Tasavvuf Ehinin Söylediği Garip ve Anlaşılmaz Bilgiler???

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ehl-i Tasavvuftan bir takım derin ve manalandırmakta zorlandığımız sözler duyuyoruz; okuyoruz..

Peki bunlar nedir? Neden böyle oluyor? Nasıl anlamalıyız? Bu konuda İmam Rabbani Hazretlerinin Mektubatını okumamızı acizane tavsiye ediyorum..

Bu konuya açıklık getiren 30. Mektubundan:


30

Ne yazacağımı bilemiyorum. Mevlâmız, sâhibimiz “teâlâ ve tekaddes” hazretlerinden söz edersem, yalan söylemiş ve iftirâ etmiş olurum. O, o kadar büyükdür ki bu saçma sapan konuşan aşağı kimsenin söz konusu olmakdan çok yüksekdir. (İmam Rabbani Hazretleri kendisini kastediyorlar) Maddeden yapılmış olan, his organlarının esîri bulunan bir kimse, maddesiz olandan ve his organları ile anlaşılamıyandan ne söyleyebilir? Yok iken sonradan yaratılmış olan bir kimse, hiç yok olmayandan ne anlayabilir? Maddeli, zamânlı ve mekânlı olan, maddesiz, zamânsız ve mekânsız olana nasıl yol bulabilir?

...

Seyr-i enfüsîden önce olan seyrlerin ya’nî ilerlemelerin hepsi, (Seyr-i âfâkî) idi. Seyr-i âfâkîde ele geçen şeyler hiçdir. Ya’nî, aranılana göre hiç sayılır. Yoksa, şühûd-i enfüsîye kavuşmak için, önce seyr-i âfâkî lâzımdır. Aldanmamalı!

...

Bir şeyi yanlış zan etmek, onun doğru olmasına ziyân getirmez. Hattâ çok zanlar vardır ki günâh olur.

...

Bir kimseye başlangıçda ve ortalarda aşk ve muhabbet verilirse, onun Allahü teâlâdan başka şeylere olan bağlılıklarını kesmesi için verirler. Aşk ve muhabbet de aranılacak, özenilecek şey değildir. Kulluk makâmına kavuşmak için birer aracıdırlar. Bir kimsenin Allahü teâlâya kul olması için, Ondan başka şeylere kul olmakdan ve bağlanmakdan tam kurtulması lâzımdır. Aşk ve muhabbet, bu bağlılıkları kesmekden başka bir işe yaramaz. Bunun için, vilâyet ya’nî evliyâlık mertebelerinin sonu, en yükseği Abdiyyet makâmıdır. Vilâyet derecelerinde, abdiyyet makâmının üstünde hiçbir derece yokdur.

...

Tasavvuf yolunda ilerliyenlerin çoğu (Tevhîd-i fi’li) ile karşılaşmakdadır. "Her şeyi yapan Allahü teâlâdır" derler. Halbuki büyükler, bu işleri yaratanın bir olduğunu bilirler. Bu işleri yapan birdir demek istemezler. "Her şeyi yapan Allahü teâlâdır" demek, zındıklık olur. Bunu bir misâl ile açıklıyalım:

Kukla oynatan bir kimse, perde arkasında oturur. Tahtadan, kartondan insan şeklinde yapılmış cansız şeyleri iple oynatır. Seyrciler, perdede oynayan karton, tahta parçalarının birçok şeyler yapdığını görür. Aklı olan kimseler bu hareketleri, perde arkasında oturan adamın yapdığını anlar. Fakat bu işler, perdedeki tahta parçalarından meydâna gelmekdedir. Bunun için, bu şekller hareket ediyor denir. Perde arkasındaki adam hareket ediyor denmez. Bu sözleri, işin doğrusunu göstermekdedir.

Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” yolları da böyle olduğunu bildirmekdedir.

İşleri yapan birdir demek, sekr hâlinde söylenen sözlerdendir. Sözün doğrusu şöyledir ki işleri yapan çoktur. İşleri yaratan birdir. Tevhîd-i vücûd bilgileri de böyledir.

Sekr vaktinde ve hâl kapladığı zemân söylemişlerdir.

