Sultanahmed Câmii kubbesi üzerindeki o haç neyin nesiydi?

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
04052013_6291.jpg


http://www.haberkita.com/sultanahmed-cmii-kubbesi-uzerindeki-o-hac-neyin-nesiydi-makale,220071.html
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Şöyle yazmış:

Bendeniz Dinlerarası Diyalog toplantılarını baştan beri hassasiyetle takip ederim. 17 Şubat 2007 tarihinde, Cemal Reşit Bey Konferans Salonu’nda Dinlerarası Diyalog hakkında bir konferans verileceğini öğrenince gittim, dinledim. Üç kişi konuştu: Eski Devlet Bakanı Prof. Mehmet S. Aydın, Prof. Kenan Gürsoy ve Alman bir Hıristiyan olan Hans Küng…
Neler söylendiğine girmeyeceğim, çünkü söz uzar ve bu sütuna sığmaz.

O akşam Samanyolu televizyonunda (STV) haberlere bakıyordum. Haberde gündüz dinlediğim konferanstan bahsediliyordu. O sırada ekrana Sultanahmed Câmii getirildi. Câmi, önce minareleriyle ekranda görüldü. Sonra kubbesinin üzerine belli belirsiz kocaman bir haç konduruldu. Arkasından haç iyice belirgin hale geldi ve minareler belirsizleşti. En sonunda minareler görünmez hale geldi ve üzerinde bir güvercin olan haç iyice netleşti ve sadece o kaldı. Ben de bu görüntüleri kayda aldım tab ettirdim. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf, o karelerden sadece birisidir.

O zaman İstanbul Müftüsü olan Prof. Çağrıcı ile bir görüşmemizde, kendisine bu fotoğrafları gösterdim. Sayın müftümüz bunu görünce şaşırdı, birhoş oldu, “Bu ne ya!..” dedi. Ben de meseleyi anlattım. “Bunlar çıldırmış mı!” dedi.

(Sayın Müftümüzle birkaç ay önce bir toplantıda karşılaşmıştık. Bu meseleyi bir yerde yazdığım takdirde ismini yazmak hususunda kendisinden izin aldım.)

Sayın Çağrıcı, daha sonra Dinlerarası Diyalog heyetinden Prof. Suat Yıldırım’a bu fotoğraflardan bahsederek, “Bu neyin nesi?” demiş. O da beni aradı. “İstanbul Müftüsü’ne bazı fotoğraflar göstermişsin. O fotoğrafları ben de görmek istiyorum” dedi. Ben de fotoğrafla ilgili haberin tarihini söyledim ve “Samanyolu televizyonunun arşivinde bulabilirsiniz. Ama bulamazsanız, haber verin ben getireyim” dedim.

Bekledim, arayıp bilgi vermedi. Ben kendisini aradım. O görüntülere ulaştığını söyledi. Ben de kendisine, “Hocam! Onun gibi daha başka görüntüler de var. Onları da görmenizi arzu ederim. Ne zaman derseniz sizi arayayım, getirip göstereyim” dedim. Ama aramayı o kendi üzerine aldı, “Ben seni arayayım” dedi. Fakat bir daha aramadı.

Aramayınca, ben de diğer fotoğrafları görmek istemediği kanaatına vardım ve israr etmiş olmamak adına kendisini aramadım. Zaman zaman kendisiyle karşılaşır ve selamlaşırız.

Değerli okuyucular! Suat Hoca’nın görmek istemediği yukarıdaki fotoğrafın benzeri olan diğer fotoğrafları siz görmek ister misiniz?
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Bahis konusu resim, ilk mesajımdaki bağlantıda görülebilir. Beni rahatsız ettiği için buraya kopyalamadım.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bir zamanlar yaptıkları gibi, "biz hırsitiyanları memnun etmek, ısındırmak için böyle yaptık" diyeceklerdir. Sonra "asıl tebliği ısındırdıktan sonra yapacağız, nitekim dinimizde bu yöntem var, Peygamberimiz de BİZZAT bu tarzımızı tasdikliyor!" diye devam edecekler; hiç bir zaman gelemedikleri tebliğden dem vuracaklardır.

