Sinirli Anne Babaların Bir Derdi Olsun!/ Mehmet Emin Karabacak

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Anne babalar genel olarak ilk çocuklarının diğer çocuklara göre içine kapanık oldukları ve kendilerini fazla ifade edemediklerinden yakınırlar.Çocuklarının bu halinden memnun olmayan anne babalar, leb demeden leblebiyi anlayan; sıkılgan olmayan, derdini anlatabilen ve en önemlisi kendini ifade edebilen bir çocuk olmalarını isterler.İlk çocuklar kardeşlerine nazaran genelde daha duygusal, daha çekingen iken; mizaç ve huy olarak da kardeşlerinden farklılıklar gösterirler.İlk çocuklara nazaran sonraki çocuklar daha girişken, ortam ve çevreye daha çabuk uyum sağlarlar. Ayrıca duygusallıktan öte akılcı, risk alabilecek kadar kendine güvenen ve arkadaş ortamına çabuk ayak uydurabilen kişilerdir.İlk çocuklarıyla ilgili sıkıntılarını dile getiren anne babalara hamilelik dönemleri ve çocuklarını büyütme şeklini düşünmelerini isterim.Yeni evlisiniz ve evliliğin ne olduğunu anlamadan çevrenizin sizden çocuk beklediğini fark edersiniz. Sizden hayırlı bir haber adı altında çocuk beklediklerini ve bu haber gecikince de farklı yorumlara sebep olduklarını görmeye başlarsınız. Bu beklentiler de sizi ister istemez olumsuz etkiler.Yeni bir ortama gelin gelmişsinizdir. Yeni insanlar ve yeni çevreye uyum derken çocuğunuza hamile kaldığınızı fark ediyorsunuz.Sosyal çevreye uyumla birlikte ilk defa bir hamilelik dönemi yaşıyorsunuz. Hamileliğin sıkıntısı yanında çevrenin hamilelikle ilgili “Bizim zamanımızda, biz hamile iken …” diye başlayan tavsiye, öneri, kaygı ve yakınma adı altındaki psikolojik baskı, anne adayının ruh halini olumsuz etkiler.Bunun yanında anne adayının psikolojik yalnızlığı, duygusallığı, çocuğun cinsiyeti hakkında beklentileri, çocuğuma iyi bir anne olabilecek miyim, ona iyi bakabilecek miyim tarzındaki düşünceleri kendisini strese sokar. Bunun sonucu olarak bu tür kaygılar ister istemez anne kadar karnındaki çocuğu da etkiler.Burada anneye özellikle şu soruyu soruyorum. “İlk çocuğunuzun hamilelik dönemi ile diğer çocuğunuzun hamilelik dönemleri aynı mıydı?”Annenin cevabı ise genellikle: “O zamanlar hem tecrübesizdim hem de pek bir şey bilmiyordum.” olur.Düşünmeye devam ediyoruz. Çocuk doğdu ve çocuğunuzu büyütmeye çalışırken etraftan da müdahaleler başlar. Çevrenizden de doğrudan ya da dolaylı olarak akıl ve fetva vermeler başlanır. Çocuk büyütme ve çocuk eğitimi konusunda acemiliğiniz ve kaygılarınızla birlikte evdeki büyüklerin de çocuğa karışmasından, çocuk eğitiminde yalnız olmadığınızı ve gönlünüze göre çocuk yetiştiremeyeceğinizi anlarsınız.Bütün bunlara rağmen iyi bir anne olmak adına, çocuğun üstüne fazla düşmeye başlarsınız. Ağlamasın diye maması acıkmadan verilir, üşümesin diye üzeri bastırılır, düşer diye koşmasına izin verilmez, kendisiyle oynayacak kardeş ve arkadaşı olmayan çocuğun önüne oyuncaklar doldurulur. Kısacası onun adına onun yapacakları hem düşünülür hem de fazlasıyla yapılır.Velilere: “Diğer çocukları da bu ortam ve bu psikolojiyle mi yetiştirdiniz?” diye soruyorum.Cevap olarak: “Hayır, diğer çocuklara pek kimse karışmadığı gibi ben de tecrübe edinmiştim.” olur.Kardeşsiz ve arkadaşsız büyüyecek olan ilk çocuklara, çocukluklarını yaşamalarına da fazla izin verilmez. Normalde çocuklar oyunla, deneme yanılma yöntemiyle ve arkadaş ortamı içinde öğrenirken çoğu anne baba, bu imkândan çocuklarını mahrum bırakırlar.Arkadaşları arasında oyunla ve yaşayarak öğrenecek olan bu çocukların anne babaları, çocuklar üzerlerine çok fazla düştükleri için arkadaş grubuna katılmalarına da fazla izin vermezler.Evde kendisiyle oynayacak kimse bulamayan bu çocukların eğitimleri bir de nine ve dedenin işe karışmasıyla çok daha farklı bir boyut kazanır. Bu çocuklar çoğu zaman tutarsız davranışlarıyla karşımıza çıkar.Dışarı çıkmasına fazla izin verilmeyen ve kendisiyle oyun oynayacak kimseyi bulamayan çocuk, daha çok ailesi tarafından alınan oyuncaklara boğulur. Sadece oyuncakla oynayan çocuklar ileride kendilerini ifade etmede ve öz güven kazanmada da sıkıntı yaşarlar. Arkadaş çevresine katılmasına fazla izin verilmeyen ve kardeşsiz büyüyen bu çocuklar, hem ilk çocuk olduklarından hem de canları sıkılmasın diye her istedikleri ikiletilmeden alınır.