Tarihte Bugün Neler Oldu

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
1823: Şili'de kölelik yasaklandı. Köleliğin en can yakan coğrafyaların başında gelen Latin Amerika'da köleliğin kalkması da bedel ödenen mücadeleler sonrası mümkün olabilmişti.
1866: Tennessee, Amerikan İç Savaşı sonrasında birliğe tekrar kabul edilen ilk eyalet oldu.
1915: Şikago'da bir yolcu gemisi battı: 845 kişi öldü.
1923: Lozan Antlaşması yapıldı. Türkiye'nin bugünkü sınırlarını çizen ve Ankara'nın Türkiye'nin meşru hükümeti olarak uluslararası alanda tanınmasında kritik rol oynayan Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Mustafa Kemal: ''Bu antlaşma, Türk Milleti aleyhine, yüz yıldan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş bir büyük suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir.''
Batılı devletler Sevr Antlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğunu yıkarken Lozan'da İstanbul'daki asli hükümetle değil de Ankara'daki temsil hükümetiyle masaya oturarak bu hükümeti meşrulaştırıyor ve devleti altın tepside bu hükümete sunmuş oluyordu. İşgal devletlerinin bunu yapmak için ne gibi mecburiyetleri vardı? Belli ki Osmanlı'yı yıkmak ve yerine batı ile daha uyumlu bir hükümet ve devlet sistemi kurmak niyeti ile İslam memleketi işgal edilmişti.
1936: İspanya hükümeti iç savaş nedeniyle dünyadan yardım istedi.
1943: II. Dünya Savaşı: İngiliz ve Kanada uçakları geceleri, ABD uçakları gündüzleri Hamburg'u bombaladı. Kasım'da operasyon bittiğinde 9.000 ton patlayıcı kullanılmış, 30.000 den fazla insan ölmüş ve 280.000 bina yıkılmış olacaktı. Hamburg Almanya'nın ikinci büyük şehri olup kendi başına ayrı bir eyaleti oluşturur. Aynı zamanda Avrupa Birliği'ndeki en büyük 6. metropoldür. Almanya'nın dünyaya açılan kapısı da denilen kent, Almanya'nın en büyük limanına da sahiptir. Rotterdam'dan sonra Avrupa'nın en büyük ikinci limanı olup, dünyada da 9. sıradadır.
1950: Gazeteciler Cemiyeti sansürün kaldırılışını Basın Bayramı ilan etti.
Sansür, çeşitli kavramların çeşitli yollarla kontrol altına alınmasıdır. Genelde hükûmet tarafından uygulanır. En somut amacı toplumu korumak ve devletin üzerinde kontrol sağlayacağı şekilde geliştirmektir. Genellikle toplumu etkileyen durumlarda ve eylemlerde uygulanır ve ifade özgürlüğünü bastırma amacı güdebilir. Ayrıca, sansür, toplu iletişimden kimi düşünceleri ve konseptleri çıkarma yoluyla algıyı kontrol etme eylemi olarak da nitelendirilebilir. Sansüre uğrayan şeyler tek bir kelimeden başlı başına bir kavrama kadar değişebilir ve değer sisteminden, ahlâkî yargılardan etkilenebilir.
1959: Irak'ta 1000 kadar Kerkük Türkmen'inin katledildiği açıklandı.
1960: Basın Ahlak Yasası yürürlüğe girdi. Basın Ahlak Yasası, basın çalışanı gazetecilerin uymayı kabul ettikleri, yasal dayanağı olmayan bir anlaşma metnidir.14 Şubat 1952'de Uluslararası Basın Enstitüsü'nün ilkeleri Türkiye için de geçerli sayılması üzerine, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi adı altında bir metin hazırladı.Bu metin, 24 Temmuz 1960 tarihinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın ortak girişimi sonucu düzenlenen törenle, gazeteciler ve yayın kuruluşları temsilcileri tarafından imzalanmıştır.Basın Ahlak Yasası"nın bazı hükümleri şunlardır:
-Gazetecilik mesleği, kişisel yarar için ve kamu zararına kullanılamaz. -Ahlaka aykırı ve müstehcen yayın yapılamaz. -Şeref ve haysiyetlere karşı haksız yayın yapılamaz, kişi ve kurumlar -aleyhinde iftirada bulunulamaz. -Din istismarı yapılamaz. -Haberler doğruluğuna emin olunmadan yazılamaz. -Taraf tutan fikirler haber metninde verilemez. -Yayınlanmamak kaydıyla verilen bilgiler yayınlanamaz. -Yanlış yayınlar dolayısıyla gönderilen tekzipler en kısa zamanda yayınlanır.
