sosyo kritik (Tuba Sivren)

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Gelin, birlikte sosyal hayatın değerlendirmesini yapalım. Bu değerlendirmeyi yaparken gözlemlerimizi paylaşalım; Hayat dairesinde yaşanılan sıkıntıları anlatmaya, anlamaya çalışalım...
Bunu birlikte yapalım Bunun için sizlerden; hayat yolculuğunuzda, yaşadığınız, haber bültenlerinde duyduğunuz, gazetelerde okuduğunuz dikkatinizi çeken olayları, Şeriata aykırı olduğunu düşündüğünüz hadiseleri ya da Şeriatın yokluğu nedeni ile gördüğünüz sıkıntılar'ı bana yazmanızı bekliyorum.
e-mail (Facebook'tan özel mesaj da olabilir) aracılığı ile yaşadıklarınızı gönderin, bunları okuyucularımıza resmedelim, yaşananlardan dersler çıkarıp çözümü ortaya koyalım.
Mesajlarınız ile hakkı hatırlatma yarışına davetlisiniz...
İletişim için; [email protected] - facebook/Okutan Kalem
İlk yazımda, kendi gördüğüm ve yaşadığım hadiseleri bir başlangıç olması için sizlerle paylaşayım...
En çok etkilendiğim ya da etkilendiğimiz ekonomiden başlayalım, ekonominin iyiye gittiğini söyleyenler olduğu gibi, kötüye gittiğinden dem vuranlar da oldukça fazla... biliyorsunuz ki İşin analizini, inen çıkan dolar fiyatları, yükselip düşen altın fiyatları ya da borsadaki durumuyla yapmak işin teorik kısmını oluşturuyor. Biz daha ziyade işin hayata birebir yansıyan kısmına değinelim...
Bir gün, bir minibüs yolcuğum sırasında yaşadığım bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum;
Böylesi toplu taşıma yolculukları birçok anlamda ülkenin durumunu ifşa eder aslında. Milletvekilleri de, eskiden padişahların yaptığı gibi halkın içinde gezinseler kendilerini gizleyerek -kalmışsa vicdanları-, hemen istifa ederler. Bunu bir dipnot olarak belirtelim...
Yaşının kaç olduğunu bilemediğim ama hareketlerinden çok yaşlı olduğunu düşündüğüm bir Teyzemiz biniyordu dolmuşa. Teyzem o kadar yaş almış ki hayattan, yürümekte zorlanıyor. Dolmuşun merdivenlerini yanındaki -evladı olduğunu tahmin ettiğim- yakınıyla çıkıyor. O kadar yavaş ve zor yürüyor ki kadıncağız, eminim zorunlu bir işi olmasa evden çıkmak istemez... O haliyle dolmuşa binip dolmuştan inmeye çalışıyor kadıncağız. Kim bilir, belki de maaşını çekmeye gidiyor... Öyle ya; Devlet, yaşlıların parasını ayağına getirmiyor, maalesef...
Ben dışardan bir kişi olarak Ah Teyzem, Devlet utansın! Seni bu halinle dolmuşa mahkûm ediyor. diye düşünüyorsam, yanındaki yakını muhakkak ki bunu bilerek isteyerek yapmıyordur; mecbur kalmıştır
Yine bir başka görüntüyü sizlere resmedeyim; Sıhhiyeye her gidişimde, köprünün altında dilenmekte olan, Suriyeli olduklarını söyleyen aileler görüyorum. Hadi onlar Suriyeli diyelim, ama biraz daha gezinin, Suriyeli olmayan birçok kişinin de bu işi yaptığını görürsünüz. Özellikle trafik ışıklarında araba camı temizleyerek para kazanmaya çalışan çocuklar, ülkemizin ne kadar temiz(!) olduğunun göstergesi olsa gerek... Tabii bu bölümü okurken birçok kişinin içinden, Onlar yoksul değil, alışkanlıktan yapıyorlar vs. gibi sözler geçirdiğini tahmin ediyorum. Ancaakkk yanlarından her geçildiğinde yardım edip etmemek arasında kalan, adeta duygu karışıklığı yaşayan insanları düşünün Dilenmeseler iyi elbette fakat devlet bu işi yaptırmasa/muhtaç bırakmasa, sahip çıksa daha iyi değil mi? Ama tabii Devlet hangi birine yetişsin? değil mi O kadar büyük bir devletimiz(!) yok, maalesef Ya daBüyüklüğümüzü tarihe ait asker kıyafetleri temsil ediyor(!) mu demeliyiz?...
Kışı yaşadığımız şu günlerde, evsizler için STKlar, projeler ve kampanyalar üretmeye başladı; Devlet yapmıyor bari biz yapalım ya da halktan bu şekilde nemalanalım(!) düşüncesiyle... Artık kaç kişiye ulaşılır, kaç kişi kurtarılabilirse... Şu Kapitalizm yok mu? Mazlumun sırtından bile para kazandırıyor(!)
Ekonomiye dair bir başka görüntü daha Toplumdaki dul kadınlarımız... Kendi geçimlerini sağlamak için çalışıp çabalamak zorundalar, yoksa açta açıkta kalacaklar Kadın istihdamında örnek ülke olmaya adayız. Çok iyi bir durummuş gibi seviniyor Aile Ve Sosyalİlişkilerden Sorumlu Bakan... Oysa çalışan kadınların ailelerinde ilişkiden bahsetmek mümkün mü? Yeni kanunlar ile çalışan kadınlara haklar tanındı... Çalışın kadınlar çalışın, hem evde hem işte çalışın!, siz çalışın biz gurur duyalım, Avrupalılaşalım... Bu arada cebinize de üç-beş kuruş koyalım, doğum yaptığınızda dinlenmenize izin vererek onore edelim sizi! Ahh mikrofon uzatılsa da evlerini geçindirmek için, borçlarını ödeyebilmek için çalışan kadınlarımız bir konuşsa... (Yeri gelmişken belirtelim; çalışan hanımlarımız da e-mail adresimize yaşadıkları sıkıntıları yazabilirler)
Kendilerine yardım edilen insanlarla konuşup Devletimiz sağ olsun, Devletimiz var olsunsözleriyle medyada boy gösteredursun Vekilleriniz Birilerinin canı yanıyormuş, yoruluyormuş birileri, birileri aç, birileri yolda kalıyormuş Önemli değil bunlar. Bunu da görüyoruz maalesef...
Bitmedi diyor ve devam ediyoruz: Neredeyse hiç duyulmamıştır, bir vekilin evinin ya da arabasının soyulduğu Neden acaba? Yüksek güvenlikli dairelerde oturmaları ve arabalarını özel güvenlik sistemleri ile korumalarından olabilir mi? Vergilerle soyulduğumuz yetmiyor, birde gerçekten hırsızlar tarafından soyuluyor evlerimiz Ayakkabılarımızı kapı önlerine koyamaz olduk. Camilerde bile güvende değil ayakkabılar; orada bile çalınıyor maalesef Birileri, bir yerlerde bizden (ç)aldıklarıyla mı ayakkabı kutularını dolduruyor, ne dersiniz
Medyada gösterilen, vekillerin söyledikleri, düzelen ekonomiyle neden bizh karşılaşamıyoruz, anlamak mümkün değil... Biz başka bir ülkede yaşıyoruz da farkında mı değiliz ya da yöneticiler başka bir dünyada -kendi dünyalarında- yaşıyorlar da gözleri mi görmüyor?!
İşte düzelen ekonominin(!) hayata yansımaları:
Sebze-meyve fiyatları, kıyafet vs daha girmedik buralara ama onları da yeri geldikçe paylaşacağız sizlerle inşaAllah...
Demiştik ya, etkilendiğiniz haberleri de bize yollayabilirsiniz diye, onu da eğitimden örneklendirerek bitirelim yazımızı.
Eğitim kalitelileşiyor; özel okullarda çocuğunu okutmak isteyene devlet, yarı yarıya yardım ediyor diyeceğimi düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Özel okulların ilgi görmesi normal, çünkü devlet okulunda yeterli eğitim verilmediği gibi güvenlik sıfır... İnsanlar şartlarını zorlayarak paranın bir kısmını Devletten alıp özel okula yolladı çocuklarını, kalan kısmını vermeye güç yetiremeyenler, diğerleriyle beraber ortada kaldı... Onların çocukları özeldeğil, onun için özel okula gidemezler... Kimlerin çocukları özel? Parası olanların. Ha birde Milletvekillerinin... Nedense özel okullarda okuyor vekil çocukları Kendi yönettikleri Devletin okullarını uygun bulmuyorlar vekiller çocukları için; ya eğitim kalitesinden(!) ya da güvenemediklerinden Tabii 12 yaşındaki erkek çocukların, yine 12 yaşındaki erkek çocuğa tecavüz edip videoya çektikleri ve heyecanla izlerken yakalandıkları okul değil, özel okullar... Tercih sebeplerinin büyük nedenlerinden biri bu olsa gerek... Amman bizim çocukların başına böyle şeyler gelmesin diyorlar(!) galiba...

