Tasavvuf Yolunda 100 Adım

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
ŞERİAT ~ 2
Şeyh'ül Ekber, "Hakikate şeriatın söylediğinden başka bir yol yoktur," dedi. İslam şeriatı Allah'tan başka ilah olmadığını ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğunu tasdik etmektir. Günde beş vakit namaz kılmaktır. Ramazan ayı boyunca oruç tutmaktır. Malının zekatını vermektir. Eğer imkanı varsa Hacca, Allah'ın Münezzeh Evi'ne gitmek ve Arafat'ta vakfe yapmaktır. Şeriat bunların üzerine temellendirilmiştir. Şeriata uyan kişi, Kur'anî buyruklarda belirtilen geniş ahlakî ölçüler ve Muhammed sallallahü aleyhi vesellem'in yaşama biçimi olan sünnet çerçevesinde yaşamayı seçmiş demektir. Şeriatı kabul etmiş olmak; insan denilen mahlukun sınırlı olduğunu, bir bedende bulunduğunu ve böylece fiziksel dünyadaki tüm bedenler gibi, verilen belirli yasalara uyduğunu derinlemesine kavramış olmaktır. Hayatın işleyişinde zorlama yoktur, bunun için şeriata "örgütlenmiş bir din" denilemez; hayır; bu, insanın, aydınlanmanın suyunu içmek üzere kendi kaynağına, hayatının kaynağına ulaşıncaya kadar bilgisini derinleştirmek için benimsediği, kendi seçtiği hayat tarzıdır.
Bu yüzden şeriat, varoluşun her kademesinde işlerlik gösteren biyolojik yasalara dikkat çeker. Nitekim, inkar edenlerin, kafirlerin de herşeye rağmen kendi şeriatlerini izlediklerini gözleriz. Herkes bir şeriat tutar, uydurulmuş da olsa hepsinin bir işlevi vardır. Bizim şeriatımız herşeyiyle rahmettir. Onlarınki ise her zaman zalimdir, baskıcıdır, daraltıcıdır. Bizimki milyonlarca insanın sevgilisi, Yaratılmışların En Mükemmeli vasıtasıyla gelendir. Onlarınki, ıssız kuruntuların karanlık gölgesidir.

TARİKAT ~ 3 Yol, iki karşıtlık arasında, şeriat ve hakikat arasında uzanır. Zahiriyle tanımlanabilir ve batıniyle tasdik edilir. Şeriatın İslam olarak adlandırılışı gibi, tarikat da îman -kabulleniş- olarak adlandırılabilir, îman kabul ediştir, İman Allah'ın, Kitaplarının, Elçilerinin, Meleklerinin, Son Gün'ün, Mizan'ın, Kader'in kabulüdür. Olaylardaki yaratılışsal gerçekliklerden görünendeki kişisel kozmik manzaraya kadar, tüm kozmik manzaranın batınîleştirilmesidir. Bütün bunlar varoluşun ikili (dual) tabiatını ve onun tevhid sırrının anlamlarını açıklıyor ve yorumluyor.
Tarikat alelade varoluşun güvenli konumundan arayışın tekinsiz varoluşuna geçiştir..Bu, kişinin hayatını anlamlı kılan özel tasarımlarından, yani aileden vazgeçmesidir. Allah celle celalühü, bunun bir tuzak olduğunu ikaz etmiştir. Bu ikaz, toplumun sunduğu hedefin terki anlamına gelir. Toplumun sunduğu hedef yine toplumun kendisidir ve vadettiği şey de topluma kulluktan ötürü ödüldür. Arayışı göze alan kimsenin ödülü hayatın sonunda değil Görünmez'de ve ölümden sonradır. Bu, hayatı hedefleştiren şöhret ve başarı tasarımlarını terketmek demektir, çünkü nefîs, "arayıcı" (mürid) için bir düşmandır. Yani nefs, saf ruhun nurlu hakikatine dönüşünceye kadar bir düşmandır.
Şeriat boyun eğmektir. Tarikat teslimiyettir. Hakikat galibiyettir.

