Şu Destanı: Türklerin Büyük İskender ile İmtihanı

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Alp Er Tunga destanı gibi Şu Destanı da 11. yüzyıla kadar Türkler arasında dilden dile söylenegelmiş, kopuz çalan ozanların başlıca konularından biri olmuş ve 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un kalemiyle yazılı edebiyata geçirilmiştir.

Kaşgarlı Mahmud’un Divan-i Lügati’t Türk’te kaydettiği destan, ilk görünüşte tarihi yönden Makedonyalı İskender’in İran üzerinden Türkistan’a yaptığı sefer anında, Türk Kağanlarından ŞU’nun davranışları konu olarak işlenmekte ise de, gerçekte, destanın tarihi kaynakları çok daha önceki asırlara çıkmaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un Şu adı ile kaydettiği destanın, aslında SAKA destanı olduğu anlaşılıyor. Kırgızlar ise ŞU kelimesini ÇU şeklinde etmektedirler. Çin tarihlerinde, ÇU’larla ilgili tarihi izleri milattan önce 1116 Çin tarihlerine karışmış olarak görmekteyiz.
Şu Destanı hakkında kaynaklar farklı araştırma sonuçlarına ulaşmaktadır. Destanların içeriğini Milletin sözel hafızasının oluşturduğu fikrinden hareketle Şu Destanı’nı anlatmaya çalışacağız. Bu doğrultuda, Şu Destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi.
Şu Destanı’nda müzik ve ezgi önemli bir rol oynar; ama bu müzik insan sesine değil, sazların sesine dayanır. Destanın kahramanı genç kağan Şu, Türk destanlarının yerinde durmayan hareketli ve atak yiğitlerinden daha değişik bir yapıdadır. Rakibi Büyük İskender’den, Kaşgarlı Mahmud Divan ü Lügat-it Türk’de Zülkarneyn olarak bahseder. Kağan Şu, beden ve ruh yapısı ile daha çok, Osmanlı hakanı 3. Selim’i andırır. Şu Kağan, 3. Selim gibi içli, sanatçı, düşünceli ve mantıklı biridir.

Şu Destanı’nı ilginç kılan bir başka özellik ise, Türkmen isminin kaynağını ne olduğunu açıklamasıdır. Büyük İskender’in, Hakan Şu’nun hakimiyetindeki bölgeyi istilası sırasında Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de Şu Destan içinde yer almaktadır.

ŞU DESTANI


Şu Kalesi; Balasagun yakınlarında, genç bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi. Ne var ki Hakanın sarayı Balasagun’da idi. Kalede ve Balasagun’da, o çağların en güçlü, en büyük ordusu bulunuyordu. Şehir varsıldı(zengindi). Öyle ki, her gün, Şu Hakanın sarayının önünde, ordu beyleri için 365 nöbet vurulurdu.


BÜYÜK İSKENDER’İN DOĞU SEFERİ


Bu sıralarda, bir ismine de “Zülkarneyn” denilen Makedonya Kralı İskender; ünlü Doğu seferine çıkmış, Ön Asya’dan İran içlerine doğru önüne neresi gelmişse ordusunu yenmiş, ülkesini ellerinden almıştı. İskender, Semerkand’a kadar gelmiş ve burayı da geçip Türklerin yaşadığı ülkelere doğru ilerlemişti.


İskender’in, Balasagun’a ve Şu Kalesine doğru yaklaşmakta olduğunu, genç Hakan Şu’nun gözcüleri gelip bildirdiler.


Dediler ki: “İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral, ordusuyla bize yaklaşmaktadır. Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş, yerle bir etmiştir. Bize ne buyurursun? Savaşalım mı?”

Genç Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi göründü. Çünkü çok daha önce, en güvendiği yiğitlerden 40 kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsin diye göndermişti. Yiğitler kimseye görünmeden, gizlice gidip Hucend Irmağı’nın kıyılarına yerleştikleri için ordu habercileri durumu bilmiyorlardı. Getirdikleri haberden, Hakanlarının kaygılanıp yerinden kımıldamadığını gördükleri için de şaşmışlardı. Hakanın gönlü rahattı.

ŞU’NUN GÜMÜŞTEN HAVUZU


Hakan Şu’nun bir havuzu vardı; gümüştendi. Bu işten çok iyi anlayan ustalara yaptırmıştı. Her yere taşınabilecek biçimdeydi. Bunun için Hakan da gümüş havuzunu, sefere bile çıksa yanına alır, konakladıkları yerlerde içine su doldurtur, kazlar ve ördekleri su dolu gümüş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi. Kazların ve ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini izlemek Hakan’ı dinlendirir, dinlenirken seferle ulusunun geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı.

Haberciler geldikleri zaman yine gümüş havuzunda yüzen ördeklerle kazları izleyip dinleniyordu.

Habercilerin:


- Nasıl buyurursunuz? İskender’le savaşalım mı? Diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu, havuzda yüzen kazlarla ördekleri gösterdi:


- Görüyor musunuz, Kazlarla ördekler suda nasıl güzel güzel yüzüyor; nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar?

