Tasavvuf Ile Ilgili Fetvalar

RIBAT

Paylaşımcı
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
137
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ahmed Eflaki, Menakıbul Arifin adlı eserinde; Taceddin Rıfai’nin bürhan yaptıklarını açıkça anlatmıştır.
( Ahmed Eflaki Menakıbul Arifin(2/299))

Cevap:
Taceddin Rıfai’nin Ahmed er Rıfai’den sonra yaşadığı malumdur. Ayrıca bu malum vakada sansasyon peşinde koşan yalancı medyanın iddialarının aksine, kesinlikle acı hissetmek, kendine işkence etmek gibi bir durum söz konusu değildir.
Günümüzdeki rıfaiyye fırkasının mensupları tıpkı kendilerinden önceki şeyhler gibi bir takım daireler içine yazılmış tılsımlar ile sihir yaparak bunu gerçekleştirmektedirler. Bu yüzdendir ki, bu tılsımı kullanması için icazet verilenler dışındakilere burhan yaptırmazlar.
Bir takım harikalar göstermek asla kişinin Allah katında hayırlı bir kul olduğunu göstermez! Müslüman keramete(!) aldanan değil, istikamete itibar eden kimsedir. Zira Allah’ın düşmanları olan şeytan ve deccal gibileri de üstün haller göstermektedir. Sahih hadiste de geldiği gibi, Deccal bir mü’mini iki parçaya kesecek ve tekrarbirleştirecektir.
Keramet ile istidraç arasındaki bu farka dikkat etmeyen saf Müslümanlar, Mesnevisine “Allah katından indirilme bir Kur’an” diyerek onu porno hikayelerle dolduran, Şemsi Tebrizi için şarabın helal olduğuna fetva veren, müzik ve raks gibi fuhşiyatı helal sayan Celaleddin Rumi’yi, “Allah kadında tecelli etti de onunla oynaştım”
diyen ve şarap içen Şemsi Tebrizi’yi, Hz Hasen ve Huseyn’in peygamber olduğunu iddia eden Niyazi Mısri’yi, “Firavun en büyük muvahhiddir” ve “Cehennemde azap yoktur” diyen Muhyiddin Arabi’yi,uydurma hadislere ve bidatlere cevaz veren İsmail Hakkı Bursevi’yi, “Ben Kur’an’ın aynısını yazarım” diyen ve Allah’ın kendisine hulul ettiğini söyleyen Hallac el Mansur’u, necaset içinde gezen farzları yerine getirmeyen meczupları, din ahkamına hiç önem vermeyen kalenderîleri ve Melamileri Allah dostu zannetmişlerdir
. Bundan Allah’a sığınırız.

Adı geçen şahısların eserlerine bunların sonradan sokulduğunu söylemek zorunda kalan tasavvufçular, vahdeti vucud gibi pisliklerin yer aldığı bu kitapları yine de övmekte, öğreti ve ekollerinde başucu kitabı edinmektedirler.

Mesela sufiler gibi mutezile fırkasından olan Said Nursi;Ben Celaleddin Rumi zamanında yaşasaydım mesneviyi yazardım. O benim asrımda yaşasaydı Risale-i Nurları yazardı.” Diyebilmektedir.

Şeyhul İslam İbni Teymiye hazretleri der ki; “Bazı kişilerin harikulade bir olay olarak ateşe girmeleri hususuna da dokunalım; Kur’ana sarılmayan herkes, bunların fitnesine maruzdur ve bunlar kendilerini görenleri saptırıcıdır.Nitekim Deccalin elinde ortaya çıkan olağanüstü hadiseler sebebiyle de insanlar fitneye maruz kalırlar. Durum şudur ki; Kimin elinde olağanüstü bir hadise meydana gelirse, bu kişi Şeriat kıstası ile ölçülür. Eğer istikamet üzere ise keramettir. İstikamet üzere değilse, onun elinde vuku bulan şey fitnedir. Cenabı hak böylelerinin elinde cereyan eden olaylarla, nasipsiz kişileri sapıklığa uğratır. Şer’i şerife uyanlar ise, şayet böylelerinden havada uçanları, su üzerinde yürüyenleri görseler bile bilirler ki, bütün bunlar kullar için fitneden başka bir şey değildir.”( İbni Teymiye Mecmuul Fetava(4/25-26) )
Böylece anlaşılmış oluyor ki, zikrullaha musiki aletleri, raks gibi şeyler karıştıran bidatçilerin elinde zuhur eden burhan hadisesi keramet değil, fitnedir. Kitap ve sünnete sıkı sarılan zahitlerde zuhur edeni ise keramettir.
Netice olarak diyebiliriz ki; Bürhan hadisesi Rıfaiyye Tarikinin esaslarından değildir. Bunun merasimler halinde, bir takım tılsımlar ile devam ettirilmesi ise büyük bir fitnedir. İşte bu sihirdir, büyük günahlardandır.