Keşf yolu ile edinilen bilgilerin doğru olması, İslâmiyetin Şeriatinde açıkça anlaşılan bilgilere uygun olmaları ile ölçülür. Kıl kadar ayrılık sekrden ileri gelir. Din bilgilerinin doğrusu, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” anladıkları bilgilerdir. Bunlara uymamak yâ zındıklık ve ilhâddır, ya’nî doğru yoldan ayrılmakdır, yâhud sekr hâlinde söylenmişdir. Sekrden tam kurtulmak, Abdiyyet makâmında olur. Başka makâmların hepsinde az çok sekr bulunur.

...

Hâce Behâeddîn-i Nakşibend “kaddesallahü teâlâ sirrehül akdes” hazretlerinden (Sülûk niçin yapılıyor?) diye sorulduğunda, (Kısa, toplu olan bilgilerin genişlemesi, açıklanması ve akl ile, düşünce ile bulunan bilgilerin, keşf ile, kalb ile anlaşılması için) buyurdu. İslâmiyyetin bildirdiği bilgilerden başka şeyler öğrenmek için demedi.

Tasavvuf yolunda ilerlerken, İslâmiyyetde bulunmayan şeylerle karşılaşılmakda ise de, yolun sonuna varınca bu bilgilerin hepsi yok olur. Yalnız islâmiyyetin bildirdiği şeyler, açık ve geniş olarak bilinir.


....

Yani kalıcı ve hakiki bilgi yolun sonundadır.. Bunların da Peygamber Efendimizin bildirdiklerinden zerre farkları yoktur.. Yolun sonuna gelmemişlerin söyledikleri ise kendi müşahade ve tecrübeleridir.. Sözleri gerçek bir hal, aşk ve muhabbet eseri olsa bile böyledir ve bunlar asıl bilgiler değildir.. Yok olmaya, değişmeye mahkum bu türden bilgilere kalıcı ve hakikat gözüyle bakanlar aldanırlar.. Aldatırlar..
 

fani

Üye
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
51
Tepkime puanı
0
Puanları
0
yolun sonu için bildiğiniz kestirme bir yol vardır inşallah.çünkü bir çok alim tevhidin ilk mertebesi olarak tevhid-i efal'i gösterir.yada biz öyle anlarız.eee havas ayrı anlar avam ayrı.ALLAHanlayışımızı arttırsın.inşallah bu mektup doğru anlaşılmıştır avam tarafından,havas tarafından.anlaşılmaz bilgilere gelince de ne demiş yolun sonundakiler BİLEN SÖYLEMEZ SÖYLEYEN BİLMEZ.HALDİR KELAMA GELMEZ.HU
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Yukarıdaki 30. Mektub, elimdeki elektonik kitapdan alınmıştır ve tercüme edeni Hüseyin Hilmi Işık.. Kanaatimce kötü bir tercüme yapmış.. Neyin ne olduğu tam anlaşılmıyor.. Önce kolaylık olsun diye ordan nakil yaptım ama sonra pişman oldum..

En iyisi Darül Hikme Komisyonunun Tercümesinden bazı cümleler aktarayım:

"Velayet Mertebelerinin en üstünü ubudiyet (kulluk) mertebesidir.. Velayet mertebeleri içerisinde bundan daha üstün bir makam yoktur..

(Kulluk makamında) Allah Subhenehu'yu kendisinin yaratıcısı ve kendini de onun yarattığı bir kul olarak görür.. Bundan başka hiç bir şey söylemeye kendinde cesaret hissedemez..

"Allah'tan başka fail yok" şeklinde ifade edilen ve seyr u suluk esnasında bazılarına zuhur eden "fiili tevhid" konusunda bu taifenin büyükleri "fiilleri yaratan tektir" derler.. Yoksa "Bunları yapan tektir", demezler..Zira bu söz neredeyse sahibini zındıklığa götürecek kadar tehlikelidir...

Nitekim, Peygamberlerin getirdiği şeriatler de bu gerçeği dile getirir.. Failin tek olduğu hükmü manevi sekr (sarhoşluk) eseridir..

Bazı sufilerin Tevhid-i Vucud konusunda ortaya koydukları bilgiler de bunun gibi sekr ve içinde bulundukları halin baskınlığının eseridir..

