Sorularımız

durmuş göktekin

Paylaşımcı
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
185
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
88
SORULARIMIZ

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Dünyayı nasıl buldun?” O da “Sora
sora” diye cevap vermiş. İnsan, şu kainat kitabı içinde bir noktadır. Her nokta, aynı zamanda kainat büyüklüğünde bir sorular yumağıdır. Her soru ve sorun insandadır. Sorular; hayatımızın kalitesini artıran, değişim, gelişim ve paylaşımın yapı taşları olmakla birlikte, sorunlarımızın da önemli sebepleridir. Bilmediğimizi fark ettiğimizde sorular sormaya başlarız. Hayata kalite katan, değişim, gelişim ve paylaşmayı sağlayan sorularımızdır. Aynı zamanda bazı sorularımız, sorunlarımız olabilir. Soru bir kapıdır. O kapıdan girilerek bilinmeyen pek çok şeyler, akıl ve beden gözüyle görülür, bazıları hayata geçirilir. Böylece hayatımızda bir yenilenme, değişim ve paylaşım başlar.
Soruların üretim kaynağı, merak ve ihtiyaçtır. Her sözde ve yapılan işte, fayda ve zarar vardır. Sorularımız, insana ve insanlığa faydalı olmalıdır. Her işte olduğu gibi, soru sormada da niyet çok önemlidir. Çünkü niyet, sözün ve eylemin tohumu hükmündedir. Faydalı olmayan sorular, sorun olarak insanı ve insanlığı kötülüğe sürükleyebilir.
İnsanın bilmediğini bilmesi, hazineyi keşfetmesi gibidir. Hazinenin kapısı doğru anahtarla açılabilir. Öyle ise faydalı cevabın sorusu da doğru soru sorabilmektir. Yanlış anahtar kullanarak hazinenin kapısını açmaya çalışmak boş yere vakit harcamaktır.
İnsanın kendisine ve diğer insanlara fayda sağlamayan sorularla vakit geçirmesi sorunları artırır. Size fayda sağlamayan sorularınız, zihin dünyanıza atılan zararlı atıklar gibidir. Zihin aleminizde kokuşmalar meydana getirir, zihniniz kirlenir. Düşünce sisteminiz bozulur. Ümitleriniz, hayalleriniz, eylemleriniz, sözleriniz bu bozulmadan ve kirlenmeden etkilenir. İnsani özellikleriniz değer kaybeder. Manevi dünyanıza çöken sis gibi size kabuslu bir hayat yaşatabilir.
Sorularınız; elinizde tomarlarla bulundurduğunuz kapı anahtarlarına benzer. Yüzlerce anahtarın içinden, açacağınız kapının anahtarını bulup açmak önemlidir. Soru sorarken de hangi soruyu kime sormalıyım, düşüncesine sahip olmak önemlidir.
Dördüncü Murat döneminde çok maharetli bir adamdan padişahın haberi olmuş. Padişah, adamı huzuruna çağırtmış.
- Duydum ki sen kimsenin yapamadığı işleri yaparmışsın. Söyle bakalım ne gibi hünerlerin var, demiş. Adam:
- Ben, 40 metre uzaktan çuvaldızın deliğine ip geçiririm. Padişah:
- Peki yap bakalım, görelim, demiş. Adam, 40 metreden ipi çuvaldızın deliğinden geçirmiş. Padişah emretmiş:
- Bir kese altın verin. Bir kese altın vermişler. Sonra padişah ferman etmiş:
- Bu adamı götürün, Bağdat’ta zindana atın.
- Aman Padişahım böyle meşhur bir adamı neden mükafatlandırdınız ve sonra neden zindana attırıyorsunuz, dediklerinde:
- Bir kese altın kabiliyetinin mükafatı. İnsanlara faydası olmayan lüzumsuz işleri öğrenmek için ömrünü boşa geçirdiği için de zindan cezası verdim. Diyerek soranlara cevap vermiş.
Sorular, hayata değer katıyorsa, insana ve insanlığa fayda sağlıyorsa sorulmalı ve öğrenilecekler öğrenilmeli. Bozmak, kafa karıştırmak, engellemek, zarar vermek ve sahibini değersizleştirmek için sorular sorulmamalıdır. Karşıdakine zarar vermek için bile olsa, soru sahibinin zihnini bozar, kafasını karıştırır, maddi ve manevi dünyasına zarar verir ve sahibini küçültür ve değersizleştirir.
Sorularımızla ya hazineyi bulur saadete ereriz. Veya içinden çıkamayacağımız sorunlar yaşayabiliriz. Sorularımız bizi güldürür veya ağlatır. Sevindirir veya üzer. Pişman eder, ilişkilerimizi bozar, hayatımızı geriletir. Başarımızı önler, başarısızlığa sebep olabilir.
Rabbimiz; soru sormayı bize ikram etmiş. Biz de bu ikramı, doğru kullanırsak faydasını görür ve hayatımızı güzelleştiririz. Yanlış kullandığımızda nimeti verene nankörlük etmiş oluruz!
Sorunlarımızı, sorularımızla aşmaya çalışmalıyız! Rabbim muvaffak etsin… 19. 01. 2011 Durmuş Göktekin
 
Üst