hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
Bir Meczup ile Ebû Bekir-i Vâsıtî
Vaktiyle Ebû Bekir-i Vâsıtî, tımarhaneyi gezmeye koyuldu. Bir de baktı ki delinin biri sarhoş bir halde nâra atıp el çırpmakta, neşeden oynayıp zıplamakta.
Vâsıtî,
“A gafil! Adamakıllı iplerle bağlanmış, âdeta kahrolmuşsun, şu mapustasın. Fakat görüyorum ki sevinç içindesin. Söyle bana, bu neşe nedir? Köle olmuşsun, neden kendini hür sanırsın?” dedi.
Deli, şeyhe dedi ki:
“Ayağımda zincir var, ama gönlümde bağ yok. Aslım, hakikatim ise gönülden ibaret. Hür bir gönüle sahip olduktan sonra şu kölelik, bana vuslattır. İyice bil ki bir nice müşküle uğradım ben. Ayağımı bağladılar, ama gönlümü bağlayamadılar.”
Ey oğul! İki âlem nedir? Bir deniz. Adı da gönül. Sen denizdesin ama ayağın balçığa saplanıp kalmış. Bir an için olsun gönül denizine dal da âlemi kendinde kaybolmuş gör. Yüz âlem olsa yüzü de gönülde gizlenir. Artık nasıl olur da yüzlerce âlem gözüne görünür? Orada yerin de göğün de gerçeğini anlayacaksın. Göreceksin ki sen, hem bu âlemsin hem o âlem.
Âlem, sende görünüp dururken bu bir anlık yere niçin iltifat edersin? Dilersen, senin için bir an içinde bir cihan zuhur eder. Bu âlem, senin için ahlat (kan, safra, irin, balgam) âlemidir, sebepler dünyasıdır. Yedi iklim, âdeta yedi suyla yazılmıştır, sebatı yoktur.
O âlemdeyse kuş yumurtadan çıkmaz. Saray mermerden yapılmaz. Hûriler, hayız kanından oluşmaz. Orada bal, arıdan olmaz. Ne süt keçiden çıkar, ne şarap üzümden... Ne kebap olmuş kuş ateşte pişmiştir, ne çeşit çeşit yemekler, ocakta... Orada vasıtalar ortadan kalkar. Her şey, o âleme yokluk âleminden dökülür, gelir. Her ne istersen hepsi, senin dileğinden hâsıl olur.
Kendini küçük görme! İki âlemi, senin ruhundan ve bedeninden başka bir şey bilme! Her şey sensin. Ateşten ne zamana kadar korkacaksın?
Gönlün arştır, göğsün ferş...
Eğer gönlünü bu âlemde onun aşkıyla yaktın ise neden cehennem ateşinde yanasın?...
İlahiname
Ferîdüddin Attâr
(Net'ten Alınmıştır.. Meczub, İlahi aşka kapılarak aklını seyahate göndermiş kişi demektir.. O Allah'ın cazibesine, cezbesine kapılmıştır da o yüzden insanlar onu "deli" sanmışlardır...)
Vaktiyle Ebû Bekir-i Vâsıtî, tımarhaneyi gezmeye koyuldu. Bir de baktı ki delinin biri sarhoş bir halde nâra atıp el çırpmakta, neşeden oynayıp zıplamakta.
Vâsıtî,
“A gafil! Adamakıllı iplerle bağlanmış, âdeta kahrolmuşsun, şu mapustasın. Fakat görüyorum ki sevinç içindesin. Söyle bana, bu neşe nedir? Köle olmuşsun, neden kendini hür sanırsın?” dedi.
Deli, şeyhe dedi ki:
“Ayağımda zincir var, ama gönlümde bağ yok. Aslım, hakikatim ise gönülden ibaret. Hür bir gönüle sahip olduktan sonra şu kölelik, bana vuslattır. İyice bil ki bir nice müşküle uğradım ben. Ayağımı bağladılar, ama gönlümü bağlayamadılar.”
Ey oğul! İki âlem nedir? Bir deniz. Adı da gönül. Sen denizdesin ama ayağın balçığa saplanıp kalmış. Bir an için olsun gönül denizine dal da âlemi kendinde kaybolmuş gör. Yüz âlem olsa yüzü de gönülde gizlenir. Artık nasıl olur da yüzlerce âlem gözüne görünür? Orada yerin de göğün de gerçeğini anlayacaksın. Göreceksin ki sen, hem bu âlemsin hem o âlem.
Âlem, sende görünüp dururken bu bir anlık yere niçin iltifat edersin? Dilersen, senin için bir an içinde bir cihan zuhur eder. Bu âlem, senin için ahlat (kan, safra, irin, balgam) âlemidir, sebepler dünyasıdır. Yedi iklim, âdeta yedi suyla yazılmıştır, sebatı yoktur.
O âlemdeyse kuş yumurtadan çıkmaz. Saray mermerden yapılmaz. Hûriler, hayız kanından oluşmaz. Orada bal, arıdan olmaz. Ne süt keçiden çıkar, ne şarap üzümden... Ne kebap olmuş kuş ateşte pişmiştir, ne çeşit çeşit yemekler, ocakta... Orada vasıtalar ortadan kalkar. Her şey, o âleme yokluk âleminden dökülür, gelir. Her ne istersen hepsi, senin dileğinden hâsıl olur.
Kendini küçük görme! İki âlemi, senin ruhundan ve bedeninden başka bir şey bilme! Her şey sensin. Ateşten ne zamana kadar korkacaksın?
Gönlün arştır, göğsün ferş...
Eğer gönlünü bu âlemde onun aşkıyla yaktın ise neden cehennem ateşinde yanasın?...
İlahiname
Ferîdüddin Attâr
(Net'ten Alınmıştır.. Meczub, İlahi aşka kapılarak aklını seyahate göndermiş kişi demektir.. O Allah'ın cazibesine, cezbesine kapılmıştır da o yüzden insanlar onu "deli" sanmışlardır...)