:)zeynep(:
Hakve
Şirk kelime manası olarak "ortaklık" demektir. Şirk terimi, türkçe Kuran meallerinde, yer yer Allah'a "eş koşmak", "ortak koşmak" olarak da tercüme edilmiştir.
Kuran'da şirk, herhangi birşeyi veya herhangi bir kimseyi ya da herhangi bir kavramı, değerlendirme, önem verme, kıymet verme, üstün tutma, tercih etme bakımından Allah'la eşit veya daha ileri bir düzeyde görmek ve bu çarpık bakış açısıyla hareket etmek anlamında kullanılır. Kuran bu tutumu Allah'tan başka ilah edinmek olarak tanımlar.
Kuran'ın temel mesajı ise Allah'tan başka ilah olmadığıdır. Bu mesaj, Kurani ifadeyle, "La ilahe illallah"tır. Bu ifade Kuran'da pekçok kereler önemle tekrarlanır ve imanın birinci şartı olarak vurgulanır. Yine Kuran'a baktığımızda, bu temel gerçeğin aksine bir inanç, tutum ve davranışın şirk olduğunu görürüz. Bu nedenle şirki en genel anlamda, "La ilahe illallah" gerçeğinin aksine, Allah'tan başka ilah olduğu gibi yanlış bir tavır ve anlayışa saplanmak şeklinde tanımlayabiliriz.
Burada ilah teriminin ne anlama geldiğini bilmek elbette konunun özünü anlamak açısından oldukça önemlidir. Bu kelimenin anlamını Arap dilinin derinliklerinde aramaya gerek yoktur. Bizim için önemli ve geçerli olan tanım Kuran'ın tarif ettiğidir. Kuran bize Allah'ı birçok sıfatıyla tanıtmış ve O'ndan başka ilah olmadığını bildirmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki ilah, Allah'ın Kuran'da bildirilen bu sıfat ve özelliklerine sahip olan varlıktır. Dolayısıyla yegane ilah Allah'tır. Allah'ın sıfatlarına veya herhangi bir sıfatına sahip olan başka hiçbir varlık yoktur ve olamaz. Bu yüzden Allah'ın herhangi bir sıfatına başkasının sahip olduğunu iddia etmek 'Allah'tan başka ilahlar edinmek', diğer deyimle 'şirk koşmak' anlamına gelir.
Ancak burada ince bir ayrımı belirtmek yerinde olacaktır. Örneğin, Allah'ın sıfatlarından biri olan "Gani" yani "Zengin" terimi insanlar için de kullanılır. Elbette bu vasfı kulanmanın, bu kişinin mali durumunu tarif etmek açısından hiçbir sakıncası yoktur. Ancak, şirke yol açan durum bu zenginliğin kişinin kendisinden kaynaklandığını zannetmektir. Durum böyle olunca zenginliğin gerçek sahibinin Allah olduğu unutulur. Bu kişinin sahip olduğu herşeyi ona Allah'ın verdiği, Allah'ın Gani sıfatıyla bu kişide tecelli ettiği, verdiği herşeyi dilerse bir anda geri alabileceği gözardı edilmiş olur. Dolayısıyla Allah'tan başka herkesin mutlak fakir ve aciz olduğu, ancak dilediği kulları üzerinde dilediği sıfatlarıyla tecelli edebileceği düşünülmemiş olur. Bunun sonucunda o kişi sahip olduğu mal, mülk ve zenginliğin gerçek sahibi olarak görülerek, onun kendiliğinden böyle bir sıfata sahip olduğu, zenginliğinin kendisinden kaynaklandığı sanılır. İşte o kişiyi bu bakış açısına göre değerlendirmek ve ona göre davranmak şirkten başka birşey değildir. Böyle cahilce bir yaklaşım, o kişiye hakkı olmayan bir ilahlık vasfı vermek anlamına gelir.
Bir başka örnek verecek olursak, Kuran'da Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi olmadığı bildirilir (Kehf, 39). Yarattıklarının sahipmiş gibi göründükleri güç ve kuvvet ise gerçekte Allah'a ait olan sonsuz gücün onlardaki bir yansımasıdır. Allah dilediği anda bu gücü kendilerinden geri alabilir. Bu nedenle bir kimseyi, Allah'ın kendisine bu dünyada geçici olarak ve imtihan için verdiği —fiziki, siyasi, askeri, mali...— güç ve kudret nedeniyle gözde büyütmek, ona hayran olmak, bu gücü ona aitmiş, kendisinden kaynaklanmış gibi görmek onu ilahlaştırmak olur. Gerçekte büyük görülmesi, hayran olunması, kendisinden medet umulması gereken yegane mutlak güç Allah'tır. Aynı mantık Allah'ın yarattıklarında tecelli eden, yani yansıyan diğer tüm sıfatları için de geçerlidir.