Ledünni bilgilerin sağlam oluşunun ölçüsü, açık şer'i bilgilere uyum sağlamasıdır.. Eğer bu bilgiler şer'i bilgilerden kıl kadar sapar ve onlara zerre kadar aykırı düşerse, bunlar sekr halinin eseri kabul edilir..

Hakikat, Ehl-i Sünnet alimlerinin tedkikleri sonucu ortaya çıkan bilgilerdir.. Bunun dışındakiler ya zındıklık veya ittihad fikrine yol açan sekr ve hal baskınlığının ürünüdür..

Hace Nakşibend Hazretlerine Seyr u sulukten maksadın ne olduğunu sorulduğunda:

"İcmali (toplu, ayrıntılandırılmamış) bilginin tafsili (ayrıntılandırılması) ile, İstidlali bilginin de zorunlu keşfi bilgiye dönmesidir"

Şeklinde cevap vermiştir..

Nakşibend Hazretleri, soruya cevap olarak; "Şer'i bilgilerin dışında bir bilginin oluşmasıdır" dememiştir..

Gerçi seyr u suluk esnasında fazladan bilgiler oluşabilir.. Fakat yolun sonuna varıldığında bunların hepsi yok olup gider ve sonuçta şer'i bilgiler, ayrıntılı (tafsilatlı) olarak elde edilmiş olur.."
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Allah C.C razı olsun kardeşim.


"Her şeyi yapan Allahü teâlâdır" demek, zındıklık olur.

işte asıl zındıklar bütün bu yazılanları okumazlarda sadece şu kısmı çekip kücük beyinleriyle 2.bin yılın müceddidine söz söylemeye yeltenirler. Bu zındıklara Allah C.C hidayet etsin. Olmayacaklarsa da Kahhar ismi lie tecelli etsin inşa'Allah...
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
hirahos..kardeş..açalım gözümüzü aldanmayalım..neymiş milim şaşırmış olan şeriaatten..hangi Ehli Tevhid şeriaatten bir milim kaymış..o şeriat size bize ve diğerlerine göre değişirse anlayamayyız şeriatteki manayı..fakat O mana HAKİKATTİR..değişmez..değişen şudur..şeriat anlayışları..bu değişen anlayışlar inşallah bir şekilde bizileri Allahın milim değişmeyen Hakikatine görürür..

HU
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
yolun sonu için bildiğiniz kestirme bir yol vardır inşallah.çünkü bir çok alim tevhidin ilk mertebesi olarak tevhid-i efal'i gösterir.yada biz öyle anlarız.eee havas ayrı anlar avam ayrı.ALLAHanlayışımızı arttırsın.inşallah bu mektup doğru anlaşılmıştır avam tarafından,havas tarafından.anlaşılmaz bilgilere gelince de ne demiş yolun sonundakiler BİLEN SÖYLEMEZ SÖYLEYEN BİLMEZ.HALDİR KELAMA GELMEZ.HU

:shake2[1]:

HU..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ledünni bilgilerin sağlam oluşunun ölçüsü, açık şer'i bilgilere uyum sağlamasıdır.. Eğer bu bilgiler şer'i bilgilerden kıl kadar sapar ve onlara zerre kadar aykırı düşerse, bunlar sekr halinin eseri kabul edilir..

Benim anladığım, sarhoşun bildirdiklerine itibar edilmez.. Hali, sözünün sağlamlığına manidir.. Fakat tamamen de red edilmez.. Yol üzerinde bunlar var demek ki denir geçilir..
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
hirahos efendi abi..siz hiç sarhoş gördünüzmü..yani o anın hallerini müşahade ettinizmi..bırakalım Alimlerin yazdıklarını çizdiklerini..biz ne yaşadık..yolda bakıyorum baya hızlı geçiyorsunuz sarhoşların yanından..sarhoştunuz aydınızda öylemi kalktınız sofradan..yavaş lütfen..kitaptan okunduğu gibi değil..O Aşk şarabı kulak kadehinden içilmeye başlandımı onun sarhoşluğu sizin sözünü ettiğiniz anlamdaki MECZUPLUK değildir..iş bu halde iken CAZİP olabilmektir..onun ayarınıda SAKİ yapar..Kamil Abilerin her biri mükemmel sakidirler..Meczup değil CAZİP yaparlar..

