arşivist
Profesör
Sekiz yaşında kesilen Safiye gibi...
Maksadı, Habsburg Hanedanı dönemine eğlenceli bir yolculuk yaparak, tarihi günümüze taşımak olan kitabın en ilginç yanı ise yazarın Habsburg Hanedanlığı’nın, Hz. Muhammed Aleyhisselam ile doğrudan akraba olduğu iddiasında bulunması...
700 yıl boyunca Avusturya’nın ve Avrupa’nın yarısına hükmetmiş bir hanedanlık olan Habsburg’un yükselmesinde evliliklerin önemi büyük. Havas da bu akrabalığın bir evlilik neticesinde oluştuğundan yola çıkıyor. 1496 yılında Kayzer I. Maksimilian’ın oğlu Philip’in İspanyol prenses Johanna ile evlendiğini yazan Havas, Johanna’nın prens atalarından bir kısmının Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın soyundan geldiğini ileri sürüyor.
Habsburg’un çok kültürlü yapısı onu sadece Hz. Muhammed Aleyhisselam’a akraba yapmamış. Kitabında, hanedanın ünlü simalarından Kraliçe Maria Theresia’nın annesinin direkt Cengiz Han’ın soyundan gelen atalarının olduğundan bahseden yazar, sonradan gelen hanedan nesillerinin neden çok iyi şövalye olduklarının bu şekilde anlatılabileceğini söylüyor.
Bu iddia doğru olabilir... Şöyle ki, son Bosna katliamı sırasında Amerika’da yaşayan Catoviç ailesinden Birleşmiş Milletler’deki Bosna temsilcisi Safvet Âbidin Catoviç şunları anlatmıştı: “1940’lı yıllardaki Sırp katliamı sırasında 150 kişilik Catoviç ailesinden sadece sekiz kişi kurtulabilmişti. Çünkü Sırp çeteleri çoluk çocuk demeden herkesi teker teker kesiyordu. Sekiz yaşındaki Safiye halam sıra kendisine gelince cellatlara yalvarmış ‘Ben çok küçüğüm, eğer Müslüman olduğum için öldürüyorsanız, ben sizin dininize gireyim de beni öldürmeyin.’ demiş. Cellatlar Sırp çete reisine gidip durumu anlatmışlar, o ‘O bir Müslüman aileden doğdu, onun için pistir. Ancak kanını döküp öldürdükten sonra temizlenmiş olur. Hemen öldürün!’ demiş. Onlar da sekiz yaşındaki Safiye halamı öldürmüşler.”
Bilindiği gibi Endülüs Emevî Devleti yıkılınca Müslüman ve Mûsevilere iki tercih bıraktılar: “Ya Hıristiyan olursunuz veya öldürülürsünüz. İkisinden birisini seçin!” Birçokları öldürülüp ateşe atıldı. Bazıları da bu ikrâh ve icbar karşısında Hıristiyanlığı kabul ettiğini söyledi... O zaman Endülüs’te Arap kabilelerinden, Ümeyye sülâlesinden olan Emevilerden başkaları da vardı. Mesela, meşhur Muhiddin-i Arabî, Hâtem-i Tâi’nin torunlarındandır... Dolayısı ile Efendimizin (sas) sülalesinden sarayda vazifeli kimseler de olabilir. Onların kızlarından Safiye gibi küçük yaşta ölümle Hıristiyanlık karşısında bir seçimle karşı karşıya bulunmuş veya bir-iki yaşlarında henüz İslâmiyet’in veya Hıristiyanlığın arasındaki farkı bilmeyecek çağda olup öylece büyütülmüş olabilir...
Çünkü o hengâmede, firar eden Müslüman ve Museviler Osmanlıların imdatlarına gönderdikleri gemilerle kurtulabildiler. Onun için Osmanlı’ya teşekkür mânâsına Musevî vatandaşlarımız “500. Yıl Vakfı”nı kurdular, 1492’den beş yüz sene sonra 1992’de...
Firarilerden Osmanlı’nın gemilerine gidemeyenler ya yakalanıp öldürüldü veya senelerce dağlarda gizlendiler. Yani mahfiyye oldular. Sonra da İslâmiyet’in ahlakî telkinlerinden uzak kaldıkları için bu sefer başka yollara düşmek zorunda kaldılar. Müslümanlığı tamamen unuttuklarında artık tam mânasıyla mahfiyye, yani mafya olmuşlardı...
O sayife belki benim halamdı…