HAKİKAT ~ 4
Hakikat, gerçekler, arayıcının kalbine akan bilginin iç parıltılarıdır. Şeriatın duyumların alanı oluşu gibi, hakikat de anlamların alanıdır. Biri nasıl zahir'in ilmi ise öteki de bâtın'ın ilmidir. Bunu müşahade etmenin, insan olma, ölümlü olma, zaman - içi bir yaratık olma gerçeğine boyun eğmekten başka yolu yoktur. Şeriata bir kez boyun eğildi mi, Yol'daki arayıcı yokluktan gelip yokluğa gittiğini anlar. Zaman dardır. Kaçırılmamalıdır. Kestirmeden git! Bu dünyada herşey görünürdedir ama insanlar her yerde kör. Dünya nimetlerinin insanlara doyum getirmediğini görmeye katlanamıyorlar. Doyumun hayal aleminde aranması gerektiği söylenmiyor; öteki dünyada, ölüm sonrasında aranması gerektiği söyleniyor. Burası eylem (ameller) kuşağıdır. Kamil insanlık statüsüne ulaşmak, kuralları yıkmadan mümkün değildir. Kuralların yıkılması denilen şey Yol'dur. Meyveleri şehadet ve aydınlanmadır. Ne var ki bunlar, duyumda ölüm - sonrası'na aittir. Bunun için, mana aleminde görüm'e ulaşmak demek, duyumsal ölümden önce mananın ölümüyle ölmektir. "Ölmeden önce ölünüz,"der ünlü hadis... "Kendinizi kabir sakinleri gibi kılınız," benzeri buyruklar Sahih'te birçok kez tekrarlanır. Bu, hayattan vazgeçmeyi değil, büyük bilgiye ulaşmak için amel gerektiğini öğretir ve hikmeti de budur.
Eğer hakikati arzu ediyorsanız, artık hayatınız asla eskisi gibi olamaz, "İnsan uykudadır, öldüğünde uyanır!" Hakikat uyanıştır, ihsan.

EDEB ~ 5
Edeb, ruhsal incelik, içtenlikli iyi davranışlardır. Edeb içtenliği, o da alçakgönüllülüğü ifade eder. Çünkü kişi eğer davranışlarından haberdarsa, o zaman bencilliğiyle güdülmekte ve kendiliğinden [zorlamasızl davranış melekesinden yoksun bulunmaktadır.
Edeb, dünyada hemen hemen imkansızdır. "Doğru davranışlar" dünyada yaşanır. Edeb halk çevresinde gösterilir. însan bir kez halkın korunmuş çevresine girdi mi, bir güven ortamına girmiş olur. Artık edeb, sizin için bir görev olur. Nefs'i -zaviyede, halkada, Allah'ın kulları arasında, Şeyh'in önünde- köşeye sıkıştırmışsmızdır. Bu, edeb ortamıdır.
Yol, edebden başka bir şey değildir.
Yabancıya ve konuğa gösterilen bir edeb vardır. Fukaraya gösterilen bir edeb vardır. Soyluya ve seçkine gösterilen bir edeb vardır. Şeyh'e gösterilen bir edeb vardır. Edebin kemale ermesi, kendinize gösterdiğiniz edeb iledir.
İlkine, varışta ve ayrılışta gösterilen cömertlik ve sunulan armağanlarla ulaşılır, ikincisi tercihle belli olur. Elindekilerde ve aldıklannda, kendinden önce kardeşini tercih etmelisin. Sonraki hizmetle, beklemekle, sabırla ve dinlemekle olur. Sonraki, Şeyhinin istediğini sen istiyormuşsun gibi istemendir. Sonuncusu, ilk aşamada deliler gibi dövünmemen, öfkelenmemen ve bağırıp çağırmamandır. Orta aşamada aşırı keder ve neş'eden kaçınmandır. Son aşamada ise Hakikat'in Huzurunda olmanın hazzıyla hepsini unutmandır.

