Tarikat dersi bir gün bırakılsa,80 gün manevi ilerleyişten geri atılır. Mahmud Ustaosmanoğlu (k.s.)

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
meftun bilmediğiniz konularda ahkam kesmekten uzak durun deriz...
ifadeleriniz çok ağır...
ihvan foruma ve ihvanlığa yakışmıyor...
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Medet ya şeyh diyeceksiniz, ondan sonra arabanızın boş benzin deposu ağzına kadar benzinle dolacak ondan sonra da ben buna inanacam değil mi...?
Teşekkür ederim...
Bu sözünüzün açılımı da şudur...
Tarikat ayakları yere basan bir referansla hayata ve yaşama yön veren bir disiplinden ziyade, ruhaniyet hurafeciliğinde havada uçuşan garaip bir disiplinin adıdır...
Gör rüyayı bağlananların beynini iğdiş et...
Bana ilham geldi de bağlananların beyinlerini iğdiş et...
Yakışır...
Teşekkürler...

Bak meftun tarikat-tasavvuf gibi kavramları inkar eden dinden çıkmaz. Çünkü İ'tikadi mevzuu değildir. Ama Tarikat büyüklerinin ve müridlerinin hurafeci olduğunu, şirk üzere olduğunu gibi şeyleri kastedersen işte o zaman küfre girersin.

Allah dostlarından yardım isteneceğinin(tevessül) çok delilleri var ve bu forumda istemediğin kadar bununla ilgili konu bulabilirsin. Ben detaylı tafsilatı anlatmayacağım. ama bir hadisle ve açıklamasıyla olayı noktalayalım inş. Peygamberimiz (asv) şöyle buyurdu:

“Sizden bir kimse, ıssız bir yerde bir şeyini kaybetse veya (herhangi bir konuda) bir yardım almak istese, ‘Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin’ desin. Çünkü, bizim göremediğimiz Allah’ın kulları vardır. Muhakkak ki bu tecrübeyle sabit olmuş bir gerçektir.”


Taberanî'den rivayet.

Ehl-i sünnet alimlerine göre, vesilelikten öteye geçmemek şartıyla, tevessül etmek caizdir. Tevessülü tamamen haram sayanlar, Haricîler ve onları taklit eden zihniyetlerdir.

Meleklerin insanları koruduğu bilgisi bizzat Kur’an’da vardır. Aşağıda mealini verdiğimiz ayette bu gerçeğe işaret edilmiştir:

“O insanın önünde ve ardında devamlı sûretle nöbetleşerek görevlendirilen melekler vardır. Bunlar, Allah’ın emrinden ötürü, onu koruyup kollarlar.”(Rad, 13/11)

Meleklerin koruması şirk olmadığı gibi, başka mahlukların yardımları da, korumaları da şirk olmaması gerekir. Yeter ki, bunları vesilelikten, sebeplikten, yaratıcılık vasfına çıkarmayalım. Çünkü, “kâinatta Allah’tan başka hakikî müessirin olmadığı” gerçeği, imanımızın gereğidir.
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0

evet.haram olur. ben şahsen tasavvufu inkar edenlerin arkasında namaza durmam.

Bu söz aşırı bir cemaat taassubudur. Tasavvufu inkar eden kafir mi oluyo da haşa arkasında namaz kılmak haram oluyormuş. Çok tehlikeli sözler dikkat ediniz. Fasık imamın bile arkasında namaz kılınabilirken İ'tikadi mevzu olmayan tasavvufu inkar edenin (tabi tasavvuf ehline şirk işliyorlar dememek kaydıyla) arkasında hayli hayli namaz kılınır.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
aziz merak etme arkadaşım. biz kime ne cevap verileceğini,kimin hangi dilden anlayacağını,kime hangi kaftan yakışır,biliyoruz.
elbette namazı her camide,her caminin imamının arkasında kılarız. uçma kaçma veya fıkıh-tasavuf kıyasıda yapmayız. lakin meftun güzel kelamdan anlamıyor,anlamakta istemiyor,tasavvufa karşı forumdaki birçok kişiden daha fazla kini var. çaktırmadan ince ince hakaretde ediyor. bizde hak ettiği kelamlarla mukabele ediyoruz.
 

