Sünnet konusunda itidal arayışı

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
SÜNNET KONUSUNDA İTİDAL ARAYIŞI

Hemen her meselede olduğu gibi Allah Resûlü'nün (s.a.v.) sünneti konusunda da ümmet olarak itidal noktayı yakalama zorunluluğumuz söz konusudur. Tarih boyunca "sünnetin mâhiyeti" ve "sünnetin sübutu" konusunda itidali zorlayan ifrat ve tefrit yaklaşımlar olmuşsa da ana akım müslümanlar geneli itibarıyla itidal / vasat çizgiyi muhafaza etmişlerdir. Buna karşılık özellikle son iki asırlık zaman diliminde İslam ümmetinin Batı karşısındaki "mağlubiyetinin" çok yönlü sonuçlarından birisi de İslam kültür ve medeniyetinin temelini oluşturan sünnet konusunda ifrat ve tefrit yaklaşımların güçlenmesidir.

Sünnet konusunda itidal noktayı bulmak durumunda olduğumuz iki alan şunlardır:

1. SÜNNETİN MÂHİYETİ

Sünnetin mahiyeti denildiğinde onun vahiy ve ictihadla olan ilişkisi kastedilmektedir.

Sünnetin bütününü vahiy mahsulü olarak kabul edip Hz. Peygamber'in (s.a.v.) dinde ictihad etmediğini savunan yaklaşımlar ifrat yaklaşımlardır. Bu yaklaşımda olanlara göre Hz. Peygamber dine ilişkin bütün hususlarda mutlaka vahiyle hareket eder, kendi ictihadıyla hüküm koymaz.

Bunun tam karşısında yer alan tefrit yaklaşıma göre ise sünnetin vahiyle hiçbir irtibatı yoktur. Yegâne vahiy Kur'an'dır. Sünnet bütünüyle Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şahsî rey ve ictihadlarının toplamıdır. Bu görüşte olanlara göre sünnet bir ictihad olarak algılandığından ve ictihadın ise bütün ümmeti bağlayacak bir fonksiyonu bulunmadığından Hz. Peygamber'in sünneti bağlayıcı bir kaynak değil olsa olsa sadece bir örnektir.

Bu konuda itidal yaklaşım kanaatimce şudur: Sünnetin içinde vahiy mahsulü olan unsurlar bulunduğu gibi Hz. Peygamer'in (s.a.v.) ictihadları da vardır. Pek çok hadis rivayetinde Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kendisine bir konuda danışılması, soru sorulması üzerine o an kendi kanaatiyle bir görüş belirterek ictihadda bulunduğu belirtilir. Yine Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kimi konularda bizzat Kur'an tarafından uyarılması da onun her konuda vahiyle hareket etmediğini göstermesi bakımından önemlidir.

2. SÜNNETİN SÜBÛTU

Sünnete ilişkin rivayetlerin azınlık kısmını mütevatir hadisler oluşturur. Bunların sübutu konusunda ümmet ittifak ettiği için bu noktada bir problem yoktur. Mezhep ve yaklaşımları birbirinden ayırt eden husus sünnetin büyük bir kısmını oluşturan haber-i vâhidlerin sübutu konusudur. Geneli itibarıyla söylemek gerekirse tarihsel süreçte fıkıh mezhepleri, ortaya koyduğu usullerle sünnetin sübutu konusunda itidal çizgiyi ana hatlarıyla tutturmuşlardır. Geçmişte ve günümüzde bu konuda ifrat ve tefrit noktalara kayanlar da söz konusudur.

Sünnetin sübutu konusunda ifrat yaklaşım, hadislerin senet ve metinleri üzerinde inceleme yapmaksızın, rüya, keşif ve ilham gibi sübjektif unsurlara dayanarak rivayetleri toptan kabul etmek, sübutunda zan olan hadisleri sanki bizzat Resûlullah'ın ağzından işitilmiş gibi kabul etmek, sünnetin sübutuna ilişkin çekince ortaya koyan herkesi "sünnet düşmanı" gibi nitelemektir. Oysa tarih boyunca ehl-i hadis ve ehl-i rey çizgisinde yer alan bütün âlimler, şu veya bu şekilde sünnetin sübutuna ilişkin bir takım kriterler koymuşlar, ancak bu kriterleri taşıyan hadisleri sahih veya hasen [ihticaca elverişli] kabul etmişler, bu mahiyette görmedikleri hadisleri ya zayıf, ya da uydurma kabul ederek amele esas almamışlardır.

Sünnetin sübutu konusunda tefrit yaklaşım ise haber-i vahidlerin tümünü sübut bakımından güvenilmez veya en azından şüpheli olarak görmektir. Bu görüşte olanlara göre sadece Kur'an ve mütevatir hadisler güvenilirdir. Bunun dışında hadis kitaplarında aktarılan binlerce hadis hep uyduruktur. İslam ümmeti, kollektif bir şekilde kendi peygamberinin ağzından yalan uyduran bir ümmettir.

Bu konuda itidal yaklaşım şudur: Haber-i vahidler zan ifade eder, yüzde yüz kesinlik taşımaz. Ancak bu durum, onların bütünüyle uyduruk veya güvenilmez olduğu anlamına gelmez. Aksine, bunların incelenip araştırılması gerektiğini gösterir. Her bir müctehid, kendi koyduğu kriterleri taşıması halinde haber-i vahidleri amelde esas alır, ona dayanarak ictihadda bulunur.

SONUÇ

Bugün geldiğimiz noktada sünnetin mahiyeti ve sübutu konusu, itidali mutlaka bulmamız gereken bir nokta olarak karşımızdadır. Bu konuda itidal yakalanmadığı takdirde ya kargadan başka kuş tanımayanlar gibi "Kur'an'dan başka kaynak / delil tanımam" diyerek İslam'ı kuşa çeviren, Kur'an üzerinden İslam'a dair olmadık yorumlar yapan kitleler türeyecek ya da hadis rivayetlerinde yaş-kuru ne bulursa sanki Resûlullah'ın (s.a.v.) fem-i muhsininden işitmiş gibi kabul ederek, doğruluk-yanlışlığına bakmaksızın on binlerce rivayeti ona atfederek bir paralel din meydana getirmek durumuyla karşılaşılacaktır.

Geçmiş dönemde usul âlimlerimiz bu konuda son derece önemli kriterler tespit etmişler ve bunları hadislere uygulamışlardır. Yapılması gereken şey usulün gösterdiği itidal çizgiye gelmektir. Vallahu a'lem.

(Soner Duman /14.Haziran.2017/Çarşamba)
 
Üst