Risale-i Nur Talebesi
Diyar-ı Bekirli
- Katılım
- 30 Haz 2006
- Mesajlar
- 1,460
- Tepkime puanı
- 11
- Puanları
- 0
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ
Ancak geride kalanlar arasındaki ihtiyar kadın müstesnâ. Sonra da geride kalanları helâk ettik.
Sâffât Sûresi: 1353-136
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Karşılaştığınızda ise sabrediniz.
Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3854
‘Sizi idare edenler fenalık ettiler, öyleyse bana razı olunuz’
Üçüncü Hatvesi: Der veya dedirtir:
“Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz.”
Bu vesveseye karşı deriz:
Ey el-hannas! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşruunu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis su ile necis olmuş bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir. Sen yalnız hayvancasına muvakkat bir hayat-ı sefilâneyi bize bırakıyorsun; insanca, İslâmca hayatı öldürüyorsun. Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına yaşayacağız!
Dördüncü Hatvesi: Der veya dedirtir:
“Sizi idare eden ve bana muhâsım vaziyetini alanlar—ki Anadolu’daki sergerdeleridir—maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir.”
Şu vesveseye karşı deriz:
Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatini tağyir etmez. Çünkü maksut, vesilenin vücuduna terettüp eder; içindeki niyete bakmaz.
Meselâ, ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum. Biri geldi, kendini saklamak veya orada müzahrafatını defnetmek için, bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına ve define bulunmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar, niyetine bakmaz. Bunun gibi, onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar. Kur’ân’ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menbaı olan Avrupa muhabbetine bedel, husûmetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun, bu maksatların hakikatini tağyir edemez.
Sünûhat, s. 99-101, Y. A. Neşriyat
Lügatçe:
evlâd-ı nâmeşrû: Meşrû olmayan evlât.
müteneccis: Necis, pis, murdar olmuş.
necis: Pis, murdar.
libas: Elbise.
hınzır: Domuz.
bevl: İdrar.
el-hannas: Geri çekilerek, fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen; Şeytan.
muvakkat: Geçici.
hayat-ı sefilâne: Sefâlet, sıkıntı ve perişanlıkla geçen hayat.
muhâsım: Husûmet, düşmanlık eden.
sergerde: Kötü işlerde elebaşı olan. Başı bozuk. Reis.
tağyir: Değiştirme, bozma.
maksut: Kastedilen, maksat, hedef.
terettüp: Netice olarak çıkma, sıralanma, gerekme.
müzahrafat: Pislikler, süprüntüler.
Ancak geride kalanlar arasındaki ihtiyar kadın müstesnâ. Sonra da geride kalanları helâk ettik.
Sâffât Sûresi: 1353-136
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Karşılaştığınızda ise sabrediniz.
Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3854
‘Sizi idare edenler fenalık ettiler, öyleyse bana razı olunuz’
Üçüncü Hatvesi: Der veya dedirtir:
“Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz.”
Bu vesveseye karşı deriz:
Ey el-hannas! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşruunu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis su ile necis olmuş bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir. Sen yalnız hayvancasına muvakkat bir hayat-ı sefilâneyi bize bırakıyorsun; insanca, İslâmca hayatı öldürüyorsun. Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına yaşayacağız!
Dördüncü Hatvesi: Der veya dedirtir:
“Sizi idare eden ve bana muhâsım vaziyetini alanlar—ki Anadolu’daki sergerdeleridir—maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir.”
Şu vesveseye karşı deriz:
Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatini tağyir etmez. Çünkü maksut, vesilenin vücuduna terettüp eder; içindeki niyete bakmaz.
Meselâ, ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum. Biri geldi, kendini saklamak veya orada müzahrafatını defnetmek için, bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına ve define bulunmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar, niyetine bakmaz. Bunun gibi, onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar. Kur’ân’ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menbaı olan Avrupa muhabbetine bedel, husûmetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun, bu maksatların hakikatini tağyir edemez.
Sünûhat, s. 99-101, Y. A. Neşriyat
Lügatçe:
evlâd-ı nâmeşrû: Meşrû olmayan evlât.
müteneccis: Necis, pis, murdar olmuş.
necis: Pis, murdar.
libas: Elbise.
hınzır: Domuz.
bevl: İdrar.
el-hannas: Geri çekilerek, fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen; Şeytan.
muvakkat: Geçici.
hayat-ı sefilâne: Sefâlet, sıkıntı ve perişanlıkla geçen hayat.
muhâsım: Husûmet, düşmanlık eden.
sergerde: Kötü işlerde elebaşı olan. Başı bozuk. Reis.
tağyir: Değiştirme, bozma.
maksut: Kastedilen, maksat, hedef.
terettüp: Netice olarak çıkma, sıralanma, gerekme.
müzahrafat: Pislikler, süprüntüler.