Ben bidatçı rıfailerin de bürhan yaptığına çok şahid oldum. Bu keramet olamaz. Zira zikir meclisi diye düzenledikleri merasimlerde çalgılar çalınıyor, eşekler gibi raks ediyorlardı. Kitap ve sünnete aykırı pek çok itikadlara sahip idiler. Şeyhlerine masumiyet atfediyorlar, tarikatlarını terk edenlerin de kafir olacağını söyleyerek müridlere psikolojik bir baskı uyguluyorlardı. Takkelerinin tepesine daire şeklinde yazılmış tılsımlar dikiyorlardı. Kur’an ve Sünnet İlmini perde olarak gören, keşfi alıp Kur’an ve Sünnet hükümlerini reddeden bir zihniyetten ne beklenebilir ki!..
Allah’ın, Kitap ve sünnete bağlı, istikamet sahibi Salih kullarına lutfettiği Keramet ise haktır, inkarına yol yoktur. Allah muhafaza buyursun, Kitap ve Sünnet ile sabit olduğu için, keramet inkar edilirse kişi İslam dininin hudutlarının dışına çıkmış olur. Ancak keramet, Allah’ın kuluna dilediği ve lutfettiği ölçüdedir, yoksa tasavvufçuların arasında yaygın olduğu gibi keramet sahibinin dilediği gibi keramet gösterme serbestliği yoktur.
Nitekim Ömer r.a. kilometrelerce uzaktaki Sariye r.a.’ın durumunu Allah’ın izniyle görmüş, onu uyarmış, fakat kendisini sırtından bıçaklayarak öldüren haini görememiştir.


Bazıları cevşen, hizbu bahr, delaili hayrat gibi, virdler ve dualar okuyorlar. Bu sakıncalı mıdır, sakıncalıysa neden?

Cevap:
bidatlerin çirkinliğinden bahsetmiştik.Cevşen duasının da şia uydurması olduğu sabittir. Bu soruya cevap olarak ta sadece iki hadis nakledeceğim, siz bunları iyi düşünürseniz cevap kendiliğinden ortaya çıkacaktır;
Abdullah Bin Mugaffel (radıyallahu anh) oğlunun; “Allahım Senden cennetin sağında beyaz bir köşk
istiyorum” dediğini duyunca; “Peygamber Aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu işittim;“Bu ümmetteb duada haddi aşanlar olacaktır
.”
(sahihtir. Ebu Davud(96,1480) Deylemi(3440) Ahmed(1/172) İbni Hibban(15/166)Hakim(1/267) Beyhaki(1/196) Abd Bin Humeyd Müsned(1/180) Hüseyni El Beyan Vet Tarif(2/181) Tuhfetul Ahvezi(1/157) Neylul Evtar(1/215) Tayalisi(1/28) Feyzul Kadir(4775) İbni Mace(3864) Kenz(3295) benzerini; Cem’ül Fevaid’de(9252) Rudani nakleder.)

Berâ b. Âzib (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “yatacağında namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de;
“Allah’ım irademi sana teslim ettim yönümü sana çevirdim senden korkup seni isteyerek işlerimi sana bıraktım sırtımı sana dayadım senden kaçıp kurtulmak ancak sana dönmekle mümkündür. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin
peygambere iman ettim.” bunları söylediğin gece ölürsen fıtrat üzere tertemiz ölürsün, sabaha çıkarsan hayır kazanmış olarak sabahlamış olursun; Berâ diyor ki:
“Ben gönderdiğin Rasûle dedim…” Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem göğsüme vurdu ve; “Gönderdiğin peygambere” de buyurdu
(Buhâri, Daavât 7, 9; Tevhid 34; Müslim(2710) Tirmizi(3391) Ebu Dâvud(5046, 5047, 5048).)

görüldüğü gibi aynı anlama gelen iki kelime arasında dahi bir değişiklilk yapılması caiz görülmemişken, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den geldiği sabit olmayan bir dua ile nasıl dua edilebilir?