"Benlik verme": Şirkin çıkış noktası
Şirk zihniyetinin temeline inersek, en başta Allah'ın yarattıklarına "benlik verme", yani etrafındaki kişilere ve eşyalara Allah'tan bağımsız, müstakil varlıklarmış gözüyle bakma gibi çarpık bir yaklaşımla karşılaşırız. İşte bir kere bir kimseye veya bir eşyaya bu gözle bakınca, ondaki diğer bütün özellikleri de kendisinden kaynaklanıyor gibi görmek kişiye doğal gelecektir. Kurani bilgi ve tefekkür eksikliğinden kaynaklanan bu çarpık bakış açısı da şirkin çıkış noktasını oluşturur. İlerki bölümlerde de inceleyeceğimiz gibi her türlü şirk çeşidinin, müşrik tavrının ardında bu benlik verme yanılgısı vardır. Oysa samimi bir mümin olma yolundaki herkes, önce imanını "muvahhid", yani Allah'ı birleyen, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayan bir temel üzerine kurmalıdır. Bunun için de herkesin ve herşeyin varlıklarını Allah'a borçlu olduğunu her an hatırlaması gereklidir. Onlar Allah'ın dilemesiyle varolmuşlardır. Varlıklarını Allah ayakta tutmaktadır ve dilediği an yokedip ortadan kaldırabilir. Allah'a iman eden bir insanın, hiçbir şeyin Allah'tan bağımsız müstakil bir varlığı olmadığını kalbine iyice yerleştirmesi gereklidir. Ancak bu gerçeğe uygun bir inanç, düşünce ve davranış biçimi içerisinde bulunduğunda şirke düşmekten kendini kurtarabilir.
Şirkin, tevhidin, ilahın, putun, kulluğun, ibadetin ne olduğunu bize en güzel, en doğru olarak Kuran tarif eder, açıklar. Bu nedenle, her konuda yalnızca Allah'ı ilah edinen bir tavır ve anlayışa, inanç ve davranışa sahip olabilmek ve şirkten korunabilmek, ancak ve ancak Kuran'ı okuyup anlamakla ve ona kusursuz bir biçimde uymaya çalışmakla gerçekleşir.
Dolayısıyla, inanç, düşünce, ahlak anlayışı, yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edinmek ve hayatını bu kıstaslara göre düzenlemek, insanın her yönden şirkin derinliklerine saplanmasına sebep olur. Böyle davranan bir kişi herşeyden önce, benimsediği bu kıstasları koyanı Allah'ın dışında bir kural koyucu olarak görüyor, yani onu Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu kıstasları koyan kişi, kendisi, babası, dedesi, ataları, içinde yaşadığı toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcıları, vs. olabilir. Bu açıdan bakıldığında, hak dinin, yani İslam'ın çizdiği yoldan farklı bir yolu benimseyen kimse şirkin içine girmiş demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, hıristiyan, yahudi vs. olarak tanımlayabilir. Hatta müslüman bile geçinebilir. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, İslam'ın birçok şartını yerine getiriyor da olabilir. Fakat tek bir noktada bile Kuran'a muhalif bir anlayışı, düşüncesi, değer yargısı varsa o kişi şirke düşmüştür. Çünkü Allah'tan başka kural koyucu(lar) edinmiştir.
Şirkin mantığı içinde genelde Allah'ın mutlak bir inkarı söz konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendilerinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek, kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve kendilerini kandırdıklarından ötürü ahirette bile şirklerini inkar ederler. Onların bu durumları ayette şöyle bildirilir:
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı. (En'am Suresi, 22-23)
Allah'a ortak koşan birisinin, mutlaka ortak koştuğu şey için, "bu da bir ilahtır", "ben bunu Allah'tan başka bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum" demesi veya bu şekilde düşünmesi gerekmez. Şirk herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşünce ve hareketlere yansır. Kuran'dan anladığımıza göre bir kişinin şirke girmesinin temelinde Allah'tan başka herhangi bir şeyi Allah'a tercih etmesi yatar. Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna tercih etmek demek ayrı bir ilah edinmek demektir. Bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmak da aynı anlamdadır. Bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek, o kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanısıra başka bir ilah mertebesinde görmek anlamına gelir.