Bütün bunlara rağmen özellikle sağ kesim medya organları ve bazı İslamî yazar-çizerler Hükümete -tabir yerindeyse- hiiiiç dokunmuyor; övgüler, övgüler... Soruyorum: Hiç mi gezmiyorlar, vatandaşın halini hiç mi görmüyorlar? Ya da onlara da sus payı mı verildi ki hakikati yazmıyorlar?
Birde Erdoğanı çok sevdiklerini söyleyenlere sormak istiyorum: Siz sevdiklerinizin Cehennemde yanmasını mı istiyorsunuz? Hayattaki ilişkilerinizi böyle mi tanzim ediyorsunuz?Âdemcağız, ülkeyi yöneteceğim derken Ahiretini mahvediyor. İçinizde akleden hiç mi kimse yok ki kendisine tavsiyede bulunsun? Bütün vekiller için de aynı şey geçerli; İslamın yöneticiye yüklediği sorumluluk ve sorgulanma bilinci olsaydı bu yöneticilerde, bırakın makamlarına yapışmayı beş dakika dahi o koltuklarda oturmak istemezlerdi... ÖmerRadiyAllahu Anh, oğlunun kendisinden sonra Halife adayları arasında yer almasını talep edenlere, Bir aileden bir kurban yeter diyor... Bugünkü yöneticiler ise ellerinden gelse, 3 kuşak sonrasını bile yönetime getirecek Sizin birbirinize olan sevginiz bu mudur? Gerçekten akletmiyor musunuz?

Evet, adalet, vicdan sahibi, akleden, etkili ve yetkili kimseler aranıyor Görürseniz, yaşamın içinden kesitler sunabilir ve harekete geçirebilirsiniz(!) akdedebilirlerse tabii Eminim daha nice yaşanmışlıklar vardır, ülkenin iyi giden(!) politikasına dair... Daha dış siyaset konusuna değinmedik, vesselam
Karşılaştığımız sorunlarda, sorumlu görmemiz gereken kişi yada kişilere yönlendirmesini umarak tüm yazıların sonunda kullanmayı düşündüğüm hadisi şerif ile yazımı sonlandırıyorum...
:
Ümmetimden iki sınıf salâha ererse, insanlar da salâha erer: yöneticiler ve âlimler.
Saygılar...
1555436_519936671481207_6982527004029616071_n.jpg
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
1536699_521819584626249_1318543425235475209_n.jpg


