Tasavvuf dini.

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Allah'ın dininden kaçan ve tasavvuf dinine sığınan faniler! Allah'ın rahmeti sizleride affedecek kadar geniştir! Sizi Allah'ın elinden kurtaracağını söyleyenlere inanmayın; Onlarda sizinle birlikte Allah'ın yasalarına tabiler! Hep birlikte büyüyoruz... ölüyoruz... çürüyoruz!..

Onlar da sizler kadar vakıf ancak gayba ve ukbaya!
Sizler kadar mesafeli sevaba ve günaha!
Ve onlarda ancak sizler kadar dost; Şeytana veya Allah'a...

Alıntıdır.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Abdurrahman Dilipak Retweetledi;

FETÖ elebaşı çağın süfyanı Gülen:
"Peygamber bazen doğrudan doğruya,
bazen de rüyada,
hapishanelerdekileri sahabelerle ziyaret edip,
aralarına giriyor, sofra kuruyor"!!!

''ikiyüzlüsünüz, aynısını, hatta daha ağırlarını söyleyen menzil ve ismailağa cemaatleri başta neredeyse tüm tarikatlerde aynı şeyi söylüyor, bilip durduğunuz halde onları niye görmezden geliyorsunuz, hatta bunlarla saf tutan siyasi iradeye iki çift laf edemiyorsunuz.''
 

mollasukru

Üye
Katılım
29 Mar 2018
Mesajlar
2
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Batman
Görmeyenler Anlamayamaz

BİZDEN OLMAYAN BİZİ ANLAYAMAZ!

Tasavvuf erbabı, kendilerine yöneltilen eleştirilere ya: “bizi bizden olmayan anlayamaz” diyerek kendilerini savunurlar. Ya da; apaçık sapıklık ve küfür olan sözleri için, “bu söylenen sözler, kimbilir hangi makamda söylenmiştir” derler. Hatta o zatları eleştirmek için onlar kadar büyük adam olmalısınız derler!

Bu kimseler, İbnül-Arabi’yi red ve inkâr edenlerin “rüsum uleması, fıkıh bilginleri” olduğunu, çok doğal olarak bu gibi kimselerin İbnü’l-Arabi’yi anlayamayacaklarını ileri sürerler. Zira onların farklı ıstılahları, ayrı lisanları varmış. Tasavvuf terminolojisini bilmeyenlerin tasavvuf bahsinde söz ve salahiyet sahibi olmalarına imkân yokmuş! Kısaca: “Bu ilim ve hikmetleri anlayamayanlar kusuru kendilerinde bulmalıdır.”

Celaleddin Rumî, “biz Kur’ân’ın özünü, ruhunu, içini ve cevherini aldık, posasını köpeklerin önüne attık” derken, “bizi herkes anlamaz” diyordu. Said-i Nursi’ye göre de Risale-i Nur’a itiraz edilemez, çünkü onlar Tanrısaldır. Hatta risalelere “Kutb-u Azam”dan itiraz gelse yine de dikkate alınmamalı! Çünkü Kutb-u Azam(!) yanılabilir, ama Said-i Nursi yanılmaz!

Şüphesiz Mevlana, İbnü’l-Arabî, Said Nursî kendi epistemolojileri bağlamında gayet haklıdır. Bu iddialar tasavvufun temel amentülerine gayet uygundur. Birileri, yazdığı şiirlerin, risalelerin, yaptığı tevillerin Allah tarafından kendisine vahyedildiğine, doğrudan Allah’tan geldiğine inanmışsa, kendileri bu işte yalnızca mütercim rolünde iseler, bunlara itiraz edilmesi söz konusu olamaz. Mütercimin bu işte bir kabahati olamayacağına göre, anlayamayanlar kabahati kendi noksan akıllarında aramalıdır!

Tasavvuf erbabının, “bunu ancak yaşayanlar anlar” tezleri tamamen bir manipülasyondur. Eğer ki, bir sözü anlamak için mutlaka o sözün ait olduğu yaşam tarzını tecrübe etmek gerekli olsaydı, hiç bir müşrik Müslüman olmazdan evvel vahyi anlamamış ve de anlayamaz olması gerekirdi! Hâlbuki her bir müşrik, anladığı için Müslüman olur yahut da yine anladığı için Müslüman olmaz!

En azından vahiy, ilkesel olarak “anlaşılır” niteliktedir. Ve anlaşılsın diye vahiy inzal edilir. Eğer vahiy anlaşılabiliyor da, kendilerine vahiy benzeri, ilham türü bir kutsal bilgi ile kitap yazanların felsefeleri anlaşılmıyorsa bu durum, anlamayanlarla ilgili bir sorun olmaktan ziyade, ilgili felsefelerin doğasıyla alakalıdır. Kısacası, bu felsefeler bir çelişkiler yumağı, hurafeler bütünü ve herhangi bir realiteye dayanmayan, abuk-sabuk söylemler olduğu için anlaşılmazdırlar.

Tasavvuf felsefesi, şeyhin lâyuhtî /hatasız, lâ-yüs’el /sorumsuz mutlak otoritesine kayıtsız şartsız teslim olmayı merkeze alan “kula kulluk esasına” dayandığı için, bu felsefeyi kabul edenler, anlıyor değiller, sadece körü körüne teslim oluyor, anlamış gibi yapıyorlar. Yani, “bunları sûfî olmayan anlamaz” tezi, “ itaatkâr kullar” edinmenin bir başka biçimidir. Bu “anlaşılmazlık” dayatmasını yutanlar, perdelerini indirip, dışa kapanıyorlar, akıl ve iz’an dışı söylemlerle akıllarını ipotek ettirip ruhsal dengelerini sarsıyorlar. Dolayısıyla tasavvuf akideleri anlamakla alakalı değildir. Tam aksine, aklı iptal edip, yeryüzünde Allah’ın mazharı, görünümü olarak addedilen bu kimselere mutlak teslim olmakla alakalıdır.

