SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞINI BİZLERE RABBİMİZ BİLDİRMİŞTİR

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,218
Tepkime puanı
175
Puanları
63
SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞINI BİZLERE RABBİMİZ BİLDİRMİŞTİR

Kur’an ve sünnet mutlak bağlayıcıdır. Ahzab Suresi 36. ve benzeri ayetler Kur’an ve sünnetin teşride delil olmasını ispatlamak için gösterilmektedirler. Kur’an Allah Teâlâ’nın kelamı, sünnet ise bu kelamın tebliğ biçimi, açıklaması ve uygulamasıdır. Yüce Allah’ın hüküm koymadığı yerlerde O’nun denetiminde yerine göre hüküm koymasıdır. Risalet döneminde hüküm konurken her hangi bir içtihadi yanılgı olduysa Allah(c.c.) anında müdahale ederek peygamberini düzeltmiştir. Zira masum olan şeriatte hatanın olamaz. Buradan çıkan sonuca göre, Peygamber Efendimiz sürekli ilahi denetim altında olmuştur. Bunun anlamı; Resulullah, Rabbimizin kontrolünde olduğundan dolayı ondan bizlere intikal eden sahih sünnet Müslümanlar için kesin bağlayıcıdır. Müslümanlar için dememizin nedeni; kâfirler risalete iman etmedikleri için peygamberliğin de hadis ve sünnetin de onlar için bir anlamı yoktur. Şu ayet, Kur’an ve sünnetin bağlayıcılığını en net ifade eden ayetlerden birisidir: “وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا” “Hem Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık ne mü'min bir erkek, ne de mü'min bir kadın için (o hükme muhalif) işlerinde kendilerine (başka bir yolu) seçme hakkı yoktur! Ve her kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, artık muhakkak ki apaçık bir sapıklık ile dalâlete düşmüş olur.”[1] Ayetteki “قَضَى” fiili hükmetmek, karar vermek, emir vermek anlamlarına gelir. Nüzul sebebi olarak da Zeynep bt. Cahş’ın evliliğini konu edinir. Ayette buyrulur ki Hz. Peygamber, Hz. Zeynep’ten çeşitli hikmetlere binaen Zeyd b. Harise ile evlenmesini istemiştir. Mekke Eşrafından Cahş’ın kızı olan Zeynep, bu evliliğe sıcak bakmamıştır. Bunun üzerine Allah Teâlâ, “Müslüman olduktan sonra vahiy karşısında seçme hakkının olmadığını” Zeynep’e hatırlatmıştır.[2] Ayetin iniş sebebi hususi bir sorunu çözmeye matuf olsa da hüküm umumidir. Buna göre Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman Müslümanların mutlak itaat etmeleri şarttır. Bu ayet zihnimizi vahye kotlayan ve hevanın ilahlaşmasına engel olan ayetlerin en vurgulularından sadece birisidir. Özünde hayatın Kur’an ve sünnete göre anlamlandırılması vardır. Bu ayetin kardeşleri ise Nisa suresinin 59, 65 ve 105. Ayetleridir. Numaralarını verdiğimiz ayetler grubu Allah’ın mutlak iradesi ve rızası gereğince sünnetin de bağlayıcı oluşuna atıflar yapar.

Peygamber Efendimiz sadece tebliğle görevli değildir. Onun görevleri arasında tebliğle beraber, kapalı hükümleri açıklama/tebyin, verilen emirleri uygulamak/temsil ve hüküm olmayan konularda hüküm koymak/teşri de vardır. Yukardaki açıklamaya çalıştığımız ayetle beraber şu ayet de Resulullah’ın hüküm koymada da yetkili olduğuna delil kabul edilmiştir: “الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ” “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de (sıfatlarını ve geleceğini) yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygambere gönülden uyarlar. İşte o peygamber, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar…”[3] Hz. Peygamber’in hüküm koyması, dini ilimlerin metodolojisini/usulünü bilmeyen ama yine de iyi niyetli olduğunu zannettiğimiz bazı kimseler tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bu kişiler hüküm konusunda Allah’ı tenzih edeceğiz derken, Peygamberi tamamen “postacı” konumuna indirgeyerek onu işlevsiz hâle getirmektedirler. Hatta peygambere bu zulmü reva görenler Kitabın beyanı konusunda pervasızca konuşarak; hadisler(!) irat ederek kendilerini sahte peygamber yerine koyduklarını unutmaktadırlar. Allah Teâlâ, Peygamberine bu yetkiyi vermişken ayetlerin bağlamlarından ve ilmilikten uzak yorumlarla yıllarca demagoji ve polemik yapılmıştır. Kadim dönemlerde bu konu hararetli tartışmalara konu olmadığı gibi, İslâm uleması da içtihad yaparken sünneti her zaman ikinci sıraya almıştır. Sünneti dışta bırakarak Kur’an’dan sonra hemen kendi görüşlerini arz etmemişlerdir. Kur’an-ı Kerim’i tenzih konusunda ise kadim dönem İslâm uleması günümüzün ideolojik ve önyargılı Müslümanlarından(!) daha titiz davranmışlardır. Ayrıca bilinmeli ki herkesin tenzih anlayışı tevhidi bilinci/marifetullahı oranındadır. İslâm’ı hayatın tüm boyutlarında tek ve tartışılmaz hayat tarzı olarak kabul etmeyenlerin tevhid anlayışları da, tenzih anlayışları da tartışmaya açıktır. Bu bilinci elde edememiş yöntemsiz kişilerin mesnetsiz sözlerinin ilmi bir değeri yoktur. Zararları kendilerinedir fakat İslâmî ilimlerde derinleşmeyen bazı yetersiz insanların sapmalarına neden oldukları için sünnetin bağlayıcılığı konusunu açmak istiyoruz.