1960: Devlet Başkanı ve Başbakan Cemal Gürsel Adalet partisi Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala'ya bir uyarı gönderdi : "Sizin hüsnüniyetinizin ardında memlekette ne vahim ne tehlikeli bir oyun oynandığını fark etmediğinizi kabul edemiyorum.” Oysa o güne kadar memleket darbeden daha vahim ve daha tehlikeli bir oyun görmemişti. Darbecilerin başa getirdiği ve ilerde Cumhurbaşkanı olacak Cemal Gürsel, bununla Demokrat Parti bakiyelerinin gözünü korkutuyor ve onları olası bir muhalefetten sakındırıyordu.
1963: Sendikalar Kanunu ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu çıktı. Bu kanunların birçoğu 1970 muhtırasından sonra “bu gömlek Türkiye'ye biraz bol geliyor” denilip geri alınacak ve kapsamı daraltılacaktı.
1974: Yunanistan'da yedi yıldır süren cunta yönetimi sona erdi; sürgündeki Konstantin Karamanlis hükümeti kurmak üzere geri döndü.
1975: ABD, Türkiye'ye uyguladığı silah ambargosunu kaldırmayı reddetti. Türkiye'nin Kıbrıs'a yaptığı hareketten sonra ABD, silah ambargosu uygulama kararı almış ve Türkiye'nin özür mahiyetindeki mektubundan sonra da ambargoyu kaldırmamıştır.
1977: Dört gün süren Libya-Mısır savaşı sona erdi.
1978: Yargıtay, yasaların faşistçe hazırlandığını ve bunların kaldırılması için mücadele vermek gerektiğini söylemenin suç olmadığına karar verdi.
1981: 'Laikliğe aykırı harekette bulunmak' suçlamasıyla Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nolu Askeri Mahkemesi'nce yargılanan Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve 9 MSP'li hakkında tahliye kararı verildi.
2000: Gazeteci Çetin Emeç'i öldürdükleri gerekçesiyle yargılanan İrfan Çağırıcı ve 4 arkadaşına idam cezası verildi. Çağırıcı'nın 4 arkadaşı Ekrem Baytap, Tamer Aslan, Mehmet Ali Şeker ve Cengiz Sarıkaya hakkındaki idam cezası müebbet hapse çevrildi. Türkiye'de her faili meçhul cinayetten sonra İslami kesim peşinen suçlu bulunmuş bazen de olaydan yıllar sonra bile olsa bir dindar kişi veya kurum bulunup suçlanmıştır. Bu olayla ilgili de birçok kişi yakalanmış ve yıllar sonra ihale bu şahıslar üzerine bırakılmıştır. Bu haliyle kamu vicdanı, mahkemelere karşı yaralanmış ve mahkemeler en güvensiz kurumlar halini almıştır.
2000: israil terör devleti Başbakanı Ehud Barak, eğer israil-Filistin barışı sağlanacaksa Gazze Şeridi'ndeki tüm Yahudi mahallelerini boşaltmaya hazır olduklarını açıkladı. Kurulduğu günden son ana kadar iki yüzlü siyaseti terk etmeyen siyonistler, hiçbir vaadini tutmamış gün gittikçe işgali genişletmiş ve yahudi yerleşimcilerin sayısını artırmıştır.
2005: Mısır'ın Şarm El Şeyh tatil beldesinde dünkü bombalı saldırılarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından Erhan Divlecen, Bilgehan Yalçın ve Safiye Güler Yavuz ile Bülent Adalı'nın da öldüğü bildirildi. Yaralanan Çağla Yalçın, uçakla Türkiye'ye getirildi. Yalçın, 28 Temmuz'da vefat etti.


Tarihte Bugün 24 Temmuz 2018
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi toplandı. Ülkenin çeşitli kesimlerinden gelen ve farklı görüşleri temsil eden mebuslar, aynı amaç için bir araya toplanmışlardı; otorite boşluğunun doldurulması, ülkenin işgalden korunması ve asayişin sağlanması.