Kuran'da şirk, herhangi birşeyi veya herhangi bir kimseyi ya da herhangi bir kavramı, değerlendirme, önem verme, kıymet verme, üstün tutma, tercih etme bakımından Allah'la eşit veya daha ileri bir düzeyde görmek ve bu çarpık bakış açısıyla hareket etmek anlamında kullanılır. Kuran bu tutumu Allah'tan başka ilah edinmek olarak tanımlar.
Kuran'ın temel mesajı ise Allah'tan başka ilah olmadığıdır. Bu mesaj, Kurani ifadeyle, "La ilahe illallah"tır. Bu ifade Kuran'da pekçok kereler önemle tekrarlanır ve imanın birinci şartı olarak vurgulanır. Yine Kuran'a baktığımızda, bu temel gerçeğin aksine bir inanç, tutum ve davranışın şirk olduğunu görürüz. Bu nedenle şirki en genel anlamda, "La ilahe illallah" gerçeğinin aksine, Allah'tan başka ilah olduğu gibi yanlış bir tavır ve anlayışa saplanmak şeklinde tanımlayabiliriz.
Burada ilah teriminin ne anlama geldiğini bilmek elbette konunun özünü anlamak açısından oldukça önemlidir. Bu kelimenin anlamını Arap dilinin derinliklerinde aramaya gerek yoktur. Bizim için önemli ve geçerli olan tanım Kuran'ın tarif ettiğidir. Kuran bize Allah'ı birçok sıfatıyla tanıtmış ve O'ndan başka ilah olmadığını bildirmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki ilah, Allah'ın Kuran'da bildirilen bu sıfat ve özelliklerine sahip olan varlıktır. Dolayısıyla yegane ilah Allah'tır. Allah'ın sıfatlarına veya herhangi bir sıfatına sahip olan başka hiçbir varlık yoktur ve olamaz. Bu yüzden Allah'ın herhangi bir sıfatına başkasının sahip olduğunu iddia etmek 'Allah'tan başka ilahlar edinmek', diğer deyimle 'şirk koşmak' anlamına gelir.
Ancak burada ince bir ayrımı belirtmek yerinde olacaktır. Örneğin, Allah'ın sıfatlarından biri olan "Gani" yani "Zengin" terimi insanlar için de kullanılır. Elbette bu vasfı kulanmanın, bu kişinin mali durumunu tarif etmek açısından hiçbir sakıncası yoktur. Ancak, şirke yol açan durum bu zenginliğin kişinin kendisinden kaynaklandığını zannetmektir. Durum böyle olunca zenginliğin gerçek sahibinin Allah olduğu unutulur. Bu kişinin sahip olduğu herşeyi ona Allah'ın verdiği, Allah'ın Gani sıfatıyla bu kişide tecelli ettiği, verdiği herşeyi dilerse bir anda geri alabileceği gözardı edilmiş olur. Dolayısıyla Allah'tan başka herkesin mutlak fakir ve aciz olduğu, ancak dilediği kulları üzerinde dilediği sıfatlarıyla tecelli edebileceği düşünülmemiş olur. Bunun sonucunda o kişi sahip olduğu mal, mülk ve zenginliğin gerçek sahibi olarak görülerek, onun kendiliğinden böyle bir sıfata sahip olduğu, zenginliğinin kendisinden kaynaklandığı sanılır. İşte o kişiyi bu bakış açısına göre değerlendirmek ve ona göre davranmak şirkten başka birşey değildir. Böyle cahilce bir yaklaşım, o kişiye hakkı olmayan bir ilahlık vasfı vermek anlamına gelir.
Bir başka örnek verecek olursak, Kuran'da Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi olmadığı bildirilir (Kehf, 39). Yarattıklarının sahipmiş gibi göründükleri güç ve kuvvet ise gerçekte Allah'a ait olan sonsuz gücün onlardaki bir yansımasıdır. Allah dilediği anda bu gücü kendilerinden geri alabilir. Bu nedenle bir kimseyi, Allah'ın kendisine bu dünyada geçici olarak ve imtihan için verdiği —fiziki, siyasi, askeri, mali...— güç ve kudret nedeniyle gözde büyütmek, ona hayran olmak, bu gücü ona aitmiş, kendisinden kaynaklanmış gibi görmek onu ilahlaştırmak olur. Gerçekte büyük görülmesi, hayran olunması, kendisinden medet umulması gereken yegane mutlak güç Allah'tır. Aynı mantık Allah'ın yarattıklarında tecelli eden, yani yansıyan diğer tüm sıfatları için de geçerlidir.