[1] Ahzab 33/36
[2] Maturidî, Te’vîlât, c. VIII. S. 387; Bagavi, Mealim’ü-t Tenzil, s. 755.
[3] Araf 7/157.

MEHMET SÜRMELİ
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,218
Tepkime puanı
175
Puanları
63
KUR'AN VE SÜNNET HAYATTA BOŞLUK BIRAKMAZ

Hz. Peygamberin (s.), hüküm olmayan konuları boşlukta bırakmayıp hükümler koyması O’nun teşri hakkıyla ilgilidir. O’na bu hakkı Allah Teâlâ vermiştir.[1] Allah’ın bilgisi ve denetimiyle kayıtlı olan bu alanda Hz. Muhammed (s.)’den bir hata, yanılgı veya Allah’ın (c.) rızasına muvafık olmayan bir durum meydana gelirse, Yüce Allah hemen müdahale etmiştir. Bunun anlamı şudur: Hz. Peygamber (s.), içtihatlarında ve teşri yetkisini kullanmakta Allah Teâlâ’nın denetimindedir. O’na rağmen emirlerine aykırı hükümler koyması imkânsızdır. Risalet makamının şanına da yakışmaz. Hz. Peygamber’in teşri hakkının olması sünnetin önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca şeriat masumdur. Din adına konuşan Peygamber’den hatalı içtihatlar düzeltilmeden kabul edilecek olursa, dinin masumiyeti yara almış olur. Buna da Allah (c.) müsaade etmez ve etmemiştir.

Hz. Peygamberin bizzat kendisi de teşri yetkisi ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. “Sizden birinizin koltuğuna yaslanmış vaziyette iken bir emrim veya yasağım geldiğinde; ‘Allah’ın kitabında bulamadığımız şeylere uymayız’ dediğini sakın duymayayım.[2]” Hüküm koymada Kur’an gibi sünnetin de kendisine verildiğini belirten Resulullah, kendilerini sünnetten müstağni gören şımarık kimseleri uyarmıştır.[3] Bu uyarı cümlesinden olmak üzere şu vurguyu yapmıştır: “Dikkat edin! Allah’ın Resulünün haram kıldığı da aynen Allah Teâlâ’nın haram kıldığı gibidir.[4]” Çünkü elçiyi gönderen Allah (c.)’tır. Elçi hareketlerinin tamamında Allah’a karşı mutlak sorumluluk içerisindedir. Böyle açık bir hükmü anlamamak kalın kafalılıktır. Hz. Peygamber, Yüce Allah’ın denetiminde olayları çözümsüz bırakmamış ve hüküm koymuşken bu durumu “Peygamberi ulûhiyet makamına çıkarmaktır” şeklinde yorumlamak salt cehalettir. Peygamber’in teşri yetkisinin ve bu yetkiyi kullanmasının önemini kavrayamayanlar hayatın hiçbir zaman öznesi olamazlar. Gâvur prangasında yaşamayı marifet sayarlar. Her zaman ütopik bir dini savunurlar. Hayata dair çözümleri olmadığı için modern dünyanın gerçek laikleri de onlardır.

