Abdurrahmân-i Tâğî (k.s), üstadı Gavs´ın (k.s) kendisine, münkirler ile ilgili şu hâtırasını anlattığını söyledi: "Bir gece Zaho kadısının evinde misafir kaldım. Kadı münkir idi. Başka bir günde bir kilisede yattım. İnanın bu kadı´nın evinde ettiğim zarar, kiliseden daha fazlaydı."
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) Hazretleri buyuruyor; bir gün Seyyid Tâhâ (k.s) şöyle buyurmuş:
-"Bir münkirin bir lokmasını yiyen müridin kalbi kırk gün zikr etmez." Yine üstadım Gavs-ı Azam (k.s), münkirlerle beraber olmayı, kafirlerle beraber olmaktan tehlikeli sayardı.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) diyor; münkir, mürid için zararlıdır, ama şeyh için faydalıdır.
Biz bir gün Gavs ile beraber bir beldede misafir idik, yemek ikram edildi Gavs (k.s) dedi,"Bu yemeği sen (Abdurrahmân-ı Tâğî) ve Şeyh Bahâuddin yemeyecek, "biz yemedik; ama mübarek kendisi yedi. Sebebi şöyle imiş; şeyhler kendi münkirlerinin yemeğini yemekle, kendi varlıklarını inkar ederler. Bu inkar şeyhler için büyük faydadır. Müridin durumu ise değişiktir. Şöyle ki; mürid, münkirin yemeğini yemekle, mürşidini inkar ediyor sayılır. Bu durum ise müride çok büyük zarar verir.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) hz.leri bir sohbetlerinde şöyle buyurdular:
-Büyüklerin hali çok değişiktir. Şöyle ki; bizlerce çok önemli olan şeylere bakarsınız onlar için hiç önem vermez. Bizce önemsiz olan şeylere ise çok önem verirler.
Büyüklerin öfke ve itirazı iki çeşittir: Birisi odur ki tenbih maksadı ile diğeri ise helak maksadı ile olandır.
Tenbih maksadlı öfkeleri şudur: yoldan çıkmış kişilere vurarak, onları uyarıp helâka gitmelerini önlemek maksadı iledir.
İkincisi ise: muhatablarının helakini diledikleri an, onların imanı gidinceye kadar dinmeyen öfkeleridir. Allah korusun.
Siz Gavs-ı Azam’ın (k.s) bazı münkirlerine bakınız, dünyadan hiç zarar görmezler. Halbuki küfür alametleri onlarda görülüyordu.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s), halka açık olan sohbetlerinin birisinde şöyle buyurdular:
-Bir defa keşif yolu ile elimde bir şey gördüm. Baktım ki akreptir, hemen yere attım.Gözlerimi açıp baktım;ayıya benzer bir hayvan onunla oynuyor. Tekrar dikkatli olarak baktım. O hayvan domuz. Mübarek böyle sohbet buyurunca ben (İbrahim Çokreşî) (k.s) kendilerine dedim:
-Efendim, bu hayvan neye işarettir. Cevaben dediler:
-O domuz kılığına sokulmuş bir insandır. Üstad hz.leri ile önceleri çok ihlaslı, sonraları münkir olan bir kişiden bahsettik. Ben üstada dedim:
-Efendim domuz tipindeki herhalde o önceleri ihlaslı sonraları münkir olan zattır.
Üstad (k.s) dedi: ihlaslı bir mürid iken mürted olan bir kişinin hayvan tipine gireceğine mürşidler ittifak etmişlerdir. Bu olaylar bana anlatıldığı zaman, o adama tevbe ettirip gusül aldıracaktım. Çünkü hayvan tipine giren bir adam dünyada iken tevbe ederse eski haline döner. Öldükten sonra ise eski haline dönmesi imkansızdır. Çünki imansız gitmiştir.
Gavs´ın zamanında zannederim ki, münkirlerden imansız gidenler oldu. Münkirlik, bir cehaletten dolayı olur; bir de ilimden dolayı. Cehaletten olan inkâr zarar bakımından ilimden olandan daha azdır. Münkirliğin en zararlısı hasedlikten mütevellid olandır. Bakınız Ahmed Cami´yi (k.s) onbir kişi inkar etmiştir. Bu onbir kişiden on tanesinin ölümüne sebep Ahmed Cami´dir. Ahmed-i Cami´ye (k.s) onunun ölüp birinin sağ kalmasının sebebi sorulduğu zaman der ki:
"Bu kişinin münkirliği cehaletten dolayıdır. Bu kişiye dini ve dünyası için sâdâtların bir şeyi olmamıştır."