Çocuğun kendini ifade etmesini, yeteneğini kullanmasını, sorumluluk alacağı etkinliklerini çocuk adına yaparak mükemmel bir anne baba olduğumuzu göstermeye çalışırız. Yani öyle bir hale getiriyoruz ki çocuğun bütün işlerini çocuk adına biz yapıyoruz. Büyüdükleri zaman da; “Bu çocuk niye böyle?” diyoruz. Bu duruda anne babaların, çocuklarına iyilik yapalım derken kötülük yaptıklarından haberleri bile yoktur. Her şeyi anne babasından bekleyen bu çocuklardan, ders çalışma ve ödev yapma gibi bir davranışı beklemek boşuna olur.Bu çocukların olumlu görünen tarafları ise; yaşıtlarından daha fazla olgun, ağır başlı ve sessiz olmalarıdır. Çocuğun bu hali yaşının gereği olarak alması gereken sorumluluklarının önüne geçiyorsa zararlıdır. Çünkü her çocuk, bulunduğu yaşa ve kişilik yapısına uygun davranmalı ve ona göre hareket etmelidir.Bu Çocuklar için Neler Yapılmalı?
  1. Çocukların yaşıtlarıyla oynamalarına imkân sağlanmalı ve bu konuda onları teşvik etmeli.
  2. Çocukların yaş ve yeteneklerinin üstünde bir beklenti içine girilmemeli ve yaşlarına uygun sorumluluklar verilmeli. “Sen ablasın, sen abisin.” diyerek yaşından büyük olgunluk beklenmemeli.
  3. Yaşlarına ve yeteneklerine uygun olumlu davranışlar sergilediklerinde çocukların bu davranışı pekiştirilmeli.
  4. Kendi işlerini kendilerinin düşünmeleri sağlanmalı, onlar adına onların işleri yapılmamalı.
  5. Çocukların kendilerini ifade etmelerine imkân sağlanmalı. Bunun için de istemeden vermemeli ve çocukların cümlelerini tamamlamalarını beklenmeli.
  6. Çocukların da hata yapabilecekleri göz önünde bulundurularak hataları büyütülmemeli.
  7. Kendilerine güvenini geliştirecek sorumluluklar verilmeli. Yerine getirilen sorumluluklar için de olumlu geribildirimler verilmeli.
Büyüme aşamasında iyi niyet olarak her şeyi düşünülüp ayağına götürülen çocuklar, büyüdüğü zaman sorumluluk alma konusunda problem yaşayabilirler.Oyunlarını arkadaş ortamı yerine evde anne babasıyla ya da oyuncaklarla oynayan çocuklar, arkadaşları ile oynayan çocuklar arasında sosyalleşme açısından fark oluşacaktır..Normal ortamda davranışlarını deneme yanılmayla yöntemi yerine, anne babasının nasihati ve tavsiyeleriyle şekillendiren çocuklar, yaşından büyük gibi düşünecek ancak yaşıtları gibi davranmayacaktır.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Kadınlarda Tokofobinin Sebebi Kariyer Mi?
Çağımızdaki teknolojik gelişmeler genel anlamda insanlığa faydalı hizmetler sunarken geri planda bazı değerleri olumsuz etkilemektedir. Teknolojik gelişmeler maddiyat anlamda insanları rahatlatırken maneviyat anlamında bireyselleştirme adına yalnızlaştırmaktadır. Bireyselleşen ve yalnızlaşan insanlarında fobi diye adını koyduğumuz korkuları da beraberinde getirmektedir.
Fobi; kişilerin korkuya bağlı olarak günlük yaşamda sorumluluklarını yerine getirme yerine kaçınma davranışında bulunma olarak tarif edilmektedir. Bu kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır, ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler. Fobiye bağlı korkular kişilerin günlük işlevlerinde bozulmaya neden olabilmektedir.Çağımız insanlarının fobileri yaygın olmasına rağmen bu korkular toplum tarafından önemsenmediği gibi korkusu olanları da küçümseyen tavırlar sergilemektedirler. “Ne var canım bunda korkacak, bunun nesinden korkuyorsun, hala şundan bundan korkuyorsun…” gibi ifadelerle kişilere özgü korkuları saygı göstermek yerine küçümsenir. Oysa aynı korkuları farklı boyutlarla bu kişiler de yaşamaktadırlar. Kapalı alanlardan korkma, yükseklikten korkma, bazı hayvanlardan korkma… gibi.