Tarık Tufan diliyle ...

emmargah

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
3,348
Tepkime puanı
6
Puanları
0
On yaşındaki kızların hayatını, erkeklerin anlaması mümkün müdür?

Sanırım değil...

On yaşındaki bir kızın neler hissedebileceğine, nelerle ilgilenebileceğine, hayata nasıl baktığına dair bir bilgim yok.

Dışarıdan bakan gözler olarak bazı şeyler söyleyebilir miyiz?

Belki evet...

On yaşındaki bir kızın gözlerinden taşan bir hayatın izlerini okumak mümkün olabilir.

Çocuklukla ergenlik arasında bir dönem olması nedeniyle kafası karışık bir yaş dönemi olduğunu tahmin ediyorum. Çocukça davranışlarının çevredekilerin gözüne batabileceği endişesi bu kızların sosyalleşmelerinin ilk belirtilerinden biri.

Hala deli gibi oynama arzusunu taşıyor ama oyunun tarzı değişmiş. Okuldan fırladığı gibi evine ya da okuluna yakın bir parkta canı çıkıncaya kadar oynuyor. Ama eline küçük bebeklerini alıp, uzun uzun onlarla konuşmuyor mesela.

On yaşındaki bir kız artık çevresinin tamamen farkında. Sosyal ilişkiler boyutunda yeni anlamlar katılıyor hayatlarına. Farkedilmek, güzel olmak gibi duygularıyla tanışıyorlar ve kızlarla, erkeklerle olan ilişkilerinde birtakım değer yargılarının eşliğinde tavırlar geliştiriyorlar. Ayıpları, günahları, doğruları ve yanlışları bireysel ve sosyal düzlemde yerli yerine oturtuyorlar.

On yaşındaki kızlar annelerine daha bir dikkatli bakıyorlar mesela. Ve elbette çevrelerinde duran ablalarına! Onların saçlarına, makyajlarına, başörtülerine, hareketlerine, giyim ve kuşamlarına.

Ablalara sanki daha çok bakıyorlar.

Fısır fısır konuşabilecekleri konular ekleniyor hayatlarına. Artık onların da başkalarından gizlemeleri gereken konuları var. Bu yüzden kıyıda kenarda annelerinin, erkeklerin, babalarının, kardeşlerinin duymamaları gereken konular konuşmaya başlıyorlar.

On yaşındaki kızların ayna karşısında geçirdikleri zaman artıyor. Saçlarına daha bir dikkatli bakıyorlar, gözlerine, yanaklarına dikkatle bakıyorlar. Boy aynalarına merakları artıyor mesela. Vücutlarını incelemekten ayrı bir haz duyuyorlar, büyüdüklerini görmekten.

On yaşındaki kızların vücudunda da hızlı değişimlerin başladığını da söylemek mümkün. Boyları uzamaya, hatları belirmeye başlamıştır.

Artık okullarında abla sayılabilecek bir yaş dönemindedirler ayrıca. Kardeşlerinin elinden tutup okula birlikte gelme yaşıdır, on yaş.

On yaşındaki kızların üzerine daha çok şey söylenebilir elbette.

Şimdi soru şu; on yaşındaki Nurhan'la ilgili ne söyleyebiliriz?

Bütün bu anlattıklarımın on yaşındaki Nurhan'ın hayatındaki karşılığı nedir?

Hiçbirinin anlamı yok!

On yaşındaki Filistinli Nurhan, merhametsiz bir İsrail kurşunuyla, okul bahçesinde oyun oynarken şehit edildi.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun...



TARIK TUFAN.....
 

emmargah

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
3,348
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Dalgıçlar genç çocuğu usulca sahile doğru taşıdılar. Birkaç saat önce denize girdiği sahilin kumlarında şimdi cansız bir şekilde uzanmış yatıyordu. Vücudunda gözle görülür bir şişkinlik oluşmuştu.
Onaltı yaşında hevesle kendisini denizin sularına bırakmış bir genç şimdi sahildeki kumların üzerinde öylece yatıyordu.
Ne bir gülümseme ne de en küçük bir hareket…

Çevredeki üç dört tane plaj şemsiyesini çocuğun çevresine doğru, cesedini kapatacak şekilde kapattılar. Çocuk kafasını kaldırıp bakamadı. Bakabilseydi de yerinden kalkmanın anlamsız olacağına karar verip, yeniden geriye uzatacaktı kafasını.