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmayan dualarla dua edenlerin, Esmaül Hüsna’dan belirli isimleri belirli sayılarda okuyanların bulunduğu ortamdaki cinleri rahatsız ettiği, cinlerin de bu kimselere musallat olduğu söylenmektedir. Özellikle günlük virdleri çok sayıda olan sufilerde ve Cevşeni çok okuyanlarda aklî rahatsızlıklar sık görülmektedir.
Hayvani gıdalardan riyazet ederek “çile” dedikleri halvete giren ve orada zikir yaptıkları esnada şeytanların telkinine kapılarak mehdilik iddiasında bulunanlara sık rastlanılmakta, bunlardan bazılarında görülen olağanüstü
işlerin keramet olduğu zannedilmektedir. Aslında bu İslami bir usül değil, hatta sünnette yasaklanmış hususlardandır. Bunun en büyük göstergesi de aynı şekilde riyazete çekilen rahiplerin de bir takım harikuladelere sahip olmasıdır.

İslamda gaye keramet elde etmek değil, istikameti muhafaza etmektir. Ben de bu mehdilik iddiasında olan birkaçını gördüm. Anlattıkları uygumlalar aynı usul idi ve her biri kendilerinin bir takım füyuzata ve keşiflere muhatap olduklarını, Mehdilik görevinin kendilerine verildiğini söylüyorlardı. Bunlardan birisi İsa a.s.’ın manen nüzul ettiğini ve kendisinin arkasında namaz kıldığını söylerken, diğeri de kendi oğlunun aslında İsa a.s. olduğunu söylüyordu. Belki iyi bir niyetle işe başlamışlardı ama sünnetten sapmak onları bu şekilde mecnunlar haline getirmişti.
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
Rıbat kardeş... Allahı nerde gördün de sığınıyorsun....

şekilde ve surette kalıp gökte biryerde noel baba gibi sakallı bir Allaha sığınmayı bekliyorsan daha çok beklersin...

Kadın nedir.. Erkek nedir.. Kuran nedir... İnsan nedir.... şekilde kalıpda hevai ve heveslerine uyma... iç Aşkın şarabından bak o zaman o sözlerin manası ne imiş...

böyle yazıları vahhabilere muaviye yezid aşıklarına yaz..
 

RIBAT

Paylaşımcı
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
137
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Rasulullahın sahabelerine kafir diyen YEGEN sapıgı !!!

Konuyu sapık anlayışınla karıştırma . yazı burada , yazıdan konuş
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
Rıbat kardeş... al sahabelerin senin olsun... mevlana hazretleri de ibni arabi hazretleri de tasavvuf ehlinin olsun...

şu kesinki senin emevi zihniyetinle vahhabi zihniyetinle tasavvuf yolunun erenleri uyuşmuyor..

senin dinin sana bizim dinimiz bize... biz saptık sizin cahiliye adetlerinizden.. hepsi ayaklarımızın altında...
 

SeNoL

MUEYABYA
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
4,867
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Kocaeli
:dik:
Kuralları unutmayalım arkadaşlar...olayları kişisel tartışmalara ve karşılıklı atışmaya çevirmeyelim...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ribat'ın naklettiği yazıda doğru bir takım ifadelerin yanında, yanlış olan, hatta iftiraya kadar varan yanlış bilgiler vardır..

Örneğin; Keramet değil istikamet önemlidir sözü doğrudur..

İslam büyüklerine söylediği, yakıştırdığı sözler ise iğrenç iftiralardır.. Porno, kadın filan.. İnsan biraz haya sahibi olur..

Mesela, Hallac-ı Mansur'u bırakın, "Hulul" ve "ittihad" fikrini hiç bir bozulmamış Tasavvuf ehlinde göremezsiniz.. Bunlar büyük iftiralardır.. Konuyu bilmeyenlerin bu yazıyı kaleme aldığını ele veren ifadelerdir..

Bu dediğiniz şahısların eserlerini okumuşum.. Dediğiniz iddiaları dediğiniz tarzda asla görmüş değilim..