"Benlik verme": Şirkin çıkış noktası
Şirk zihniyetinin temeline inersek, en başta Allah'ın yarattıklarına "benlik verme", yani etrafındaki kişilere ve eşyalara Allah'tan bağımsız, müstakil varlıklarmış gözüyle bakma gibi çarpık bir yaklaşımla karşılaşırız. İşte bir kere bir kimseye veya bir eşyaya bu gözle bakınca, ondaki diğer bütün özellikleri de kendisinden kaynaklanıyor gibi görmek kişiye doğal gelecektir. Kurani bilgi ve tefekkür eksikliğinden kaynaklanan bu çarpık bakış açısı da şirkin çıkış noktasını oluşturur. İlerki bölümlerde de inceleyeceğimiz gibi her türlü şirk çeşidinin, müşrik tavrının ardında bu benlik verme yanılgısı vardır. Oysa samimi bir mümin olma yolundaki herkes, önce imanını "muvahhid", yani Allah'ı birleyen, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayan bir temel üzerine kurmalıdır. Bunun için de herkesin ve herşeyin varlıklarını Allah'a borçlu olduğunu her an hatırlaması gereklidir. Onlar Allah'ın dilemesiyle varolmuşlardır. Varlıklarını Allah ayakta tutmaktadır ve dilediği an yokedip ortadan kaldırabilir. Allah'a iman eden bir insanın, hiçbir şeyin Allah'tan bağımsız müstakil bir varlığı olmadığını kalbine iyice yerleştirmesi gereklidir. Ancak bu gerçeğe uygun bir inanç, düşünce ve davranış biçimi içerisinde bulunduğunda şirke düşmekten kendini kurtarabilir.
Şirkin, tevhidin, ilahın, putun, kulluğun, ibadetin ne olduğunu bize en güzel, en doğru olarak Kuran tarif eder, açıklar. Bu nedenle, her konuda yalnızca Allah'ı ilah edinen bir tavır ve anlayışa, inanç ve davranışa sahip olabilmek ve şirkten korunabilmek, ancak ve ancak Kuran'ı okuyup anlamakla ve ona kusursuz bir biçimde uymaya çalışmakla gerçekleşir.
Dolayısıyla, inanç, düşünce, ahlak anlayışı, yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edinmek ve hayatını bu kıstaslara göre düzenlemek, insanın her yönden şirkin derinliklerine saplanmasına sebep olur. Böyle davranan bir kişi herşeyden önce, benimsediği bu kıstasları koyanı Allah'ın dışında bir kural koyucu olarak görüyor, yani onu Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu kıstasları koyan kişi, kendisi, babası, dedesi, ataları, içinde yaşadığı toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcıları, vs. olabilir. Bu açıdan bakıldığında, hak dinin, yani İslam'ın çizdiği yoldan farklı bir yolu benimseyen kimse şirkin içine girmiş demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, hıristiyan, yahudi vs. olarak tanımlayabilir. Hatta müslüman bile geçinebilir. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, İslam'ın birçok şartını yerine getiriyor da olabilir. Fakat tek bir noktada bile Kuran'a muhalif bir anlayışı, düşüncesi, değer yargısı varsa o kişi şirke düşmüştür. Çünkü Allah'tan başka kural koyucu(lar) edinmiştir.
Şirkin mantığı içinde genelde Allah'ın mutlak bir inkarı söz konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendilerinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek, kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve kendilerini kandırdıklarından ötürü ahirette bile şirklerini inkar ederler. Onların bu durumları ayette şöyle bildirilir:
Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı. (En'am Suresi, 22-23)
Allah'a ortak koşan birisinin, mutlaka ortak koştuğu şey için, "bu da bir ilahtır", "ben bunu Allah'tan başka bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum" demesi veya bu şekilde düşünmesi gerekmez. Şirk herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşünce ve hareketlere yansır. Kuran'dan anladığımıza göre bir kişinin şirke girmesinin temelinde Allah'tan başka herhangi bir şeyi Allah'a tercih etmesi yatar. Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna tercih etmek demek ayrı bir ilah edinmek demektir. Bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmak da aynı anlamdadır. Bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek, o kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanısıra başka bir ilah mertebesinde görmek anlamına gelir.