islamveinsan
Doçent
Tasavvuf:
Tasavvuf sözcüğü, ne Arapça’dır; ne İslâm kaynaklıdır; ne Kur’an-ı Kerim’de, ne de hadis-i şeriflerde geçmektedir. Bu gerçekler bile tasavvufun İslâm’a her bakımdan ne kadar yabancı olduğunu anlatmaya yeter.
Tasavvuf kelimesi, Yunanca «Theosophie=Teozofi» den alınmış, zaman içinde gevelenerek sözde (felsefe kelimesi gibi) Arapçalaştırılmıştır. Çünkü felsefe sözcüğü de orijin bakımından Yunancadır ve batı dillerinde (fr.) philosophie veya (İng.) philosophy (filozofi) şeklinde yazılır. İşte Theosophie kelimesi böyle bir evrime uğrayarak bu fonetikle işlenmiş ve İslâm literatürüne, çöküş sürecinde yerleştirilmiştir. Buna rağmen tasavvuf kelimesinin, (Arapça yün anlamına gelen) sûf’tan; (arılık anlamına gelen) safwet’ten; ya da «Ashab-ı Suffe» den geldiği, ısrarla ileri sürülmüştür. Bu iddiaların üçü de temelsizdir.
Görüldüğü üzere gerek kaynak bakımından, gerekse lenguistik yönden İslâm’a bu derece uzak olan tasavvuf, felsefe olarak da İslâm’a ilişkin hiçbir özellik taşımamaktadır.
Felsefe olarak:
1. Tasavvuf pasif ve metitativdir.
İslâm ise aktif ve aksiyonerdir.
2. Tasavvuf sırf ruhânîdir.
İslâm ise hem ruhânî hem de seküler cephelere sahiptir. Ancak her iki yönü ile de rabbânîdir.
3. Tasavvuf Allah’ı her şeyin özü ve ruhu; her şeyi de Allah’ın bir parçası olarak görür.
İslâm ise Allah’ın, kâinâtın içinde veya dışında olduğunu tartışma konusu yapmaz; Sadece Zât-ı İlâhiye’yi bütün eksikliklerden tenzih eder; ancak bütün varlıkların; tek, eşsiz, benzersiz, başlangıçsız, sonsuz, eksiksiz, aşkın ve yetkin yaratıcısı sıfatlarıyla Allah’ı bir «Zât-ı Ece-i Âlâ» olarak tanımlar.
4. Tasavvuf, «marifetullah» idealine dayanır. Bu ise Allah’ın zatını keşfetmek, O’nu bulmak ve O’nda eriyip
sonsuzlaşmak ve ölümsüzleşmek demektir. (Bk.Ruhu'l-Furkan: 2/63) Bu idealin Kitap ve sünnette yeri yoktur.
İslâm’daki ideal ise «İbadetullah» tır. Yani Allah’a iman, teslimiyet ve içtenlikle kulluktur. (Bk. Kur’an-ı Kerim, Zariyât/56)
Bütün bu gerçekler, tasavvufun kesinlikle İslâm’dan tamamen ayrı bir felsefe ve düşünce olduğunu; bu felsefeye dayandırılan her tarikatın da İslâm’dan bağımsız birer din olduğunu çok berrak şekilde kanıtlamaktadır.
(Bkz. Ferit AYDIN, Tarikatta Râbıta ve Nakşibendîlik s. 203-215 Süleymaniye Vakfı yayınları İst-2000)
Tasavvuf sözcüğü, ne Arapça’dır; ne İslâm kaynaklıdır; ne Kur’an-ı Kerim’de, ne de hadis-i şeriflerde geçmektedir. Bu gerçekler bile tasavvufun İslâm’a her bakımdan ne kadar yabancı olduğunu anlatmaya yeter.
Tasavvuf kelimesi, Yunanca «Theosophie=Teozofi» den alınmış, zaman içinde gevelenerek sözde (felsefe kelimesi gibi) Arapçalaştırılmıştır. Çünkü felsefe sözcüğü de orijin bakımından Yunancadır ve batı dillerinde (fr.) philosophie veya (İng.) philosophy (filozofi) şeklinde yazılır. İşte Theosophie kelimesi böyle bir evrime uğrayarak bu fonetikle işlenmiş ve İslâm literatürüne, çöküş sürecinde yerleştirilmiştir. Buna rağmen tasavvuf kelimesinin, (Arapça yün anlamına gelen) sûf’tan; (arılık anlamına gelen) safwet’ten; ya da «Ashab-ı Suffe» den geldiği, ısrarla ileri sürülmüştür. Bu iddiaların üçü de temelsizdir.
Görüldüğü üzere gerek kaynak bakımından, gerekse lenguistik yönden İslâm’a bu derece uzak olan tasavvuf, felsefe olarak da İslâm’a ilişkin hiçbir özellik taşımamaktadır.
Felsefe olarak:
1. Tasavvuf pasif ve metitativdir.
İslâm ise aktif ve aksiyonerdir.
2. Tasavvuf sırf ruhânîdir.
İslâm ise hem ruhânî hem de seküler cephelere sahiptir. Ancak her iki yönü ile de rabbânîdir.
3. Tasavvuf Allah’ı her şeyin özü ve ruhu; her şeyi de Allah’ın bir parçası olarak görür.
İslâm ise Allah’ın, kâinâtın içinde veya dışında olduğunu tartışma konusu yapmaz; Sadece Zât-ı İlâhiye’yi bütün eksikliklerden tenzih eder; ancak bütün varlıkların; tek, eşsiz, benzersiz, başlangıçsız, sonsuz, eksiksiz, aşkın ve yetkin yaratıcısı sıfatlarıyla Allah’ı bir «Zât-ı Ece-i Âlâ» olarak tanımlar.
4. Tasavvuf, «marifetullah» idealine dayanır. Bu ise Allah’ın zatını keşfetmek, O’nu bulmak ve O’nda eriyip
sonsuzlaşmak ve ölümsüzleşmek demektir. (Bk.Ruhu'l-Furkan: 2/63) Bu idealin Kitap ve sünnette yeri yoktur.
İslâm’daki ideal ise «İbadetullah» tır. Yani Allah’a iman, teslimiyet ve içtenlikle kulluktur. (Bk. Kur’an-ı Kerim, Zariyât/56)
Bütün bu gerçekler, tasavvufun kesinlikle İslâm’dan tamamen ayrı bir felsefe ve düşünce olduğunu; bu felsefeye dayandırılan her tarikatın da İslâm’dan bağımsız birer din olduğunu çok berrak şekilde kanıtlamaktadır.
(Bkz. Ferit AYDIN, Tarikatta Râbıta ve Nakşibendîlik s. 203-215 Süleymaniye Vakfı yayınları İst-2000)