Her kişiye değildir bu aşk ER kişiyedir..:)

HU..
 

abla

Doçent
Katılım
21 Kas 2006
Mesajlar
694
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Son devir mutasavvıflarından Şeyh Muhammed Nûru'l-Arabî'nin "beşerî irâde"yi, yâni cüz'î irâdeyi inkâr ettiği yolunda bir dedikodu yayılır. Bunu duyan Sultân Abdülmecid Han, Hazret-i Pîr'in huzûr derslerine çağrılmasını ve orada kendisine bu meselenin sorulmasını irâde buyurur. Fermân yerine getirilerek Şeyh Muhammed Nûru'l-Arabî huzûr dersine dâvet edilir. Orada kendisine meselenin keyfiyeti suâl olunduğunda Hazret, şöyle cevap verir:
"Kulda cüz'î bir irâde elbette mevcuddur. Mes'ûliyetin kaynağı da budur. Ancak herkeste ve her zaman değil. Meselâ ben elbette cüz'î bir irâde sâhibiyim. Lâkin pâdişâhın emriyle geldim. Buradan kalkıp gitmek ise benim elimde değildir. "Gel" denilir geliriz; "git" denilir gideriz. Demek ki burada irâdem -belli bir hususta- yok hükmündedir. Aynı şekilde pâdişâhın huzûrunda bulunduğumdan dolayı yapabileceğim hareketler de sınırlıdır. Bâzı kimseler de aynen bu misâlde olduğu gibi dâimî bir sûrette Rab'lerinin huzûrunda bulunduğunun idrâki içinde yaşar. Allâh her yerde hâzır ve nâzır olduğu halde pek çok kimse, kendilerini sâdece namazda huzûr-ı ilâhîde kabul ederler. Hâlbuki belli bir mânevî mertebeye yükselmiş olanlar, her an huzûr-ı ilâhîde bulundukları idrâki ile yaşarlar. Böyle kimselerde cüz'î irâdenin var sayılıp-sayılmayacağını varın siz takdîr edin." demiş ve bu cevap pâdişâhın hoşuna gittiğinden, Şeyh Muhammed Nûru'l-Arabî'ye ihsan ve ikrâm etmiştir.
SÖZÜN ÖZÜ:
Kul, bir irâde sâhibidir. Bu irâde veya kudret, ona Cenâb-ı Hak tarafından bahşedilmiştir. Allâh Teâlâ'nın her oluşta irâdesi bulunmakla birlikte, rızâsı sadece hayırdadır. Bir hocanın gâyesi, talebesinin bilgi ile mücehhez olup sınıf geçmesidir. Talebe çalışmaz ise hocanın yapacağı bir şey yoktur. Yine bir doktorun vazîfesi de, hastasını şifâya kavuşturmaktır. Hasta, verilen reçeteyi tatbîk etmez ise, artık gelişen menfî neticeden sadece hastanın kendisi mes'ûldür. Doktora herhangi bir cürüm isnâd edilemez.
Diğer taraftan irâdeyi, huzûrunda bulunduğumuz zâta teslîm etmek, teslim edilen şeyden daha fazlasının ihsân edilmesine vesîle olur. Yâni bir kul, ihlâs ölçüleri içerisinde kendi bakışını, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz nazarına, ellerini onun sonsuz yed-i kudretine, dilini onun sonsuz kelâm sıfatına, kulaklarını onun nâmütenâhî işitmesine teslim ederse, bakış, duyuş ve idrâk edişi bambaşka olur. Yâni verdiklerinden aslâ mahrum kalmaz. Bilâkis her teslim ettiği şey, sonsuzluğun içinden kendisine nice ebedî nasiplerle döner. Bunun içindir ki, dâimâ huzûr-i ilâhîde bulunduğunun idrâki ile yüce irâdeye teslim olabilen sâlih kulları hakkında Cenâb-ı Hak, hadîs-i kudsîde mecâzen:
"Onların gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olurum..." (Buhârî, Rikâk, 38) buyurmaktadır.
Osman Nuri Topbaş​
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Evet..abla ellerine sağlık..inşallah okunma sayısı yüksek olurda istifade edilir bir miktar..:shake2[1]:

HU..
 