İbni Arabi, Firavn'ın son anda iman ettiğini söyler.. Fazladan, onun Allah'ın feyz denizinde boğulduğunu iddia eder.. Doğrudur.. Bu bilgi zaten Şeriatte de vardır.. Ama şu şekliyle: Allah, son anda iman ettiğini ama bu imanının kabul edilmediğini bildirmiştir..

Bu tür zıd sözler ise şeriate muhaliftir ve sarhoşluk eseri söylenmiş sözlerdir.. Asıl olan şeriatin bildirdikleridir ki sarhoşluktan sonra sekr sahipleri bu gerçek bilgilere de ulaşmışlardır ve eski sözlerinden tevbe etmişlerdir.. Büyük Şeyh İbni Arabi'nin bundan uzak olduğunu düşünmek doğru değildir.. Sarhoş iken, akıl seyahate çıkmış iken edilmiş sözler mazur görülecektir.. Kaldı ki yeryüzünde bu tür sözler Nakşibendi Hazretlerinin zuhurundan sonra görülmemiştir.. Görülenler de takliden, bir takım manevi makamlarda oldukları zannıyla irade ile söylemişlerdir.. Halen de söylüyorlar.. Bu tür kelamları irade yerindeyken söylemek küfürdür..

Bu konulardaki geniş ve sıhhatli açıklamaları İmam Rabbani Hazretlerinin Mektubat'ından takip etmenizi tavsiye ederim..
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
Biz yine de yazalım birşeyler belki anlayan olur.

Kadın Velayettir... Erkek Risalettir.. Velayet Allahı temsil eder.. Risalet Muhammedi.. bunlar bir bütündür aynı kelime-i şehadet gibi.. La ilahe illallah Muhammeden ResülAllah...

yani Şems bazen Risalet Makamından Velayetle zevk ediyormuş.. bazen de Velayet ile Risaleti zevk ediyormuş..

tasavvufu anlamaya çalışıyorsanız şekilden kurtulmanız tamamen zanlarınızın kökünü kurutmanız gerekir...

tasavvufta Cehennem Benliğin Aşk ateşinde yanmasıdır.. cehennem ateşi kişiyi yakar ama serinlik verir... bu yüzdende cehennemde yanan zevk alır..

tasavvuf irşad makamı olduğundan hesap bu alemde verilir.. tertemiz huzura çıkılma gayesini işler.. bu yüzden tasavvufta kullanılan kelimeler öldükten sonra ki ahiret hakkında değildir..

firavunun muvahhiddir.. Allahı birlemiştir.. kendi benliğinden fena olan kişinin gönlünde Allahdan başka birşey kalmayınca vahdet zuhur edince enelhak tecelli olur.. Lakin Allahın Sıfatları o Kadar geniş bir deryadır ki bu sadece gelip geçici bir hayaldir kişinin Firavunluğu orada boğulur.. Musa Galip gelir nasip olursa... ki Musa kelimeullah olarak zaten bir Sıfattır..

Kuran Allahın razı olduğu İnsanın Halidir.. o Halin kelamıdır..

Hallacın enelhakkında hululiyet diye birşey yokdur.. bu söylemleri söyleyenler Allahı gökte bir yerde kendinden ayrı sananların faraziyesidir.. Allah nereden ayrı ki nereye hulul edecek.. bunu idrak etmek demek Allah bana hulul etti demek değildir.. Allah ben size şah damarınızdan yakınım buyurmadı mı... eğer biz ona yakin olsak açılsa gönül kapılarımız da bizde Allaha yakin olsak kendi hakikatimizde ki Allaha... Allah bize hulul etmiş mi olur...

gerçi bunları yaşamadan yazıyoruz eksik olabilirse doğrusunu öğretirler inşallah ...

HU...
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Yazık!... Yazının neresinden düzeltme yapayım, nerden başlayayım bilemiyorum... Rİbat... Tevbe et sen ya... Estağfurullah... Neler yazıyor orada ya... Bu nasıl bir pervasızca iftira atmaklıktır... Kardeşim... Bİsmillah de Allah aşkına bi kendine gel... Yok o yazıda bir tane düzgün cümle yok, çünkü içindeki ifadeler doğru olan bir cümle varsa dahi görmemi engelliyor!... Hala iftira ve çamur atmakla bir iş yaptığımızı sanıyoruz... Helal...
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
ribat bey az bir allah korkusu varsa müslümanlara iftira atıp durma.yeter ..
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
gerçi bunları yaşamadan yazıyoruz eksik olabilirse doğrusunu öğretirler inşallah ...