Bu bahaneyi (yalancı dolmayı) çoğu Müslüman yuttu o demlerde...

O yüzden yukardaki gibi "cami üstünde haç" fotoğrafı sıradan.

Siz aşağıdaki tarz haberleri araştırın bulun, kanınız donacak:


Hristiyanız Elhamdulillah

Bir gün uçaktayız. İstikamet Dubai ve Güney Afrika. Hemen önümüzdeki koltuklara dört siyahi çocuk oturdu. Üçü 14-15 yaşlarında, biri 17-18 yaşlarında, biraz daha büyükçe... Aralarında bir kaç defa Türkçe konuştular. Sanki bizlere duyurmak istercesine. Serde eğitimcilik var ya, uçak biraz yol aldıktan sonra kalktım çocuklarla biraz sohbet edeyim istedim.

- Nerelisiniz?
- G. Afrikalıyız.
- Neresinden?
- Durban ve Johannesburg'tan..
- Nereden gelip nere gidiyorsunuz?
- Türkiye'den "Türkçe Olimpiyatlarından" dönüyoruz, Güney Afrikayı temsil ettik...
- Güzel! İsimleriniz?

Tam hatırlamıyorum ama gayr-i müslim isimleriydi... Tek tek söylediler.. "Aaa", dedim

- Siz daha değiştirmediniz mi isimlerinizi?
- Yok, niye ki? dediler..
- Yani siz Müslümansınız diye düşündüm de?..
- Yok yok biz Hıristiyanız, dediler..

Ben şaşırmış gibi yaparak,

- Aaa gerçekten mi? dedim.
- Bunda şaşıracak ne varki? diye cevap verdi büyükçe olan. Türkçe olarak "Elhamdülillah Hıristiyanız" dedi. Bu sefer gerçekten şaşırmıştım.

- Elhamdülillah Hıristiyan mısın?! Dedim.
- Bir mahzuru mu var? dedi bana. Ben
- Hayır! Benim için yok. dedim.
- Kaç senedir kolejdesiniz? diye sordum hemence..
- 4-5 senedir. dediler. Ben samimi olarak şunu söyledim onlara;
- Hani dedim 4-5 senedir belki hocalarınız size İslamiyeti anlatmışlardır. Siz de merak etmişsinizdir. Belki böyle güzel bir dine girmek istemişsinizdir. Özenmişsinizdir Müslümanlara. Bakın size değer verip emek edip taa Türkiye'ye kadar getirmişler.. Hiç düşünmediniz mi İslamiyeti, Muhammed aleyhisselamı, Kuran'ı? dedim. Bana biraz rahatsız olarak bakıyorlardı. Sözümü kestiler ve konuşmayı şu şekilde sonlandırdılar;

- Bakın beyefendi, biz Hıristiyan doğduk öyle de öleceğiz. Bizim hocalarımız da aydın insanlar. Bize dinlerini anlatmazlar. Hele teşvik hiç etmezler. Hatta bizden Müslüman olmak isteyen arkadaşlarımız olduğunda onların Müslüman olmasını bile istemezler. Çünki biz hocalarımıza sorduğumuzda İslamiyetin nasıl bir din olduğunu, bize İslamiyetin çok zor bir din olduğunu söylerler. "Onu bu yaştan sonra öğrenmeye sizin gücünüz, ömrünüz yetmez. Anneniz babanız, çevreniz hep Hıristiyan. İslam'ı yaşamakta zorlanırsınız. Siz zaten dinsiz değilsiniz ki. Hristiyansınız. Müslüman olmanıza gerek yok. Siz sizin dininizi iyi yaşayın biz de bizim dinimizi.. sonuçta hepimiz cennete gireceğiz. Orada buluşuruz." diyorlar. Dedi.