Rüzgar son bir gayretle çocuğun göz kapaklarını açmak istediyse de, her şeyin bittiğini anlayıp, çocuğun alnına anaç bir öpücük kondurdu ve denizin üzerinden esip gitti.
Büyük gürültüyle, büyük reklamlarla, “nihayet, yaşasın” haykırışlarıyla açılan halk plajında onaltı yaşında bir çocuğun cansız vücudu, çevresindeki plaj şemsiyelerinin engellemesiyle kimsenin ilgisini çekmeden öylece yatıyordu gazetelere düşen fotoğrafta. Fotoğrafın çekildiği açıdan, plaj şemsiyelerinin örtemediği yerden çocuğun cesedini fark etmek mümkün. İnsan her ne kadar görmemek için elinden geleni yapsa da gözler bir münasebetsizlik edip, görüvermiştir çocuğu.

Plaj şemsiyelerinin altında hareketsiz yatan çocuğun aksine, diğer plaj sakinleri büyük bir neşeyle eğlenmelerine devam ediyordu aynı karede.
Bir anlığına olup bitenin gerçek olamayacağını, fotoğrafın gerçek olmadığını düşünmek istiyor insan. Sonra gerçek, bütün sessizliği ile gelip yanıbaşınızda oturuveriyor. Müşfik elleriyle sırtınızı sıvazlayıp, teskin etmeye çalışırken, dudaklarınızın kenarına yapışmış bir titreme inatla gözyaşlarınızı çağırmaktadır.
Belki ağlarsınız.

Belki ağlamanızı fırsat bilen geçmiş zaman hüzünleri de ilişir kalbinize. Düşündükçe artar ağlamanız. Gözyaşlarınız için sıra bekleyen eski acılar çıkar bir bir ortaya.
Çocuğun hemen yanıbaşında onlarca erkek, kadın umursamadan eğlenmeye devam etmektedirler.

Bunu nasıl anlamak gerekir hiç bilmiyorum.
İnsanlar denize girmekten vazgeçseler, sussalar, neşeleri kaçsa, boğazlarına bir şeyler düğümlense, ağlasalar çocuk için, dua etseler, yere oturup kalsalar, ayağa kalkabilmek için derman kalmasa dizlerinde, bakışlarını birbirlerinden kaçırsalar, bir taş atsalar denize doğru, çocuklarını yanlarına çağırıp saçlarını okşasalar, eşyalarını toplasalar, hiç konuşmak gelmese içlerinden, kendi hayatlarını düşünseler, yaşadıkları günleri, çevrelerinde yorulmadan gezip duran ölümleri, okudukları bir öykü gelse akıllarına, izledikleri bir film, henüz kaybettikleri bir yakınlarını ansalar usulca, bir isyan cümlesi savursalar, derin bir nefes alıp tek bir noktaya dikseler gözlerini, bir sigara yaksalar, çekip gitseler oradan…
Bütün bunların birini, birkaçını yapsalar.
Susup gitseler hiç olmazsa.
Oysa onlar, görmezden gelip neşeyle denize girmeye devam ettiler.

Güldüler, bağırdılar, koştular, yüzdüler, bir şeyler atıştırdılar, birbirlerine şakalar yaptılar, güneşlendiler, üzerilerine kumlar örttüler, güneş yağlarını sürdüler, güneş gözlüklerini taktılar, kızlara baktılar, havadan sudan konuştular.

Hiçbir şeyin keyiflerini bozmasına izin vermediler.
Hiçbir şeyin neşelerinin kaçırmasına izin vermediler.
Hiçbir şeyin onları eğlenmekten alıkoymasına izin vermediler.
Ölümün bile!

İnsanı kıskıvrak, habersiz, ansızın buluveren ölümün bile…
Rüzgar sustu, deniz sustu, onlar susmadılar.
Bir ölümün yanıbaşlarında kumlara uzanmasıyla ilgilenmediler. Plaj şemsiyeleriyle gözlerinden uzaklaşan ölümü umursamadıklar. Kendileri göremedikçe yok saydılar. Gözlerinin önünde olmayan şeylerin varlığıyla hiç ilgilenmediler. Plaj şemsiyelerinin altında yatan çocuk onlar için hiç varolmadı zaten.