HU...alıntı ..yegen..


Sohpetlerde dinlediklerin,yaşanmamış olsaydı,seninde aklında kalmaz,sende buraya yazamazdın..yazdıklarının altına imzamızı koyarız izninle kardeşim...

Rıbat kardeşe gelince..:)..her kes yazdığını okuyacak..kendi kitabında..okutacaklar..okurken gak guk etmeyyiz cümlemiz inşallah..çünki HUZURU İLAHİ,de okunacak o yazdığımız kitap...

Kimse ne Allah olacak,nede Peygamber..olunacak tek şey İNSAN..İnsan olunacak..hayal alemlerinde dolaşmayan,yer yüzünde HALİFE olan İNSAN olunacak..gerisi teferruatı İlahi..takılmayın..ve unutmayın ki..insan insana sonsuza kadar muhtaç olacak...

HU..
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Ledün ilmi okuyarak öğrenilmez

Sual: Ledün [bâtın] ilmini nasıl öğrenirim?
CEVAP
Ledün ilmi veya ilm-i ledün, okuyarak öğrenilmez. Allahü teâlânın ihsanı ile kalbe ilham edilen, ilahi sırlara ait bilgilerdir. Görünüşte, akla ve nakle zıt gelebilir. İlm-i ledün sahibi olanlar, hadiselerdeki gizli sırları ve hikmetleri bilir. Kur'an-ı kerimde, (Kehf) suresinde bu husus açıkça bildirilmiştir.

Sual: Bâtın ilmi diye bir ilim yoktur. Arapça batn, karın yani insanın içi demektir. Buna dalak, ciğer, bağırsaklar ve pislik dahildir. Bu bakımdan bâtın ilmi veya bâtıni ilim diye bir ilimden bahsetmek yanlıştır. Bâtın ilmi varsa, Kur’an ve Sünnetten delil verebilir misiniz?
CEVAP
Her kelimenin tek manası olmaz. Bâtın kelimesi de öyledir. Bâtın esma-i hüsnadan, yani Allahü teâlânın isimlerindendir. Kur’an-ı kerimde mealen, (O evveldir, âhirdir, zâhirdir ve bâtındır, O, her şeyi bilendir) buyuruluyor. (Hadid 3)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Din bilgisi iki kısımdır: 1- Kalbde olan faydalı ilimler. 2- Dil ile anlatılan zahiri ilimler.) [Hatib, Süyuti]

(Elbette Kur’anın zahiri ve bâtıni manası vardır.) [İbni Hibban]

(Bâtın ilmi, Allahü teâlânın esrarından bir sır, hikmetlerinden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.) [Deylemi, Süyuti, Münavi]

(Zahir ve bâtın ilminde âlim olanlar, enbiyanın vârisleridirler.) [M. Nasihat]
(Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidir. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir.) [M. Nasihat]

Taha suresinin (Rabbim ilmimi arttır de) mealindeki 114. âyeti, bâtın ilminin artmasını istemek olduğu tefsirlerde bildirilmektedir.

Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Malik buyurdu ki:
(İlmi zahire malik olan, ilmi bâtına kavuşabilir. Zahir bilgisi olan kimse, ilmi ile amel ederse, Allahü teala, ona bâtın bilgisi ihsan eder.)

Ali bin Muhammed Vefanın ârifane sözlerine şaşırıp kalan imam-ı Ömer Bülkini, bunları nereden öğrendin deyince, Bekara suresindeki, (Allah’tan korkun! Allahü teâlâ, kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir) mealindeki 282. âyeti okudu.

Ebu Talibi Mekki buyurdu ki:
(İlm-i zahir ile ilm-i bâtın, birbirlerinden ayrılmazlar. Beden ile kalbin birlikte bulunması gibidirler. Bâtın ilimleri, arifin kalbinden kalblere akar.)

(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) hadis-i şerifi ile bildirilen âlimler, bildikleri ile amel eden, takva sahibi olan, Peygamberlerdeki ilimlerin hepsine kavuşan hakiki âlimlerdir.