 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
SÛLUK ~ 7
Sülûk, yol almanm tüm iç ögelerinin ilmidir. Sülûk, yüreği kıpırdadığında, içinde aşk uyandığında ve mahlûkatın merkezinde aşk rüzgarlarıyla hasret fırtınaları hüküm sürmeye başladığında, kendini delilikten korumak için sırtını hikmete dayamandır. Dünya ve dünyanın kapsadığı herşey arayıcı için bir azap ve bir imtihan halini aldığı zaman, yoldaki kişiyi hikmete ulaştıran; böylece, yüz geri etmenin baştançıkarıcılığına karşı zorunlu bazı sınırlamalar koymak gerektiği ve yiğitçe davranmak mümkün olduğu zaman onu sulara gömülmekten kurtaran sülûktür. Süluk, meczub (Allah'ın delisi) olmaksızın cazibenin meyvelerinden faydalanmayı mümkün kılar; böylece cazibe gerçekleşebilir -zira o kaçınılmazdır- ama faydasız cazibeden kaçınılmış olur. Demek ki, insan bir makama mahkum olmadan müşahadeye ulaşabilir.
Yolumuz salik/meczub olmak, yani sülûk sonunda cezbeye ulaşmaktır. Dıştan (zahiren) aklıbaşında ve içten (batınen) Allah delisi, dıştan dengeli, ayık, içten sarhoş...
Süluk, zahiren kötü sözleri iyi sözlerle, kötü davranışları iyi davranışlarla, kötü niyetleri iyi niyetlerle, doğru konuşana, doğru davranana ve doğru niyet edene kadar değiştirmektir. Salikin işareti elinden ve dilinden emin olunması, kanıtı ise salikin kendi elinden ve dilinden emin olmasıdır.
Süluk, kişiye usulün hazmedilmesiyle halden makama yükselmeyi ve makamı da Esirgeyici Rabbin ileriki armağanlarının umuduyla bırakmayı sağlar. Sülûkun şartı, onu başka arayıcılar için de doğrulamak üzere geri dönmek ve Hakikat'in dilinden olandan başkasını iddia etmekten kaçınmaktır.

MÜRÎD ~ 19
Efendimiz, Şeyh el - Kamil, Seyyidi Muhammed îbn el -Habib şöyle demiştir:
"Mürid, irade'den gelir ve ihlas'a dayanır. Mürid'in hakiki anlamı, kendi iradesinden soyunan ve Allah'ın kendisi için istediğini isteyendir. Bu da Allah'a, o şanı büyük olana ibadet etmekle olur. Çünkü O, "İnsanları ve cinleri yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım," buyurmuştur. Mürid - içerde nefs ve şeytanın sözü geçtiğinden - nefsini disiplin altına almada zayıf düştüğünde kendini Şeyh'in iradesine ve O'nun gücünün korumasına bırakır. Buna karşılık O da, Allah'ın izni ve bağışıyla etkili olan himmeti ve sözleriyle müridine, Allah'a itaat ve ibadet etmesinde yardımcı olur. Böylece bir mürid, zamanın şeyhlerinden hangisi kendisine uygunsa O'na bağlanmalıdır.
Seyyidi Abdülvahid ibn Aşir şöyle der: "Mürid, onu yolculukta tehlikelerden koruyan ve nasıl davranılacağını bilen bir şeyhten ayrılmaz. Mürid, şeyhi gördüğünde Allah'ı hatırlar ve sonra Şeyh o kulu Mevla'sına yöneltir."
İbn Ataullah, Allah O'ndan hoşnut olsun, Hikem'inde "Hali seni değiştirmeyen ve konuşması seni Allah'a yöneltmeyenle birlikte olma ! " demektedir.
Makamın yükselmesi ve sohbetin yol göstericiliği bu beraberliğin sonuçlarıdır. Demek ki, kim onunla birlikte olmakla böyle bir hali bulamazsa, onu Allah'a havale etsin ve bu tanıma uyan birini arasın. Mürid kendi içtenliği ve sebatınm gücüne göre bir Efendi[=Mürşid] kazanacaktır. Yardımı istenecek olan Allah'tır.