Kadına Şiddet Mi Dediniz?
Mailleriniz gelmeye başlarken;araştırma gerektiren konularla ilgili olarak mümkün mertebe gerekli araştırmanın yapılması hususunda hassasiyet göstereceğimizi okurlarımıza hatırlatmak isteriz.
Bu yazımızda, kadına şiddeti engellemek adına beşeri nizamın çözümleri(!) üzerine tefekkür edelim istedik. Çözüm diye ortaya konanlar oldukça trajikomik…
Daha önce de belirttiğimiz gibi, işin teorik kısmıyla değil, hayata yansıyan kısmıyla ilgilendiğimiz için yaşanmış gerçekleri anlatacağız, bu yazımızda da...
Kocası tarafından şiddete maruz kalmış 3 çocuk annesi bir kadın, raporunu alıp Emniyet’e şikâyete gidiyor. Yapılan tetkikler, araştırmalar, alınan rapor neticesinde evin reisine 10 gün evden uzaklaşma cezası veriliyor. Bu verilen ceza kime acaba diye düşünmeden edemiyoruz: kocaya mı, kadına mı, çocuklara mı?
Yine, eşi tarafından darp edilmiş bir başka kadın, raporunu alıp Emniyet’e gidiyor. Cezanın “uzaklaştırma” olacağını öğrenince, çocuklarını düşünüp vazgeçiyor şikâyet etmekten eşini… Ancak şikâyet, Emniyet kayıtlarına geçti bir kere. Darp, raporla da tespit edildiği için olay, kamu davası mahiyetini alıyor. Şikâyetini geri alsa da mağdur, dava Savcılık tarafından sürdürülüyor. Dahası, Savcı’ya ifadeyi, şikâyet olmadığı için gereksiz gören çift, Polis zoruyla (kontrolünde) ifade vermeye götürülüyor... Tabii davalar -davasına göre değişse de-, eskisi gibi uzun sürede sonuçlanmıyor.
İşin trajikomik yanı neticede saklı zaten… Sıkı durun; hem şiddet uygulayan kocaya ve hem de kadına ayrı ayrı ceza kesiliyor. “Ne cezası?” derseniz, para cezası… Kadına ceza kesilmesinin sebebi, belki cezadan kurtuluruz umuduyla ifadesinde sarf ettiği, “karşılıklı dövmenin gerçekleştiği” cümleleri. Tabii burada da düşünmeden edemiyoruz: Bu kesilen ceza kime; kadına mı, erkeğe mi, çocuklara mı yoksa komple aileye mi?
Sıradaki hadise, tek çocuklu bir ailede yaşanıyor. Şiddetli geçimsizlik neticesinde vuku bulan darp olayı, yine mahkeme tarafından para cezası ile neticeleniyor. Hakikaten bu cezalar kime kesiliyor?
Bu ve benzeri kararlar neticesinde kadınlar, yine böylesi bir darp hadisesi karşısında eşlerini şikâyet etmeme kararı alıyorlar. Çünkü ya 10 günlük zorunlu ayrılık sonunda yine yüz yüze geliyorlar eşleriyle ya da para cezasını öderken zorlanan ve bu sebepten sürekli başa kakan eşleriyle şiddetli geçimsizliklerine bir yenisini daha ekliyorlar. Üstelik çocuklar da, meselenin bütün sürecinden olumsuz manada etkileniyorlar.
Dedik ya, “beşeri nizam”! Kurtarıcı olmasını beklemek mümkün mü? Tabii, “Avrupa Birliği Uyum Yasaları” gereği eşini şikâyet eden her kadın, bu uyuma katkıda bulunmuş oluyor bilerek veya bilmeyerek. Bu da işin bir başka acı yanı maalesef…
Bütün sıkıntılarda olduğu gibi bu konuda da çözümün, İlahi Kelam’a kulak vermekte olduğunu biliyoruz. Bu tür vakıalarda işi, Şeriat’a göre halledecek ‘Kadı’lara ne kadar ihtiyacımız olduğunu bu yaşanmışlıklar ile anlamış bulunuyoruz...
Yazımızı tefekkür noktamız olmasını umarak hadisimizle bitiriyoruz:
صِنْفَانِ مِنْ أُمَّتِي إِذَا صَلُحَا صَلُحَ النَّاسُ : الأُمَرَاءُ وَالْفُقَهَاءُ
“Ümmetimden iki sınıf salâha ererse, insanlar da salâha erer: Yöneticiler ve Âlimler.”
Saygılar...

NOT: Şeriata aykırı olduğunu düşündüğünüz hadiseleri ya da Şeriatın yokluğu nedeni ile gördüğünüz sıkıntılar'ı bize yazmanızı bekliyoruz.
e-mail (Facebook'tan özel mesaj da olabilir) aracılığı ile yaşadıklarınızı gönderin, bunları okuyucularımıza resmedelim, yaşananlardan dersler çıkarıp çözümü ortaya koyalım.
Mesajlarınız ile hakkı hatırlatma yarışına davetlisiniz...
İletişim için; [email protected] - facebook/Okutan Kalem

