Sormaktan utanmayın!”

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Hazret-i Ali’nin veciz sözleri: “Cahil; bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden tam çıkamadığı bir meselede; en iyisini Allah bilir demekten sıkılmasın...”
“Sizin için korktuğum şeylerin en başında, faydasız işlere dalmak ve uzun emelli olmak gelir. Bu insanı, hak yoldan alır. Uzun emelli olmak ise; âhireti unutturur...”
“Bilgisiz yapılan ibadette hayır yoktur. Anlayış vermeyen ilimde hayır yoktur. Tefekküre götürmeyen kıraatte Kur’an okumakta hayır yoktur...”
“İlim kaynakları olunuz. Gecelerin aydın lambaları hâline geliniz. Elbiseniz eski de olsa kalbleriniz yeni ve temiz olsun. Böyle olunca, semalarda yaşayan melekler âlemini görür, yeryüzündekilere anlatırsınız.”
“Kalbler; içi boş kablara benzer; hayırlı olan hayırla dolu olanıdır.”
“Takva; hataya devamı bırakmak ve amellere güvenip aldanmamaktır.”
“Elinde bol dünyalık varsa; onunla çok ferahlanma... Ve ondan kaybettiğin olursa, hüzne boğulma... Bütün gayretini, ölümden sonrası için harca...”
“Dünya, bir cîfedir. Ondan bir şey isteyen, köpeklerle dalaşmaya dayanıklı olmalı.”
“Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz; kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız.”
“Dünya, kâbuslu bir rüya gibidir ki, sahibini sıkıntılı ve huzursuz kılar. Zahirde bal gibi tatlı görünür, fakat içinde öldürücü zehir gizlidir. Zevk-u safâsı varsa da, üzüntü ve keder ile karışıktır.”
“İyi düşünün, ihtiyatlı bulunun ki, nefis ve geçim sıkıntısı sizi aldatmasın. Her şey fânidir; biter tükenir. İnsanoğlunda ise, yalnız kazanmış olduğu güzel ahlâk kalır.”
“Zenginliğin en iyisi akıl zenginliğidir. En büyük fakirlik de ahmaklıktır. En büyük yalnızlık kendini beğenmektir. En büyük şeref güzel ahlâktır.”
“Dünya; sonu nimetleri giderip sıkıntıları çeken ve gıdası insan ömrü olan bir dâr-ı fenâdır. Verir; fakat verdiğini geri alır. İtaat eder; fakat itaatinde bile bin hile gizler. Görünüşteki güzelliğine aldanan hüsranda kalır.”
Hikmetler
Mehmet Oruç
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul


Soru sormanın bir "sorumluluğu" vardır. Bu sorumluluğu yerine getirmeyenin cevap isteme "hakkı" olmaz.


Birincisi, soru sahibi bilmediğini bilecek.


"Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin" sözü işte bunu ifade eder. Soru sormak bile, asgari bir donanım ister. "Zır cahil" soru bile soramaz. Çünkü bilmediğini bile bilmez. Soruyu, bilmediğini bilenler sorarlar.



Bir de bildiğini soranlar var. Bunlar iki türlüdür. Birincisi, bildiği halde bilgisini teyit etmek için soranlar, ki bu kınanacak bir davranış değildir. İnsan buna çoğu zaman ihtiyaç duyar. Daha alimini bulduğu zaman, bildiğini sandığı bir meseleyi sorar.


İkincisi, bildiği halde karşısındakini sınamak için soranlar, ki bu ahlaki değildir. Aldığınız cevaba güvenmeyecekseniz, neden o kişiye soru sorarsınız? Madem sorarsınız, o zaman güvenin. Güvenmediğinize soru sormak, onu da, kendinizi de yormaktır.


İkincisi, soru sahibi doğru soru soracak. Yanlış soruya dünyanın tüm alimleri birleşse doğru cevap veremezler. Bu nedenle bazen soruyu düzeltmek, cevap vermekten daha önemli hale gelir. Yanlış soru kasıtsızsa, hem düzeltilir, hem cevaplanır. Bu, soru sahibine, cevap verenin ikramıdır. Yok kasıtlıysa ve bu da anlaşılıyorsa, bu durumda sual sahibinden doğru soru sorması istenir.


Üçüncüsü, doğru kimseye soracak. Doğru soru doğru kimseye sorulmazsa, zayi olur. Bunun da ilk şartı sorunun muhatabını tanımak, onun ihtisas alanı ve birikimi hakkında kabaca bilgi sahibi olmaktır. Sorunun muhatabı eğer gerçek ilim sahibiyse, zaten "Bu soru sahama girmiyor" der.


Dördüncüsü, soru sorulan kişinin o konuda daha önce cevap verip vermediğini imkânları nisbetinde araştıracak. Bu bir "ciddiyet" göstergesidir. Bunu yapıp da bulamadığı takdirde, sorusuna cevap alma hakkı kendiliğinden doğar.
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Sual: Bazı kimselere verdiğiniz cevaplarda, (öyle sual olmaz) diyorsunuz. Nasıl sual sorarsak uygun olur? Birkaç örnek verir misiniz?
CEVAP
Sual sorarken, az çok o konuda bilgi sahibi olmak gerekir. Hiç bilmeden sual olmaz. Mesela (Gazoz ağacı hangi mevsimde budanır, budanan yerlere davul tozu mu ekilir?) diye bir sual sorulmaz. Peygamber efendimiz, (Güzel sual sormak, ilmin yarısıdır) buyurmuştur. Güzel suali, ilim sahibi sorar.