fani

Üye
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
51
Tepkime puanı
0
Puanları
0
abla yazmış andık adını dua ile
Pir'im anlatmış uymuş sultan bile
yolumuz sevgidir aşktır bizim
severiz sevenide zındık diyenide...
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
Yol üzerinde bunlar var demek ki denir geçilir..

geçen geçiyor ama o kadar kolay değil sarhoş olanın işi....
gerçi ben fazla anlamam....ama bilenler zaten yol üzerinde bunlarda var deyip geçmez...çünkü o sarhoşluk halini zamanında kendileride yaşamıştır....
sarhoş olan ne der bilmem...?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bazı arkadaşlarımız her ne kadar gereksiz görseler de biz İmam Rabbani Hazretlerine kulak vermeye devam edelim:

36. Mektubtan:

"Allah'a olan manevi yolculuk sırasında sufilikte yaşanan hal, marifet ve iç alemde yaşanan haller gayeyi yansıtmaz..Bunlar ancak tarikat çömezlerinin terbiyesinde kullanılan vehim ve hayallerden ibarettir...

Binaenaleyh, bunların hepsini aşmak suluk ve cezbe makamlarının sonu olan rıza makamına erişmek gerekir.. Zira tarikat ve hakikat makamlarının kat edilmesinden maksat rıza makamına yol açan ihlası ele geçirmekten başka bir şey değildir.."

"Noksan kimseler, hal ve vecdleri (manevi kendinden geçme) maksat kabul edenler ve müşahade ve tecellileri gaye olarak görenlerdir.. Bunlar çaresiz vehim ve hayal aleminde mahpus kalacak ve bu bağımlılıkları sebebiyle şeriatin kemalından mahrum olacaklardır.."
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Abim..Şeriatın Kemali HAKİKATTİR..okuyup yazmakla olsaydı..:D

İmam Rabbani efendi gereksiz olurmu hiç..est..bak sizin için ne kadar gerekli..bir türlü kendi kitabınızdan bişeyler çıkaramadınız..mübareklerin kitaplarını okumakla bitiremessiniz..yazın kendi kiatabınızı..okumaya güzel birşeyler bulunsun içinde..Rabbimizin Huzurunda KENDİ ELLERİMİZLE YAZDIĞIMIZ kitabımızı okuyacağız..dayı söylemedi olmasın sonra..:)

HU..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Devam edelim:

40. Mektub'tan:


"Tarikat ve Hakikat, İhlasın olgunlaşması hususunda Şeriat'e hizmet ederler.. İşin özü budur..

Fakat Tasavvuf erbabının çoğu uyku ve hayallere kanmakta, eften püften şeylerle yetinmektedirler.. Bu durumda şeriatın kemalatından neye erişebilirler ve Tarikat ve Hakikatın özüne nasıl ulaşabilirler ki?

Oysa bunlar şeriatı kabuk olarak görmekte hakikatı onun özü olarak kabul etmektedirler..

İşin aslının ne olduğunu bilemeyip sufilerin sürçmelerine aldanmakta ve düşük hal ve makamlara kanmaktadırlar..

Allah onları en doğru yola hidayet etsin!"
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Dayi'm, kendi kitabımızdan size bir şeyler sunduk ama siz Nuh'un kavmi gibi iki kulağınızı tıkadınız..

O yüzden kendi kitabımızı kapatıyoruz.. İmam Rabbani'nin sözlerine kulak veriyoruz..
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Ehline helaldir..na ehle haram..
Biz içeriz bize yoktur vebali..

Sevab almak için içeriz şarab..
İçemessek oluruz düçarı azap..
Senin aklın ermez bu başka hesap..
Meyhanede bulduk biz bu KEMALİ..

Kandil geceleri kandil oluruz..
Kandilin içinde fitil oluruz..
HAK,kı göstermeye delil oluruz..
Fakat kör olanlar görmez bu hali..

...............diye devam ediyor..PİRLERDEN bir PİRDE bunları demiş..bizim kulaklarımızda ancak bu frekanstaki sesleri alıyor..hirahos abi..pardon:)

HU..
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
dayı.. hirahos.. dostlar şeriat bir yasadır !..tarikat bu yasanın üzerinde yürümek, hakikat sona varıştır marifet bu varışın lezzetini benim gibilere anlatandır. biri eksik olursa konuları eksik anlatırız.





























!
 
Üst