 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Aman Doktor, Canım Doktor Derdime Bir Çare(!)Bizi bilgilendirmek için mailleriniz aracılığı ile yaptığınız hayırları, sizler için makaleleştirmeye devam ediyoruz.Bu haftaki konumuzun merkezinde hastaneler ve sağlık sektörü var. Kasım 2014’de gündemi meşgul eden “Tam Gün Yasası” ile Devlet’in yapmaya çalıştığı düzenlemeden beklentisi nedir ve nasıl sonuçlanmıştır. Üzerinde duralım.Yaptığımız araştırma neticesinde, Tam Gün Yasası ile doktorların özel hastanelerde çalışması yasaklanıyor, ancak yasa gündeme gelip birçok doktor istifa edince yasa geri çekilerek yeniden düzenleniyor.Yasada neler değişiyor, neler kalıyor, oraya girmeye gerek duymuyoruz. Sorun, doktorların özel hastanede çalışarak devletten aldıkları maaşların yanı sıra özel hastanelerden/muayenehanelerinden de para alıyor olmaları. Kendilerince geçerli sebepleri vardır elbette, duyumlarımıza göre yetmiyormuş maaşları(!).Peki, doktorlar ne kadar para kazanırlar bu özel muayenehanelerden ki mesai sonrasında da çalışmaya değiyor mu acaba? Devlet hastanelerinde görevi biten doktor, mesailer erken bittiği için randevu aracılığı ile özel hastanelerde hasta kabul ediyor ve hastalardan “özel” hastane/muayenehane şartlarında yapılan tedavi, tetkik başına ciddi paralar alıyorlar. Edindiğimiz bilgilere göre aylık 30 bin TL.den, 100 bin TL.ye varan miktarlardan bahsediyoruz burada… Özellikle üniversite hastanelerinde çok çok çalışan doktorların, özel hastanelerde daha az çalışarak daha çok kazanmaları mümkün olduğu için “özel”i tercih etmeleri daha anlaşılır olabiliyor bu durumda.“Özel hastane/muayenehaneler olmasın” diye düşünmek doğru olmamakla birlikte, genel hizmet açısından baktığımızda; Devlet hastanelerindeki durumun, özel hastanelerden farklı olmaması gerekir.Ultrasondan başlayan, tahlillerle devam eden ertelenmelerin ve beklemelerin devam ettiği Devlet hastaneleri, kısıtlı imkânların zorlaması olmasa insanların tercih etmeyecekleri bir tablo ile karşımıza çıkıyor maalesef.Yaptığımız araştırma neticesinde Devletin yeni açtığı hastanelere demir baş yetiştirememesinin yanında doktor, hemşire, vb. sağlık personelinde de ciddi açıkların olduğunu görüyoruz. Mesela bir araştırmaya göre 2015 yılı hekim sayısı 39.009, gereken hekim sayısı 60.345. (http://www.memurlar.net/haber/373440/ linkten detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz...)Eğer ülkede doktor, hemşire, vd. sağlık personeli eksiği mevcutsa, bunun sebeplerinden en önemlisi tabii ki eğitim sorunudur. Ama bunu görmeyerek bu kadar çok hastane açmanın gerekçesi ne olabilir sizce. Açılan her hastane “oy” demek. Her hastane, köprü, yol, vs. ile oy alıyorlar; oyalıyorlar, bizleri...Evet, meseleye dönecek olursak; birbirine zincirleme bağlı olan sorunların çözül(e)memesi sebebiyle yasaların çıkması bile mümkün olmuyor. Zira Tam Gün Yasası, menfaatlerine ters düştüğü için doktorlar tarafından engelleniyor, düzelttiriliyor(!).Menfaat üzerine yasalar kurulmaya çalışıldığı sürece, gücü elinde tutanın menfaatleri çiğnenmeyecektir. Peki, bu durumdan kimler zarar görecektir? Zayıf olanlar, eli uzun(!) olmayanlar…Bu durumda yapılacak şey bellidir: Köklü değişim…Bunun gerçekleşmesi için yapılması gerekeni hatırlatmasını umarak tefekkür edilmesi gereken hadisimiz ile yazımızı sonlandıralım.
صِنْفَانِ مِنْ أُمَّتِي إِذَا صَلُحَا صَلُحَ النَّاسُ : الأُمَرَاءُ وَالْفُقَهَاءُ
“Ümmetimden iki sınıf salâha ererse, insanlar da salâha erer: Yöneticiler ve Âlimler.”Saygılar... NOT: Şeriata aykırı olduğunu düşündüğünüz hadiseleri ya da Şeriatın yokluğu nedeni ile gördüğünüz sıkıntılar'ı bize yazmanızı bekliyoruz.e-mail (Facebook'tan özel mesaj da olabilir) aracılığı ile yaşadıklarınızı gönderin, bunları okuyucularımıza resmedelim, yaşananlardan dersler çıkarıp çözümü ortaya koyalım.Mesajlarınız ile hakkı hatırlatma yarışına davetlisiniz...İletişim için; [email protected] - facebook/Okutan Kalem
11014873_534993519975522_6809848914021102205_n.jpg

 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Şeriat gelecek, ağaçtan doktor toplıycaz ?
tamam tespitler güzel ?
çözüm ?
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
çözüm konusundaki sorunuzda samimi iseniz, islami bir eğitim sisteminde olması gereken şu şartları, destekleyiniz ve etrafına anlatınız?!