Mecliste herhangi bir partinin varlığı söz konusu değildi ama süreç içerisinde yakın fikirde olanların bir araya gelmesiyle bazı gruplar oluşmuştu: Ana gövdeyi oluşturan “Birinci Grup” ve birinci gruba muhalif “İkinci Grup”. İki grup arasında ciddi fikir ayrılıkları vardı. Bu ayrılıklardan en önemlisi ise İstiklal Mahkemeleri hakkında ortaya çıkmıştı.
İstiklal Mahkemeleri'nin şartlarının oluşumu Mondros Mütarekesi ile başlatılabilir. Bunu takip eden süreçte ülkenin içine düştüğü anarşi ve kaos ortamı, askeri alanda oluşan zaafları da beraberinde getiriyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında da var olan asker kaçakları sorunu devam ediyordu ve cephelerin çökmesine neden olacak raddeye gelmişti. Otorite boşluğundan kaynaklanan asker kaçakları ve oluşan güvensiz ortam gerekçe gösterilerek 29 Nisan 1920'de Hıyanet-i Vataniye Kanunu mecliste kabul edildi. Kanun, Milli Meclis'in kararları aleyhinde bulunanların veya bu kararlara uymayanların vatana ihanetle suçlanması gerektiğini içeriyordu. Fakat kanunun, mevcut mahkemelerdeki işleyişin yavaş olması sebebiyle uygulanamaması ve beklenen sonuçların alınamaması daha sonra İstiklal Mahkemeleri için de gerekçe olacaktı.
11 Eylül 1920'de, Hıyanet-i Vataniye Kanunu'ndan beklenen etki görülemeyince, “Firariler Hakkında Kanun” kabul edildi. Daha sonra ismi değiştirilerek İstiklal Mahkemeleri adını aldı. Mahkemenin görev alanı firar olayları ile sınırlandırılıyordu, bundan dolayı özel mahkeme olarak oluşturulmuştu.
Mahkeme üyelerinin mebuslardan seçiliyor olması eleştirilse de hızlı kararlar alınması gerekçesiyle itirazlar dikkate alınmadı. Meclis yasama ve yürütme yanında yargı görevini de kendisinde toplamıştı. “Meclis normal bir parlamenter sistemin ötesinde yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kapsayan meclis hükümeti şeklini kabul etti. Seçimle oluşturulan tek organ olan yasama meclisi, yürütme ve yargı gücüne sahipti ve bu alanları bir çeşit ‘idari organlar' durumuna getirdi. Meclis bir devrimin sonucu değil, fakat bir devrimin yaratıcısı olarak yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerini kendinde topladı.”
Asker kaçaklarını önlemek için kurulan mahkemelerin zamanla yetkileri genişletilerek gasptan emniyeti suistimale, vatana ihanetten cinayete, hırsızlıktan rüşvete, eşkıyalıktan isyana kadar geniş bir suç yelpazesi oluşturuldu.
İstiklal mahkemesinin el koyduğu bir davada temyiz hükümleri işlemiyordu, zanlı savunmasını kendi başına yapıyordu ve cezalar derhal infaz ediliyordu.
I. İstiklal Mahkemesi 17 Şubat 1921'de mahkemeleri gerektiren şartların azalmasından dolayı Meclis kararıyla tatil edildi. “Mahkemelerin tatil edilmesiyle yeniden eski hukuk düzenine dönülmüştü ama İstiklal Mahkemelerine vücut veren kanuni düzenlemeler mevcut hukuki durumu eklektik bir yapıya doğru itmiş bulunuyordu. Bunun sebeplerinin başında mahkemelerin tamamen kaldırılmak yerine, gerekirse yeniden açılmak kaydıyla tatil edilmesi geliyordu.”
İnönü Savaşlarında ülkedeki durumun eski haline dönmesiyle Meclis'te uzun süren tartışmalar sonucunda İstiklal Mahkemeleri'nin tekrar açılması kararına varıldı. Bundan kısa bir süre sonra 5 Ağustos 1921'de Mustafa Kemal'in Meclisin sahip olduğu yetkileri şahsında toplamasını sağlayacak Başkumandanlık yetkisini veren kanun kabul edildi. İstiklal Mahkemeleri artık doğrudan Mustafa Kemal'e bağlıydı.