İmam-ı Münavi, imam-ı Gazali’den naklen bildiriyor ki:
Ahiret bilgisi iki türlüdür:
Biri keşifle hasıl olur. Buna İlmi mükaşefe [İlmi bâtın] denir. Bütün ilimler, bu ilme kavuşmak için sebeplerdir. İkincisi İlmi muameledir. İlmi bâtından nasibi olmayanın imansız gitmesinden korkulur. Bundan nasip almanın en aşağısı, bu ilme inanmaktır. Bid’at ehline bâtın ilmi nasip olmaz. Bâtın bilgisi, temiz kalblerde hasıl olan bir nurdur. (Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidirler. Bunları, ancak marifet sahipleri bilir) hadis-i şerifi, bâtın ilimlerini göstermektedir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için herkese lazım olan İlmi hâl bilgileri öğrenilip amel edilince, ilmi bâtın hasıl olabilir. (Hadika)

Kur’an-ı kerimden iki kıssa
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
İlmi bâtından habersiz olanlar, tasavvuf kitaplarını okuyunca, âriflerin sözlerini küfür ve sapıklık sanıyorlar. Anlamadıkları marifet bilgilerine inanmıyorlar. İbni Arabi, Abdülkadir Geylani, Mevlana Celaleddin Rumi, Seyyid Ahmed Bedevi, imam-ı Şarani ve imam-ı Busayri gibi tasavvuf büyüklerine dil uzatıyorlar. Bâtın bilgilerine inanmayan Muhammed aleyhisselamın dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye bid’at ehli ve sapık denir. (Hadika)

Süleyman aleyhisselam, “Sebe Melikesinin tahtını bana kim getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce, onu getiririm, buna gücüm yeter” dedi. İlmi ledün [ilmi bâtın] sahibiolan vezir Asaf bin Berhiya ise, “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi ve bir andagetirdi. (Neml 38-40)

[Vezir de, cin de peygamber değildi. Vezir bu işi kerametle yapmıştı. Cin müslüman ise kerametle, kâfir ise sihirle yapacaktı.]

Kehf suresinde ledün [bâtın] ilmi hakkında bahsedilen kıssa özetle şöyledir:
Hz. Musa, “Ya Rabbi, bâtın ilmini bilen zatı nerede bulurum?” diye sordu. Allahü teâlâ da, “Ya Musa, yola çık, çantana koyduğun balık canlanıp denize gittiği yerde, onu bulursun” buyurdu.
Hz. Musa, Hz. Yuşa ile yola çıktı. Bir pınarın yanına geldiler. Bu pınar âb-ı hayat idi. Bu suya dokunan ölü canlanırdı. Bu sudan bir damla balığa değince, balık canlanıp denize gitti.

Hz. Musa, denilen yerdeki zatı görüp ona, “Bana bâtın ilmini öğretir misin?” dedi. O zat, “Allahü teâlânın bana öğrettiği ilmin hepsini sen bilmezsin. Bu yüzden de yaptıklarıma sabredemezsin” dedi. Hz. Musa, “İnşallah beni sabredenlerden bulursun” dedi. O zat, “Ya Musa, tuhafına gitse de, yaptıklarımdan bana bir şey sormayacaksın” dedi.

O zat, ücretsiz bindikleri gemiyi delince, günahsız çocuğu öldürünce ve bir duvarı ücretsiz yapınca Hz. Musa sebebini sordu. O zat, “Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebeyi, sağlam gemileri gasp ediyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca almaktan vazgeçecekti. Biz de iyiliğe iyilik ettik. Günahsız çocuğun ana babası salih idi. Çocuk büyüyünce, küfre zorlayıp ana babasına zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine neslinden 70 peygamber meydana gelecek hayırlı bir evlat vermesi için dua ettim. Doğrulttuğum duvar, yetimlere aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı. Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, başkaları alacaktı. Yetimlere de bir iyilik etmiş olduk.

Musa aleyhisselama ilm-i bâtından bahseden o zatın evliyadan Hz. Hızır olduğu bildirilmiştir.
Kur'an-ı kerimdeki bu iki kıssa, bâtın ilmine sahip keramet ehlinin bulunduğunu açıkça bildirmektedir.
İlm-i bâtın, ilm-i zahirden ayrılmaz. Her ikisine kavuşanlara, Ulema-i rasihin denir.

Hz. Ebu Hüreyre, (Resulullahtan iki ilim aldım. Birisini size bildirdim. İkincisini bildirmedim, çünkü anlayamazsınız) dedi. Birincisi, İlm-i zahir,ikincisi İlm-i bâtın’dır. Bunu ancak, evliya ve sıddıklar bilir.
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Kuran Allahın razı olduğu İnsanın Halidir.. o Halin kelamıdır..alıntı..yegen..


