Sıradan faşizm

Dergaz

Profesör
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
1,685
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Ne fark eder ki
Sanırım mesele biraz da muhatabı 'zekâca düşük' varsaymakla ilgili. Sözgelimi ülkenin Başbakanı tam da 'Hiç kimsenin yaşam tarzını kısıtlamayız' diye açıklama yaptığı anın resmini koyarak üzerine kocaman 'İstanbul 2010 anısı' yazmak gibi bir şey.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın eşlerinin örtülü olmasını hâlâ içlerine sindiremediklerini gösterecekler cümle âleme...
Hanfendileri, beyfendileri her akşam ekrana çıkıp 'Sivil faşizm' söylemiyle yeni moda muhalefet üretirken gerçekten bu ülke ve faşizm hakkında samimi olup olmadıkları da ayrı merak konusu. Pornoculuktan vergi kaçakçılığına, hortumculuktan çek-senet yolsuzluğuna kadar bir milyon yüz kızartıcı mevzudan yargılanan medya patronlarının neden tek bir kez bile 'fikir hürriyeti'nden dolayı yargılanmadığını sorsanız, verecekleri cevapları yoktur şüphesiz!
Hani bilmeyen biri de zanneder ki, bu sivil faşizmden muzdarip insanlar her gün mahkeme kapısında! Oysa öyle değil tabii, tuzları ve altları kuru, keyifleri yerinde olan yine onlar, paradigmanın, derinliğin aleyhine bir tek cümlecik yazıp mahkeme kapılarında ceza altında sopa gösterilenler yine başkalarıdır elbette.
Enteresan gelmiyor mu size de?
Bugün özgürlüklerin kısıtlandığından şikâyet edenlerin en çok tek tipliliği, özgürlük karşıtlığını şiar olarak benimsemiş olmaları mesela, ilginç değil mi?
Geçenlerde sanırım Alper Görmüş şahane yazmıştı: "Hazcı bedende militer ruh" diye. Şahane ama yetersiz bence, belki doğrusu şöyle olmalı: "Hazcı bedende faşizan ruh!"
Başbakan'ın eşinin görüntüsü bile inanılmaz derecede rahatsız ediyor birilerini. İnançlı insanların varlığı bile onların hayat tarzına müdahale gibi algılanıyor zira. Sadece örtü mü rahatsız oldukları şey?
Değil elbette!
Kendileri gibi olmayan gazeteden, televizyondan, şairden, romancıdan rahatsızlar. Üstelik öyle bir rahatsızlık ki bu, illa bir şeyler yazma, karalama, aşağılama ihtiyacı hissediyorlar.
Yaşı 70'e yaklaştığı halde memleket insanı için kibrit kutusu kadar bir değer ifade etmeyen bunama kalemler, Necip Fazıl için 'Takır tukur' diye yazabiliyor mesela. Hani 'Madem değersiz, sana batan ne?' diye sorası geliyor insanın.
Bir başkası, hani şu Davos Günü ezikliğini ağzından sular seller saçıla haykıranı ise başka kanallardan, gazetelerden rahatsız. Nasıl bir küçük görmek ki, günün yirmidört saati küfredesi, aşağılayası, küçümseyesi geliyor bu faşizan ruhların.
Hakikatin bu kadar battığını ilk kez müşahede ettiğimi itiraf etmeliyim.
Oysa faşizmden şikâyet edenlerin özgürlükten ne algıladıklarını artık çok iyi biliyoruz. 'Haz' ile ilgili özgürlükleri sonuna kadar savunuyorlar, lakin mesele fikir, hak ve özgürlüklere gelince meselenin rengi değişiyor ve minik minik faşizm baloncukları çıkıveriyor bulundukları kümeden. Vaktiyle bizzat yürüttükleri, teşne oldukları, bilerek destekledikleri faşizan dönemi çok çabuk unutmuş birer özgürlük delisi gibi atlıyor ve bağırıyorlar; 'Sivil faşizm var!' Oysa bu ülkede sivilinden ziyade bir cunta faşizmi, medya faşizmi, yargı faşizminden bahsetmek, bunu tartışmak mümkün. Sadece şu cümle bile durumu özetlemiyor mu: "Adalet Bakanlığı verilerine göre sadece Ergenekon sürecinde gazetecilere açılan dava sayısı 3 bini buldu." Şükür ki bu ülke artık sıradan faşistleri çok iyi tanıyıp onların cambaz tezgâhlarına düşmeyecek olgunlukta.



kaynak
 
Üst