1. Mukaddime​
Muhakkak ki Ümmetin (herhangi bir ümmetin) kültürü; varl​
ığının ve bekâsının bel kemiğidir.Zîra bu kültür üzerine; Ümmetin hadâratı kurulur, hedefleri ve gâyeleri birleştirilir ve yaşamtarzı farklılaştırılır. İşte bu kültür ile o Ümmetin fertleri tek bir potada eritilir. Böylece o Ümmetdiğer ümmetlerden farklılaşır. Zîra bu kültür; Ümmetin Akîdesi ile bu Akîdeden fışkıranhükümler, çözümler ve nizamlardan; bu Akîde üzerine kurulu bilgiler ve ilimlerden; ümmetinve târihinin dönüm noktaları halinde bu Akîdeye bağlı olarak meydana gelen olaylardanoluşmaktadır. Eğer bu kültür unutulursa, bu ümmet de başkalaşarak farklı bir ümmet olaraksona erer. Zîra gâyesi ve yaşam tarzı değişir, dostlukları dönüşür ve başka ümmetlerinkültürleri arkasında yolunu kaybeder.
İ​
slâmî kültür; İslâmî Akîde’nin araştırılmasına sebep olduğu bilgilerdir. Bu bilgiler; istertevhid ilmi gibi İslâmî Akîde’yi inceleyen, araştıran ve içeren bilgiler olsun, isterse fıkıh, tefsirve hadis gibi İslâmî Akîde’ye dayalı bilgiler olsun, isterse İslâmî Akîde’den fışkıran anlayışıngerektirdiği Usûl ilmi, Hadis ıstılahları, Arap Dili gibi İslâm’da ictihadın gerektirdiği bilgiler vehükümler olsun bunların tamamı İslâmî Kültürü meydana getirirler. Bunların hepsi de İslâmîKültür’dür. Çünkü bunların araştırılmasında esâsî sebep İslâmî Akîde’dir.Hadaratı hakkında ve önemli şahsiyetleri, liderleri ve âlimleri hakkında haberler içermesibakımından İslâmî Ümmet’in târihi de kültüründen bir cüzdür. Fakat İslam öncesi Arap târihi,
İ​
slâmî Kültür’den değildir. Oysa Arap Dili’ndeki lafızların ve terkiplerin anlaşılmasına yardımcı
olan, buna ba​
ğlı olarak da ictihada, Kur’an tefsirine ve hadisin anlaşılmasına yardımcı olanişaretler içermesi bakımından İslam öncesi Arap şiirlerini bu kültürden saymak mümkündür.Bir ümmetin kültürü, fertlerinin şahsiyetlerini inşâ eder. Zîra o kültür, ferdin akliyetini
ş​
ekillendirir ve varlıklar, sözler ve fiiller hakkında hüküm verme yöntemini belirler. Kezâmeyillerini de şekillendirir. Böylece kültür ferdin akliyetine, nefsiyetine ve gidişatına etki eder.Bunun için ümmetin kültürünü korumak ve toplumda yaymak devletin başta gelensorumluluklarındandır.Nitekim eski Sovyetler Birliği; çocuklarına komünizm kültürünü emzirdi, kültürüne herhangibir kapitalist yada İslâmi fikrin sızmasını engellemeye çalıştı.Bütün Batı, çocuklarını dini hayattan ayırma, laiklik esası üzerine kurulu kapitalizmkültürüne göre yetiştirdi, yaşam tarzını o kültür üzerine inşâ etti. Akîdesine ve kültürüne İslâmîKültürün sızmasını önlemek için savaşlar çıkardı ve halen de çıkarmaktadır.
İ​
slamî Devlet ise evlatlarında İslâmî Kültürü yerleştirmeye hırs gösterdi. Devlet içerisinde
İ​
slâmî Akîde’ye dayanmayan herhangi bir fikre davet eden herkesi engelledi. Kültürünü diğerdevletlere ve ümmetlere Dâvet ve Cihâd yoluyla taşıdı. Allah [Subhânehu ve Te’alâ] yeryüzüne veüzerindekilere vâris oluncaya dek aynı şekilde taşımaya devam edecektir.Ümmetin kültürünü koruyup devam ettiren güvencelerden bazıları şunlardır:- Ümmetin kültürünün, evlatlarının gönüllerinde ve kitaplarının satırlarında muhâfazaedilmesi- Ümmetin, bu kültürün Akîdesinden fışkıran hükümler ve kanunlara göre kendisini yönetenve işlerini gözeten bir devletinin bulunmasıdırÜmmetin kültürünü; evlatlarının gönüllerinde ve kitaplarının satırlarında muhâfazaettirmenin yolu öğretimdir. Bu, ister muntazam nizâmî öğretim olsun isterse ğayri-nizâmîöğretim olsun fark etmez.Nizâmî öğretim; devletin benimsediği kanunlar ve nizamlar ile disipline edilmiş öğretimdir vedevlet onun uygulanmasından sorumludur. Meselâ; okula kabul yaşının, ders konularının vetedris yönteminin belirlenmesi gibi.Oysa ğayrî nizâmî öğretimde; evlerde, mescidlerde, salonlarda, medya araçlarında,yayınevlerinde ve benzeri yerlerde nizâmî öğretime ait kanunlara ve nizamlara tâbi olmaksızığretim faaliyetinin yürütülmesi Müslümanlara terk edilir.
5​
Ancak her iki ö​
ğretimde de fikirlerin ve bilgilerin ya İslâmî Akîde’den fışkırmasından yada
İ​
slâmî Akîde üzerine kurulu olmasından devlet sorumludur.
İş​
te bu kitapta, Hilâfet Devleti’nde nizâmî öğretimin esaslarını ortaya koyacağız.
2. Hilâfet Devleti’nde Ö​
ğretim Siyâseti ve Tanzimi
Hilâfet Devleti’nde ö​
ğretim nizâmı; nizâmî öğretim ile ilgili şer’î hükümlerin ve idarîkanunların toplamından oluşur. Öğretimle ilgili şer’î hükümler, Akîdeden fışkırır ve şer’î delilleredayanır. Meselâ, tedris konuları ile erkek ve kız öğrencilerin birbirinden ayrı tutulması gibi.Öğretimdeki idârî kanunlar ise; nizamın uygulanması ve ondaki gâyenin gerçekleşmesibakımından Veliyyul Emr’in (Halîfe’nin) tercih ettiği mübah üsluplar ve araçlardır ki bunlar;Ümmetin esâsî ihtiyaçları ve öğretim ile ilgili şer’i hükümlerin uygulanmasına ilişkin ve bunauyumlu olarak değiştirilebilen ve geliştirilebilen dünyevi hususlardır. Aynı şekilde bunların;mübah araştırmaları, deneyleri ve bilgi birikimleri bulunan diğer ümmetlerden de alınması
mümkündür.​
Ş​
