Yitik Lale
“Men dakka dukka”
- Katılım
- 3 May 2010
- Mesajlar
- 3,282
- Tepkime puanı
- 810
- Puanları
- 0
Demokratların ehven-i şer olmalarından dolayı desteklenmesi gerektiği iddiası zaman zaman ifade edilmektedir. Gerçekte demokratların desteklenmesi ise hürriyetçi olmalarından kaynaklanmaktadır. Demokratların ehven-i şer olarak desteklenmesi iddiası “hayır varken neden ehven-i şer” sorusunu akla getirir. Bu sebeple ehven-i şer iddiası ile demokratların desteklenmesini istemek pek mantıklı gelmemektedir.
Bediüzzaman’ın siyasete daima “hak ve hürriyetler” bağlamında bakar. Hürriyeti imanın hassası olarak görür. (Hutbe-i Şamiye, 67) İnsanın en değerli varlığının hürriyeti olduğunu belirtir. Hürriyetin kullanımını sağlayan ve insan iradesine değer veren sistem ise demokrasidir. Bu bakımdan demokratları desteklemenin birinci sebebi “ehven-i şer” ölçüsü değil, “hürriyet ve iman” ilişkisidir.
Bediüzzaman siyasete “ehven-i şerdir” demiyor; “demokratların yanlışlarına ehven-i şer olarak bakınız” buyuruyor. (Emirdağ Lahikası, 2006, s.874; Tarihçe-i Hayat, 2006, s.1088) Yanlış siyaset ayrı, siyasette yanlış tercih daha farklı, demokratların yanlışları ve siyasetçilerin yanlışları ayrı şeylerdir. Bediüzzaman hazretleri talebelerine vermiş olduğu son dersinde “Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakit de onlara yardımcı olarak çalışıyoruz. Âsâyişi muhafazaya müspet bir şekilde yardım ediyoruz. İşte bu gibi hakikatler itibarıyla, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz. Risale-i Nur'un neşri her tarafta kanaat-i tamme verdi ki, Demokratlar dine taraftardırlar.... Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, “ehvenüşşer” deyip bazı biçare yanlışçıların hatâlarına hücum etmesinler. Daima müspet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil... Çünkü dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; "ehvenüşşer" olarak bakınız. Daha "âzamüşşer"den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” (Emirdağ Lâhikası, 877; Tarihçe-i Hayat, 1091) buyurmaktadır.
Bu ifadelerden anlaşılan siyasetin ehven-i şer olduğu değil,“Risale-i Nura” dost ve hizmetine müsadekar olan demokratların dine taraftar olduğu ve bu sebeple yaptıkları hata ve yanlışlarına ehven-i şer olarak bakılması gerektiği hususu anlaşılmaktadır.
**
Her şeyden önce şu bir gerçektir ki “Allah insanı hür yaratmıştır. Hürriyet siyasilerin insanlara lutfu değil, Allah’ın verdiği en temel hakkıdır. Bu hakkı insanlardan gasp edenlere karşı mücadele etmek insanın en birinci görevidir.” Bediüzzaman hazretleri “ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam” derken hürriyetin ekmekten daha değerli olduğunu ifade etmiştir. Bediüzzaman hürriyeti Allah’ın “Rahman” ve “Rahim” isminin gereği ve imanın bir özelliği olduğunu belirtir.
Hürriyetin imanın kuvveti nispetinde parlayacağını da belirten Bediüzzaman “iman” ile “hürriyet” arasındaki ilişkiye de dikkatimizi çeker. (Münazarat, 59) Asr-ı saadette iman sosyal hayatta da kemal mertebede olduğu için hürriyet de en kâmil manada yaşanmıştır.