Şaşkınlıkla dinliyordum. Nefesimi tutmuş öylece kalakaldım. Çocuk devam etti. "Benim dinim de hak sizin dininiz de, niçin hazır bildiğim bir dinim varken sil baştan bana yabancı olan o dini öğreneyimki?" dedi. "Bunu bize hocalarımız böyle öğretiyor." dedi. Üstüne basa basa tekrar sordum emin olmak için, "Bunu size Türkiye'den gelen Türk hocalarınız mı böyle söylüyor?" dedim. "Evet başka kim olacak ki?" dediler.

Eşim de ben de ve bu konuşmayı dinleyen diğer bir kaç Türk'te bu hazır cevap karşısında şaşırmıştık. Cevapsız kaldık. Dudağımızı ısırdık. Ve yerimize oturduk.

Ahmet Kemal Öncü - Afrika
http://www.facebook.com/ahmet.oncu
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
DİYALOGLA HİRİSTİYANLAŞANLAR

İki ilginç olay ve Hoşgörü’nün sonucu

“Profesörün sıkıntısı yüzüne yansımıştı. Diğer profesör arkadaşına; “Bir gün kızımın karşıma geçip, ‘Baba, ben Hıristiyan oldum’ diyeceği 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi” dedi.

Üstelik kızı İmam Hatip mezunuydu.

Profesör arkadaşından, kızıyla konuşup ikna etmesini istedi.

Kıza ilk soru, “Neden Hıristiyan olduğu?” sorusuydu.

Kızın cevabı, Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü söylemiyle birebir örtüşüyordu. Kızcağız, tıpkı diyalogcular gibi, “Hıristiyanlar da cennete girecek diyen sizsiniz. La ilahe illallah diyen herkesin mutlaka cennete gireceğini söylüyorsunuz” dedikten sonra, “O zaman niye Hıristiyan olmayayım? Hıristiyanlık, İslam’a göre çok daha kolay bir din. Başörtü mecburiyeti yok, 5 vakit namaz zorunluluğu yok. Haftada bir kiliseye gitmek yeterli. Sonunda cennete gireceksem neden kolay olanını tercih etmeyeyim.”

Yakın zamanda yaşanmış bu olaydan, Tempo’nun son sayısında Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpapazı ile yapılmış ilginç bir röportaja geçelim.

Başpapaz Yavuz (Kapusuz) Bey, Hıristiyanlığa dönüş hikayesini anlatırken ilginç şeyler söylüyor.

Önce ateistmiş Yavuz Bey. Sonra Fethullah Hoca cemaati ile tanışıp Nurcu oluyor. Bir süre sonra Fethullah Hoca cemaatine yakın bir başka gruba giriyor. (Bu grubun ismini vermiyor)

Grubun liderinin Hz. İsa ile ilgili söyledikleri dikkatini çekiyor. Kendi kendine Hz. İsa’yı araştırmaya başlıyor. Bu arada Turgut Üçal’la tanışıyor. Turgut Üçal da İstanbul Presbiteryen Kilisesi Başpastoru.

İlginçtir. O da Fethullah Hoca cemaatinden ayrılıp Hıristiyan olanlardan.

Nihayetinde, Yavuz Bey de, ateistlikten Nurculuğa, Nurculuktan başpapazlığa geçiş yapıyor.

Bu iki ilginç olay, belki iyi niyetle yapılan Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü’nün sonuçlarını göstermek açısından dikkat çekicidir. Ama sizce de, “Amantü’de birleşmekten, İbrahim’in dininde buluşmaktan” bahseden ve “Yok aslında birbirimizden farkımız” diyen Diyalog ve Hoşgörü söyleminde bir tuhaflık yok mu?”

Değerli okuyucular, bu yazı bana ait değil; 29 Mart Salı 2005 tarihli Milli Gazete’den, Mustafa Kurtaş ile Mustafa Yılmaz’ın köşesinden iktibas edildi. Köşede bir de fotoğraf var. Resimaltı yazısı şöyle: Ateistti Nurcu oldu; şimdi başpastor… (Pastor, kilise ayini yöneten papaz demek)

1.7.2004′te, benzer bir hadiseyi ben de yazmıştım. Şiddetli tepkiler geldi. “Buyrun canlı şahidiyle isbat edeyim” dediğim halde, tek kişi bunun isbatını isteyememişti. Neyse geldi geçti. ...