Dut_agaci

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
7,219
Tepkime puanı
330
Puanları
0
Web sitesi
www.Menzil.Net
Eyvallah

Bu sohbeti Şah-ı Nakşibend'in k.s. sohbeti diye duymuştuk

Allah c.c. niyetlerimizi halis eyleye...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Tasavvufu inkar, insanı dinden çıkarabilir!
 

zulk@rneyn

Profesör
Katılım
5 Eki 2011
Mesajlar
1,164
Tepkime puanı
34
Puanları
48
hadisi şerif
"kim benim velilerimden birini hafife alırsa, bana düşman olarak karşıma çıkmış olur" Tabarani el kebir 8/2222 (no. 7880)


İmamı Şafii'den güzel bir beyit...

Hem fakih hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme
Bu sana Hak için bir nasihattır dostum, incinme.

sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,
Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı.




Bu ilmin önemini imam malik (rah) şöyle ifade eder:
Kim tasavvufun öğrettiği ahlak ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh öğrenmesse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur. Kim de fıkıh la yetinir, ahlak ve manevi halleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmesse büyük günahları işler, fasık olur. Her iki ilmi öğrenen kimse gerçek müslüman olur.

kardeşimizin tasavvuf'un tadını tatması dileğiyle...

selametle...
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,069
Tepkime puanı
1,417
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Kıymetli meşâyihden Abdullah Şirazi (ks) şöyle anlatır:

Resûlullah s.a.v ‘i rüyamda gördüm, “Kim ki ALLAH’a giden bir yol bildi,onda yürüdü,sonrada o yoldan döndü ise,ALLAH Teâlâ ona âlemde kimsye yapmadığı azapla azap eder.”buyuruyordu.

Aziz83 Adli Üyeden...

Iste ben tarikatin bu yönünü anlayamiyorum...
Rüya, ilham, kesif ve keramet ilimden hic bir sey ifade etmez hükmü ehl-i sünne'nin bir hükmüdür...
Lakin ehl-i sünne bu hükmün devaminda der ki:
Rüya, ilham, kesif ve keramet muhatabi ilzam etmez sadece faili baglar buyurmuslardir...
Lakin, tasavvuf bunlari yakin ilim kabül eder...
Sadece etmekle kalmaz, rüyalar muhataplari ilzam edecek sekilde de kullanilir...
Iste yukarida kullanilmis... Kisileri ve görenleri ilgilendiren bir rüyanin muhataplara alenen anlatilmasi nedendir ve anlatidigi takdirde o rüyalar tarikat müntesiplerini ilzam etmez mi, ki zaten rüyada acik acik da ilzam edecek sekilde anlatiliyor...
Yanli anlamayin, benim buradaki söylenenlere düsmanligim falan yok,
Islam Fikhi'nin bakisi bu sekilde olmasina ragmen Seyhler ya da tarikat liderleri o Fikhi Ilmini yukaridaki gibi ayaklarinin altina nasil alirlar alabilirler...
Bence bunlar cok önemli...

Okuduklarını herhalde harmanlayıp aktarma ihtiyacı hissediyorsun.

Birincisi rüya ilimden hiçbir şey ifade etmez gibi bir söz bâtıldır. Bak sâdık rüya hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne buyurmuş

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zaman yaklaşınca, mü'minin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. Esasen mü'minin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür." Buharî'nin rivayetinde şu ziyade var: "Peygamberlikten cüz olan şey yalan olamaz." [Buharî, Ta'bir 26; Müslim, Rüya 8, (2263); Tirmizî,Rüya 1, (2271); Ebu Dâvud, Edeb 96, (5019).]

Nasslara ters düşmediği sürece rüyânın da ilmîliği vardır.Efendimiz (s.a.v.)'i rüyada görmek ise delil olması bakımından daha kuvvetlidir. Çünkü şeytan O'nun (s.a.v.) sûretine giremez. Ancak birisinin rüyasına girse (aslında şeytan öyle zannettirir) ve Kur'an ve sünnete ters düşen şeyler yapmasını istese o vakit durmak lazım gelir.