Cumhuriyetin ilan edildiği döneme geldiğimizde İstiklal Savaşını yürüten Meclis'ten eser kalmamıştı. 1923 yılının Temmuz ayında yenilenen mecliste ikinci grup üyelerinden yalnızca 3 kişi bulunuyordu. Ayrıca 15 Nisan'da Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nda yapılan değişiklikle artık Mecliste muhalefet etmek imkânsız hale gelmişti.
1923 ile 1927 arasında görev yapan İstiklal Mahkemeleri İstanbul, Ankara ve Şark İstiklal Mahkemeleri olarak üç bölgede bulunuyordu. İstanbul'da bulunan mahkeme basın sorunu üzerine kurulmuştu. Şark İstiklal Mahkemesi ise Şeyh Sait İsyanı üzerine kurulmuştu.
Tek parti hükümeti kendisi için steril bir ortam oluşturuyordu. Muhalif hiçbir görüşün olmadığı, kendi kararlarını hiçbir engele takılmadan hızlıca yürürlüğe koyabileceği bir ortam… Bunun için eline geçen her şeyi fırsata dönüştürüyordu.
Şeyh Sait İsyanı, Gazeteciler Davası, İskilipli Atıf Hoca ve Şapka İnkılabı Soruşturmaları, İstiklal Mahkemelerinin en çok gündeme geldiği konulardandır.
Şeyh Sait İsyanının başlamasıyla Takrir-i Sükun kanunu gündeme geldi, Kanun içeriğine bakıldığında baskı altına alınan kurumun basın olduğu, diğer yasaklamaların zaten daha önce farklı yasalarla belirlendiği görülmektedir.
Ayrıca Şeyh Sait davasında isyancılar ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası sürekli olarak ilişkilendirilerek, meclis içindeki muhalif sesler tamamen susturulmaya çalışılıyordu.
Böyle bir ortamda İzmir Suikastı aranan fırsattı, suikast girişimini tamamen kendi lehlerine çevirerek istedikleri ortamı hazırlamışlardı. “Suikastçıların hedefi sadece Mustafa Kemal'dir; ortada, hiçbir şekilde rejim sorunu yoktur. Ama ne var ki Mustafa Kemal işi büyük ölçüde siyasi bir komplo olarak almayı daha uygun görür; muhalefetin son artıklarını da temizlemek için şahsına yönelik suikast planını ‘kaçırılmayacak fırsat; topyekûn bir iktidar için sabırsızlanan ve kendisine karşı olan herkesi suçlamak ve yolunun üzerinden uzaklaştırmak olanağı' elde eder.”
Şapka İnkılabı İstiklal Mahkemeleri'nin yalnızca siyasi otoriteyi değiştirmekle kalmayıp kültürel bir değişime de ön ayak olduğunu göstermektedir. Şapka İnkılabına karşı olanların da bu mahkemelerde soruşturulması halkın hiçbir alanda muhalifi kabul etmeyen bir yapıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyordu.
İstiklal Mahkemeleri fiilen 7 Mart 1927'de sona erdi. Fakat mahkemelere vücut veren kanun 2 yıl daha yürürlükte kalacak 4 Mayıs 1949 tarihinde kaldırılacaktı.
Sonuç olarak İstiklal Mahkemeleri'nin ortaya çıkış sebebi, işleyişi, yürüttüğü davalar ayrıntılı olarak incelendiğinde yeni rejimin yaşama hakkını savunmak için, her türlü muhalefeti sindiren, ortadan kaldıran ve bu anlamda yeni Türkiye'de çoğulculuğu ve siyasi hayatın bütün modern unsurlarını gölgeleyen bir bakış tarzıyla işletildiği görülür.
“İstiklal Mahkemeleri'ni doğru değerlendirebilmek için ‘bağımsızlık' durumlarını ele almak yeterlidir. İstiklal Mahkemeleri'nin yasalara bağımlı kalan ve siyasi iradenin etkisinden kendini korumuş mahkemeler olduğunu söyleyen birisini tespit etmek mümkün değildir.”
Kaynak: İslami Analiz/Kübra Kaplan
 
Üst