ZİKİR ~ 21
Zikir, Allah'ı anmak, beşerin en büyük melekesidir. Üç mertebesi vardır. Avam için dilin zikridir. Seçkinler için kalbin zikridir. Seçkinlerin seçilmişleri için sırr'ın, gizlinin zikridir; ilki, herkesçe bilinir, ikincisi, uyanıklıkla yapılan ve bu suretle Mevla'nın huzurunda kalbi istiğrak alanı kılan zikirdir. Sonuncusu dehşetli bir iştir. Onda dil susar, kalp durur.
İlki, yokluk zamiri Hüve'nin zikridir,ikincisi, varlığın zamiri Ente'nin zikridir, Üçüncüsü, tevhidin zamiri Ene'nin zikridir.
Birinci mertebeden ikinciye geçiş, - ritmik sallanışlar gibi -bazı bedenî davranışlardan, ani haykırışlardan, ayağa fırlamalardan belli olur. İkinci mertebeden sonuncusuna geçişin alameti ise uzuvlardaki uyuşma ve dildeki suskunluktur; böylece zikir "kaybolur". Üstadım, Saki, Şeyh el-Fevterî bunun için şunları söylemişti: "Ne harika şey! Sen zikri arıyordun, zikir de seni arıyordu!"
Hikem'de deniliyor ki: "Zikirde Allah'ın Huzur'unu duyumsayamıyorum diye zikri terketme! O'nun zikrini unutman zikirde O'nu unutmandan daha kötüdür. Herhalde o seni, unutkanlığın zikrinden uyanıklığın zikrine, uyanıklığın zikrinden Huzur'un zikrine, Huzur'un zikrinden içinde zikredilenden başkası olmayana götürür. Ve bu, Allah için güç değildir."
Allah'a doğru yolculuk için gerekli üç şey vardır. Zikir bunlardan ilkidir.

FİKİR ~ 22
Fikir. Düşünme. Şeyh ibn Ataullah, Hikem'inde şöyle der:
"Fikir kalbin gayblık alanında yolculuğudur. Fikir kalbin ışığıdır, söndüğünde kalbin de aydınlığı kalmaz. Fikir iki türlüdür: teyidin ve imanın fikri, müşahadenin ve tecellînin fikri; ilki imtihana çekilenler için, ikincisi de tecellî ve basiretin ruyet ve iç müşahade ehli içindir."
"Ufukta ve nefs'te ayetler var." Öyleyse ilk fikir yaratılışta Allah'ın birliğini tanımak ve alemde Buyruğu bilmektir. İkinci fikir, insanın özünü, uzuvlarının büyüklüğünü, melekelerin sıralanışını, iç uyanıklığını (vukuf) "Ben"in ulaşılamazlığını dikkatle düşünmektir. Üçüncü fikir, murakabenin, gözlemlemenin en derin evresinde, halvette yer alır. Burada O'nu görmemizin imkansız oluşu gerçeği karşısında, O'nun bizi görüyor oluşunun şiddetiyle, gözlemcinin bulunduğu yer eriyip gider.
Zikir duyumsaldır, fikir anlamdır. Zikir zahiridir; fikir batınidir. Allah'a doğru yolculuk için üç şey zorunludur. Fikir bunlardan ikincisidir.
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
TARİKAT
Arayışı göze alan kimsenin ödülü hayatın sonunda değil Görünmez'de ve ölümden sonradır. Bu, hayatı hedefleştiren şöhret ve başarı tasarımlarını terketmek demektir, çünkü nefîs, "arayıcı" (mürid) için bir düşmandır. Yani nefs, saf ruhun nurlu hakikatine dönüşünceye kadar bir düşmandır.

Konu yarım kalmış.
 
Üst