Diğer hususlara gelince ehl-i sünnetin ve ehl-i tasavvufun bu konudaki görüşleri şu meyandadır. Keşif ve ilham sahibini bağlar. Nasıl ki ictihadda hata edene dâhi bir sevap vardır keşifte hata edene de ecir olması ümit edilir. Velevki nasslara ters düştüğü sabit olmasın. Bu noktada ictihadların bağlayıcılığı konusu da ayrı bir meseledir. Nasıl ki tasavvuf ehli kimseler keşiflerinde hata edebilirse , fâkihlerin de ictihadlarında hata etme durumu uzak değildir. O bakımdan keşif ve ilham kâbilinden olan şeyleri yok saymak da ayrı bir hata olur. Şu var keşif ve ilham kabilinden olanlar icmâ ile sâbit olan nasslara göre değerlendirilir. Ters düşerse bırakılır mutâbık düşerse amel edilir. Ezcümle hakkında Kur'an ve sünnette hüküm bulunamayan herşeyi yok sayarsanız fıkhın da büyük kısmını reddetmiş olursunuz.
 

giriftar

Ordinaryus
Katılım
1 Ocak 2012
Mesajlar
2,599
Tepkime puanı
59
Puanları
0
[/COLOR][/SIZE]

Hem fakih hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme
Bu sana Hak için bir nasihattır dostum, incinme.

sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,
Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı.

Gereken söylenmiş...
Bizlere Allahcc dostlarına sımsıkı sarılmak düşer...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Muhterem Üstaz Osman Nûri Topbaş Hz.lerinin bu ay ki Altınoluk Dergisindeki yazısından alıntıdır:

TASAVVUF: İslâm’ın kalbî hayatıdır. Allah Rasûlü’nü aşk ile yakından tanımak ve O’nun gönül ikliminden feyz almak sûretiyle İslâm’ı, Allah Rasûlü ve sahâbedeki aslî keyfiyetiyle idrâk edip tıpkı onlar gibi aşk, şevk, vecd ve güzel ahlâk ile yaşama gayretinden ibârettir. Bu yönüyle tasavvuf, her nefeste Peygamber Efendimiz’le beraberlik hâlinde olmaya gayret etmektir. Zira âyet-i kerîmede buyrulur:

Kim Rasûl’e itaat ederse Allâh’a itaat etmiş olur…” (en-Nisâ, 80)

TASAVVUF: Peygamber Efendimiz’in hayatıyla hem zâhiren hem de bâtınen bütünleşebilme gayretidir. Nitekim buna muvaffak olan Hak dostları da; dînin zâhir ve bâtınını lâyıkıyla mezcederek şahsiyetlerine nakşetmiş, zühd ve takvâ yolunda kalben mesâfeler kat ederek davranış mükemmelliği*ne ve “peygamber vârisliği” şerefine ermiş bah*ti*yar* kullar*dır.

Onlar, Hazret-i Peygamber ve ashâbını görme şerefine nâil olamayanlar için örnek alınacak zirve şahsiyetlerdir. Zira Hak dostları, tıpkı nûru*nu Güneş’ten alan Ay gibi, nebevî ahlâkın güzelliklerini yansıtan berrak bir ayna mevkiindedirler. Onların hâl ve tavırlarını kalbî rikkatle seyredenler, onların âleminde nebevî ahlâkın zarif tecellîlerini müşâhede ederler.

Meselâ Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün ashâbına:

“–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz.” buyurmuşlardı.

Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlâllah! Hepimiz merhametliyiz.” deyince Allah Rasûlü (s.a.v.):

“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız gibi yalnızca bir*birinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan mer*hamettir, bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” buyurdular. (Hâkim, IV, 185/7310)

İşte bu nebevî ahlâk ile ahlâklanan Hazret-i Ömer (r.a.); “Dicle kenarında bir koyun suya düşüp boğulsa, ilâhî adâlet bunun hesâbını Ömer’den sorar.” düşüncesiyle derin bir vicdan muhâsebesinde bulunurdu.

İslâm tarihinde beşinci râşid halîfe sayılan Ömer bin Abdülazîz (rahmetullahi aleyh) de, dâimâ bu mes’ûliyet endişesi içindeydi. Ümmet içindeki fakirlerin, gariplerin, kimsesizlerin, ilâç bulamayan hastaların, hakkını arayamayan mazlumların yardımına yetişemediği takdirde, Rabbinin bundan dolayı kendisini hesâba çekmesinden ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in kendisine serzenişte bulunmasından duyduğu endişe ile gözyaşları içinde kalırdı.

İşte nebevî ahlâk ile ahlâklanan bir gönül insanı, kendini yüreğinin uzanabildiği her yerde vazifeli addeder; muhtaçların imdâdına koşar; şefkat ve merhamet tevzî eder.