Ali Eren, Vakit Gazetesi – 23 Haziran 2005
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hıristiyan misyonerlik örgütü

Gülen örgütünün dünyadaki 160 ülkede bulunan okullarıyla ilgili ortaya çıkan gerçekler, Cemaat’in Türkiye’de başka, dünyada başka bir “propaganda” yaptığı, Cemaat’in resmen “Hıristiyan misyonerlik örgütü” gibi çalıştığına dair şok detaylar ortaya çıktı.

Afrika’da yaşayan Ahmet Kemal Öncü‘nün kamuoyuyla paylaştığı Vehbi Vakkasoğlu başta olmak üzere Cemaat’in ileri gelenlerine de gönderdiği mektupta, Gülen örgütünün yurtdışında okullarında hıristiyanlığı teşvik ettiği, İslam aleyhinde çalıştığına dair kan dondurucu detaylar yer alıyor.

Gülen örgütünün, 160 ülkede nasıl faaliyet yürüttüğünün kodları da o şok mektupta yer alıyor...

Koç ve Sabancı’nın Gülen’e “biat etmesi”nin sırrı da örgütün sanırız bu “Hıristiyanlaştırma” faaliyetleriyle de ilgili.

Peki mektupta neler var?

Gülen cemaatinden birinin şu sözleri şoke edici:

Bakın hocalar, bu sorunun cevabını Türkiye’de verseydim Türkiye’deki ahmaklar anlayamazdı ama sizin için bir şans ki Hıristiyan bir ülkedesiniz. Böyle gençleri gereksiz yere namaza özendirmeye çalışmayın. Onları Hıristiyan olmaya yönlendirin. Bu bir kolaylıktır. Çünkü Hıristiyanlıkta namaz yok. Bari Hıristiyan olsunlar ki namaz borcuyla ahirete gitmesinler…”

İşte “Namaz kılmakta zorlananlar Hıristiyan olsunlar” diyebilecek kadar İslam aleyhtarı noktaya gelen Gülen örgütüne dair şok mektup:

*************************

Vehbi Vakkasoğlu’na…

Kıymetli hocam! Mesaj kutunuz açık olmadığı için buradan yazıyorum size. Sizi hakikaten sever ve sayarım.

Uzun yıllardır da sizi takip eder, tanırım. Bu sebeple bana kulak vereceğinize itimadım var.

Gördüğüm yaşadığım onlarcasından sadece bir tanesini burada zikretmek istiyorum ve lütfen yorumunuzu bekliyorum. Çünkü biz sizleri daha farklı tanıdık lakin şimdilerde daha daha farklı intibalar uyandırmaktasınız bizde…

Kısaca anlatacağım hadise şöyle ki:

Güney Afrika’dayım ve bir gün orada Fethullah Hoca Efendi grubunun yaptırdığı camiye gittim. Hem cumayı orada eda edelim hem de arkadaşlarla selamlaşırız dedim. Camiyi yaptıran yaşlı aksakallı beyefendi ile beraber namazdan sonra caminin yemekhanesine indik. O şehirdeki kolejin öğretmenleri de oradaydı.

Uzunca bir masada 10–12 kişi kadardık. Caminin banisi ile yan yana oturduk. Tam karşıma da 70’li yaşlarda Rizeli bir amca oturdu. İstisnasız herkesin hürmet ettiği bi amcaydı. Yeni Amerika’dan gelmiş. Hocaefendiyle sohbet etmiş.