Başka coğrafyalarda ölenlerin hiç varolmadıkları gibi.
Başka sokaklarda açlıktan ölenlerin hiç varolmadıkları gibi.
Başka yerlerdeki insanların göğüs kafeslerini parçalayan acıların hiç varolmadıkları gibi…
Bir martı, eski bir İstanbul şarkısını mırıldanıp, çekip gitti oradan.
Bir martı ağladı sessizce.
 

emmargah

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
3,348
Tepkime puanı
6
Puanları
0
güncellenmemiş hayat bilgisi dersleri...

Dinleyin çocuklar!
Müfredata girmemiş şeyler anlatacağım size. Hazır okullar da açılıyorken bilmeniz gerektiğini düşündüğüm konular...
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye kararı almadığı, ders kitaplarına girmeyen, öğretmenlerin anlatmadığı konular.
Öncelikle şunu bilin ki hayat dediğimiz, ders kitaplarından öğrenilebilir bir şey değildir. İyi vatandaş olmakla iyi insan olmak arasında, söylenmemiş, üstü örtülmüş bir fark vardır. Uygar ve uysal olmak adına anlatılan şeyler, hayatın derin anlamına nüfuz edemezler. Bu yüzden hayat çoğu zaman gayrı resmi bir yolculuktur. Çok zaman kaçak kalırsın yaşamak kompartımanında.
Sana hayat bilgisi diye yutturulan konular gerçekte seni sıkıştıracakları dar bir elbisedir. Ve asla elbiseyi sana uyduracak değiller bunu unutma.

Sana yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağmurlu bir coğrafyada yaşadığımızı söyleyecekler. Gerçek olan senin mevsimindir oysa. O günün nasıl geçeceğini anlayabilmek için gökyüzüne bakman gerekmez. Dönüp yüreğine bak. Yağmurlar ve güneş yüreğinden süzülür. Gerçek olan yüreğinin mevsimidir, senin mevsimindir. Her sabah uyandığında gözlerinden dünyaya saçılandır mevsim. Güneş senden doğar ve yağmur senin gözlerinden düşer yeryüzüne.
Sana atlaslar, haritalar gösterecekler. Adına sınır dedikleri bazı çizgilerle çevrildiğini göreceksin yaşadığın yerlerin. Bütün bunlar kurmaca. Gerçekte tüm yeryüzü Allah’ındır ve gerçekte yürüyebildiğin kadar senindir tüm coğrafyalar.

Haritalar da gerçeği söylemez. Kuzey Amerika’yı Afrika’dan büyük gösterecekler sana. Doğru değil. Afrika altı milyon kilometrekare daha büyüktür. Avrupa’ya kıta deyip duracaklar. Doğru değil. Asya’nın uzantısından başka bir şey değil Avrupa dedikleri.

Bazı şehirlerin uzakta olduğunu anlatacaklar sana.
Uzaklık ve yakınlık aslı astarı olmayan ölçütlerdir.
Kudüs’ü öğren mesela. Saraybosna’yı, Şam’ı, Bağdat’ı, Mekke’yi, Medine’yi, Hicaz’ı, Caharkale’yi...
Öğren buralarda ne yetişir, insanlar ne yer ne içer, denizleri nasıldır, tarihte neler yaşamışlar, çocukları hangi oyunları oynar, anneler hangi ninnileri söyler, genç kızlar ne işler, erkekler ne işe koşar.
Öğren hangi şarkıları söyler buraların halkları. Neye ağlar, neye gülerler.
Öğren bu şehirler, ne zamandır senden uzakta.
Öğren bu şehirler senden niye uzakta.

Okuduğun yazıların, şiirlerin sonunda yabancı olduğunu söyledikleri kelimeleri sıralayacaklar. Dikkatli oku bu kelimeleri. Bil ki çoğu senindir bu kelimelerin. Bir hayata, bir medeniyete yabancılaşmış insanların, yeryüzüne yabancılaşmış insanların bir kenara bıraktığı kelimelerdir bunlar.
Senin kelimelerin...
Bir hayatı, bir düşünüşü, bir duyumsamayı, bir hayali, bir rüyayı anlatabileceğin kelimeler var bunların içinde. Kendi yabancılaşmalarını gizleyebilmek için bizim kelimelerimizi çalan insanlar göreceksin.

Kitaplara girmemiş adamlar var bir de.
Şiirlerini, öykülerini, romanlarını, piyeslerini müfredatlarda göremeyeceğin iyi ve sıkı adamlar. Gelecek güzel günlerin habercileri...
Onları itinayla okumalısın. Yedi güzel adamı tanıyıp, Hızır’la kırk saatin nasıl geçtiğini öğrenmelisin. Derviş hüneri nasıl olurmuş onlardan öğreneceksin. Bir de kalem kalesini inşa etmeyi...
Okumaya nasıl başlayacağını Kitap’tan öğrenebilirsin ancak.