TASAVVUF: Bir arınma disiplinidir. Allah’tan uzaklaştıran her şeyden sakınarak takvâya erebilme yoludur. Nefse karşı sulhü olmayan bir cenktir. Zira nefs; ancak büyük cihâd ile terbiye edilebilen, sırlarla dolu bir kuvvettir.

Hakîkaten nefs, iki uçlu bir bıçak gibidir; onun terbiyesi ihmâl edilirse mânevî hayata zehir saçar. Fakat terbiye ve disipline edildiğinde ise, Hakk’a vuslat yolunda kulun en kuvvetli bineği olur.

Nefis tezkiyesi, ehemmiyet ve zorluğuna binâen “büyük cihâd” kabul edilmiştir. Bu tâbiri de Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, pek zorlu geçen Tebük Gazvesi’nden dönüşlerinde ifâde buyurmuşlardır. Bu gazvede ashâb-ı kirâm, bin kilometre gidip dönmüşlerdi. Yolculukta açlık, susuzluk gibi birçok çâresizlikler içinde kalındı. Sahâbenin âdeta şekli değişti, saçı sakalı birbirine karıştı, derileri kemiklerine yapıştı. Ashâb-ı kirâm bu hâlde iken Efendimiz (s.a.v.):

“–Şimdi küçük cihâddan en büyük cihâda; nefsin hevâsı ile mücâhedeye dönüyoruz!” buyurdu. (Bkz. Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 73)

Tasavvuf da Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in tezkiye ve terbiyesi netice*sinde ashâb-ı kirâmın ulaştığı mânevî seviyeden nasiplenmeyi hedefleyen ulvî bir yolculuktur. Peygamber Efendimiz’e vâris olmuş gerçek mürebbîler elinde; nefsin terbiye, kalbin tasfiye edildiği mânevî bir mekteptir.

TASAVVUF: “Îmân”ı “ihsan” gibi yüce bir ufka taşımanın diğer adıdır. “…Dikkat edin! Kalpler ancak Allâh’ın zikriyle mutmain olur (huzura kavuşur).” (er-Ra‘d, 28) âyeti muktezâsınca, her an Allah ile beraberliğin şuur ve idrâki içinde bulunmaktır.

TASAVVUF: Hayat ve kâinâta gâfilâne ve sathî bir nazarla değil, âdeta bir röntgen cihazıyla bakar gibi derûnî bir nazarla bakıştır. Bu vesîleyle her oluşun ve her hâdisenin iç yüzüne, hikmetine ve perde arkasındaki murâd-ı ilâhîye dikkat kesilen bir gönül derinliği kazanmaktır.

TASAVVUF: Teslîmiyet pınarından kana kana içe*rek her zaman ve me*kân*da Cenâb-ı Hakk’ın tak*dîrinden râzı olma ve O’nunla dost kalabilme sa*natıdır. Hayatın med-cezirleri, değişen şartları ve sürprizleri karşısında gönül muvâzenesini koruyup şikâyet ve sızlanmayı unutma ma*hâ*re*tidir.

TASAVVUF: Bir zühd eğitimidir. Esas hayatın âhiret hayatı olduğu idrâkine ererek fânî ve nefsânî arzulara gönül bağlamaktan kurtulmaktır.

TASAVVUF: Mânevî terakkîde belli bir olgunluk seviyesine ulaşmış mü’minlerin, diğergâm bir gönülle mahlûkâta yönelerek onların ihtiyaç ve noksanlıklarını telâfîye çalışma mes’ûliyetidir. Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı kazanmaktır. Şefkat ve merhametin tabiat-ı asliye hâline gelmesi, Allah yolunda hizmetin bir hayat tarzına dönüşmesidir.

Hakîkaten tasavvufî terbiye ile rûhen kemâle ermiş kullar, kendi tekâmülleriyle yetinmeyip etraflarında kurtaracak başka ruhlar ararlar. Muhtaç ve muzdariplerin çilesiyle derinleşen kâmil mü’minlerin gönüllerinde âdeta bir mahşer kaynar. Bu yürek yanışı onları, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara hizmet aşkıyla doldurur. Gönüller bir rahmet dergâhı hâline gelir.

http://dergi.altinoluk.com/index2.php#sayfa=yillar&MakaleNo=d312s032m1
 
Üst