er’i hükümleri ve idârî kanunları ile işte bu nizam; Hilâfet Devleti’ndeki öğretimin esâsîgâyesi olan İslâmî Şahsiyetin inşasını gerçekleştirme yeterliliği bulunan bir idârî cihazagereksinim duyar. Bu cihaz; öğretimin bütün yönlerinde denetleme, düzenleme ve tâkip etmeişlerini üstlenir. Zîra müfredatları koyar, ehil öğretmenleri seçer, öğrencilerin tahsilebaşlatılmalarını ve yükseltilmelerini tâkip eder, okulları, akademileri ve üniversiteleri, gerekenyeterli laboratuvarlar ve öğretim araçları ile donatır.
Ş​
imdi burada, İslâmî Devlet’in Anayasa Tasarı olan “Mukaddimet-ud Düstur”dan “ÖğretimSiyâseti” maddelerinin çoğunu aşağıya aktarıyoruz:Madde - 165: Öğretim müfredatının üzerine kurulduğu esas; İslâm Akîdesi olmalıdır. Derskonuları ve öğrenim yöntemlerinin tamamı, öğretimde bu esasın dışına çıkılmasına engelolacak şekilde hazırlanır.
Madde - 166:​
Öğretim siyaseti; İslâmî Akliyeti ve İslâmî Nefsiyeti oluşturur. Öğretimi yapılmakistenilen bütün ders konuları bu siyaset esasına göre hazırlanır.
Madde - 167:​
Öğretimin gâyesi; İslâmi şahsiyeti oluşturmak ve insanları, hayatın işlerine ilişkinişlerle ilimler ve bilgiler ile donatmaktır. Böylece öğretim yöntemleri bu gâyeyigerçekleştirecek şekilde olur. Bu gâyeye götürmeyen ve bu gâyenin dışına çıkan her yöntemyasaklanır.
Madde - 169:​
Öğretimde tecrübî ilimler ve bunlara bağlı matematik gibi bilimler ile kültürelbilgiler birbirlerinden ayırt edilmelidir. Tecrübî ilimler ile bunlara bağlı olanlar ihtiyaca göreöğretilir ve öğretim merhalelerinden herhangi bir merhalede sınırlandırılmaz. Fakat kültürelbilgiler; yüksek öğretimden önce ilk merhalelerde, İslâmî fikirlere ve hükümlere aykırı
olmayacak​
şekilde belirli bir siyâsete uygun olarak alınır. Yüksek öğretimde ise, öğretimingâyesinden ve siyâsetinden uzaklaşmamak şartıyla, kültürel bilimler de tecrübî ilimler gibi alınır.
Madde - 170:​
Öğretimin bütün merhalelerinde İslâmî Kültür öğretilmelidir. Yüksek öğretimdetıp, mühendislik, fizik ve benzeri dallarda olduğu gibi, çeşitli İslâmî ilim dallarında dauzmanlaştırılır.
Madde - 171:​
Fenler ve sanatlar; bir taraftan ticâret, denizcilik ve ziraat gibi bilimler ilebağlantılı olurlar ve bunlar, herhangi bir şart veya kayıt olmaksızın alınırlar. Diğer taraftanresim ve heykeltıraşlık gibi özel bir bakış ısının etkisindeki bir kültür ile bağlantılı olurlar vebunlar da İslâmî bakış ısına aykırı olduklarında alınmazlar.
Madde - 172:​
Öğretim müfredâtı tektir ve devletin müfredâtından başka bir müfredâta izinverilmez. Devletin müfredâtına bağlı kaldıkları, öğretim planının esası üzerine kuruluoldukları, bünyelerinde öğretim siyâsetini ve gâyesini gerçekleştirdikleri, bünyelerindekiöğretimi ister öğrenci isterse öğretmen olsunlar, kız-erkek karışık olarak yapmadıkları veherhangi bir tâifeye veya dîne veya mezhebe veya unsura veya renge has olmadıkları
6​
sürece özel okullar​
ın açılması engellenmez.
Madde - 173:​
Hayat sahasında insana lâzım olan hususları, erkek olsun kadın olsun her birferde, ilk ve orta öğretim merhalelerinde yeterince öğretmek devletin üzerine farzdır.Devlet, bu imkanları herkese ücretsiz olarak hazırlamalı, gücünün yettiği kadar da herkeseücretsiz yüksek öğrenim imkanı sağlamalıdır.
Madde - 174:​
Devlet; fıkıh, fıkıh usulü, hadis, tefsir ve fikir, tıp, mühendislik, kimya, icat, keşifve diğerleri gibi çeşitli ilim dallarında araştırmalarını devam ettirmek isteyenlere imkânsağlamak üzere okullar ve üniversiteler dışında da kütüphaneler, laboratuvarlar ve diğerbilimsel araçlar hazırlar ki Ümmet içerisinde çokça müctehidler, mucitler ve kâşiflerbulunsun.
3. Hilâfet Devleti’nde Ö​
ğretimin Genel Hedefleri
Müfredatlar​
ın ve ders konularının hazırlanması esnasında dikkate alınması gereken,öğretimin şu iki ana hedef vardır:1. Ümmetin evlatları için İslâmî Şahsiyetin, akliyet ve nefsiyetin inşâ edilmesidir. Bu ise Akîde,fikirler ve davranışlar olarak İslâmî Kültürü öğrencilerin akıllarına ve nefislerine iyiceyerleştirmek yoluyla olur. Bunun için Hilâfet Devleti’nde müfredatları hazırlayanlar veuygulayanlar, bu gayenin gerçekleşmesi için hırs gösterirler.2. Müslümanların evlatları arasında her alanda seçkin, gözde âlimlerin sayısınınçoğaltılmasıdır. Bu alanlar, ister ictihad, fıkıh, yargı ve diğerleri gibi İslâmî ilimler olsun,isterse mühendislik, kimya, fizik, tıp ve diğerleri gibi tecrübî ilimler olsun, fark etmez. Buyetkin âlimler, dünyadaki devletler ve ümmetler arasında birinci konuma gelmesi için
İ​
slam’ın devletini ve İslâmî Ümmet’i omuzlarında taşırlar. Böylece İslam’ın devleti ideolojisi
ile etkin ve lider bir devlet olur. Fikrî ve iktisâdî olarak uydu devlet veya tâbî devlet olmaz.
bu eğitim için devamı için bakınız:
http://islamdevleti.info/kitaplar/pdf/HD_Nizami_Ogretimin_Esaslari.pdf
birde işin ekonomik boyutu var onunla ilgili düzelme içinde islamın iktisat nizamı uygulamasına bakmanız gerekir, en önemli özelliği dolara endeksli olmamak, altın - gümüş sisteminin uygulanmasıdır.
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Bu maddelerden doktor çıkmaz ...
Ancak Hizbe taban çıkar ...
 