:shake2[1]:..İnsanda yaşanmış..insandan anlatılmış..insan olalım diye anlatılıp duruyor..bakın Kuran hep İNSAN ile ilgili anlatır..Allah kendini anlatmamıştır Kitabında..Enfusta,yani bizde,ve afakta yani bizim dışımızdaki Ayetlerden söz ediliyor..bu ayetler Mushafta yazıyormu acaba..??Enfusumuzda ayet apaçık hemde..bunu nasıl okuyup göreceğiz..bu enfusumuzdaki delili,ayeti.....

HU..
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Rıbat kardeş... al sahabelerin senin olsun... mevlana hazretleri de ibni arabi hazretleri de tasavvuf ehlinin olsun...

şu kesinki senin emevi zihniyetinle vahhabi zihniyetinle tasavvuf yolunun erenleri uyuşmuyor..

senin dinin sana bizim dinimiz bize... biz saptık sizin cahiliye adetlerinizden.. hepsi ayaklarımızın altında...

ribatin yazisi bir yana,onu kaale bile almaya luzum yokda,

lakin yegen kardes,son zamanlarda takip ettigim kadari ile dayiyla size bir hal oldu

artik bizmi anliyamiyoruz sizi,yoksa sizmi uctunuz,hele su yukardaki yazin nedir yahu,bi aydinlatsan su cahili,
not: (cevap yazacaksan anlayacagimiz dilden olsun mumkunse,dayiyla paslasmalariniza sonra devam edersiniz:) )

selametle
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
ribatin yazisi bir yana,onu kaale bile almaya luzum yokda,

lakin yegen kardes,son zamanlarda takip ettigim kadari ile dayiyla size bir hal oldu

artik bizmi anliyamiyoruz sizi,yoksa sizmi uctunuz,hele su yukardaki yazin nedir yahu,bi aydinlatsan su cahili,
not: (cevap yazacaksan anlayacagimiz dilden olsun mumkunse,dayiyla paslasmalariniza sonra devam edersiniz:) )

selametle

yegene birşeyler oluyor bu aralar... kusurumuz varsa affola :shake2[1]:

sahabeler ResülAllahı sevdiği kadar başımın tacıdır...

bazı kelimeler hayra yorulmaz.. muaviye ve yezid gibi.. bunları sahabeden sayıpda bize yamamaya kalkanlar belli kişilerdir ki bunlar zaten paylaşmaya değil fitneye gelirler...

bu kişiler hakkında hüküm vermekden kaçınanlar ise temiz niyetli iyi niyetli düşünen temiz insanlardır hepsine teşekkür ediyorum...

bu konu tartışmaya açık değil... kuranda ResülAllah efendimizde açık açık gerekeni söylüyor zaten.. zikir ehline sorun.. kendilerine hikmet verdiklerimiz gibi.. eti etimdir kanı kanımdır Aliyi seven beni sever beni seven Allahı sever gibi...

bu ayrım gerçek bir ayrımdır.. hem mauviyeyi yezidi emevi anlayışını hemde ehlibeyt sevgisini bir gönüle koyamazsınız.. çünkü hak gelirse batıl yok olur.. batıl gönüle konuldukça da oraya hak gelmez...
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
sahabeler ResülAllahı sevdiği kadar başımın tacıdır...

bazı kelimeler hayra yorulmaz.. muaviye ve yezid gibi.. bunları sahabeden sayıpda bize yamamaya kalkanlar belli kişilerdir ki bunlar zaten paylaşmaya değil fitneye gelirler...

bu kişiler hakkında hüküm vermekden kaçınanlar ise temiz niyetli iyi niyetli düşünen temiz insanlardır hepsine teşekkür ediyorum...