Konuyla ilgili örnekler çok olmakla beraber usandırmamak için şu örneklerle iktifa edeceğiz: “Hz. Muhammed (s.), bir defasında hutbe irat ederken haccın mü’minlere farz olduğunu söylemiştir. Adamın birisi, ‘Her sene mi farz kılındı?’ deyip bu sözünü üç defa tekrarlamıştır. Resulullah (s.), daha sonra o adama dönmüş ve şu açıklamayı yapmıştır: ‘Ben her sene deseydim, her yıl farz olurdu, o zaman da siz güç yetiremezdiniz. Ben sizi hangi konuda serbest bıraktıysam soru sormayın. Zira sizden önceki ümmetler, Peygamberlerine çok soru sorup onlarla ihtilafa düştükleri için helâk oldular. Size bir şey emrettiğimde gücünüzün yettiği kadar alın, bir şey yasakladığımda ondan kaçının’[5]” Rivayetteki, “Eğer her sene farz kılındı deseydim, farz olurdu” kısmı, Hz. Peygamberin teşri hakkına işaret etmektedir. Her hangi bir ayet olmamasına rağmen Hayber Savaşı sonrası ehli/evcil merkepleri ve mut’ayı[6] haram kılması,[7] kadının teyzesi ve halasının üzerine nikâhlanmasını yasaklaması,[8] namaz ilk teşri kılındığında iki rekat iken seferde ilk farziyeti gibi kılınıp hadari durumda Resulullahın emriyle öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dörder rekat kılınması, Hz. Peygamberin teşri örnekleridir.[9] Hz. Peygamberin teşri yetkisini Kur’an’dan ayrı düşünmek mümkün değildir.

Hz. Muhammed (s.), Kur’an kendisine gelen zattır. Kur’an’ı en iyi bilen ve anlayan kimsedir. Kimsenin Kur’an bilgisi onunla kıyaslanamaz. Onun öğreticisi Allah Teâlâ’dır. Resulullah (s.), ayetleri hem uygulamış, kapalılıkları açıklamış, örnek olmuş ve ayetin açıkça hüküm beyan etmediği hususlarda hayatta boşluk bırakıp da “tağut”lara doldurtmamak için hükümler koymuştur. Bu hükümler Allah’ın (c.) denetiminde olduğu için gayet normaldir. Şayet hatalı bir içtihat vaki olduysa yüce Allah düzeltmiştir. Fakat bu uygulamasıyla Peygamber Efendimiz, bizlere ilimde derinleşmeyi, sorumluluk almayı, hayatın öznesi olmayı, olaylara çözüm odaklı bakmayı, hayali bir din yerine gerçek dini anlatmayı ve hayatın boşluk kabul etmeyeceğini öğretmiştir. Zannederiz ki en önemli sünnette bu sayılan konuları iyi anlamaktır. İnsanlar bazı durumlarda lüzumsuz tartışmalar yaparlarken dünya sistemine ve onun yerli uzantılarına hayat verdiklerini unutuyorlar. Böylece hayatın öznesi olamadan mahkûm bir vaziyette ömürlerini tüketiyorlar. Hem kendilerini hem de nesillerini itikaden ve amelen tehlikeye atıyorlar. Bu riskli alandan çıkmanın ve tarihin öznesi olmanın yolu Resulullah’ın teşri yetkisini nasıl kullandığını doğru anlamaktan geçer.

[1] Bak: Nisa 4/59; A’raf 7/157; Ahzab 33/36 vb.

[2] Tirmizi, 10, İlim, h.no: 2663, c.V, s.37.

[3] Ebu Davud, 34, Sünnet, 6, h.no: 4604, c.V, s.10-1.

[4] Ahmed, Müsned, c.IV, s.132; İbni Mace, Mukaddime, 2, h.no: 12, c.I, s.6.

[5] Nesai, 24, Menasiku’l-Hac, h.no: 1, c.V, s.10; İbni Mace, Mukaddime, 1, h.no: 2, c.I, s.3; Beyhaki, Taharet, 221, h.no: 1029, c.I, s.330; Tahavi, Müşkilu’l-Âsâr, h.no: 535, c.I, s.159.

[6] Bazı özel durumlarda bir kadınla para veya maddi bir değer karşılığında sadece cinselliğinden yararlanmak için yapılan geçici evlilik.

[7] Ebu Davud, Sünnet, 6, h.no: 4604, c.V, s.10

[8] Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir), h.no:9113 c.XVII, s.145.

[9] Ahmed, Müsned, c.VI, s.234.

MEHMET SÜRMELİ
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,218
Tepkime puanı
175
Puanları
63
bu tür yazıları muhalifseniz bile bir yere kaydedin gerçekten konuya ilmi bakan nefis bir yazı
 
Üst