Selamını getirdiğini söyledi. Cemaatin ileri gelen muhterem bir amca imiş. Masadaki doğal hiyerarşi gereği o konuşuyor bir büyük olarak herkes ona soruyor o da cevaplıyordu. Öğretmenlerden birisi yeni nesilde namaza karşı gevşeklik gösterenler olduğunda onları namaza nasıl teşvik edelim diye bir soru yöneltti bu amcaya… Ben de az çok serde hocalık var merak ettim bu mühim suale nasıl bir cevap gelecek diye…

Amca kendinden gayet emin bir şekilde şöyle dedi:

Bakın hocalar, bu sorunun cevabını Türkiye’de verseydim Türkiye’deki ahmaklar anlayamazdı ama sizin için bir şans ki Hıristiyan bir ülkedesiniz. Böyle gençleri gereksiz yere namaza özendirmeye çalışmayın. Onları Hıristiyan olmaya yönlendirin. Bu bir kolaylıktır. Çünkü Hıristiyanlıkta namaz yok. Bari Hıristiyan olsunlar ki namaz borcuyla ahirete gitmesinler…”

Bendeniz şok olmuştum bu sözleri duyunca. Bir misafir olarak genelde bulunduğum mahalde susmayı tercih eden biri olarak “Nasıl nasıl?” diye hayretle sormaktan kendimi alamadım. “Nasıl?” dedim.. “Şakamı yapıyorsunuz?”

Konuşan bilge (!) amca Karadenizliydi. Bir an şaka yaptığını düşündüm. Gülümsedim. Ama emin olmak için bir daha sordum. “Amca özür dilerim yanlış anlamadım değil mi; namaz kılmakta zorlananlar Hıristiyan mı olsunlar dediniz?”

Üstüne basarak ve biraz da bana çıkışarak “Evet!” Dedi.

Karadeniz şivesiyle “O da Din daa!” dedi.

O da Allah’ın dini değil mi! Ne mahzuru var! Eğer kılamıyorsa namazını geçsin öbür dine en azından namaz borcu olmaz!.”

Ben kulaklarıma inanamadım. Hasbünallah!!

“Amca siz Müslüman mısınız?” diye sordum kibarca. “Evet” dedi..

Yanımdaki, camiyi yaptıran yaşlı aksakal da beni diziyle dürttü ki konuşmayayım.. Gerçekten şaka gibiydi..

Döndüm öğretmenlere seslendim. “Beyler sesiniz niye çıkmıyor, siz müslüman değil misiniz?” dedim. Rahatım kaçtı orada. Tansiyonum bir anda yükseldi ve yemeğimi yiyemez hale geldim.

Kusura bakmayın beyler sofranızda oturmak bana helal değil.” dedim ve orayı kibarca terk ettim.

Daha sonra bizi orada misafir eden caminin banileri bu meseleye aklımın ermeyeceğini, bir hikmetinin olduğunu vs vs söylemeğe çalıştılar.

Kıymetli hocam! Bu yazıyı yazan kardeşiniz ehli ilim olma gayretinde 30 senesini sarf etmiş İslam’ı öğreten anlatan bir hoca efendi. İtikadımız olan “Ehl-i sünneti” yeryüzüne yayma davasında olan yüce ve pak Ehl-i sünnet camiasının aciz bir ferdiyiz. (Sizleri de bu Ehl-i sünnet dairesinde olduğunuz kanaatiyle sevdik hep) Yani sözlerimizi avamı nasın sözü gibi telakki etmemenizi rica ediyorum.

Şimdi bu ve bunun gibi daha nice hadiseden bizzat hatıralarımı size aktarabilirim. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz öylesine etkileyici ve üzücü şeyler ki umuma şamil olabilecek cinsten…

Yurt dışında yaşayan bir kardeşiniz olarak gayri müslimlerle irtibatta olma meselesini gayet rahat anlıyorum. Usulünce onlara yüce dinimizi tebliğ etmeği anlıyor ve tasvip ediyorum. Zaten bizler de bunu yapmaktayız. Ancak Müslüman gençleri Hıristiyanlığa yönlendirme meselesini şiddetle kınıyorum.