elbiss

Ordinaryus
Katılım
21 Kas 2013
Mesajlar
2,514
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Türkiye
Güzelliklerden bahsediyorken sende bir anda makamların getirdiği o haslet dolu anların iç seslerine kapılıp siyasete giriyorsun...

Elbette hatalar görüldüğünde irdelenmeli....Elbette hatalar eleştirilmeli ama bence en iyi eleştiri adres verilmeden doğaçlama yapılan diye düşünüyorum...

Çevremden görüyorum...

Adam bir başkasına zarar dokununca seviniyor adeta mutluluk abidesi oluyor ama o bir başkasına ilişecek zarar sana gelsin sende olsun değince yüzü asılıyor buz kesiliyor....bundan iyi örnek olamaz diye düşünüyorum...

"Hayatta kardeşin için istemediğin bir güzelliği Kendin için isteyemezsin....."

"Hayatta kardeşine güzellik düşünmeyen biri Kendine karşı güzel olamaz..."

Sevginin öZÜ....

Yukarıdaki başlıktan yola çıkayım ...daha önce anlattım ama yeniden yazayım...

Epey zaman önce..Bir yaz günü öğleden sonra idi...

Üzeri başı epey kirli....saçları kirden sararmış yüzü siyah is kaplı halde karton toplayan bir orta yaşlı bey amcam.....

yorulmuş ve yolda oturur vaziyette ...hemen yanında karton topladığı arabası ve dolu dolu kendinden ağır kartonlar.....

yanından insanlar geçiyor ama homurdanık ve saygısız bir şekilde....sankim yanından geçen insanlar daha modernmiş gibi...

bu yorgun yaşlı insan öyle bir davranış yapıyor ki...izlemek Dünyalara bedel....

ufak bir ekmeği var ve yarım dilim salamı vardı...tam yemek üzereyken yanına kedi geldi....ve bu beyfendi yarım salamını ekmeğinden çıkartıp kediye verdi....kendi kuru yarımdan daha az ekmeğini yedi...

Uzaktan izledim tüm bu olayları... gözlerim yaşardı.. kendi nimetini paylaşabilen değer veren güzel bir insan bulabildim diye.....

Dünyada İNSANLIK denilen şu olgu varya gerçekte özde harbi ve samimi yaşandığında kendini güzelleştiriyor...

Böyle.
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Sevgili leyli abla ...
doktorun , hizbin doktrin mertebesinde diyebileceğimiz bir metninden çıkmayacağını söylediğimde, önüme cumhuriyet yemişini koydunuz ...
şimdide imanlı doktora karşıymışım gibi bir algı oluşuyor...
yukardaki metinden evet ancak hizbe taban çıkar , doktor mühendis, kimyacı, vs çıkmaz...
çıksa idi yaklaşık 40 yıldır faliyet gösterdiği Türkiye'de sonuç görürdük...
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
siz islamın eğitim sisteminden hizbe taban çıkar diyorsunuz? bende cumhuriyetin eğitim sisteminden cumhuriyete meyve çıkıyor ve doktor çıkmıyor diyorum(delilim liseli ünversteli, laiklik ile islam arasında git gel yaşayan gençlik, ve verdiğim linteki sağlık sekteründeki hekim ihtiyacıdır)
linkini verdiğim eğitim sistemi devreye girmedi ki, doktor, mühendis çıkar mı, çıkmaz mı bileceksiniz? linki inceleyiniz!
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
O metin hizbin doktrinidir, islamın eğitim modeli değil...
ülkemde pek çok doktor var, cumhuriyet yemişi olup olmaması bir kenara doktor kimliği taşıyan ve doktor olarak saygıyı hakeden çok insan var...
ve özelde hizib genelde sayfa sayfa teorilerini sunan yapılar- ülkemiz için- cumhuriyet yemişlerinin onda birini çıkartamadı...
çıkartamaz zaten sorun burda...
hayata hitap söz konusu değil çünkü...
mevzu derin aslında..
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
islam bir ideolojidir ve eğitim modeli vardır. Bunu kabul etsenizde etmesenizde, sindirsenizde sindiremesenizde!!!cumhuriyetin tıp alanındaki çözümsüzlüğüne çözüm sordunuz, söyledik. ama gayeniz çözüm değil ki? gayeniz hizbi tartışmak.hizbin amellerinin sonuçlarını burda konuşmaya gerek duymuyorum nokta
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Islam bir ideoloji değil, bir dindir...
din insan dahlinin olmadığı biricik şeydir ve hiç bir insan üretimi ile kıyas edilemez....
Ideoloji ise ortak değerler bütününe sahip insanların hayata dair sunduğu çözümlemelerdir...
bu anlamda islam dinine inanan insanların yani müslümanların hayata dair sunduğu çözümlemeler ideoloji katagorisine girer doğrudur güncel adıyla İslamcılık bir ideolojidir...
ilkesel olarak İslamcılık fikrine yapılmış bir eleştiri bizatihi islama yapılmış değildir...
eleştirim hizbe değil, hizib gibi işi ideoloji üretmekten öte götüremeyen tüm İslami gruplaradır...
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
Müslümanların değil, islam'ın hayata dair çözümleri vardır. Dolayısıyla esasta eleştiriniz islamadır, aksini söylemeniz sizin doktrininizdir.
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
O zaman metniniz sadece ayetlerden meydana gelmeli idi ...
ayın üyesinde oyunuzu bana verin ortayolu bulalım abla...
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
bir oyla vazgeçeceğiniz fikirlere sahipsiniz madem, neden burada yazıyor tabir yerinde ise konuyu sabote ediyorsunuz ?
 