Dedi.


Haberciler, Hakanlarının bu sözünü olağandışı karşıladılar; ona kuşku ile baktılar. “Herhâlde Hakanımızın hiç bir hazırlığı yok; ne yapacağını bilemiyor.” diye düşündüler. O sırada İskender, Hucend Irmağı’nı geçmişti.


İSKENDER BALASAGUN’DA


Vakit, gece yarısına geliyordu. Hucend Irmağı’nın kıyılarında gözcülük yapıp devriye gezen Genç Hakanın en güvendiği 40 yiğit, yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler; gece vakti İskender’in Hucend suyunu geçip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Hakan Şu’ya haber verdiler. Daha önceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sözü üzerine birden gece yarısı göç davulunun çalınmasını buyurdu. Davulun çalınmasıyla birlikte, Doğuya doğru hızla yola çıktı.


Bu durum, halkı şaşırttı. Hakanın, gündüzün hiç bir hazırlıkta bulunmadan böyle gece vakti göçü başlatması üzerine korktular. Ellerine ne geçtiyse toplayıp, buldukları ata atlayan halk Hakanla birlikte yola düştü. Sabah olurken, şehirde hemen hemen hiç kimse kalmamıştı; bomboş ve dümdüz bir ova görünüyordu.


İŞU KALESİNDE KALAN 22 TÜRK


Bütün halkın, Hakan Şu’nun arkasından gitmiş olmasına karşın, gece vakti binecek hiçbir şey bulamayan 22 kişi, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesi’nde kalmışlardı. Bu 22 kişi, ne yapacaklarını düşünürken yanlarına 2 kişi daha geldi. Kap kaçakları toplamışlar, sırtlarına yüklenmişler, öyle taşıyorlardı. Yorgundular. Yine de pek duracağa benzemiyorlardı. Önceki 20 kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini söylediler. Ayrıca: – İskender dedikleri her kim ise, burada uzun süre kalamaz: geldiği gibi geri dönüp gider. Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır, diye ısrar ettiler.


Şu Destanı’nda Türkmen isminin kökeni


İskender gelip de uzun saçlı 22 kişiyi görünce: “Türk mânend” dedi. “Bunlar Türk’e benziyorlar” demişti. Bu yüzden 22 kişinin soylarının ismi “Türkmen” olarak kaldı. Giden iki kişi gittikleri için tamı tamına Türkmen sayılmadılar. 24 boydan 22’si “Türkmen”, kalan 2’si “Kalaç” diye bilindi.

Şu, Büyük İskender’i Karşılayabilecek Kadar Güçlendi Bu olaylar gelişe dursun, öte yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Çin sınırına kadar yürümüşlerdi. Çin’e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender’i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu asıl merkezinden çok uzaklara çektiğini, kendi soydaşları arasında bulunduğu için İskender’den daha güçlü bir duruma geldiğini düşündü. Bir kısım askerini ayırarak, içlerinden en gençlerini seçerek İskender’in üstüne yolladı. Veziri, gidenlerin hepsinin genç olduğunu, deneyimlerinin olmadığını ileri sürdü. Başaramazlarsa sonucun kötüye varacağını söyledi. Şu Hakan vezirine hak verdi ve yaşlı, deneyimli bir Subaşını askerleriyle birlikte gönderdi.

İSKENDER VE ŞU BİRLİKLERİ KARŞILAŞIYOR


Hakan Şu’nun seçtiği gençlerin oluşturduğu birlik bir zaman sonra İskender’in gönderdiği öncü birliklerle karşılaştılar. Türk Erleri, İskender’in öncü birliklerine bir gece baskını yaptı. Çok kanlı bir baskındı bu; ölüm kalım konusuydu. İskender’in öncü birlikleri bozguna uğradı. Türk erlerinden biri, İskender’in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye bölmüş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender’in askerinin kanıyla bulanmıştı. Ertesi sabah güneş ışıkları, bu kanlı altınları parıldattı.

Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp “Altın Kan! Altın kan!” diye bağırıştılar. O günden bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın ismi “Altun Han Dağı” oldu ve öyle söylenip geldi.

ŞU VE İSKENDER ARASINDA BARIŞ


Baskından sonra Şu Hakan ile İskender bir daha savaşmadılar, barış yaptılar. Barışın sonu her iki taraf için de iyi sonuçlar verdi. Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı. Uygurlar ile öteki Türk boyları şehirlere yerleşti. Şu Hakan da Balasagun’a döndü. Şu kalesini sağlamlaştırdı, şehri geliştirdi. Bütün bunları yaptıktan sonra bir de tılsım koydu. Bu tılsım öyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu. Leylekler bu şehre geldikleri zaman tılsım yüzünden daha öteye geçemediler, şehri aşamadılar.

http://akademikperspektif.com/2014/08/05/su-destani-turklerin-buyuk-iskender-ile-imtihani/
 
Üst