...

yok,kusur yok insaAllah,bizimki sadece ogrenme amacli,

su yukarda kirmizi icerisine aldigim cumlelerde tazatlik yokmu sence?

bu kişiler hakkında hüküm vermekden kaçınanlar ise temiz niyetli iyi niyetli düşünen temiz insanlardır diyorsun ama,bir onceki cumlende

muaviye ve yezid gibi.. bunları sahabeden sayıpda bize yamamaya kalkanlar diyorsun....

gel hepimiz dogru olanini yapalim ve bunlarin hakkinda bir hukum vermeyelim,suphesiz hukmu verecek olan herseye kadirdir.....

surci lisan olduysa affola

selametle
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
bazı kelimeler hayra yorulmaz.. muaviye ve yezid gibi.. bunları sahabeden sayıpda bize yamamaya kalkanlar belli kişilerdir ki bunlar zaten paylaşmaya değil fitneye gelirler...
islam sayfası vede mhrmh kardeş ler sizler bu yazının altına bilerek mi teşekür ettiniz sadece bunu öğrenmek istiyorum
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
yok,kusur yok insaAllah,bizimki sadece ogrenme amacli,

su yukarda kirmizi icerisine aldigim cumlelerde tazatlik yokmu sence?

bu kişiler hakkında hüküm vermekden kaçınanlar ise temiz niyetli iyi niyetli düşünen temiz insanlardır diyorsun ama,bir onceki cumlende

muaviye ve yezid gibi.. bunları sahabeden sayıpda bize yamamaya kalkanlar diyorsun....

gel hepimiz dogru olanini yapalim ve bunlarin hakkinda bir hukum vermeyelim,suphesiz hukmu verecek olan herseye kadirdir.....

surci lisan olduysa affola

selametle

sayın islamsayfası...

biz Hallerle ilggileniriz.. birisine hazreti dersek onun Haline Hazreti deriz..

muaviye kişinin hevai ve hevesidir.. yezidde nemrutluğudur...

yani bindörtyüz evveline takılmıyoruz... çevremizde bir sürü hevai ve hevesine uyan İnsan var ve hiçbirine sen muaviyesin yezidsin demiyoruz...

çünkü bizde bir aralar hevai ve heveslerimize uyuyorduk.... belki hala da uyuyoruz sonuçta hata yapmak kuluna mahsustur...

şimdi muaviyeye hazreti diyerek kendi nefsimi ilah edinemem kusura bakmayın

muaviyede yezidde benim için dışarda hergün gördüğüm hallerden birileridir

ama bu haller Teslimiyet Hali değildir... ve İslamiyete bu konuda muhalif olan hallerdir...

bu kişiler hakkında ki hükmü Allaha bırakan kişiler bilmedikleri şeye hüküm koymayan haddini bilip Allahtan korkan temiz yürekli kardeşlerimizdir..

ama bunları islama yamamaya islamın önderleri oılarak göstermeye çalışanlar hep ehlibeyte buğz eden tasavvufa buğz eden vahhabi ve emevi zihniyetli kişilerdir

bu konuyu bizimle tartışmazsanız seviniriz... çünkü hüküm koyulmuştur... hak hak iledir batıl batıl ile..
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
islam sayfası vede mhrmh kardeş ler sizler bu yazının altına bilerek mi teşekür ettiniz sadece bunu öğrenmek istiyorum


ubeydun hocam,lk sualim ve serzenisim yine sahabe ile ilgili yorumunaydi kardesin,niyetini ogrenmek maksadi ile orda sualimi sordum,
tesekurum,yazinin geneline ve yukardaki sualime cevap verdigi icindir,her tesekur dogrudur manasi tasimaz,

zaten bi altdaki(son mesajimi)yazimi okursaniz ordada belirttim vesselam

selametle
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
yegen..:)

Biz anlayalım diye geçmişte neler yaşattırmışlar..anlayalım..ve..bu güne getirip bizde yaşayalım..elbise yapalım kendimize diye..o geçmişte yaşananlar iki ayrı elbise ise..her iki elbiseyide bu an,da giyecek olanlar mutlaka olacaktır..kişi nasibi olan elbiseyi Tercih edecektir sonuçta..bu yüzden..

Her şey tamam eksik yok..

Her şey güzel çirkin yok..

Eksik çirkin gördüğümüz ise İÇ,imizdeki eksiklik ve çirkinlikten ibarettir..işte Tevhidin bir amacıda bu eksik ve kerih görüşümüzü kaynağından kurutmaktır..buda ZİKİRLE gerçekleşecektir..Allah Zikrini daim etsin...

HU..
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
bu konuyu bizimle tartışmazsanız seviniriz... çünkü hüküm koyulmuştur... hak hak iledir batıl batıl ile..

isde bende bunu soylemeye calisiyorum kardes,hukum koyulmussa bize ne demek duserki?

amac tartismak degil istifade etmekdir vesselam

selametle
 
Üst