiş. Allah bizi Peygamber varislerine tanıtmış. Bundan ziyade nimet olur mu? Allah ahiretimize hayır getirsin. Tarik-i müstakimden kaydırmasın Cenab-ı Hakk. Bizim de irademiz var. Onu kullanmak, sa'yımızı kullanmak farzdır.
* Çok azimli olacağız. Fiiliyatımız, yaşantımız, sözlerimiz, oturmamız kalkmamız, giyinmemiz, kazanmamız, harcamamız... Bunlar da şeriatımıza, tarikatımıza uygun olacak.
* Ben anladım işim bitmez sana yalvarmaktan gayrı... Affet Ya Rabbi!
* Muhabbetullah çok sefalıdır. Muhabbete doyum olmaz. Yaklaştıkça yakar seni muhabbet. Muhabbetten mana Cenab-ı Allah’ın azametidir. Veya velayetidir. Bu mürid Allah’a vasıl olmak için evvela Fenafi’ş Şeyh olacak. Sonra Fenafi’r Resul olacak. Sonra Fenafi’llah olacak. Demek ki yardan mana bu müptedi aleminde rabıtadır. Sonra Nübüvvettir. Sonra Allah’ın zatıdır. Ama müntehi alemine nasıl geçer mürid? Velayetsiz geçemez. Mürşidsiz geçemez. Yaklaşmak için rabıta şarttır. Velayete yaklaştıkça şiddet çoğalıyor. Ama velayetin içine girdi mi? Tamam hiddet de bitti. Şiddet de bitti. Hepsi biter.
* Müridin en çetin hali levvamededir. Çünkü küfüre (nefsin inkar ve nankörlüğüne) yakınlığı var. Emmareye yakınlığı vardır, levvameden mülhimeye doğru küfürden uzaklaşıyor. Fakat mülhimede tamamen noksan sıfattan kurtulamamıştır. Beraat etmemiştir. Taki nefsi mutmayinliğe geçinceye kadar. İnsanlar meşayihsiz (Mürşid-i Kamilsiz), tarikatsız nefs-i mutmayinneliğe geçemez.