Kaçak

Yeni
Katılım
21 Ara 2012
Mesajlar
8,416
Tepkime puanı
896
Puanları
0
Yukarıdakileri sabote olarak görüyorsanız, bir oyluk değer atfetmek isabet olur ...
 

leylinur

ARŞ.YAZAR,RADYO PROG
Katılım
26 Haz 2010
Mesajlar
2,329
Tepkime puanı
102
Puanları
0
Konum
ankara
90’larda İmam-Hatipli Olmak Ve Bugün İmam-Hatipli Olmak

Geçenlerde, “90’larda çocuk olmak” adlı bir video, bir İmam-Hatipli genç kızın, “İmam-Hatipli’yim ve bunula da gurur duyuyorum” sözü ve İmam-Hatipli kişilerden gelen haberler üzerine yazıyoruz makalemizi…
Konumuz, “90’larda İmam-Hatipli olmak ve bugün İmam-Hatipli olmak” üzerine olsun istedik…
Gerçi sadece İmam-Hatipli olmak değil, doksanlarda çocuk olmak ile şimdi çocuk olmak, doksanlarda okullu olmak ile şimdi okullu olmak arasında bile dağlar kadar fark var -tabir yerindeyse-…
Ancak özellikle İmam-Hatipli olmanın üzerinde durmak istiyoruz. Çünkü Kapitalist sistemin İmam-Hatip Okulu açmasındaki gaye farklı idi; sonuçları farklı oldu. Sonra İmam-Hatipler yeniden şekillendirilerek ümmete sunuldu!
Öncelikle Laik-Cumhuriyet, dini istediği şekilde öğretebilmek ve bu şekilde Müslümanları kontrol altında tutmak adına -Kapitalist ilkelere ters düştüğünü bile bile-, İmam-Hatip denilen kurumları açtı. Zaten İslam ve İslami motiflere aç olan bizlerin aileleri, İmam-Hatiplere çocuklarını göndererek “biz dini eğitim veremiyoruz, bari bu okuldan dini eğitim alsınlar”düşüncesiyle bu okullara akın ettik. Kötü mü ettik? Tatbikî hayır! Özellikle kendi dönemimde -ki 1999 yılı mezunuyum- okulumuzda hiç erkek öğrenci yoktu, kısmen daha temiz bir eğitim aldık.
Yine aynı dönemlerde Merkez İmam-Hatip Okulu’nda yer alan öğrenciler; haremlik-selamlıktan tutun da alınan eğitime, öğretmene saygıdan tutun da öğrenilen ilme… kadar, bugüne nazaran dağlar kadar fark olduğunu söylüyorlar…
“Bizim zamanımızda…” diye başlayan cümleler olumlu birçok davranış ile devam ediyor… Bu da demek oluyor ki doksanlardan bu yana baya değişiklik olmuş İmam-Hatip özellikle liselerinde…
8 yıllık kesintisiz eğitim ile önce İmam-Hatiplerin lise bölümü bozuldu. Ortaokulu “düz lise”de okuyan gençlik, birçok mefhumu kaybederek İmam-Hatip’e geldi ve İmam-Hatip’teki hiçbir fikirden müspet manada etkilenemedi. Böylece öğretmenler ve öğrenciler arası ilişki de doğru bir şekilde tanzim edilemedi. Sonrasında yeni dönemde kesintisiz eğitim devam etmekle birlikte, İmam-Hatiplerin ortaokulları açıldı. Açıldı, açılmasına ancak yoğun talep olunca okullar birleştirilmek zorunda kaldı ve böylece aynı bozukluk, daha doğallaştırılarak; -tabir yerindeyse- çocuğunu İmam-Hatip’e gönderiyor olmanın rahatlığı ile rahatlaştırılarak(!) devam etti.
Dememiz o ki; “bizim zamanımızda…” cümleleri 90’lı yılların İmam-Hatiplilerinde, “bizim zamanımızda bayramlarımız, oruçlarımız…” diyen ninelerimizin iç çektikleri cümlelerle eş değer oldu. İmam-Hatiplerde “imamlık” ve “hatiplik”in içi boşaltıldı ve dolayısıyla şimdilerde İmam-Hatipli olmaktan gurur duyanlar, geçmişlerde İmam-Hatipli olanların -istisnalar kaideyi bozmaz- yüz karası oldular maalesef.
Acı ama gerçek, bu böyle…
Ne tesettürleri, ne konuşmaları, ne amelleri, ne duruşları, ne saygılarıyla tesettürlü(!) olmayan gençler türedi, üretildi…
Biz onlardan onlar bizden uzak.
Kimin bu suç?
Hadisimiz sorumuzun cevabını veriyor;
صِنْفَانِ مِنْ أُمَّتِي إِذَا صَلُحَا صَلُحَ النَّاسُ : الأُمَرَاءُ وَالْفُقَهَاءُ
“Ümmetimden iki sınıf salâha ererse, insanlar da salâha erer: yöneticiler ve âlimler.”
Saygılar...

NOT: Şeriata aykırı olduğunu düşündüğünüz hadiseleri ya da Şeriatın yokluğu nedeni ile gördüğünüz sıkıntılar'ı bize yazmanızı bekliyoruz.
e-mail (Facebook'tan özel mesaj da olabilir) aracılığı ile yaşadıklarınızı gönderin, bunları okuyucularımıza resmedelim, yaşananlardan dersler çıkarıp çözümü ortaya koyalım.
Mesajlarınız ile hakkı hatırlatma yarışına davetlisiniz...
İletişim için; [email protected] - facebook/Okutan Kalem
11053601_542898909184983_3194002480274671384_n.jpg
 
Üst