Seyda-ıTâğî (k.s) dedi: Bakınız, Hallac-ı Mansur´un ölümüne fetva veren kırk kişidir. Bu zatlar alimdir. Otuzdokuzu Hallac´ın ölümünden sorumlu tutulmuştur. Onların içtihadı Hallac´ın ölümüne sebebtir. Fakat te´vil etmediler. Dolayısıyla zarar gördüler. O bir kişinin ilmi o sözü tevil edecek seviyede olmadığından zarar görmedi.
Ben (ibahim Çokreşî), Seyda´ya (k.s) vakıada görülen akrebin ne olduğunu sordum. Dedi: Aynı domuz olan zattır. Düşmanlığını açıktan yaptığından o şekilde görüldü.
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) buyuruyor.
Halid Şehruzî (k.s) demiş ki: Mürid için ihlas ve muhabbet eksikliğinden mütevellid meydana gelen hâl ile bidadlardan meydana gelen hastalık çok kötüdür.
Bu sözleri çok doğrudur diyen Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) şöyle devam etti:
-Mürşid, müridinin her türlü hastalığını iyi eder. Yalnız ihlas ve muhabbet eksikliği ile, bid´adlardan dolayı meydana gelen hastalıklar hariç. Çünkü bu hastalıklar müridin istikametini değiştirir. Mürid Sırat-ı Müstakim´den ayrılır; fakat bunların tedavisi müm-kündür. Zina yapan zinanın büyük günah olduğunu bilir. Sonra pişmanlık duyar. Diğer ikisini işlerse günah işlediğini bilmez, pişman olmazlar.
Demek ki ilacın aslı pişman olmak, nefsinin kusurunu görmek. Ustad hz.lerine yalvarıp sığınmaya bağlıdır. İnsan suretini kaybedip, hayvan suretine girenlerin alameti odur ki vaaz ve nasihatlardan etkilenmeyip, işlediği günahlara devam eder.
Ben (Abdurrahman-iTâği) münkirliğin imanı tehlikeye soktuğunu bildiğim için veli olduğunu söyleyen kişiyi inkar etmedim. Yalnız şeyhimi inkar edenlere karşı cephe alırdım. Münkirlik yapmazdım fakat cephe alırdım.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) buyuruyor:
-Şeyhine (neden ) ve (niçin ) diyen mürid iflah olmaz. Şeyhine itiraz eden müridin üzerine feyz kapıları kapanır. Mürid, şeyhini kontrol edip ona itiraz edemez.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) Hazretleri buyuruyor; bir gün Seyyid Tâhâ (k.s) şöyle buyurmuş:
-"Bir münkirin bir lokmasını yiyen müridin kalbi kırk gün zikr etmez." Yine üstadım Gavs-ı Azam (k.s), münkirlerle beraber olmayı, kafirlerle beraber olmaktan tehlikeli sayardı.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) diyor; münkir, mürid için zararlıdır, ama şeyh için faydalıdır.
Biz bir gün Gavs ile beraber bir beldede misafir idik, yemek ikram edildi Gavs (k.s) dedi,"Bu yemeği sen (Abdurrahmân-ı Tâğî) ve Şeyh Bahâuddin yemeyecek, "biz yemedik; ama mübarek kendisi yedi. Sebebi şöyle imiş; şeyhler kendi münkirlerinin yemeğini yemekle, kendi varlıklarını inkar ederler. Bu inkar şeyhler için büyük faydadır. Müridin durumu ise değişiktir. Şöyle ki; mürid, münkirin yemeğini yemekle, mürşidini inkar ediyor sayılır. Bu durum ise müride çok büyük zarar verir.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) hz.leri bir sohbetlerinde şöyle buyurdular:
-Büyüklerin hali çok değişiktir. Şöyle ki; bizlerce çok önemli olan şeylere bakarsınız onlar için hiç önem vermez. Bizce önemsiz olan şeylere ise çok önem verirler.
Büyüklerin öfke ve itirazı iki çeşittir: Birisi odur ki tenbih maksadı ile diğeri ise helak maksadı ile olandır.
Tenbih maksadlı öfkeleri şudur: yoldan çıkmış kişilere vurarak, onları uyarıp helâka gitmelerini önlemek maksadı iledir.
İkincisi ise: muhatablarının helakini diledikleri an, onların imanı gidinceye kadar dinmeyen öfkeleridir. Allah korusun.