Hatta ekseriyyeti gayri müslimlerden oluşan kolej çocuklarına;

Sizin Müslüman olmanıza gerek yok, bakın İslam zordur, öğrenmek ve yaşamak kolay değildir, siz kendi hak dininizde devam edin” gibi haince, o körpe beyinleri belki de ebediyen hidayetten uzaklaştıran sözleri bizzat gördükçe hiç tahammül edemiyorum..

Sizlere gelecek olursak; Gerçekten bu manada sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Bu kadar optimistik bir yaklaşımda neyin nesi? İslam’ın ana direkleri imha edilmekte, siz aklı başında mütefekkirler buna hüsnü zanla bakmamızı istemektesiniz. Nedir bu gaflet? İnandığınız gibi yaşamadığınızdan mı yaşadığınız gibi düşünmektesiniz? Neden apaçık dalalete taraf oluyorsunuz? Neden alkışlıyorsunuz bu hezeyanları? Sizi de mi kaybettik?

Bize görünen “muttaki Vehbi hoca” başkası mı idi?

Müslüman kardeşine “Hüsnü zannın, hüsnü şahadetin” yeri ayrıdır.. Korkarım yarın Allahın, Rasülullahın, Kitabullahın davacı olacağı mütefekkirlerden olursunuz. İman davası güttüğünüzü iddia ettiğiniz ma’şer-i islam sizden davacı olur.

Lütfen sizlerden bu konuda cevap istiyoruz. Buna da hakkımız var. Sizlerin kitaplarınızı okuyarak büyüdük. Bizlere kitaplarınızı okutarak büyüttünüz. Bu suali sormaya Müslüman olarak hakkımız olsa gerek.

Telefonum sizde olması lazım. Selamlar hürmetler.


Ahmet Kemal Öncü – Afrika

medyagündem
 

Muhtazaf

Profesör
Katılım
22 Ocak 2014
Mesajlar
1,866
Tepkime puanı
87
Puanları
0
Konum
Almanya
Web sitesi
www.facebook.com
1.gif



Hilâl İle Haç gökyüzünde buluşmuş!
Ali Eren
Sul*ta*nah*med câ*mi*inin kub*be*si*nin üze*ri*ne haç in*di*ri*len fo*toğ*ra*fı kö*şe*mi*ze koy*muş ve “Bu*nun ben*ze*ri baş*ka fo*toğ*raf*lar da var. On*la*rı da gör*mek is*ter mi*si*niz?” de*miş*tik. Siz de*ğer*li oku*yu*cu*la*rı*mız, “Mu*hak*kak gör*mek is*te*ri*z” ce*va*bı*nı ver*di*niz.

Sö*zü*mü*zü tut*tuk, ar*ka*sın*dan üze*ri haç*lı Aya*sof*ya fo*toğ*ra*fı*nı da gör*dü*nüz. “Bu*nun ben*ze*ri baş*ka fo*toğ*raf*lar da var. On*la*rı da gör*mek is*ter mi*si*niz?” de*dik, is*rar*la on*la*rı da gör*mek is*ti*yor*su*nuz. Bu*gün bi*ri*ni ve*ri*yo*ruz, di*ğer*le*ri*ni ara ara gö*re*cek*si*ni*z…

Bi*li*yor*su*nuz, gök*te*ki ay se*ne*de 12 de*fa her ay*ba*şın*da bir-iki gün hi*lâl şek*lin*de olur. Bil*me*yen*le*re söy*le*ye*lim, İs*tan*bu*l’*da da en çok ki*li*se Be*yoğ*lu*’n*da*dır. Her ki*li*se*nin üze*rin*de de haç var*dır.

Ci*han Ha*ber Ajan*sı*’n*dan bir mu*ha*bir, ayın hi*lâl şek*lin*de ol*du*ğu bir gün Be*yoğ*lu*’na gi*di*yor. Bir ki*li*se*nin kub*be*si*nin üze*rin*de*ki haç ile gök*te*ki hi*lâl şek*lin*de*ki ayı hi*za*la*yıp fo*toğ*ra*fı*nı çe*ki*yor. Ar*ka*sın*dan da şöy*le bir ha*ber ya*pı*yor:

“MUH*TE*ŞEM GÖ*RÜN*TÜ!