Bu bağlamda, “Akıl sahibi kimselerin”, tasavvufu “anlamamaları” kadar normal bir şey olamaz. Ve dahi “anlamamalıdırlar”...
Kendilerinden başka bütün insanları panteist felsefeleri anlamamakla suçlamak, tasavvuf ehlinin, sadece kendilerini akıllı, âlemi kör sanmak gibi bir megalomani belirtisidir.

Tasavvufta bilgilenmenin kaynağını rüya, keşif İlham, doğrudan Allah’tan vahiy alma gibi temalar oluşturur. Tasavvufta bilgiler, doğrudan gayb âleminden alınmaktadır. Bu da sonuçta Allah tarafından (vahy ile) bilgilendirilme anlamına gelmektedir. Ve mistik filozof ve şairler, gaipten aldıklarını iddia ettikleri bu bilgilerini doğrulayabilme, akli ölçütlerle izah etme, nedenini-niçinini açıklama gibi bir kaygıyı asla taşımıyorlar. Kendilerinin sadece mütercim olduklarını, bu bilgilerin onlara Allah tarafından verildiğini öne sürüyorlar.

Ortaya konan ürünler ise din adına sunulmakta ve bu ürünler dinin kaynağı olan Kur’ân’la, onun pratiği olan sünnetle uyuşmamakta, hatta çatışmaktadır. Adeta, Kur’ân’a alternatif yeni Kur’ân’lar; dine alternatif yeni dinler ve peygambere alternatif yeni peygamberler ortaya çıkmaktadır. Bunun İslâmî literatürdeki adı malumdur.

Tek tek insanların müşrik olanını, mümin olanını belirlemek gibi bir görevimiz yok. Fakat şirk olan bütün düşünce, ideoloji ve zihniyetleri tanıyabiliriz.

Rüyalarla, mitoslarla, “gaybtan geldi” gibi uyduruk referanslarla din anlayışı olamaz. Sadece İbnü’l-Arabî, Celalettin Rumi, Said Nursî, vs. rüya görmediğine göre! Aksi halde; her rüya sahibi kadar din ortaya çıkar. Dolayısıyla din adına söz söyleyen, iş yapan herkes, sözünü ve işini Kur’ân’ın tanıdığı meşruiyyet zemini üzerinde söylemek ve yapmak zorundadır.

Tamamen idare-i maslahatçı bir anlayışla tasavvuf ehlinin hep hayra yorulduğu, en akla ziyan tevillerle aklandığı, onların İslam’ın bir başka boyutunu oluşturduğu şeklindeki yorumların kesinlikle ciddiye alınır bir tarafı yoktur. Zira, İslam akidelerine tamamen ters akideler geliştiren bir öğretinin, “bir başka boyutla” v.s. alakası yoktur.
Belki “bir başka dinle" alakası vardır.

Alıntıdır.


Merhaba arkadaşlar Tasavvufta konu açılmışken bizde kendi fikrimizi söyleyelim dedik. Tasavvuf kelime anlamı olarak tanımlarsak zikir demektir. Tasavvufa giren kişi ilk adımı Allah'a tövbe ererek bu yola onu hazırlayacak öğretmene (Murşid) bağlanmasıyla başlar. Farz namazlarla birlikte Hz. Peygamber'in kıldığı nafile namazlarda eklenir ve gece zikirleriyle Hatme ve Rabita ile bu yolda devam eder.

Kişi bu yolda amacı ve gayesi sadece rıza-i lillah olması şartıyla bu yolda bir çok haller görmeye yaşamaya başlar. Bu tasavvuf ehlinin yaşadıkları ve gördüklerini ve duyduklarını sıradan bir insanlar göremediği için bu kişi şunu gördüm veya şunu duydum dediği zaman sıradan insanlar tarafından deli damgası yemeye başlar. İşte bu sebepten dolayı görmeyenler anlamaz (Ê nedîti be nizane)diyoruz.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,152
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Görmeyenler Anlamayamaz




Merhaba arkadaşlar Tasavvufta konu açılmışken bizde kendi fikrimizi söyleyelim dedik. Tasavvuf kelime anlamı olarak tanımlarsak zikir demektir. Tasavvufa giren kişi ilk adımı Allah'a tövbe ererek bu yola onu hazırlayacak öğretmene (Murşid) bağlanmasıyla başlar. Farz namazlarla birlikte Hz. Peygamber'in kıldığı nafile namazlarda eklenir ve gece zikirleriyle Hatme ve Rabita ile bu yolda devam eder.

Kişi bu yolda amacı ve gayesi sadece rıza-i lillah olması şartıyla bu yolda bir çok haller görmeye yaşamaya başlar. Bu tasavvuf ehlinin yaşadıkları ve gördüklerini ve duyduklarını sıradan bir insanlar göremediği için bu kişi şunu gördüm veya şunu duydum dediği zaman sıradan insanlar tarafından deli damgası yemeye başlar. İşte bu sebepten dolayı görmeyenler anlamaz (Ê nedîti be nizane)diyoruz.
Aha buda işkembeden atmış
Tasavvuf kelime manası nereden zikir oluyor

Salla babam salla
Buda dedenin meşrebinden galiba
 
Üst