Şimdi birkaç yanlış sual ile doğrusunu bildirelim:
(Kedi, köpek, ayı, çeşitli haşaratlar neden haramdır? Çinliler yiyor hiç hastalanmıyor) deniyor. Haram olması illa hastalanmayı gerektirmez. Besmelesiz kuzu eti de haramdır. Bir damla idrar, bir yudum şarap da haramdır. Ama içilirse vücuda bir zararı olmaz. Din haram etmişse, niye haram denmez.

(Akşam namazı niye üç rekattır? Bazen iki bazen dört kılsak ne sakıncası olur) deniyor. Dört veya iki kılınırsa hiç kabul olmaz. Dinin emri değiştirilmiş olur. Herkes aklına göre dini değiştiremez, o zaman ortada din kalmaz, şahısların yaptıkları uyduruk bir şey olmuş olur. Niye üç rekattır, iki olsa ne çıkar denmez. Dinin emrinde hikmet, sebep aranmaz, niye böyle yapılıyor denmez. Allahü teâlâ öyle bildirmiş, öylesi uygundur.

(Niye zekatı kırkta bir veriyoruz da otuzda bir vermiyoruz) deniyor. Böyle sormak da yanlış. Zekat, şu mallardan yüzde kaç veriliyor diye sorulur.

Bir de yuvarlak soru soruluyor. Sual net anlaşılmalı. Mesela, (Bir kimse bir haram işlese cezası nedir) deniyor. Yüzlerce haram var. Bir de haramın birbirine göre şiddetlisi var. Mesela yabancı kadına bakmak haram, gidip öpmek haram, zina etmek de haram, ama aralarında çok fark var. Onun için hangi haram ise, şu haramı işlese cezası nedir diye sormak gerekir.

(Bir kimse bir küfür söz söylese nasıl tevbe eder) deniyor. Bir kere o söz küfür mü değil mi? Ona göre küfür olabilir yani o küfür zannedebilir. Onun için önce o sözü yazmalı; bu söz küfür mü demeli, sonra da, küfürse tevbesi nasıl olur diye sormalı.

Bir de yanlış olarak, (Ele kolonya, idrar sürülünce, bunların abdesti bozmadığını ispat eder misiniz) deniyor. Abdesti bozmayan binlerce, milyonlarca iş var. Bozanlar ise yedi tanedir. Bildirilen yedi maddenin dışındakiler abdesti bozmaz.

Yine, (Şu gıdada domuz yağı olmadığını ispat eder misiniz) deniyor. Bir şeyin yokluğu değil, varlığı ispat edilir. Eğer içinde domuz yağı olduğuna dair elimizde bir bilgi yoksa temiz kabul edilir.

Yine aynı bozuk mantıkla, (Falan şahıs hırsızdır, hırsız değilse ispat edin) deniyor. Bu da yanlış bir soru. Hırsız olmayan hırsız olduğunu ispat edemez. Ona kim hırsız demişse, nereden ne çaldığını onun ispat etmesi gerekir. Aksi taktirde, iftiraya uğrayan kimse, suçsuzluğunu ispat edemez.

Bunun gibi, (Sigaranın haram olmadığını ispat edin) denmez. Haram olduğu hangi muteber kitapta yazıyorsa, iddia edenin bunu ispat etmesi gerekir. Mubah diyene böyle bir şey söylenemez.

Bir de, tenkit ederken, (Siz yanlış söylüyorsunuz, herkes başka türlü söylüyor) deniyor. Bu da çok yanlış. (Siz şöyle diyorsunuz, halbuki falanca muteber kitabın falanca sayfasında böyle deniyor) denirse, ancak o zaman ilmi tenkit olur. Sadece, (Sizin bildirdiğiniz yanlış) demek yersizdir.



mehmet ali demirbaş- dinimizislam.com

konu soruyla alakalı,bir konuya bakmıştım biraz önce bu mesaj çıktı konuya ekleyeyim dedim..
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Soru sormanın usulü ve adabına dair

Soru soranla cevap verenin konumları açısından soru dört çeşittir:

1. Alimin alime sorusu: Bu dinleyenlere öğretmek, doğruluğunu test etmek, müzakere ve mübahase etmek için sorulur. Hz. Cebrail’in Hz. Peygamber’e sorduğu “İman nedir?”, “İslam nedir?”, “İhsan nedir?” soruları bu türdendir.


2. Alimin cahile sorusu: Bu, soru yoluyla öğretme usulünün gereğidir. Muhataba ya bilmediğini öğretmek, ya yanlış bildiğini düzeltmek, ya da üçüncü şahıslara bir bilgiyi iletmek için kullanılan yöntemdir. Soruyu soran cevabı vermek için sorar. Rabbimizin vahiy yoluyla “Sizi kurtaracak karlı bir ticaret önereyim mi?”, “Ona adaş birinin varlığını biliyor musun?” gibi sorular buna örnektir.



3. Cahilin cahile sorusu: Bu sorudan bir şey çıkmaz. Tıpkı “Üçayaklı hayvanın adı nedir?” gibi abes bir iştir. Cahilin muhatabı olan cahilde uyandıracağı bilme merakı ihtimali, bu tür bir soruyu nisbeten anlamlı kılabilir.

4. Cahilin alime sorusu: Asıl soru budur ve vahyin “Bilmiyorsanız bilgi sahibi (ehl-i zikr) olanlardan sorun!” emrinden anlaşılması gereken de bu tür sorudur.
 
Üst