Çağın getirmiş olduğu maddiyata, maneviyat yoksunluğu da eklenince fobilere bir de “Tokofobi” eklenmiş oldu.Nedir Bu Tokofobi?Doğum yapma korkusu olan tokofobi; kadınlara özgü bir korkudur. Korkunun temelinde doğum yapmak görünse de temelinde farklı nedenler bulunmaktadır.Tokofobi korkusu olan kadınlar, çocuk yapmaktan ve hamile kalmaktan korunmak için ciddi çaba sarf ederler. Bu kadınlar çocuk isteseler de korkularının önüne geçememektedirler.Tokofobinin Nedenleri?Tokofobi korkusu olan kadınlar çocuk doğurmaktan daha çok doğum anında acı çekmekten, ölmekten, delirmekten, doğum anında yardımcısız kalmaktan korkmaktadır. Bunun için bayanların son zamanlarda normal doğum yerine sezaryeni tercih etmeleri tokofobinin getirdiği bir durum olarak görülmektedir.Tokofobi çocukluğunda tacize uğramış, annesini doğum yaparken ya da doğuma bağlı nedenlerle kaybetmiş kişilerde de bu korku daha fazla görülmektedir. Kısacası tokofobi korkusu olan kadınlar doğum yapmaktan öte doğumda kendisine ve çocuğa bir şey olmasından korkmaktadırlar.Tokofobi Nasıl Anlaşılabilir?Bu kişiler konuşmalarında genelde çevresinde yaşanmış olumsuz örnekleri ya da gazete ve televizyon haberlerini anlatarak kendisindeki korkuyu dolaylı olarak anlatmaya çalışırlar. Bunun nedeni de toplumun beklentilerine uygun davranma gayreti ya da çevresindekilerin tepkisinden çekinmedir.Tokofobisi olan kadınlar çocuk doğurmaktan korktuğunu söylese toplum tavsiye ötesinde alaycı ve eleştirel bir dille kişiye yaklaşacaktır.İleri boyutta tokofobisi olan kadınlar çocuk doğurma korkusuyla evlenmeyi dahi düşünmezler. Kadınlar yaradılışlarınıngereği olarak anne olacak şekilde donatılmışken korkuya bağlı olarak bunun farkına bile varamamaktadırlar.Yine bunun yanında normal kadınlar kendini gerçekleştirme adına doğum yaparken; tokofobi korkusu olan bu kadınlar ise kendilerini gerçekleştirmek için kariyer adı altında farklı alanlara yönelmektedir. Bunun sonucunda da yalnızlaşan ve mutluluğu farklı alanlarda arayan insanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.Son zamanlarda ise tokofobi korkusunun dışında Avrupalı kadınlarda olduğu gibi bizim toplumumuzda da önce kariyer sonra doğum diyen bayanların sayısında hızla bir artış gözlenmektedir. Gençliğinde kariyer adı altında kendinden başkasını düşünmeyen; annelik duygusundan bihaber olan, çocuğun kariyerinin önüne geçeceğini, vücudunun şeklinin bozulacağını düşünen, kilo almaktan korkan kişilere de yaş ilerledikçe bu korkular yerleşmektedir.Sonuç olarak kadınlarda görülen bu tokofobinin diğer sosyal fobiler gibi tedavi edilmesi gerekir. Bu konuda kişinin korkularını açık yürekle ifade etmesi gerekirken toplumun da gerekli anlayışı göstererek onların korkularına saygı duyması lazımdır. Korku konusunda uzmanından yardım almakla birlikte doğum zamanında doğum yaptıracak ekiple gerekli bilgiler paylaşılmalıdır.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Hazır Çorba Gibi Yetiştirilen Çocuklar
Gıdaların genetiğiyle mi oynandı yoksa yeni neslin genetiğiyle mi oynandı bilmem ama anne babalar, çocuk eğitiminin genetiğiyle oynadığı bir gerçek.Eskiden çocuklarını doğal yollarla (anne sütü, ev yapımı yoğurdu, tere yağı,…) beslemeye çalışan anne abalar, günümüzde ise çocukları hazır gıdalarla (hazır mama, hazır çorba, hazır yoğurt, çikolata, cipsi, kola…) beslenmeye çalışmaktadırlar.Her şeyleri hazır olacak olan bu çocukların doğumları da hazır olacaktır. Doktor tarafından anne adayına ağır kaldırmayacaksın deniyor o da bunu en küçük bir iş yapmayacak diye algılıyor ve her şeyi ayağına bekliyor. Sonuçta anne adayı hareketsiz kalınca ister istemez doğumda zor olacaktır. Doğumun zorluğundan korkan anne adayı, normal doğum yerine farklı bir seçeneği