Yaradan Rabbin adıyla oku!
Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzünde. Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin.
Böyle okursan anlarsın Hasan ve Hüseyin’in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü...
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0



Sen adımını attığın andan itibaren hira dinginligine dönüşecek ortalık.

Tanrı bizimle de konuşur belki.


T.tufan​
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Şimdi bulabildiğim tüm soru cümlelerini üst üste yığıp, bulabildiğim en merhametli cevabın dizlerine yaslamak istiyorum başımı. Bulabildiğim en müşfik cümlenin önünde bir an olsun düşünmeksizin iyiden iyiye bitik, yorgun vücudumu yere bırakmak istiyorum. Uzanmak ve hangi günahtan kalma olduğunu kestiremediğim acıların yorgunluğunu bir parça olsun üzerimden atmak istiyorum. Uyumalıyım.

kraliçenin pireleri-tt.​
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
‎"Bir oyundaymışım da, ebe beni unutup gitmiş
gibi.Yıllarca oyunun kaldığı yerden devam etmesini bekleyen bir
çaresizdim.Sobelenmek pahasına ortaya çıkıyordum ve kimseler
varlığımı umursamıyordu.Boğazım patlarcasına bağırıyordum;Burdayım
!Burdayım !Burdayım !.."


tarık tufan ve sen kuş olur gidersin​
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Kalbimden neler geçtiğini,kafamda biriktirdiklerimi,tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum.En azından tüm bunları hissettiğini.Belki de böyle bir beklenti benimkisi. Çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim.Asla söyleyemeyeceğim. Oysa o kadar dilimin ucundalar ki. Rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda.


tt​
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
‎"İnsan iki büyük nedenden kaybeder;
sabırsızlık , tembellik.
...Sabırsız olduğu için cennetten kovuldu, tembelolduğu için dönemiyor..''

tt.
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Ve biliyorsun ki artık bir başkası yok... Ve biliyorsun ki kalbim yarılacak...
Biliyorsun ki geceler uzamaya başladı... Biliyorsun ki;
"Yalnız hüznü vardır kalbi olanın..!"
Tarık Tufan​
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
ve Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır...
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
susuyor olmam acı çekmediğim anlamına gelmez...
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Mahallede aşağılanıp, horlanan çelimsiz çocuklar gibiyim.

Oyunlara ancak adam eksik olduğunda kabul edilen beceriksiz çocuklar gibi.

Hayata katılmakta güçlük çekiyorum.

Benim mevsimim sonbahar.

Sokakların tenhalaşmaya başladığı vakitler.

Tek kişilik oyunlar ustasıyım ben.

Tek kişilik özlemler, tek kişilik acılar ustasıyım.

Ben yağmur arıyorum.

Ben yağmur arıyorum.

Ben yağmur arıyorum.


Ben seni arıyorum.


Tarık Tufan
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Yenilmek , zulmetmekten , el uzatmaktan , dil uzatmaktan iyidir . Sabredin , sabredin .. Kapılar açılmaya kapandı , açılacak ..
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
‎''Bazen öyle sanıyor ki insan, eskisi gibi olabilir herşey...Ölmaz halbuki...Olmaz...Tüketip de geçtiğimiz onca şey eskisi gibi olamaz...Ben sadece denemek istedim...Farkındayım olmayacağının...Ben hala gözlerini bıraktığım yerde arıyorum...''(T.Tufan/Hayal Meyal)
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
izim de bir mağaramız olsa keşke...içinde kıyametimizi beklesek...


RABBİM,
ellerimizi tut
...ellerimizde derman kalmadı.
biz bıraksak da sen tut.
bizi kendimize bile bırakma RABBİM...


TARIK TUFAN---1 ADAM GİRDİ ŞEHRE KOŞARAK
 

İstihya

Doçent
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
723
Tepkime puanı
122
Puanları
0
‎'Şehrin öte yanından bir adamın koşarak kavmini uyarmak üzere gelmesi, bir şahitliğin arkasında durması bana çok cesurca geliyor. Benim kahramanlarım o adamlar. Kasas suresindeki Yasin suresindeki adamlar. Aynı ölçüde mümin, aynı ölçüde sadık, aynı ölçüde yiğit, aynı ölçüde müşfik adamlar.' tarık tufan
 
Üst