sözlerimi alkışlarınızla keserek ruhumu kirletiyorsunuz

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
NECİP FAZIL’I ANLAMAK

Hani bir şarkı vardır; "ya sen erken doğdun, ya ben geç kaldım" diye. Üstad Necip Fazıl'ı anlayamadan ömrümüzü tükettik gittik. O erken doğmuş, biz geç kalmıştık.
Her ne kadar böyle söylesem de; bu, bir kendini kurtarma sözüdür. Oysa bizim kuşak, Üstad'ı en iyi anlayacak yaştaydı. .
Üstad yazdıklarıyla ve söyledikleriyle bizim çok önümüzdeydi, o koşuyordu, biz yürüyorduk. O uyumuyordu, biz, uyuyorduk.
Ustad'ı yarı uykulu ve uyuşuk yürüyüşlerle takip ettik ve feyizlenmeye çalıştık. O fikirlere abanmamızı isterken, biz hayata abandık ve fikirlerine, düşüncelerine abanıyormuş gibi yaptık.
Bizim kuşak derken hangi yılları kastettiğim sorulabilir belki. Söyleyeyim, 1950 ila 1960 yılları arasında dünyaya gelen nesilden söz ediyorum.
1975 ila 1980 arasında gençliğinin baharında olan bizler, "Üstad, Üstad" diye salonları inletirken, o bize kızıyordu da biz anlamıyorduk.
Ankara Arı Sineması'nda, şimdi TRT stüdyosu olan o dev salonda "Milli Türk Talebe Birliği" olarak bir konferans organizasyonu yapmıştık.
Çok ateşli bir konuşma yapıyordu, milli histen yoksun kesimlere laf yüklediğinde alkışlıyorduk, bizlere dokunduğunda da sessiz kalıyorduk.

Yine milli his yoksunlarına yüklendiği sırada salonda bir alkış tufanı koptu ki dinleyenler ayakta alkışlıyordu, Üstad bu yoğun alkış sırasında durakladı ve salonu süzmeye başladı.

Sahne arkasında ben vardım, bir isteği olduğunda bana işaret ediyor ve hizmetini görüyordum. Perdenin arkasından onu izliyordum, alkış devam ederken bana baktı, önce "gel" işareti yaptı, sonra kalktı, perdenin arkasına geçti.

O asalet kokan sesi ve Türkçesiyle; "Bana ateş bul genç adam" dedi. Hemen kibriti çıkarıp kendisine verdim, "Ateş gibi bir gençsin, sen de alkışlıyor musun beni" dedi.

Bu sözden sonra göz göze geldik, bakışlarımdan; "ne demek istediğinizi anlamadım" manasında bir şey sezinlemiş olacak ki, "Bu salona hep emekleyen insanları toplamışsınız, bana koşacak adam lazım" dedi ve sinirlenerek sigarasını yaktı.

Salonda alkışlar hala devam ediyordu, sigarasını yarıda bırakıp tekrar sahneye çıktı, masaya oturdu, salonu belki yarım dakika süzdükten sonra şöyle dedi: "Size cennetten müjde getirmedim ki, ne bu alkışın sebebi, sözlerimi alkışlarınızla keserek ruhumu kirletiyorsunuz, ne demek istediğimi anlamanız için sessiz olun ve ellerinize acıyın."


Bu fırçadan sonra salondan çıt çıkmadı. Üstad konuşmasını yine her biri ansiklopedi dolduracak sözlerle sürdürdü.
Üstad'ı rahmetle anarken, bizim İhtiyar kurt Hüseyin Üzmez'e söylediği bir cümleyle yazımı bitireyim.

"Beni bir tek sen anladın, sen de amuda kalktın." .

Bu sözün hikayesini de herhalde Hüseyin abi anlatır. Çünkü onun dilinden anlatmak kolay değildir. Bizzat yaşayan odur, ben çok dinledim ama sizler için bir defa anlatabilir.

Hüseyin Öztürk, 29 Mayıs 2004, vakit gazetesi, s.17
 
Üst