düşünecektir.Anne ile çocuk arsındaki duyusal bağları güçlendirecek normal doğum yerine, bugün birçok anne tarafından sıkıntısız olmasından dolayı sezaryen tercih edilmektedir. Oysa normal doğumun hem anne için hem de çocuk için birçok faydası olduğu doktorlar tarafından ifade edilmektedir.Normal doğum yerine sezaryenle hiçbir emek harcamadan dünyaya gelen çocuklar, beslenmeleri de anneyi emerek (ekmek için mücadele) değil de biberonla (hazırlığı alıştırma ve hazır mama) yapılınca çocukların fiziksel gelişimlerinin yanı sıra kişilik gelişimleri açısından da bazı sıkıntıları beraberinde getirecektir.Evet, birçok anne değişik mazeretler aldı altında bebeğini emme davranıştan mahrum bırakmaktadır. Anne ile çocuk arasındaki sevgiyi bağlarını güçlendirecek anne sütü yerine, daha çocuk doğar doğmaz biberon ve yalancı emzikle tanıştırılıyor.Çocuğu hazırcılığa alıştırmak biberonla başlıyor. Çünkü çocuk biberonla beslenirken emek harcamıyor. Biberonla beslenmek eskilerin tabiriyle “Armut piş, ağzıma düş!” oluyor.Anneyi emmek; başlangıçta çocuklar için çok zordur ve emek gerektirir. Oysa emmek bebeklerin birçok duygusal ihtiyaçlarını (bedensel temasa bağlı olarak sevgi bağı oluşturma) karşılamaktadır. Zekâ gelişimlerinin yanı sıra çene kaslarının gelişmesi, damak yapısının düzgün olması, diş ve gaz çıkarma gibi birçok faydası vardır. Anneyi emmenin birçok ruhsal ve sağlık faydasını bir yana bıraksak da çocuk emme davranışıyla ekmek için hayatla mücadeleyi öğrenmektedir.Hayatı öğrenmeyi ve hayatla mücadeleyi birçok çocuk, biberon yüzünden öğrenememektedir. Hazırcılığa alıştırma sadece biberonla beslenmekle de kalınmıyor. Birçok çocuk bebeklikten çıkıp kocaman olmalarına rağmen yemeğini kendisi yemiyor ya da yiyemiyor. Karnını iyice doyuramaz ya da üst başını kirletir diye eline kaşık verilmeyen bu çocuklar, dökmeden yemesini de öğrenemeyeceklerdir. Yemekleri anne babaları tarafından yedirilen bu çocuklar, kendilerine güvenmedikleri içinde kendi kararlarını veremeyeceklerdir. Bu yüzden çocuğun ekmek için hayatla mücadeleyi öğrenmesinin önüne bir kez daha geçilmiş olacaktır.Kendi yemeğini yiyemeyen, üstünü giyemeyen, okul çantasını anne babasına taşıtan çocukların hallerini gördükçe bir eğitimci bu çocuklara üzülürken kendimi de şanslı olarak hissediyorum. Köyde büyüyenler bilir. Bağ bahçe zamanında genelde herkes bağ bahçeye gittiğinden evde kimse olmaz. Bizlerde okul zamanında öğle tatilinde yemek için eve geldiğimizde yemeğimiz kendimiz hazırlardık. Günümüzdeki ocaklar gibi ocağımız otomatik değildi. Ocağı çakmakla yakar çayı ocağa koyardık. Çayla birlikte sofraya koyduğumuz zeytin, peynir, yoğurt ve kümesten getirip yağda pişirdiğimiz yumurtaları da yer okula tekrar geri dönerdik.İkindi okuldan geldiğimizde rahmetli anneme nazlanmak adına acıktığımızı söylediğimizde; “Oğlum mutfağı sırtımda bahçeye götürmedim. Canı ne çektiyse alıp yeseydin.” diyerek mutfağı bana bırakan annem, bugünün annelerine sanki bir mesaj yollar gibiydi.Çocuğun mutfağa girmesini mutfağı karıştırmak olarak algılayan günümüzün titiz anneleri, çocuklara bırakın mutfakta bir şey hazırlamalarına müsaade etmek, sen git dersine çalış diyerek de mutfağa sokulmamaktadır. Bugün üniversite okuyan birçok kız öğrenci yemek yapmasını, lise öğrencisi de çay yapmasını bilmemektedir. Erkek çocuklarının da kız çocuklarından kalır tarafı yok. Birçok erkek çocuğu her şeyi otomatik olan ocağı kullanması dahi bilmemektedir.Çocukları hazırcılığa alıştırma konusunda yürümeyi öğrenirken de devam etik. Çocuklar doğru dürüst emekleme davranışını kazanmadan bu seferde düşmeden yürümesini öğrenmeleri için örümceklere bindirdik.Yürümesini örümceklerde öğrenen çocuklar, yolları düşe kalka yürümek yerine ya ana kucaklarında ya da çocuk arabalarında geçmektedirler. Yürürken de kendi başına yürümek isteyip elimizden tutmak istemeyen çocuklara da düşer diye her şeye rağmen izin vermedik. Başka bir ifadeyle düştükten sonra kalkma davranışını öğrenmemeleri için elimizden geleni fazlasıyla yaptık.Bir gün baba ile oğlu kırlarda gezerken kelebeklerin kozadan çıkışlarına şahit olurlar. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşan çocuk, babasıyla birlikte kelebeğin kozadan çıkışını seyretmeye başlar. Çocuk, kelebeklerin kozadan sıkıntı ve emek harcayarak çıktıklarını ve ardından da hemen uçtuklarını görür. Çocuk bu ya; kelebeklerin kozadan çıkarken çırpınmalarına ve sıkıntı çekmelerine acır.Bizim çocuklara iyilik olsun düşüncesiyle yaptıklarımızı çocukta kelebeklere iyilik olsun diye yapar. Elindeki değnekle onların yollarını açar. Hatta ağlarının önünü de açarak kelebeklerin kolayca kozadan çıkmalarını sağlar.Çocuk, kozadan kolayca çıkan kelebeklerin havada uçmaya başlamalarının ardından 2-3 saniye sonra düşerek öldüklerini görür. Çocuk, garibine giden bu durumu öğrenmek için babasına sorar. Baba da oğluna:“Kelebekler, uzun ve yorucu bir mücadeleden sonra kendi çabalarıyla kozadan çıkarlar. Bunun nedeni olarak da Allah, onların uçmalarını sağlayacak kanat ve bacak kaslarının gelişmesi için bu evreyi yaratmıştır. Kozadan kanat ve bacak kaslarını güçlendirerek çıkan kelebekler, uçmayı da kolayca öğrenmektedirler.Oysa senin onlara iyilik adına yapmış olduğun şey, onların sonu oluyor. Senin yardım ettiğin kelebekler, bacak ve kanat kaslarını geliştiremedikleri için yani sana göre bu sıkıntılı evreyi yaşamadıkları için uçamadan ölmektedir.”Düşmek bana çocukluğumda çok şey hatırlatır: Bisikletten düştük, eşekten düştük, ağaçtan düştük, merdivenden düştük, dereye düştük, oyun oynarken düştük ve en önemlisi bu hayat oyununda kalkıp tekrar oyuna devam edebilmek için düştük. Düştük çünkü toprağa düşen tohum gibi yeniden dirilmek için düştük. Bu anlamda düşmek (yerinde ve zamanında) demek tekrar ayağa kalkabilmeyi ve tek başına da olsa yoluna devam edebilmeyi öğrenebilmek demektir.Almanya I.Dünya Savaşı’nda, Japonya ise II. Dünya Savaşı’nda ekonomileri büyük yara almalarına rağmen bugün ekonomik olarak adlarından söz ettiriyorlarsa düştükten sonra kalkmasını öğrendikleri içindir. Biz I.Dünya Savaşı’nda aldığımız yarayla II. Dünya Savaşı’na katılmamamıza rağmen bugün Almanya ve Japonya gibi güçlü ekonomimiz yoksa bu, düştükten sonra kalkmasını öğrenemediğimizden kaynaklanmaktadır.Bugün çocuklara, düştükten sonra da kalkmasını öğretmiş olsaydık çocukların ne sınavlarını ne de işlerini düşünür olurduk. Çocukları o kadar düşündük ki onların düşünmelerine bile gerek bırakmadık. Bir zamanlar Metin Akpınar’ın oynadığı bir aşı reklâmı vardı: “…bu çocuk niye hastalandı anlamadım gitti. …canı acımasın diye onun aşısını dahi kendime yaptırdığım halde…”Çocukları o kadar düşündük ki dün tek başına yürüyemez diye yürümesine yardım ettiğimiz çocuğa bugünde tek başına yiyemez diye yemek yemesine yardım ediyoruz. Okulda ödevlerine, lise ve üniversite de tercihlerine sonra iş bulmasına ve evlenmesine en sonunda da boşanmasına yardım ediyoruz.Sonuç olarak; yardım etmek niyetiyle yaptığımız birçok durumlarda çocuklara kötülük yapıyoruz. Sonrasında da kendi ayakları üzerinde duramayıp kendi kararlarını veremeyen çocuklara “Kocaman oldun hala bensiz bir iş yapamıyorsun!” sitemini yapıyoruz.Sonuç olarak çocuklarımızı yetiştirip eğitirken onlara ne kadar müdahale edersek; büyüdükleri zamanda kendi ayakları üzerinde durmakta o kadar zorluk çekeceklerdir. Her şeyi anne babası tarafından yapılan bu çocuklar, kendilerine güvenemediklerinden okulda olduğu kadar sosyal hayatta da sorumluluk almaktan korkacaklardır. Kendilerine güvenemeyen, kararlarını vermekte zorlanan bu çocuklar, büyüdükleri zaman bağımlı bir kişi olacaklarından hayatta hep birilerinin gölgesinde yaşayarak, yönetmekten çok yönetilmeye müsait kişiler olacaklardır
 