İslama göre Allah’a hakiki kul olmak, kula kul olmamaktır. Bediüzzaman’a göre gerçekte mü’min hakkıyla hürdür. İman bağı ile sultan-ı kâinata abd ve hizmetkâr olan bir insanın halka tezellüle tenezzül etmemesi gerekir. (Münazarat, 58-59)
Din ve Vicdan Hürriyeti’nin ve İlim ve Fikir Hürriyetini insanlığa hediye eden İslamiyet’tir. İnsanın insanlığı ancak hürriyet ortamında gelişir, istidat ve kabiliyetleri hürriyet içinde inkişaf eder. Bu sebeple yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Hak ve hakikat Rabbinizden gelir. Dileyen iman etsin, dileyen küfrü tercih etsin. Sonunda biz herkesin hesabını görürüz” (Kehf, 18:29) buyurarak iman ve küfür tercihinde bile sonsuz bir hürriyet tanımıştır.
“Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:256) ayeti de bize hürriyeti ders vermektedir. Zorlama hürriyetin sınırlanması ve insanın baskıya maruz kalmasıdır. Bu sebeple hukukçular “insanı iyiye ve kötüye zorlamak zulümdür” demişlerdir. Allah zulümden münezzeh olduğu için insanları iman gibi mahza hayır olan bir yola zorla sevk etmemektedir. İmanın ve küfrün mahiyetini ve sonuçlarını insanlara anlatıp gösterdikten sonra tercihi insan iradesine bırakmaktadır. İmanı ve hidayeti, küfür ve dalaleti insan iradesi ile tercih ettiği için sonuçlarına da layık olmakta ve itiraz hakkını da kaybetmektedir.
Sonuç olarak Bediüzzaman hazretleri “ Şeriat-ı Garra, müsavatı, adaleti ve hakiki hürriyeti cem-i revatıp ve levazımatıyla camidir” der. (Divan-ı Harb-i Örfi, 1993, s.84) hal böyle olunca insan hak ve hürriyetlerinin önündeki engelleri kaldırmak, “Din ve Vicdan Hürriyetini” “Düşünce ve İfade Hürriyetini” sağlamak için siyaset yapmak ve siyasi tercihi buna göre belirlemek insanın siyasi hayatının en büyük gayesi olmalıdır. Bunu sağlayacak olan zihniyet ise Demokrat zihniyettir. Bediüzzaman siyasi tercih yapma konusunda yanlış yapmamamız konusunda bizi uyarmaktadır. Siyasi tercih hatası “azamü’ş-şer” iken, demokratların siyasi ve şahsi hatalarına ise “ehven-i şer” nazarı ile bakmamız konusunda bizlere yol göstermektedir.
M. Ali KAYA
Bediüzzaman’ın siyasete daima “hak ve hürriyetler” bağlamında bakar. Hürriyeti imanın hassası olarak görür. (Hutbe-i Şamiye, 67) İnsanın en değerli varlığının hürriyeti olduğunu belirtir. Hürriyetin kullanımını sağlayan ve insan iradesine değer veren sistem ise demokrasidir. Bu bakımdan demokratları desteklemenin birinci sebebi “ehven-i şer” ölçüsü değil, “hürriyet ve iman” ilişkisidir.
Bediüzzaman siyasete “ehven-i şerdir” demiyor; “demokratların yanlışlarına ehven-i şer olarak bakınız” buyuruyor. (Emirdağ Lahikası, 2006, s.874; Tarihçe-i Hayat, 2006, s.1088) Yanlış siyaset ayrı, siyasette yanlış tercih daha farklı, demokratların yanlışları ve siyasetçilerin yanlışları ayrı şeylerdir. Bediüzzaman hazretleri talebelerine vermiş olduğu son dersinde “Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakit de onlara yardımcı olarak çalışıyoruz. Âsâyişi muhafazaya müspet bir şekilde yardım ediyoruz. İşte bu gibi hakikatler itibarıyla, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz. Risale-i Nur'un neşri her tarafta kanaat-i tamme verdi ki, Demokratlar dine taraftardırlar.... Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, “ehvenüşşer” deyip bazı biçare yanlışçıların hatâlarına hücum etmesinler. Daima müspet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil... Çünkü dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; "ehvenüşşer" olarak bakınız. Daha "âzamüşşer"den kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” (Emirdağ Lâhikası, 877; Tarihçe-i Hayat, 1091) buyurmaktadır.