Siz Gavs-ı Azam’ın (k.s) bazı münkirlerine bakınız, dünyadan hiç zarar görmezler. Halbuki küfür alametleri onlarda görülüyordu.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s), halka açık olan sohbetlerinin birisinde şöyle buyurdular:
-Bir defa keşif yolu ile elimde bir şey gördüm. Baktım ki akreptir, hemen yere attım.Gözlerimi açıp baktım;ayıya benzer bir hayvan onunla oynuyor. Tekrar dikkatli olarak baktım. O hayvan domuz. Mübarek böyle sohbet buyurunca ben (İbrahim Çokreşî) (k.s) kendilerine dedim:
-Efendim, bu hayvan neye işarettir. Cevaben dediler:
-O domuz kılığına sokulmuş bir insandır. Üstad hz.leri ile önceleri çok ihlaslı, sonraları münkir olan bir kişiden bahsettik. Ben üstada dedim:
-Efendim domuz tipindeki herhalde o önceleri ihlaslı sonraları münkir olan zattır.
Üstad (k.s) dedi: ihlaslı bir mürid iken mürted olan bir kişinin hayvan tipine gireceğine mürşidler ittifak etmişlerdir. Bu olaylar bana anlatıldığı zaman, o adama tevbe ettirip gusül aldıracaktım. Çünkü hayvan tipine giren bir adam dünyada iken tevbe ederse eski haline döner. Öldükten sonra ise eski haline dönmesi imkansızdır. Çünki imansız gitmiştir.
Gavs´ın zamanında zannederim ki, münkirlerden imansız gidenler oldu. Münkirlik, bir cehaletten dolayı olur; bir de ilimden dolayı. Cehaletten olan inkâr zarar bakımından ilimden olandan daha azdır. Münkirliğin en zararlısı hasedlikten mütevellid olandır. Bakınız Ahmed Cami´yi (k.s) onbir kişi inkar etmiştir. Bu onbir kişiden on tanesinin ölümüne sebep Ahmed Cami´dir. Ahmed-i Cami´ye (k.s) onunun ölüp birinin sağ kalmasının sebebi sorulduğu zaman der ki:
"Bu kişinin münkirliği cehaletten dolayıdır. Bu kişiye dini ve dünyası için sâdâtların bir şeyi olmamıştır."
Seyda-ıTâğî (k.s) dedi: Bakınız, Hallac-ı Mansur´un ölümüne fetva veren kırk kişidir. Bu zatlar alimdir. Otuzdokuzu Hallac´ın ölümünden sorumlu tutulmuştur. Onların içtihadı Hallac´ın ölümüne sebebtir. Fakat te´vil etmediler. Dolayısıyla zarar gördüler. O bir kişinin ilmi o sözü tevil edecek seviyede olmadığından zarar görmedi.
Ben (ibahim Çokreşî), Seyda´ya (k.s) vakıada görülen akrebin ne olduğunu sordum. Dedi: Aynı domuz olan zattır. Düşmanlığını açıktan yaptığından o şekilde görüldü.
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) buyuruyor.
Halid Şehruzî (k.s) demiş ki: Mürid için ihlas ve muhabbet eksikliğinden mütevellid meydana gelen hâl ile bidadlardan meydana gelen hastalık çok kötüdür.
Bu sözleri çok doğrudur diyen Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) şöyle devam etti:
-Mürşid, müridinin her türlü hastalığını iyi eder. Yalnız ihlas ve muhabbet eksikliği ile, bid´adlardan dolayı meydana gelen hastalıklar hariç. Çünkü bu hastalıklar müridin istikametini değiştirir. Mürid Sırat-ı Müstakim´den ayrılır; fakat bunların tedavisi müm-kündür. Zina yapan zinanın büyük günah olduğunu bilir. Sonra pişmanlık duyar. Diğer ikisini işlerse günah işlediğini bilmez, pişman olmazlar.
Demek ki ilacın aslı pişman olmak, nefsinin kusurunu görmek. Ustad hz.lerine yalvarıp sığınmaya bağlıdır. İnsan suretini kaybedip, hayvan suretine girenlerin alameti odur ki vaaz ve nasihatlardan etkilenmeyip, işlediği günahlara devam eder.
Ben (Abdurrahman-iTâği) münkirliğin imanı tehlikeye soktuğunu bildiğim için veli olduğunu söyleyen kişiyi inkar etmedim. Yalnız şeyhimi inkar edenlere karşı cephe alırdım. Münkirlik yapmazdım fakat cephe alırdım.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) buyuruyor:
-Şeyhine (neden ) ve (niçin ) diyen mürid iflah olmaz. Şeyhine itiraz eden müridin üzerine feyz kapıları kapanır. Mürid, şeyhini kontrol edip ona itiraz edemez.