Ebu Computer

Kıdemli Üye
Katılım
11 Haz 2013
Mesajlar
24,982
Tepkime puanı
1,501
Puanları
113
Başlıkta Hazır Çorba yazınca bende yiyecek bir şeyler var sandım...
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Çocuklara Allah’ı Nasıl Anlatmalı?
Çocuklara dini değerler korkutarak öğretilmemelidir. Allah’ı, peygamberi, kitabı sevdirerek anlatılmalı. Çünkü insan sevdiğinin yolundan gider. Gerekirse onun yolunda canını verir.
Çocuklar zihinsel gelişimleri gereği 3–4 yaşlarından itibaren çok soru sorarlar. Her konuda olduğu gibi Allah’la ilgili de sorular sorarlar. Çocukların sordukları sorular kısa, anlaşılır ve seviyelerine uygun bir şekilde cevaplandırılmalıdır.Çocukların sorularına cevap verirken soyut zekâları da dikkate alınmalıdır.Sorduğu şeylerin fayda ve amaçları hakkında seviyelerine uygun kısa ve öz bir şekilde verilmelidir. Çocuklara Allah’ı Anlatırken Nelerden Kaçınılmalı?
  1. Bazı çocuklar mizaçları gereği korkmaya fazla meyillidirler. Bu çocuklara Allah’ı anlatırken daha fazla dikkat edilmeli.
  2. Evde aile bireyleri birbirlerine ve özellikle anne babalar, çocuklara beddua etmekten kaçınmalı.
  3. Çocukların asi olmasına sebep olacak haram lokma yedirilmemeli.
  4. Çocuklara “Allah taş yapar, Allah çarpar, cehennemde yakar…” gibi sözlerden kaçınılmalı.
  5. Çocukların dini konularda yaptığı hatalar abartılmamalı ve aşırı tepki verilmemeli.
  6. Anne babalar, çocuklarına karşı acizliklerini Allah ile korkutarak göstermemeli.
  7. Çocuklara söz dinletme adına onlara beddua etmemeli.
  8. Çocukların hata ve olumsuz davranışlarına karşı onları cehennem ve Allah ile korkutmamalı.
  9. Anne babalar kendilerinin yaptığı olumsuz davranışları normal görüp çocukların yaptığı olumsuz davranışlarda, dini caydırıcı araç olarak kullanmamalı.
  10. Olumsuz davranışlar gösteren çocukları Allah ile korkutmak yerine; çocuklara olumsuz davranışlarımızla kötü örnek olduğumuzdan mı yoksa sevgi eksikliğinden mi olumsuz davranışlar oluyor siye bir özeleştiri yapmalıyız
Çocuklara Allah’ı Anlatırken Nelere Dikkat Etmeli?
  1. Aile, dini konularda çocuklara en iyi şekilde bir model olmalı. Anlatılanlarla davranışlar arasında tutarlılık bulunmalı.
  2. Nasıl ki okulda çocuklar, sevdikleri öğretmenlerin derslerine, korktukları öğretmenlerin derslerinden daha fazla çalışıyorlarsa, işe kendinizi sevdirerek başlamalı.
  3. Çocuklara Allah’u Teâlâ’yı cehenneme atan ve azap veren yönüyle değil de cennete koyan ve mağfiret eden yönleriyle anlatmalı.
  4. Çocuklar anlatılan her şeye kolayca inanacaklarından, Allah ile ilgili anlatılan bilgiler doğru ve sağlam kaynaktan verilmeli.
  5. Çocuklar, kendinden güçlüye inanma ve sığınma ihtiyacı hissederler. Bu gücün Allah’u Teâlâ olduğu bilinci verilmeli.
  6. Çocuklara Allah’u Teâlâ’yı cezalandırıcı olarak değil; esirgeyen, koruyan ve seven olarak tanıtmalı.
  7. Çocuklara yaş ve seviyelerine uygun dualar öğretilmeli. Çocuklara öğretilecek dua ve bilgiler sevdirilerek ve oyun şeklinde verilmeli.
  8. Çocuk için zor durumlarda sabretmesi ve Allah’tan yardım istemesi öğretilmeli.
  9. Çocuklara ailenin manevi değerleri benimsetilmeli.
  10. Dini gün ve bayramlarda aile büyüklerinin yanı sıra çocuklarının da bayramı kutlanmalı, onlara hediye alınmalı. Kutsal yerler, imkânlar ölçüsünde gezdirilmeli.
Sonuç olarak, bu dünyada ciğer paremiz olarak gördüğümüz çocuklara dinini, kitabını anlatmadan önce kendimizi sevdirmemiz gerekir. Çünkü insan sevdiğinin sözünü tutar, onun yolundan gider.Daha fazla bilgi için; M. Emin Karabacak. Çocuklara Allah ve Namazı Bilinçaltında Sevdirebilmek, Ensar Yayınları, İstanbul,2015.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Ahirette Hesap Bilinçaltıyla mı Verilecek!