Bu ifadelerden anlaşılan siyasetin ehven-i şer olduğu değil,“Risale-i Nura” dost ve hizmetine müsadekar olan demokratların dine taraftar olduğu ve bu sebeple yaptıkları hata ve yanlışlarına ehven-i şer olarak bakılması gerektiği hususu anlaşılmaktadır.
**
Her şeyden önce şu bir gerçektir ki “Allah insanı hür yaratmıştır. Hürriyet siyasilerin insanlara lutfu değil, Allah’ın verdiği en temel hakkıdır. Bu hakkı insanlardan gasp edenlere karşı mücadele etmek insanın en birinci görevidir.” Bediüzzaman hazretleri “ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam” derken hürriyetin ekmekten daha değerli olduğunu ifade etmiştir. Bediüzzaman hürriyeti Allah’ın “Rahman” ve “Rahim” isminin gereği ve imanın bir özelliği olduğunu belirtir.
Hürriyetin imanın kuvveti nispetinde parlayacağını da belirten Bediüzzaman “iman” ile “hürriyet” arasındaki ilişkiye de dikkatimizi çeker. (Münazarat, 59) Asr-ı saadette iman sosyal hayatta da kemal mertebede olduğu için hürriyet de en kâmil manada yaşanmıştır.
İslama göre Allah’a hakiki kul olmak, kula kul olmamaktır. Bediüzzaman’a göre gerçekte mü’min hakkıyla hürdür. İman bağı ile sultan-ı kâinata abd ve hizmetkâr olan bir insanın halka tezellüle tenezzül etmemesi gerekir. (Münazarat, 58-59)
Din ve Vicdan Hürriyeti’nin ve İlim ve Fikir Hürriyetini insanlığa hediye eden İslamiyet’tir. İnsanın insanlığı ancak hürriyet ortamında gelişir, istidat ve kabiliyetleri hürriyet içinde inkişaf eder. Bu sebeple yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Hak ve hakikat Rabbinizden gelir. Dileyen iman etsin, dileyen küfrü tercih etsin. Sonunda biz herkesin hesabını görürüz” (Kehf, 18:29) buyurarak iman ve küfür tercihinde bile sonsuz bir hürriyet tanımıştır.
“Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2:256) ayeti de bize hürriyeti ders vermektedir. Zorlama hürriyetin sınırlanması ve insanın baskıya maruz kalmasıdır. Bu sebeple hukukçular “insanı iyiye ve kötüye zorlamak zulümdür” demişlerdir. Allah zulümden münezzeh olduğu için insanları iman gibi mahza hayır olan bir yola zorla sevk etmemektedir. İmanın ve küfrün mahiyetini ve sonuçlarını insanlara anlatıp gösterdikten sonra tercihi insan iradesine bırakmaktadır. İmanı ve hidayeti, küfür ve dalaleti insan iradesi ile tercih ettiği için sonuçlarına da layık olmakta ve itiraz hakkını da kaybetmektedir.
Sonuç olarak Bediüzzaman hazretleri “ Şeriat-ı Garra, müsavatı, adaleti ve hakiki hürriyeti cem-i revatıp ve levazımatıyla camidir” der. (Divan-ı Harb-i Örfi, 1993, s.84) hal böyle olunca insan hak ve hürriyetlerinin önündeki engelleri kaldırmak, “Din ve Vicdan Hürriyetini” “Düşünce ve İfade Hürriyetini” sağlamak için siyaset yapmak ve siyasi tercihi buna göre belirlemek insanın siyasi hayatının en büyük gayesi olmalıdır. Bunu sağlayacak olan zihniyet ise Demokrat zihniyettir. Bediüzzaman siyasi tercih yapma konusunda yanlış yapmamamız konusunda bizi uyarmaktadır. Siyasi tercih hatası “azamü’ş-şer” iken, demokratların siyasi ve şahsi hatalarına ise “ehven-i şer” nazarı ile bakmamız konusunda bizlere yol göstermektedir.
M. Ali KAYA