Hİ*LÂL İLE HAÇ GÖK*YÜ*ZÜN*DE BU*LUŞ*TU.”


San*ki kâi*nat*ta ilk de*fa olu*yor da böy*le de*miş mu*ha*bir. Oy*sa, gök*te*ki ay her se*ne 12 de*fa ya*ni her ay hi*lâl şek*lin*de olur. Ki*li*se*le*rin kub*be*le*ri*nin üze*rin*de*ki haç da za*ten ora*da du*ru*yor. Hi*lâl ile ha*çı bi*le bi*le ay*nı hi*za*ya ge*tir*me*nin –hâ*şâ-mâ*ne*vî bir ta*ra*fı var*sa- bu*nu çe*ken ar*ka*daş her ay ay*nı şe*yi yap*sa da Müs*lü*man*la*rın mâ*ne*vi*yat*la*rı art*sa ba*ri*…

Mâ*lum her mi*na*re*nin ucun*da hi*lâl var*dır. Haç-hi*lâl res*mi*ni çe*ken şa*hıs bir mi*na*re*nin ucun*da*ki hi*lâl ile gök*te*ki hi*lâ*li bir hi*za*ya ge*tir*se de, “Muh*te*şem gö*rün*tü! Yer*de*ki hi*lâl ile gök*te*ki hi*lâl bu*luş*tu*” di*ye bir ha*ber yap*say*dı, o za*man “Bir müs*lü*man he*ye*ca*na gel*miş, his*si*ni böy*le ifa*de et*mi*ş” der ge*çer*dik.

Hı*ris*ti*yan*la*rın “Tes*li*s” ya*ni “üç ila*h” inan*cı*nı tem*sil eden haç ile, tek ya*ra*tı*cı*nın is*mi*ni tem*sil eden hi*lâ*li ay*nı fo*toğ*raf*ta bir ara*ya ge*ti*rip, bu*na bir de “Muh*te*şem gö*rün*tü*” de*me*ye ne de*me*li?

Bi*li*yor mu*su*nuz, “Hi*lâ*l” ke*li*me*si*nin de rab*bi*mi*zin is*mi*nin de eb*ced de*ğe*ri 66, ya*ni ay*nı*…

Gü*ver*sin ba*rış tim*sa*li ya. Fo*toğ*ra*fı çe*ken şa*hıs, bir de ha*çın üze*ri*ne gü*ver*cin ko*nun*ca çek*miş.

Kuş*lar Türk*çe bil*mez*ler. Bir ku*şa “Kuş kar*deş! Şu ha*çın üze*ri*ne kon da bir po*zu*nu ala*yı*m” de*se*niz, kuş “Hay ha*y” de*mez, uçup gi*der. De*mek ki, o şa*hıs üze*rin*de kuş olan ha*çı çek*mek*te o de*re*ce ide*al sa*hi*bi ki, ku*şun o ha*çın üze*ri*ne kon*ma*sı için epey bek*le*me*ş…

İşin da*ha üzü*cü bir ya*nı var:

TDV ile İs*tan*bul Müf*tü*lü*ğü*’nün DİN VE HA*YAT adıy*la or*tak*la*şa ba*sıp, üc*ret*siz da*ğıt*tık*la*rı bir der*gi var. Bu der*gi*nin 2013 Şu*bat ta*rih*li 18. sa*yı*sı*nın 25. sa*hi*fe*sin*de*ki Mus*ta*fa Ke*le*bek im*za*lı ya*zı*nın ba*şı*na, bu kuş*lu-haç ile hi*lâl res*mi ko*nul*muş.

Bir*kaç ay ön*ce es*ki Di*ya*net İş*le*ri Baş*kan*la*rı*mız*dan Ömer Na*su*hi Bil*me*n’*i an*ma top*lan*tı*sın*da İs*tan*bul Müf*tü*sü Rah*mi Ya*ra*n’*ı
 
Üst