1934 yılıydı. Kanadalı nörolog Wilder Penfield az sonra gireceği bir beyin ameliyatı için son hazırlıklarını da tamamlamıştı. Operasyon sırasında epileptik kadın hastasının duyma ve konuşma yetilerinden sorumlu temporal korteksinden bir parça alınacaktı. Ameliyat başlamadan önce hastaya sınırlı uyuşturma (lokal anestezi) uygulandı. Dolayısıyla bilinci yerindeydi, ancak operasyonun uygulanacağı bölgede acı hissetmeyecekti. Dr. Penfield epilepsi ameliyatları konusunda oldukça deneyimliydi. Hastalar bu ameliyat sırasında doktorla konuşabiliyor, sorduğu soruları yanıtlayabiliyorlardı. İlginç olansa, böylesi bir diyalogun beynin yalnızca bu bölgesi operasyon geçiriyorken gerçekleşebilmesiydi. Doktor, bu beyin bölgesinin niçin bu denli “özel” olabileceği konusunda her geçen gün daha da fazla kafa yormaya başlamıştı.Beyinde temporal kortekse uygulanacak elektriksel bir uyarım hastaların geçmişteki sıradan olayları en ince detaylarına kadar yeniden yaşamasını tetikliyordu.Ameliyat başladığında, Dr. Penfield’i oldukça şaşırtan bir gelişme yaşandı. Kadın hastası, beyin ameliyatı masasında bebeğini doğurduğu ana geri dönmüş olduğunu iddia ediyordu. Öyle ki, bu bir anıyı hatırlama gibi değildi. O anı yeniden yaşamıştı, tüm o duygusal patlamaları, acıları ve duyusal hisleriyle birlikte. Yine Penfield’in 1957’deki bir araştırmasında da bir kadının beynine elektrotlar yerleştiriliyor ve kadın çok küçük bir çocukken olan doğum günü partisiyle ilgili her şeyi yeniden yaşıyormuş gibi hatırlar. (http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/beyin.htm)Penfield’ın bu araştırmaları her şeyin tüm detaylarına kadar beyne (bilinçaltına) kaydedildiğini göstermektedir. Günümüz doktorlarından da ameliyat sonrası narkozdan insanların kiminin gülerek, kiminin kızarak, kiminin zikir yaparak uyandıklarını duyarız. Yine sarhoşların, sinirlilik anlarında insanların avazı çıktığı kadar bağırmaları, argo kelimeler kullanmaları kişinin bilincinin devre dışı kaldığını ve bilinçaltındaki duygu ve düşünceleri ortaya koymaktadır.Bunlar aslında insanoğlunun öbür dünyada vereceği hesabın “Nasıllığı” hakkında da bilgi vermektedir. Eğer bilincimiz devre dışı kalıp işimiz bilinçaltına kaldığı takdirde ahirette de hesabımızın ne kadar zor geçeceğini göstermektedir.Bilincin devre dışı kalacağı hesap günü için Enes b. Mâlik diyor ki:“Bir gün biz Resulullahın yanında bulunuyorduk. Resulullah güldü ve: “Neden güldüğümü biliyor musunuz?” dedi. “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dedik. Resulullah dedi ki: “Kulun Rabbiyle konuşmasına güldüm. Kul diyecek ki “Ey Rabbim, sen bana zulmetmekten beni beri kılmamış mıydın?” Allah “Evet beri kılmıştım.” diyecek. Kul, “Ben kendi aleyhime benim dışımda birinin şahitlik etmesine izin vermem.” diyecek. Allah ise: “Senin aleyhine bizzat kendi şahitliğin ve Kiramen Kâtibin meleklerinin şahitliği kâfidir.” diyecek ve onun ağzını mühürleyecektir. O kişinin organlarına: “Konuş” denecek organları da yaptığı işleri anlatacaktır. Sonra kişiye konuşma izni verilecek o da organlarına: “Kahrolun, ezilin. Ben sizi savunuyordum.” diyecektir. (Taberi Tefsiri 7/57-58).Cenab-ı Hakk şöyle bu konuda buyurmaktadır:“Biz o gün insan sınıflarından her birini önderleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) çağıracağız. Artık kimin kitabı (amel defteri), sağından verilirse, onlar kitaplarını, en küçük haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır.” (İsrâ,71). “Ve o gün ona, şimdi oku kitabını denecek, bu gün hesap görücü olarak sen, sana yetersin artık.” (İsrâ,14)”Yüce Allah, kula bu gün şahit olarak nefsin ve şahitler olarak Kiramen Kâtibin melekleri kâfidir, der ve sonra ağzı mühürlenir ve azaları da dünyada neler yaptıklarını anlatır.” (Müslim’den et-Tâc, V, 372). “O gün onların ağızlarını mühürleriz. İşleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahadet eder.” (Yasin, 65).Kaynak: Çocuklara Allah ve Namazı Bilinçaltıyla Sevdirebilmek, M. Emin Karabacak, Ensar Yayınlar, 2015.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Selam

''İnsan''ın 7 bedeni vardır...Bu bedenlerden birisi ''bilinçaltı/bilinçdışı''dır(ilintilidir).

Görebilmek için bu ''et'' bedeninden kurtulup ''dışarıdan'' bakmak gerekir...

Bunun içinde yapılması gereken nusuklar var...

Selametle...
Ben bir soru sordum
karşlığında üç evre çıktı subhanallah :)
teşekkür ettim eywallah...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ben bir soru sordum
karşlığında üç evre çıktı subhanallah :)
teşekkür ettim eywallah...


Tam da soru sorup cevabını alacağın adamı buldun Büşra Hnm !!!
Yani, bir soru soruyorsunuz , görüldüğü gibi ya peşinden bambaşka bir soru daha sormak gereği duyuyorsunuz yahutta bin pişman oluyorsunuz !
Hoca-ilim sahibi dediğin böyle olur işte !
Usül böyleymiş ! Anladın sen onu !!!
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Tam da soru sorup cevabını alacağın adamı buldun Büşra Hnm !!!
Yani, bir soru soruyorsunuz , görüldüğü gibi ya peşinden bambaşka bir soru daha sormak gereği duyuyorsunuz yahutta bin pişman oluyorsunuz !
Hoca-ilim sahibi dediğin böyle olur işte !
Usül böyleymiş ! Anladın sen onu !!!
ne yapalım dede bizi ilimlerini paylaşmaya layık görmüyorlar :)
balık tutmamızı istiyorlar...
hayr olsun bakalım...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
ne yapalım dede bizi ilimlerini paylaşmaya layık görmüyorlar :)
balık tutmamızı istiyorlar...
hayr olsun bakalım...

Bacım,
Burada farkında iseniz bu şekilde davranan sadece bir kişi yok !
Forumun müdavimi olan 4-5 kişide daha böyle bir saplantı var !
Yani, millete ilgisiz ve "kel alaka" sorular sorarak çok bilmişlik taslama ekabirliği !..
Ne diyebiliriz ki, "Allah kurtarsın" demekten başka !
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Bacım,
Burada farkında iseniz bu şekilde davranan sadece bir kişi yok !
Forumun müdavimi olan 4-5 kişide daha böyle bir saplantı var !
Yani, millete ilgisiz ve "kel alaka" sorular sorarak çok bilmişlik taslama ekabirliği !..
Ne diyebiliriz ki, "Allah kurtarsın" demekten başka !
Herkesin bir tarzı var hoş görmek lazım
Benim pc çok donuyor konuya bakmakla yorum yazmak baya vakit ve sabır istiyor
iblis kır at diyor esasen ama çocuklara iyi geliyor bir de temizlik yaparken sihirbazları dinliyorum :)
alakadar olduğun için çok teşekkür ederim dedecim
bana müsade ...saygılar...
 

Ebu Computer

Kıdemli Üye
Katılım
11 Haz 2013
Mesajlar
24,982
Tepkime puanı
1,501
Puanları
113
Bilinç altı milinç altı...

Neticede hesap verilecek...

Allah ahiret günü yüzü gülenlerden eylesin...

Selam ve dua ile...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Bilinç altı milinç altı...
Neticede hesap verilecek...
Allah ahiret günü yüzü gülenlerden eylesin...
Selam ve dua ile...

Yahu Eba !
Hani herkes sizin gibi böyle kestirmeden karar verip atsa, çok iyi olacak ama, herkes bunu beceremiyor ...
Adamlar, ne kadara dini husus varsa hemen hepsini sulandırma ve çarpıtma gayreti içindeler !
Bu bilinçatı-bilinçüstü muhabbeti de bunlardan biri !
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
aslında, hesap kitap yok, demeye getireceklerde... lafı çeviriyorlar...

lafı çevirenlerden değilim. "hesap verme" değil, ağırlığını hissetme, yüklerinden kurtulma, kirlerinden arınma olduğunu düşünüyorum.

ilahi yasanın kimseden hesap sormaya ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. hesap vermek değil, yüzleşmek, yüzleşip arınmak, hafiflemek...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
lafı çevirenlerden değilim. "hesap verme" değil, ağırlığını hissetme, yüklerinden kurtulma, kirlerinden arınma olduğunu düşünüyorum.
ilahi yasanın kimseden hesap sormaya ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. hesap vermek değil, yüzleşmek, yüzleşip arınmak, hafiflemek...


Öyle ya hafifle hafifle !
Cenab-ı Hak Kuran-ı kerimde 77 kez cehennemden -hafifleyin demek varken- haşa boşuna bahsetmiş !
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir

Ha demek anlamak için hafiflemek gerekiyor !
Hafifle hemşerim hafifle !..
Yarın Hakk'ın divanında belli olacak gerçek manada hafifleyenler !

hayır, anlamak için hafiflemek gerekmiyor. anlamak da gerekmiyor. bazı şeyler insanda varsa vardır.

iyi olmak için anlaman gerekmez, bilmen gerekmez, ceza gerekmez, ödül gerekmez. cennet gerekmez, cehennem gerekmez.

kimileri iyidir. kimileri kötüdür. kimileri iyidir ama kötü işler yapmak durumunda kalabilir, kimileri iyi görünür ama yeterli değildir.

kimilerinin ruhu kuş kadar hafifdir. kimileri o kadar ağırdır ki, havalanamaz. o zaman anlar bu dünyada yaptıklarının zararını. kendine etmiştir. çok kötü olur, yanar. ama cehennemde değil, kendi ağırlığında...
 
Üst